İsmail Heniyye Suikastı ve Yansımaları

Hamas'ın siyasi büro başkanı İsmail Heniyye, Tahran'da düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetti. İsrail'in bu eylemi, bölgedeki gerilimi artırarak, hem İran'ın hem de Filistin'in tepkilerine yol açtı.
Fokus+
İsmail Heniyye Suikastı ve Yansımaları
2 Ağustos 2024

İslami Direniş Hareketi Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye (1962-2024), 31 Temmuz günü şafak vaktinde bir arkadaşıyla birlikte İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetti. 

Söz konusu suikast, Heniyye liderliğindeki Hamas hareketinden bir heyetin katıldığı, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın göreve başlama töreninin bitiminden sadece birkaç saat sonra gerçekleşti. 

Aynı zamanda İsrail, bu suikasttan birkaç saat önce Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güney banliyösünde Hizbullah lideri Fuad Şükür’ü hedef alarak öldürdü. 

İsrail, Şükür’e düzenlenen saldırının aksine Heniyye suikastının sorumluluğunu açıkça üstlenmese de, tüm Hamas liderlerini yok etme temelinde hareket ediyor. Hamas ve İran ise bu olaydan İsrail’i sorumlu tuttu. 

Suikast sonrası olasılıklar 

Büyük tepki çeken Heniyye suikastı, Ekim 2023’te yaşanan Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana İsrail’in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaş bağlamında tehlikeli bir gelişmeyi temsil ediyor. 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Heniyye suikastı sayesinde İsrail’deki popülaritesini artırmayı ve Gazze Şeridi’nde 10 aydır devam eden savaşta hala elde edemediği bir zafer imajına kavuşmayı umuyor. 

Böylece “savaşın ertesi gününe” dair vizyonunu empoze edene kadar, savaşı kendi yöntemiyle sürdürmek için bunu bir gerekçe olarak kullanabileceğini düşünüyor. 

Ancak suikast aynı zamanda, İran’ın kendi topraklarında meydana gelen ve yeni cumhurbaşkanının göreve başlama törenine katılan en önemli konuklarından birinin öldürülmesine misilleme yapması veya Hizbullah’ın önde gelen liderlerinden olan Fuad Şükür suikastına beklenmedik bir güçle karşılık vermesi halinde savaşın kapsamını genişletme tehdidini de taşıyor. 

 

Askeri çatışma kapsamının genişleme olasılığı 

Bu ihtimal, ister istemez İran’ın hesaplarıyla, Heniyye suikastına beklenen tepkisiyle ve İsrail’in bölgede üstünlüğünü göstermesiyle bağlantılı. 

Arap dünyası ise genel olarak, İsrail’in bölgedeki provokatif eylemlerine karşı kayıtsız kalıyor. 

Suikastın açıklanmasının ardından sabahın erken saatlerinde İran tarafından yapılan açıklamalar oldukça temkinliydi ve İsrail doğrudan suikast ile suçlanmadı. 

Özellikle İran Devrim Muhafızları ve Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalar, herhangi bir “misilleme” sözü içermiyordu. 

Ancak İran’ın yaklaşımı, İran Devrim Muhafızları komutanı, üst düzey ordu, içişleri ve istihbarat liderlerinin katıldığı Ulusal Güvenlik Konseyi’nin olağanüstü toplantısı sonrasında farklı bir yön almaya başladı. 

İran’ın dini lideri Ali Hamaney X hesabından yaptığı açıklamada, “Suçlu, terörist Siyonist rejim, değerli misafirimizi topraklarımızda şehit ederek bize acı yaşattığı gibi, aynı zamanda çok ağır bir cezaya da zemin hazırlamıştır” ifadelerini kullandı. 

İran Devrim Muhafızları tarafından yapılan bir diğer açıklamada ise “Siyonist varlığa verilecek tepkinin sert ve acı verici olacağı” yönünde tehditte bulunuldu. 

İran’ın İsrail’i suikastla suçlamakta gecikmesi, sabahın erken saatlerinde tam olarak ne yaşandığını anlamaya çalışmasıyla açıklanabilir. 

Topraklarında meydana gelen saldırının büyüklüğünden dolayı İran, İsrail’in ayında Şam’daki İran Büyükelçiliği’ni hedef alan saldırısı ve ABD’nin İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye 2020 başlarında Bağdat havaalanında düzenlediği suikastın ardından attığı adıma benzer bir tepki vermekten başka bir şey yapamayabilir. 

Batı’yla, özellikle de ABD’yle diyaloğa kapı açmaya çalışan yeni bir cumhurbaşkanının döneminde, İran kendisini büyük bir sınavla karşı karşıya buldu. 

Bu saldırılara bir vermek isteyen ama aynı zamanda İsrail’le açık bir çatışmaya sebep olmaktan kaçınan İran, özellikle Netanyahu’nun emrini verdiği Heniyye suikastının hedeflerinden biri de bu olduğundan, ABD ile diyalog fırsatlarını olumsuz etkilemek istemiyor. 

Öte yandan İsrail’in Hudeyde, Beyrut’un güney banliyösündeki Haret Hreik ve Tahran’daki son operasyonlarının tümü dolaylı da olsa İran’ı hedef alıyor. 

Netanyahu, İsrail’in Hamas, Hizbullah veya Husilerle savaşırken aslında “katil” İran’la savaştığını söyleyerek, İran’a karşı ABD-İsrail ittifakının gerekli olduğunu vurguladı. 

Anlaşmaya varma olasılığı 

Netanyahu’nun rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze Şeridi’nde “amacını tüketen” savaşın durdurulması yönünde bir anlaşmaya varması için ülke içi ve ABD’den baskılarının yoğunlaştığı, ayrıca İsrail ile Hizbullah arasındaki karşılıklı saldırıların arttığı ve daha geniş bir çatışma tehdidinin yaşandığı bir dönemde, Tahran’da Heniyye ve Beyrut’ta Şükür’ün öldürülmesi gerilimi daha da tırmandırdı. 

Ancak gerilim düzeyinin yükseltilmesi, gerilimi azaltma sürecinden önceki aşamayı da temsil edebilir. 

Birçok bölgesel ve uluslararası taraf, durum üzerindeki tam kontrolü kaybetmekten ve bölgenin ABD ve diğer Batılı ülkeleri içine sürükleyecek kapsamlı bir çatışmaya girmekten korkuyor. 

Bu, Netanyahu’nun Tahran ve Beyrut’ta gerçekleştirdiği saldırılarla yaratmaya çalıştığı “zafer imajını” kabul etmesi ve Gazze’deki savaşı sona erdirecek bir anlaşma yapılması yönünde adım atması için yapılan baskıların önümüzdeki dönemde artacağı anlamına geliyor. 

Öte yandan Netanyahu’nun bunu, ABD ziyaretinde Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olan, eski ABD Başkanı Donald Trump ve Demokrat Parti’den aday olan, ABD Başkanı Joe Biden’ın Yardımcısı Kamala Harris ile yaptığı görüşme sırasında anladığı görülüyor. 

Trump ve Harris, Netanyahu ile yaptıkları görüşmelerde İsrail’e destek konusunda birbirleriyle yarışsalar da, savaşın sona erdirilmesi ve İsrailli rehinelerin geri alınması konusunda bir anlaşmaya varılması yönünde çağrıda bulundu. 

Hamas ve İsrail arasında arabuluculuk yapan Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdulrahman Al Sani, Heniyye’nin ölümünden İsrail’i sorumlu tutarak, “Bir taraf, diğer taraftaki müzakereciye suikast düzenlediğinde arabuluculuk nasıl başarılı olabilir?” dedi. 

Bu suikast, Hamas’a, Netanyahu’nun “müzakere sürecine son darbeyi indirmeye” yönelik son girişimi gibi göründü ve gerçekte de öyle olabilir. 

Anlaşmaya varmak tek seçenek olmaya devam ederken, Hamas hareketi ve diğer direniş grupları, Gazze Şeridi’nin 10 aydır maruz kaldığı soykırımın ışığında, savaşın sona erdirilmesinde gerçek bir çıkara sahip. 

Aynı şey, çatışma kapsamının genişlemesi ve işlerin kontrolden çıkmasından endişe duyan diğer bölgesel ve uluslararası taraflar için de geçerli. 

İsrail düzeyinde ise Netanyahu henüz bir anlaşmaya varmakla ilgilenmiyor gibi görünse de elindeki seçenekleri sınırlı. 

Sokaktan ve ateşkes talebinde ısrar etmeye başlayan ordudan gelen baskıların arttığı bir dönemde, aylardır süren başarısız girişimlerden sonra, İsrail “Hamas’ı ortadan kaldırma ve rehineleri kurtarma” hedeflerinden hiçbirine ulaşmaya yakın görünmüyor. 

 

Heniyye suikastının Filistin siyaset sahnesindeki yansımaları 

Büyük bir ulusal lider olarak Heniyye’nin yasını tutan Filistin Yönetimi’nin tepkisi, yas ilan etmesi ve bayrakların yarıya indirilmesi, 23 Temmuz tarihinde imzalanan son Pekin anlaşmasının üzerine inşa edilecek ciddi bir fırsatı temsil ediyor. 

Filistin ulusal uzlaşmasına varılması, savaşın başından beri zor görünüyordu. 

Bu mesele, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çerçevesinde Filistinlilerin özellikle son 10 ayda yaptıkları büyük fedakarlıklara yatırım yapmak ve bunların heba olmasına izin vermemek tek seçenek olduğu için birleşik bir Filistin liderliğinin kurulmasını talep eden halk güçleri, Filistinli figür ve gruplar ile bölgesel güçlerin konumunu güçlendiriyor. 

Hamas’a gelince, Heniyye suikastı, kuşatma altındaki Gazzeliler gibi fedakarlık yaparak, görevlerinin bedelini kendi ve çocuklarının kanıyla ödediği göz önüne alındığında, hareketin özellikle Filistin dışındaki liderliğini bir kez daha kamuoyundaki tartışmaların merkezine yerleştirdi. 

Bu durum, İsrail ve medya platformlarının 10 aydır süren savaş boyunca, yurt dışındaki direniş liderliğinin gündeminin “sokağın kaygılarından kopuk” olduğuna ilişkin söylemlerini de boşa çıkardı. 

Sonuç 

Heniyye’nin Tahran’da öldürülmesi, Gazze Şeridi’nde yaklaşık 10 aydır devam eden savaşta bir dönüm noktası teşkil edebilir. 

İran veya Hizbullah’ın egemenliğinin İsrail tarafından büyük ölçüde ihlal edilmesine yanıt vermeye karar vermesi halinde, bu durum bölgede büyük bir gerilimin kapısını ardına kadar açabilir. 

Aynı zamanda Netanyahu hükümetine, gerilimi önlemek amacıyla Başkan Biden’ın sunduğu ateşkes anlaşmasına yönelik teklifini kabul etmesi için bölgesel ve uluslararası taraflardan gelen baskıları artırabilir. 

Bu eğilim, dünya çapında birçok ülkenin, üzerinde anlaşmaya varılan en basit kurallar ve geleneklerin ötesine geçerek, savaşı sürdürmek için müzakere ettiği tarafı öldürmek de dahil olmak üzere haydut bir devlet gibi davranan İsrail’in davranışına ilişkin ifade etmeye başladığı “rahatsızlık” düzeyini güçlendiriyor. 

 

El-Arabi Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi