İsrail’in Medya Soykırımı

Dr. Mehmet Rakipoğlu, İsrail’in Filistin topraklarında yaşanan soykırımı dünyaya duyurmayı görev edinen gazetecileri sistematik olarak hedef almasını Fokus+ için kaleme aldı.
Mehmet Rakipoğlu
İsrail’in Medya Soykırımı
4 Eylül 2024

7 Ekim'den bu yana devam eden İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırımında, gazeteciler ve medya çalışanları da hedef alınıyor. New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi'nin ilk soruşturmasına göre, İsrail saldırılarında 116 gazeteci hayatını kaybetti. Farklı kaynaklara göre bu sayı 200'e yaklaşmakta. 7 Ekim 2023'ten bu yana geçen süre içinde öldürülen gazeteci sayısı, İkinci Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı ve Kore Savaşı'nda öldürülen gazetecilerin sayısını aşmıştır. Bu nedenle, 7 Ekim 2023 sonrası gazeteciler için en tehlikeli dönem olarak kaydediliyor.

Filistin’de çalışan gazeteciler, İsrail'in soykırım ve işgali sırasında çatışmaları haber yapmaya çalışırken büyük tehlikelerle karşı karşıya kalıyor. İsrail'in yoğun hava saldırıları, kesilen iletişim, malzeme eksikliği ve uzun süreli elektrik kesintileri bu zorluklar arasında yer alıyor. Söz konusu durum, İsrail’in gazeteci soykırımını ispatlamayı ve belgelemeyi zorlaştırıyor. Ayrıca birçok uluslararası kuruma göre İsrail’in gazeteci soykırımında öldürme, tutuklama ve yaralama bağlamında yaklaşık 400 vakanın olduğu rapor ediliyor.

İsrail’in Gazze soykırımının başlamasından itibaren kadın, çocuk ve yaşlılardan sonra sağlık personelleri, yardım kuruluşu çalışanları ve gazeteciler İsrail rejiminin hedef aldığı siviller arasında öne çıkıyor. Herhangi bir koruma, gerekli ekipman olmayan ve iletişim, yiyecek ve su sıkıntısı içinde dünyaya gerçeği anlatmak olan görevlerini ifa eden gazeteciler, İsrail’in soykırımında en büyük bedeli hayatları ile ödüyor. Her bir gazetecinin öldürülmesi, İsrail’in soykırımı gizlemesine, dolayısıyla gerçeğin örtbas edilmesine hizmet ediyor.  

İsrail’in gazeteci soykırımında gerek İsrailli birey ve kurumların gerekse İsrail’i destekleyen başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere bütün aktörlerin uluslararası hukuka aykırı davrandıkları görülüyor. Nitekim gazeteciler uluslararası hukuk tarafından korunan siviller olarak kategorize ediliyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde, İsrail’in Gazze’de kasıtlı olarak sivil olan gazetecileri öldürmesi ve hedef almasının savaş suçu olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.  

Mayıs 2023’te Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail Başbakanı Netanyahu’nun insanlığa karşı suç işlediği suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkardığı da hesaba katıldığında, İsrail’in bir devlet olmaktan uzak, daha çok terör örgütü metotları ile hareket eden bir yapı olduğu ifade edilebilir.  

Rakamlar  

Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre Issam Abdullah, Hamza el-Dahduh, Mustafa Turaya, İsmail el-Gul ve Rami el-Refi başta olmak üzere İsrail’in gazeteci soykırımında öldürülenlerin listesi oldukça uzun. Kuruma göre 22 Ağustos’taki veriler itibarı ile 111’i Filistinli, 2’si İsrailli ve 1’i Lübnanlı olmak üzere 116 gazeteci ve medya çalışanı İsrail tarafından öldürüldü. 33 gazeteci yaralandı, 2 gazeteci halen kayıp ve 52 gazeteci tutuklandı. Bu suçlar dışında gazetecilere yönelik İsrail farklı suçlar da işliyor. Örneğin, İsrail’in soykırımını anlatan gazetecilerin aileleri saldırılara, tehditlere, siber saldırı, sansür ve suikastlara maruz kalıyor. El-Cezire kanalının Gazze şefi Wael Al-Dahdouh’un ailesi İsrail saldırıları sonucu öldürüldü. Dolayısıyla İsrail’in gazeteciler üzerine tatbik ettiği savaş suçu sadece gazetecilerle ve öldürmekle sınırlı değil.  

 

İsrail yaptığı açıklamada, ordunun medya kuruluşlarını doğrudan kasıtlı olarak hedef almadığını beyan etse de sahadaki gerçekler İsrail’in gazeteci soykırımı işlediğini gösteriyor. Ayrıca İsrail ekim ayında yaptığı açıklamada gazetecilerin güvenliğini garanti edemeyeceğini beyan ederek niyetini ortaya koydu. Bu açıklaması ile gazetecilerin öldürülmesi sorumluluğunu Filistinli direniş gruplarına yüklemeye çalışsa da El-Cezire muhabiri Şirin Ebu Akile örneği İsrail’in kasıtlı olarak gazetecileri öldürdüğü gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor. Nitekim İsrail merkezli B'Tselem başta olmak üzere birçok kurum Akile’nin İsrail ordusu tarafından kasıtlı olarak öldürüldüğünü kanıtladı.  

Öte yandan, Birleşmiş Milletler, İsrail’in gazetecileri öldürmesiyle ilgili endişelerini sıklıkla dile getiriyor. Örneğin Şubat 2024’te yapılan bir açıklamada İsrail’in işgal ettiği Batı Şeria ve Gazze topraklarında öldürülen, saldırıya uğrayan, yaralanan ve göz altına alınan çok sayıda gazeteci ve medya çalışanı olduğu, bu durumun İsrail’in uluslararası hukuku hiçe saydığını gösterdiği vurgulandı. Batılı ülkeler ise İsrail’e ‘istisnai’ bir statü atfederek gazeteci ve medya çalışanlarına yönelik soykırımı görmezden geliyor.  

Gazeteciler meşru hedef  

Gazze'deki gazetecilerin durumu, İsrail ordusunun savaş kurallarına dair yorumlarını esnetmesi ve nev-i şahsına münhasır İsrail’e özel bir hukuk yazımı ile birlikte, ciddi endişelere yol açan bir noktaya ulaşmıştır. The Guardian tarafından yapılan bir araştırma, İsrail ordusunun, Filistin’deki soykırım ve işgali belgeleyen ve yayımlayan medya kuruluşlarında çalışan gazetecileri meşru askeri hedefler olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu durum, uluslararası insancıl hukukun temel ilkeleriyle açıkça çelişmektedir.  

 

Gazze'deki çatışmalarda, özellikle 7 Ekim'den sonra yoğunlaşan İsrail saldırıları, gazetecilerin karşılaştığı tehlikeleri daha da artırmıştır. Birçok uluslararası kurum, Gazze soykırımında İsrail’in öldürdüğü gazeteci sayısının 200 civarında olduğunu not etmektedir.  Bu sayı, İsrail'in Gazze'deki yabancı medya organlarının girişini engellemesi nedeniyle, Gazze içindeki Filistinli gazetecilerin bu savaşın belgelenmesindeki rolünü hayati kılmaktadır.  

Gazze'deki medya çalışanlarının büyük bir kısmı İsrail saldırıları sırasında ya öldürülmüş ya da yaralanmıştır. Özellikle İsrail’in karşısında net duruş sergileyen El-Cezire, TRT Arapça ve El-Aksa kanalı muhabirleri ve çalışanları İsrail’in doğrudan hedefi haline gelmiştir. İsrail’in bu ve benzeri kanalları kasıtlı olarak hedef alması, İsrail’in basın özgürlüğünü sistematik olarak ihlal ettiğini kanıtlamaktadır.  

Gazetecilere karşı savaş  

İsrail'in Gazze'deki gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik saldırıları, uluslararası hukuk ihlalleri ve soykırım suçlarının yeni bir boyutunu ortaya koymaktadır. Batılı medya organları, özellikle Le Monde, Los Angeles Times, New York Times ve The Conversation gibi yayınlar, İsrail'in bu saldırılarını 'war on journalist' (gazetecilere savaş) kavramıyla tanımlamış ve bu durumu literatüre yeni bir terim olarak kazandırmıştır.  

İsrail'in, hastanelere yönelik sistematik saldırılarına benzer şekilde, gazetecilere yönelik bu saldırıları, sadece basın özgürlüğünü ihlal etmekle kalmamakta, aynı zamanda bilginin aktarılmasını ve gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyerek savaş suçlarını örtbas etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, İsrail'in işgali hukuktan tamamen uzaklaşmış bir soykırım süreci olarak nitelendirilmektedir.  

Gazeteciler, savaşın tanıkları olarak, İsrail'in işlediği insan hakları ihlallerini dünya kamuoyuna duyurmakla görevli kişilerken, İsrail onları bilinçli bir şekilde hedef alarak bu gerçeği karartmaya çalışmaktadır. Batılı mecralar dahi, İsrail'in bu eylemlerini kabul etmiş ve bunu uluslararası topluma duyurmuştur. İsrail'in Gazze'deki medya çalışanlarına yönelik bu saldırıları, soykırımın çok boyutlu bir parçasıdır ve savaş hukuku bir kez daha açıkça ihlal edilmiştir. Gazetecilere ve medyaya yönelik bu soykırım, sadece fiziksel bir yok etme eylemi değil, aynı zamanda hakikat ve bilginin de sistematik olarak yok edilmesidir.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.