İsrail’in Hapishane Soykırımı

Dr. Mehmet Rakipoğlu, İsrail işgal güçlerinin Filistinli mahkumlara karşı uyguladığı sistematik kötü muameleleri ve uluslararası hukuka aykırı uygulamalarını Fokus+ için kaleme aldı.
Mehmet Rakipoğlu
İsrail’in Hapishane Soykırımı
19 Temmuz 2024

İsrail’in Gazze soykırımı yaklaşık 10 aydır artarak devam ediyor. Bütün uluslararası normlara, hukuki karar ve kurallara meydan okurcasına İsrail, Gazze’deki siviller üzerine kasıtlı saldırılarına her geçen gün birini daha ekliyor. İsrail’in Gazze soykırımı kültür, eğitim, hastane gibi alanların yanında aynı zamanda hapishanelerde de sürüyor. Bu anlamda İsrail, Filistin siyaseti açısından önemli isimler başta olmak üzere İsrail işgaline karşı direnişi benimseyen Filistinlilere yönelik hapishanelerde hukuksuz ve tamamen keyfi idari tutuklamalar, işkenceler, kötü muameleler, tıbbi ihmaller uyguluyor. İsrail’in bu soykırımı Cenevre merkezli Euro-Med İnsan Hakları Gözlemevi, Birleşmiş Milletler gibi birçok uluslararası kurum tarafından rapor ediliyor. İsrail hapishanelerinde bir süre zaman geçirmiş ve daha sonra serbest bırakılmış Filistinlilerin tanıklıklarına göre İsrail kasıtlı olarak Filistin siyasetinin önemli isimlerine sistematik bir izolasyon ve kötü muamele uyguluyor.

Filistinli mahkumlara yönelik sistematik kötü muameleler

İsrail'in Filistinli mahkumlara yönelik uygulamaları, idari tutuklamalar, tecrit, fiziksel ve psikolojik işkence gibi sistematik kötü muameleleri içermektedir. 7 Ekim'den sonra, istisnasız tüm mahkumlar toplu cezalandırma politikasına ve kişisel eşyalarının el konulması veya imha edilmesi uygulamasına tabi tutulmaktadır. Bu durum, İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumların sistematik bir şekilde baskı altına alındığını ve cezalandırıldığını göstermektedir. Bu politikalar, mahkumların yaşam koşullarını daha da zorlaştırmak ve direnişlerini kırmak amacıyla uygulanmaktadır. Özellikle Filistin siyaseti açısından önemli isimler, bu uygulamalardan en çok etkilenen gruptur. Bu isimlerin ve ailelerin başında Hamid ve Bergusi ailesi gelmektedir.

 

İsrail hapishanelerinde en uzun süre tutulan isimlerden biri olan İbrahim Hamid, İsrail rejiminin kasıtlı ve sistematik biçimde hapishane soykırımı işlediğinin en somut örneklerinden biridir. Gilboa Hapishanesinde mahkûm olarak bulunan 59 yaşındaki Hamid, işgalci İsrail askerleri tarafından şiddetli şekilde yaralanmıştır. Başka bir Filistinli mahkûmun (Adib el-Samudi) serbest bırakılması sonrası detaylandırılan bu olayda, Hamid'in vücudunda yarasız, çiziksiz, morluk olmayan nokta kalmamıştır. Bu işkence, Hamid'in kendi başına ayakta durmasını bile engellemiştir.  

Ramallah’ın doğusundaki Silvad kasabasından olan Hamid, İkinci İntifada sürecinden beri İsrail’in radarında olup, Hamas’ın askeri operasyonlarında önemli rol oynadığı iddia edilmektedir. 2006’da tutuklanan Hamid, 54 defa müebbet cezası alarak İsrail’deki Filistinli mahkumlar arasında en ağır cezayı alan isimler arasında Abdullah Bergusi’den (67 kez müebbet) sonra ikinci olmuştur. Eşi Asma’nın 2004’te Ürdün’e deport edilmesinden beri ailesini göremeyen Hamid, hapishanede maruz kaldığı işkenceler nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır. Hamid’in sağlık durumunun kontrol edilmesi için özel doktor talebi bile İsrail’in iç güvenlik birimi Şin Bet tarafından reddedilmektedir.

Bergusi ailesi de İsrail’in hapishane soykırımında mağdur konumundaki ailelerden birisidir. Nail ve Mervan Bergusi de İsrail'in sistematik izolasyon, fiziksel ve psikolojik şiddet, aşağılanma gibi muamelelerine uzun süredir maruz kalan isimlerdir. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının başlamasıyla birlikte bu saldırılar artmış ve özellikle Mervan Bergusi'nin durumu daha da kötüleşmiştir.  

Hamas’ın esir takasında her ne kadar farklı bir siyasi kanadı temsil ediyor olsa da Bergusi ismi üzerinde ısrar etmesine karşılık İsrail’in Bergusi’ye yönelik kötü muamele ve işkencelerini artırmıştır. Örneğin, Mart ayında Megiddo Hapishanesinde İsrail muhafızları tarafından defalarca dövülen Mervan Bergusi, tecrit hücresine konulmuş ve açlık politikalarına maruz kalmıştır. Bu durum, Bergusi’nin ciddi kilo kaybına ve sağlık sorunlarına yol açmıştır. Ayrıca Bergusi, İkinci İntifada sırasında İsrail'e karşı silahlı direniş eylemlerine katılımı nedeniyle ömür boyu hapis cezası çekmektedir ve son anketler, Filistin başkanlık seçimlerinde mevcut lider Mahmud Abbas'a karşı açık ara kazanacağını göstermektedir.  

Bergusi’nin avukatının belirttiği üzere, Bergusi açlık ve yorgunluk politikalarına maruz kalmış ve tanınmaz hale gelecek kadar kilo kaybetmiştir. Benzer şekilde, Nael Bergusi de 44 yıllık tutukluluk sürecinde defalarca şiddetli saldırılara maruz kalmış ve son saldırılar sonucunda kaburgaları kırılmış, yürüyemez ve elini hareket ettiremez hale gelmiştir.  

42 yıldır İsrail hapishanelerinde mahkûm edilen Kerim Yunus ile Mahire Yunus da İsrail’in baskıcı politikalarına maruz kalmaktadır. Bu tür saldırılar, İsrail hapishane yönetiminin Filistinli mahkumlara yönelik sistematik kötü muamele, tecrit ve aç bırakma politikalarının bir parçasıdır. Bu duruma karşı farkındalık oluşturmak için Filistinliler de birtakım girişimlerde bulunmuştur. Örneğin, 17 Nisan 1974 tarihinde Filistin Ulusal Konseyi, İsrail tarafından hapsedilen Filistinlileri anmak, gündeme taşımak adına o günü Filistin Esirler Günü olarak ilan etmiştir.  

Filistin Esirler Cemiyeti’ne göre 1967 sonrası İsrail’in tutukladığı bir milyonun üzerinde Filistinli bulunduğu tahmin edilmektedir. 1967’den beri resmi rakamlara göre İsrail hapishanelerinde hayatını kaybeden Filistinli sayısı en az 222. Bu ölümlerin 73'ü işkence, 67'si sağlık hizmetlerindeki ihmaller, 75'i kasten, 7'si doğrudan İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu yaşanmıştır. Ayrıca bu ölümlere İsrail’in Gazze’de zorla kaybettirdiği ve ölümleri gizlenen Filistinlilerin rakamları dahil değil. Tıbbi ihmal ve yavaş öldürme politikaları sonucu İsrail hapishanelerinde veya serbest kaldıktan sonra vefat eden Filistinli sayısı bilinmiyor.  

Kadın ve çocuk mahkumlara yönelik ihlaller

İsrail’in hapishane soykırımında hedef alınan bir diğer grup; hastalar, kadınlar ve çocuklardır. Uluslararası savaş hukuku ve teamüllere göre her ne şartta olursa olsun hedef alınması ve kalkan olarak kullanılması yasaklanan masum siviller, kadınlar, yaşlılar, hastalar ve çocuklar İsrail’in hapishanelerinde soykırıma maruz bırakılmaktadır.  

 

İsrail’in Megiddo, Ofer ve Damon gibi cezaevlerinde tutulan mahkumlar arasında yüzlerce kadın ve çocuk bulunmaktadır. İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki işgalci politikaları nedeniyle kadın ve kız çocuklarına yönelik insan hakları ihlalleri işlenmektedir. Uzmanlar, İsrail ordusunun gözaltındaki Filistinli kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsel saldırı haberlerinden derin rahatsızlık duymaktadır. En az iki Filistinli kadın tutuklunun tecavüze uğradığı, diğerlerinin ise tecavüz ve cinsel şiddetle tehdit edildiği rapor edilmiştir. Ayrıca, kadın tutukluların aşağılayıcı koşullarda çekilen fotoğraflarının İsrail ordusu tarafından internete yüklendiği kaydedilmiştir.  

Hiçbir suçlama yöneltilmeden uygulanabilen ve tutukluluk süresi ucu açık olan (6 aydan 5 yıla kadar) keyfi idari tutuklamaların yaş sınırı da bulunmamaktadır. Örneğin, 13 yaşında tutuklanan ve avukatsız sorguya alınan Ahmet Manasra, 2021’den beri de tek kişilik hücrede her türlü işkenceye maruz bırakılmıştır. Herhangi bir suça karıştığına dair bulgu ve kanıta erişilmemesine rağmen İsrail’in çıkardığı terörle mücadele yasası Manasra’nın hukuksuz hapishane sürecini uzatmaktadır. Ayrıca İsrail merkezli HaMoked isimli insan hakları kuruluşunun da aktardığına göre, İsrail hukukunda, uluslararası hukukta olmayan bir kategori olarak 'yasa dışı savaşçı' tanımı yer almaktadır. Bu tanım, İsrail’e karşı düzenlenen eylemlere doğrudan veya dolaylı olarak katılan ya da İsrail’e karşı bu tür eylemlerde bulunan gruba üye olan kişiler için kullanılmaktadır.  

Uluslararası hukuka aykırılıklar ve Batı'nın tepkisizliği  

İsrail'in hapishanelerdeki Filistinli mahkumlara yönelik uygulamaları, uluslararası hukuka açıkça aykırıdır. 2015 tarihli bir BM (Birleşmiş Milletler) raporu, gözaltına alınma sırasında 'fiziksel taciz ve aşağılanma', sorgulamalar sırasında ise 'fiziksel işkence ve psikolojik sindirme' uygulandığını detaylandırmıştır. Bu muameleler, 'darp, tecrit, aile ziyaretlerinin reddi, eşyaların el konulması, kışkırtıcı aramalar, gerekli tıbbi bakım veya eğitimden mahrum bırakma ve sağlıksız koşullar' gibi uygulamaları içermektedir. BM, Filistinli çocukların artan oranda bu tür muamelelerle karşı karşıya kaldığını ve genellikle gecenin karanlığında korkutucu koşullarda 'kaçırıldıklarını' belirtmiştir.

Batı'nın yönetici elitleri ise İsrail'in bu uygulamalarını desteklemeye devam etmektedir. Bu durum, bölgede kolonyalizmin modern bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. İsrail'in Filistin'deki devam eden soykırımı, post-kolonyal ittifakın bir parçası veya bir politik sonucudur.  

İsrail’in hukuksuz tanımları ve keyfi tutuklamalar

İsrail'in 'yasa dışı savaşçı' tanımı, uluslararası hukukta olmayan bir kategoriyi ifade etmekte ve bu tanım, İsrail’e karşı düzenlenen düşmanca eylemlere doğrudan veya dolaylı olarak katılan kişileri kapsamaktadır. Bu tanım, Ağustos 1949’da imzalanan Üçüncü Cenevre Sözleşmesi’nin savaş esirlerine ilişkin 4. maddesini ve uluslararası insancıl hukuku açıkça yok saymaktadır. Ayrıca, İsrail'in hapishanelerde tutulan Filistinlilerin eşitlik, onur, aile hayatı ve eğitim gibi temel haklarını ihlal ettiği rahatlıkla ifade edilebilir. Bu ihlaller, uluslararası hukuka aykırıdır ve bu bağlamda, İsrail'in uygulamaları, insan hakları ve insancıl hukuk normlarına karşı ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.  

 

Sonuç olarak İsrail'in Filistinli mahkumlara yönelik uygulamaları, soykırım niteliğinde sistematik insan hakları ihlalleri olarak değerlendirilmelidir. Bu uygulamalar, gözaltına alınan Filistinlilere yönelik fiziksel taciz, tecrit, darp, açlık seviyesinde gıda sağlama, aile ziyaretlerinin reddi ve gerekli tıbbi bakım ve eğitimden mahrum bırakılma gibi insanlık dışı yöntemleri kapsamaktadır. Bu durum, uluslararası hukuka aykırıdır ve mahkumların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını ciddi şekilde tehdit etmektedir.  

İsrail'in bu yöntemleri, IŞİD terör örgütünün uyguladığı muamelelerle paralellik göstermekte ve sistematik kötü muamele ile tecridi içermektedir. Buna rağmen, Batılı yönetici elitler, İsrail'i desteklemeye devam etmekte, bu da bölgede kolonyalizmin modern bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla İsrail'in Filistin'deki devam eden soykırımı, post-kolonyal ittifakın bir parçası olarak görülebilir. Uluslararası toplumun sınırlılığını ortaya koyan İsrail soykırım zinciri aynı zamanda bölgesel ve küresel barışa ve istikrara en büyük engel teşkil etmektedir.   

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.