Rusya-Ukrayna Savaşı: Fransa’nın Güç Mücadelesine Yansımaları  

Araştırmacı Ahmet Vefa Rende, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Rusya-Ukrayna savaşına yönelik politikasındaki değişiklikler ve bu değişikliklerin hem bölgesel rekabet hem de Avrupa Birliği içindeki dinamikler üzerindeki etkilerini Fokus+ için inceledi.
Ahmet Vefa Rende
Rusya-Ukrayna Savaşı Fransa’nın Güç Mücadelesine Yansımaları  
5 Haziran 2024

Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte Fransa’nın bu savaşın çözümüne yönelik farklı yaklaşımları benimsediği görülmektedir. Macron, savaşın başında Rusya ile ilişkilerini belirli bir seviyede yürütmek istediği ve Rusya’yı ötekileştirmemeye çalıştığı görülürken, ilerleyen zamanlarda farklı bir politika benimsemiştir. Fransa’nın politika değişikliği savaşı genişletecek adımların atılmasına neden olmuştur.   

Nitekim, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un geçtiğimiz aylarda Ukrayna’ya asker göndermeye yeşil ışık yakmasına karşılık, Rusya kanadından da nükleer tehdidinin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu durum, savaşın farklı cephelere taşınma riskini barındırmaktadır. Peki, Fransa’nın Rusya-Ukrayna savaşına yönelik politikasını değiştirmesine ne sebep olmuştu ve bu politika değişikliği bölgesel rekabetleri nasıl etkilemiştir?  

Macron’un politika değişikliği ve Fransa-Rusya rekabeti    

Macron, Avrupa’ya şüphe ile yaklaşırken, Avrupa’nın özerkliğine ve egemenliğine duyulan ihtiyacı göz ardı etmemektedir. Macron dış politikada Rusya ile “güven ve güvelik” ilişkisi kurmaya özen göstermiştir. Nitekim, Avrupa’nın uzun vadeli güvenlik çıkarları sadece Rusya’yı içine alarak gerçekleşebilecekti.  Rusya’yı görmezden gelerek yürütülecek bir dış politikanın Avrupa için tehlikeli olabileceğini belirten Macron, bu sebeple göreve geldiği ilk yıllarda Rusya ile yakın ilişkiler yürütmeye özen göstermeye çalışmış ve bu sayede Ukrayna’da bir netice alabileceğini düşünmüştür. Ancak, Macron’un Avrupa’nın güvenliğine ilişkin stratejisinin Rusya ile ilişkilerde bir kazanım elde edilmesine yol açmamış ve Rusya’nın Ukrayna, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali’ye olan müdahalesi ile Fransa’nın çıkarlarına doğrudan müdahale edilmiştir. Ayrıca, yeni gerilimlerin oluşmasına neden olmuştur.   

Macron’un Rusya ile dengeli ve güvenli bir ilişki yürütme stratejisinin başarısız olmasında en önemli unsurlardan biri, şüphesiz Putin’in sistematik bir çatışmayı tercih etmesi olmuştur.  Dolayısıyla, Macron ilk görev süresine göre ikinci görev süresinde Rusya’ya karşı daha sert bir pozisyon almış ve Avrupalı ve Amerikalı müttefikleriyle daha fazla istişareyi ön plana çıkmıştır.   

Macron’un Ocak 2024’te yaptığı bir konuşmada AB devletlerini Avrupa’da yeni bir güvenlik ve istikrar sürecini başlatmak için diyaloga çağırmış ve bunun NATO olmadan gerçekleşemeyeceğini ima etmişti. Zira Macron, AB savunmasının NATO ile tamamen uyumlu olduğunu ve NATO’ya danışılacağını söylemesinin ardından NATO’yu güçlendirmek için Romanya’ya asker göndermeye hazır olduklarını belirtmesi AB güvenliğini NATO şemsiyesi altında sürdürmek istediğini göstermektedir. Bunun yanında, Macron’un Baltıklardaki Fransız NATO birliklerini ziyaret etmesi, Kiev’ silah göndermesi ve ABD’nin Ukrayna krizindeki caydırıcılık stratejisini dile getirerek Fransa’nın NATO’ya olan ihtiyacını bir başka şekilde örneklendirmektedir.    

Macron, Rusya ile düzeyli bir ilişki şansını kaçırmasıyla birlikte Rusya’nın Sahel bölgesindeki adımlarına karşılık Rusya etki alanına hızla girmeye çalışmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’ya aktif desteği savunan Fransa bu girişimini bütün Rus etki sahasına kaydırmıştır. Bu kapsamda, Moldova ve Ermenistan ile silah anlaşması yapan Macron, Orta Asya’da da Kazakistan ve Özbekistan’a ziyaret düzenledi.  Macron tarafından atılan bu adımlar, Rusya’nın Fransa etki alanına müdahalesine karşılık bir adım olarak okunabilir. Dolayısıyla, Macron’un ikinci görev süresinde Rusya’ya karşı değişen tutumunun daha farklılaşmasını önceki dönemde atılan adımların başarısız olması, Rusya’nın Wagner gücü ile Fransa etki alanına müdahale etmesi ve ABD etkisi olarak okumak mümkündür.    

Fransa’nın savaşı genişletme arzusu   

Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’nın kaybetmesinin Avrupa’nın güvenliğini büyük bir tehlikeye atacağını belirten Fransız yetkililer, Ukrayna’ya özel bir birlik gönderme çalışmalarıyla birlikte Fransa ile Rusya arasında ipleri gerginleştirirken, bu durum savaşın genişleme ihtimalini akıllara getirmektedir.  Fransa’nın Ukrayna’ya asker göndermesiyle birlikte Rusya’nın buna karşılık vermesi savaşın NATO-Rusya savaşına evrilme ihtimalini beraberinde getirmektedir. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda Rusya ile savaşın yakın olmasa da, imkansız görünmediğini ve Avrupa devletlerinin buna göre hazırlık yapması gerektiğini belirtmesi durumun vahametini göstermektedir. Zira, başta Fransa olmak üzere birçok AB ülkesi Ukrayna’yı Rusya’ya karşı bir güvenlik duvarı olarak görmektedir. Bu güvenlik duvarının yıkılmasıyla birlikte Rusya’nın Avrupa’ya yayılmasının önündeki en büyük engelin kalkacağı düşünülmektedir. Bu minvalde, AB ülkeleri ve ABD Ukrayna’ya ekonomik, askeri ve diplomatik destek vermekten geri adım atmamıştı.  

Son dönemde, Fransa ve Rusya’nın farklı coğrafyalarda karşı karşıya gelmesi, Fransa’nın Rusya’ya karşı proaktif bir politika izlemesine neden olmaktadır. Ancak, Fransa’nın aksine AB’nin en etkili ülkelerinden biri olan Almanya’nın temkinli davranması ve savaşa neden olacak adımlardan kaçınması Rusya-Ukrayna savaşının yayılmasının önüne geçmektedir. Nitekim Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Rusya ile doğrudan bir savaştan kaçınmak için Taurus seyir füzelerini ve Alman askerlerini Ukrayna’ya göndermeyeceğini belirtmesi Almanya’nın savaşın yayılma tehlikesinin farkında olduğu ve bunu istemediğini göstermektedir. Dolayısıyla, Rusya-Ukrayna savaşı aynı zamanda AB içinde de Fransa ile Almanya arasında bir güç mücadelesinin yaşanmasına neden olmaktadır.   

AB’nin savunma politikalarının birliğin dinamiklerine etkisi        

Son dönemde bölgesel yaşanan krizlere karşı Almanya daha yapıcı bir şekilde yaklaşırken, Fransa’nın sorunu askeri yöntemlerle çözülmesini ön plana çıkarması iki farklı perspektifin ortaya çıkmasına ve iki ülke arasında bir güç mücadelesinin yaşanmasına neden olmaktadır. Fransa Almanya’nın Ukrayna’ya verdiği desteği sorgulamakta ve Almanya’yı korkaklıkla suçlamaktadır. Ancak, yıl başında güncellenen listede Almanya’nın askeri yardım taahhütleri 17,7 milyar dolar iken, Fransa’nın sadece 1,8 milyar dolar olarak öne çıkmaktadır. Ancak, güvenlik meselesinde Macron ve Scholz’un taban tabana zıt bir politika benimsemektedir. Zira, Almanya 2014’ten bu yana Rusya’nın işgal ettiği toprakları geri alması hususunda Ukrayna’ya destek verse de, gerek Rus gazına olan bağımlılığı ve kendi toprak bütünlüğünün korunmasını öncelik olarak görmesi Ukrayna’ya verilen desteğin kapasımda bir tereddüdün oluşmasına neden olmuştur. Öyle ki, Almanya askeri müdahalenin sorunun çözümünde etkili olmayacağını belirtmişti.   

Ancak, Uluslararası kamuoyundan gelen baskı neticesinde 2014’ten bu yana Ukrayna’ya karşı askeri yardımını istikrarlı bir şekilde arttırmıştı. Scholz’un “Ukrayna’yı destekliyoruz ancak bunu Rusya ile NATO arasında bir savaşa dönüşmeyecek şekilde yapıyoruz, çünkü bir felaket olur.” demesi, Almanya’nın bu savaşa yönelik yaklaşımını göstermesi bakımından önemlidir. Buna karşılık, Fransa’nın Ukrayna’ya asker göndereceğini belirten açıklamalar yapması ve söylemleriyle savaşı Rusya-Ukrayna savaşı olmaktan çıkararak Rusya-NATO savaşına dönüştürmek istemesi iki ülkenin savaşa olan yaklaşımındaki farklılıkları göstermektedir. Rusya-Ukrayna savaşına yönelik bu iki farklı yaklaşıma karşı AB içerisindeki Doğu Avrupa ve Kuzey ülkeleri soruna Fransa perspektifinden bakarken, Batı Avrupa ülkelerinin Almanya perspektifinden baktığı görülmektedir. Almanya ve Fransa’nın AB’nin savunma politikasına farklı pencereden bakması ve diğer devletlerin onların arkasında sıralanması AB içerisindeki birliği gölgelemektedir.   

Sonuç olarak, Rusya-Ukrayna savaşı sadece Rusya ile Avrupa arasındaki ilişkileri germekle kalmamış, aynı zamanda Avrupa’da tarihsel süreçte kendini gösteren rekabetleri de belirginleştirmiştir. Dolayısıyla, Fransa ve Rusya’nın farklı coğrafyalarda karşı karşıya gelmesi iki ülke arasındaki ipleri gereken, bu durum hem Rusya-Ukrayna savaşının genişleme ihtimalini hem de AB içerisindeki dinamikleri etkileme ihtimalini beraberinde getirmektedir.