İsrail 7 Ekim’den Sonra Varoluşsal Bir Krizle Mi Karşı Karşıya?

7 Ekim'deki Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında İsrail toplumu, yalnızca askeri ve ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorunla da karşı karşıya. Artan tersine göç, ülkenin demografik dokusunu ve Siyonist projenin temel dayanaklarını tehdit ediyor.
İsrail 7 Ekim’den Sonra Varoluşsal Bir Krizle Mi Karşı Karşıya
7 October 2024

Aralarında İsraillilerin de bulunduğu analistlere göre, İsrail toplumu yalnızca ekonomik veya sosyal bir sorunla değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorunla da karşı karşıya kalmış durumda. 

Çünkü devletleri geçmişte, İsrail’in “tek vatanda toplanmadığı takdirde güvenliğin sağlanamayacağı” esasına göre kurulmuştu.  

Theodore Herzl, İsrail devletini kurmaya çalışırken hedefi buydu. Ancak bu teori, 7 Ekim’den sonra büyük bir varoluşsal tehditle karşı karşıya kaldı. 

Gazze’deki savaşla ilgili yapılan çoğu analiz ve makalede, olayların hızlanmasına, Orta Doğu’da değişen çatışma ve ittifak dengelerine ve kaçınılmaz bir şekilde bölgesel bir savaşa doğru ilerlendiğine odaklanılabilir. 

Ancak İsrail merkezli istatistik verilerde, 7 Ekim’den sonra İsrail’den başka ülkelere yönelik göçün arttığına vurgu yapılması dikkat çekiciydi. 

İsrail’de kafa karışıklığı 

Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail içerisinde kafa karışıklığına neden oldu. 

İsrail’in öne sürdüğü güvenlik ve istikrar teorilerinde bir çöküş yaşanmaya başladı. 

Bu teorinin doruk noktası, “7 Ekim’de durdurulana kadar” önceki yıllarda yaşanan normalleşme süreçleriydi. 

İsrail krizi, her ne kadar bazıları bunu Başbakan Binyamin Netanyahu’nun şahsına yönelik düşünse de, tüm İsrail projesinin bütünlüğünü tehdit edecek kadar genişledi. 

İsrail Meclisi Knesset’in 1999-2003 yılları arasında başkanlığını yapan Avraham Burg yıllar önce yazdığı bir makalede “Bizim neslimizin son Siyonist nesil olma ihtimali çok yüksek” ifadelerini kullanmıştı. 

Bugün gözlemciler, İsrail toplumunun çöküşe yol açabilecek büyük bir parçalanmaya tanık olması nedeniyle bu ifadenin oldukça gerçekçi olduğuna inanıyor. 

Netanyahu hükümetinin güçlü bir muhalefetle karşı karşıya olduğu bir dönemde, muhalifler, Aksa Tufanı Operasyonu sonucu yaşanan krizi yönetmedeki bariz başarısızlığı nedeniyle büyük paniğe ve iç huzursuzluğa neden olduğunu söyleyerek, “Siyonist projeyi” çökerten kişinin Netanyahu olduğunun altını çiziyor. 

Demografik tehdit 

Middle East Monitor tarafından hazırlanan bir rapora göre, dünyanın dört bir yanından istikrar, refah ve “vadedilmiş topraklar” vaatleriyle gelen yaklaşık yarım milyon İsrailli Yahudi ülkeden kaçtı.  

Bu da, işgal devletinin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu göç (aliya yapma) akışına zarar verdi. 

Tarihi çarpıtarak ve Yahudileri son 70 yıldır ev, iş ve mali yardım teklif ederek “aliya yapmaya” teşvik eden İsrail hükümeti, tersine göç tehlikesinin de farkında. 

Bu durum aynı zamanda, ülkeden giden İsrail vatandaşlarını Gazze’de Filistinlilere karşı devam eden savaşın 60 milyar doları aşan ve aşmaya devam eden maliyetinden de kurtardı. 

İsrail’deki iktidar sahipleri, işgalci devlet içinde Yahudi nüfusunun azalmasının ve işgal altındaki Batı Şeria, Kudüs ve Gazze Şeridi’nde Filistin nüfusunun artmasının, “Yahudi devleti” için demografik bir tehdit oluşturduğunu çok iyi biliyor. 

İsrail Merkezi İstatistik Bürosu tarafından yayınlanan yakın tarihli bir veri analizi, 7 Ekim saldırısından bu yana İsrail’deki göç hareketlerinde önemli dalgalanmalar olduğunu ortaya koydu. 

İsrail merkezli Kanal 12’nin yayınladığı rakamlara göre de, İsrail’den kalıcı bir şekilde yapılan göç, Ekim 2023’te yüzde 285’lik devasa bir artış kaydetti. 

Fransız tarihçi ve gazeteci Dominique Vidal’e göre tersine göç olgusunun İsrail’in demografik dokusu üzerindeki etkisini artıran şey, İsrail’e gelen Yahudi sayısındaki azalmadır. 

Bu durumu “büyük bir demografik sorun” olarak nitelendiren Vidal, “7 Ekim, yurtdışındaki Yahudilerin de konumunu etkiledi” dedi. 

Fransız tarihçi, bu olgunun yansımalarının ekonomiye verdiği zararın ötesine geçerek, İsrail devletinin kurulduğu temel “Siyonist teoriyi” tehdit ettiğini vurguladı. 

Vidal, “İsrail’in toplam nüfusunun 7 milyon civarında olduğunu biliyoruz. Eğer ülke nüfusunun yedide biri burayı sonsuza kadar terk etmeye karar verirse, Siyonistlerin İsrail’in kurulmasına dair verdiği vaatlerin hiçbiri kalmaz” dedi. 

Sermaye göçü 

İsrail merkezli ekonomi gazetesi Globes’de yer alan bir haberde de, 7 Ekim’den bu yana İsrail’den sermaye çıkışının sürdüğüne dikkat çekildi. 

İsrail’in “güvensiz” bir hale geldiğine vurgu yapılan haberde, özellikle Portekiz’in gayrimenkul alanında İsrailli yatırımcılar için en cazip ülkelerden biri olduğu belirtildi. 

Söz konusu haberde, 7 Ekim’den bu yana çok sayıda İsraillinin Portekiz’e göç ettiği ve savaşın sonucu netleşinceye kadar 2-3 yıl Portekiz’de kalmak istediği bilgisi de verildi. 

Habere göre savaşın İsraillileri, özellikle de yatırımcıları Portekiz’e doğru yönelten şey, bu Avrupa ülkesinin, yabancılara oturma izni verirken onların yerel ekonomiye, özellikle de emlak piyasasına yatırdıkları para miktarına bakmaması oldu. 

Son olarak, geçtiğimiz günlerde The Guardian gazetesinde yer alan, İngiliz yazar ve gazeteci Jason Burke imzalı analizde, 7 Ekim “dünyayı değiştiren gün” olarak nitelendirildi. 

Söz konusu analize göre savaş sonucunda en büyük ve etkili değişimler yaşayan ülkenin İsrail olduğu açıkça görülüyor.