Lübnan’da Anayasal Kriz Büyüyor

Lübnan, eski Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın görev süresinin bitmesi ile anayasal krizler derinleşti. Parlamentoda 18 ay içinde 12 seçim turu yapılmasına rağmen cumhurbaşkanı belirlenemedi. Lübnan'ın siyasi yapısı ve dış güçlerin etkilerini Dr. A. Musab Şahin Fokus+ için kaleme aldı.
A._Musab_Şahin.jpg
Lübnan’da Anayasal Kriz Büyüyor - A. Musab Şahin
16 Mayıs 2024

Lübnan büyük bir anayasal kriz içinde. Önceki Cumhurbaşkanı Mişel Avn 6 senelik görev süresinin dolması sebebiyle 30 Ekim 2022 tarihinde görevi resmen bırakmıştı. O tarihten bu yana Lübnan parlamentosunda 12 seçim yapılmasına rağmen herhangi bir sonuç çıkmadı. Son tur Hizbullah ve müttefiklerinin desteklediği Süleyman Franciyye ve eski bakan Cihad Azur arasındaki geçtiğimiz senenin haziran ayında yapılmış ve bu oturumda da cumhurbaşkanı seçilememişti. 

Geçen sene siyasetçiler, kanaat önderleri, dini liderler ve diğer ülkelerden gelen arabulucular, 2024 yılının ilk aylarında parlamento bünyesinde seçim sürecinin devam edeceğini defalarca beyan etmişti. Fakat pratikte son gelişmeler dikkate alındığında yakın dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi yönünde turların yeniden başlayacağı düşünülmüyor. Lübnan’ın kendine münhasır demografik yapısı, siyasi makamların mezhep temsilcileri arasında dağılmasını kabul eden anayasa ve 1943 tarihli sözlü mutabakat gibi diğer kurucu belgeler sebebiyle basit olması gereken süreç gittikçe daha da girift bir hale geldi. Lübnan içi aktörler bu süreci kendi aralarında diyalogla yürütemedikleri için ülke dışından pek çok aktör de sürece müdahil oldu. ABD, Fransa, Katar bunlardan bazıları. Bu tablo mevcut anayasal krizi tetikleyen iç ve dış kaynaklı pek çok etkenin var olduğunu gösteriyor. 

Anayasa ve tekrar eden kriz 

Aslında Lübnan halkı yaşanan anayasal krize aşina. Lübnan’da son Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın seçilmesinin de yaklaşık olarak iki buçuk yıl süren meclis oturumları sürecinin sonunda olduğunu burada hatırlamak gerek. Mişel Avn, 2016 yılında Hizbullah ve Hristiyan Samir Geagea’nın mutabakatıyla Sünni Saad Hariri'nin Başbakan olması üzerine kurulu bir pazarlık sonucu göreve gelmişti. Bu sebeple yaşanan süreç Lübnan siyasi tarihinde bir ilk olmadığı gibi, cumhurbaşkanlığı koltuğunun boş kaldığı en uzun süre de değil. Bu sebeple, Mişel Avn sonrasında yaşanan sürecin devam edeceğini tahmin etmek zor değil. Lübnan’ın yakın geleceği için parlamentoda cumhurbaşkanlığı seçimlerinin başlayacağı ya da bunlardan bir netice çıkacağı beklentisi henüz gerçekçi değil.  

Devamlı olarak her 6 senede bir gündeme gelen cumhurbaşkanlığı seçimi krizinin ve siyasal yapıdan kaynaklanan diğer ihtilafların temel gerekçesi anayasa. Yani Lübnan’da yaşanan kriz büyük oranda anayasa ve anayasal nitelikteki diğer mutabakatlardan besleniyor. Lübnan’ın kurucu metni 1926 tarihli anayasadır. Bu anayasa oldukça genel düzenlemeleri içeren çerçeve niteliğinde bir metin. Fransız işgalinin veya iç savaşın sona ermesi gibi kırılma noktalarında bu anayasa tadil edilmişse de büyük oranda aynı hükümlerle yürürlükte. Geçmişte dönüm noktalarında veya demografik yapının değişmesi gibi gerekçelerle bu anayasanın ilgası ve yeni bir anayasanın hazırlanması gerektiği gündeme gelmişse de bu mümkün olmadı.  

Lübnan hukuk sisteminde 1926 Anayasasının yanında sözlü ve yazılı mutabakatların da etkisi var. Öyle ki, Lübnan Anayasasının madde sayısı az olduğundan ve pratikteki problemlerle ilgili düzenlemeler genelde anayasada yer almadığından bu mutabakatların etkisi anayasadan daha fazladır. Örneğin, cumhurbaşkanının Marunî, başbakanın Sünni ve meclis başkanının Şii cemaatlerinden olacağına ilişkin kural zannedilenin aksine kaynağını anayasadan değil, 1943 tarihli sözlü mutabakattan alır. Bunun yanında on beş senelik iç savaşı sonlandıran ve takiben imzalanan 1989 Taif Mutabakatı da bir sonraki sene gerçekleştirilen anayasa değişikliklerini etkileyen ve genel manada kamu hukuku alanında etkileri olan bir metindir. Bir açıdan bu mutabakatlardaki ilgili hükümler pratikte anayasadan daha fazla etkilidir denilebilir. Mutabakatlar o derece etkilidir ki; anayasa kapsamında mezhepçi yapının kalkacağı beyan edilmesine rağmen, sözlü ve yazılı mutabakatların etkisiyle bu geleneksel yöntem hâlâ devam etmektedir ve Lübnan’ı büyük oranda krize sürüklemektedir. Görüldüğü gibi Lübnan, anayasal hükümlerinin dağınıklığı açısından oldukça farklı modele sahip. Bu sistem, birçok problemi de beraberinde getiren mezhepçi yapının devamını zorunlu kılıyor. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı seçimi için 18 ay içinde yapılan başarısız 12 seçim uluslararası toplum için bir sürpriz olarak görülmemeli. 

Seçim sürecini etkileyen iç faktörler 

Problemli seçim süreci esas itibarıyla anayasa ve anayasal nitelikteki diğer belgelerden kaynaklanıyor. Bununla birlikte süreci etkileyen iç ve dış etkenler de dikkate alınmalı. Çok sayıda iç ve dış faktör, basit bir siyasi süreç olması gereken süreci girift hale getiriyor. 

Lübnan’da uzun süredir nüfus sayımı yapılamaması sebebiyle mezhep gruplarının nüfusu bilinemiyor. Hal böyle olunca, eski tarihli mezhep dağılımı anlaşmasına göre siyasi pozisyonların paylaşımı söz konusu. Ülkede nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu şüpheli olan Marunî gruptan bir cumhurbaşkanın seçileceğine ilişkin sözlü mutabakatın ömrü bir asra yaklaşıyor. Son nüfus sayımının 1930’lu yıllarda yapıldığını ve siyasi pozisyonların buna göre dağıtıldığını burada hatırlamak gerekir. Pratikte bazı gruplar, değişen nüfus dengesi sebebiyle mezhepçi dağılım kurallarını uygulamaya istekli yaklaşmıyor. 

Diğer iç etken Hizbullah’ın ülkenin koruyucusu rolünü üstlenmedeki ısrarı. Yaklaşık 18 aydır cumhurbaşkanlığı koltuğunun boş kalması ve öncesinde Mişel Avn gibi etkisiz sayılabilecek bir cumhurbaşkanının koltukta olması güvenlikçi politikalar izleyen Hizbullah’ın otoritesinin güçlenmesini sağladı. Hizbullah, kriz dönemlerinden çoğunlukla lehine sonuçlar çıkarmayı başarabilen bir yapı. Burada 2006 senesinde İsrail’in Lübnan’ın güneyinden çekilmesi sonrasında Hizbullah’ın artan oy oranıyla birlikte bunu bir propaganda malzemesi olarak kullanması örnek olarak verilebilir. Benzer şekilde, mevcut otorite boşluğunda Hizbullah Lübnan’da oldukça etkin konuma yükselmiş gibi gözüküyor. Ayrıca silahsızlanma vaadine uyan diğer mezhep gruplarının aksine Hizbullah’ın silah ve asker gücü ciddi bir problem. Bu güç sebebiyle Hizbullah, belirlediği adaydan vazgeçmediği gibi, diğer gruplar da Hizbullah’ı daha da güçlendirmemek için Hizbullah’ın adayı olan Süleyman Franciyye’yi desteklemeye yanaşmıyor. Süreç kilitlenmiş vaziyette. Yakın gelecekte yeni adayların belirlenebileceğine dair ipucu da yok. 

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin devamı dış aktörlerin mutabakatına bağlı 

İç aktörler arasında mutabakat sağlanamadığından dolayı Lübnan siyaseti üzerinde dış aktörler de etkin durumda veya etkin olma arzusunda. Çözüm noktasında kendi aralarında uzlaşma sağlayamayan Lübnanlı gruplar dışarıdan bir destekçi bulma eğiliminde. Bu eğilim, Lübnan topraklarını farklı aktörlerin mücadele ettiği bir alan haline getiriyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neticelenmesi büyük oranda bu dış aktörlerin ittifakına da sıkı sıkıya bağlı. 

Katar, ABD, Fransa, Suudi Arabistan ve İran genel manada Lübnan siyasetine yön verme konusunda doğrudan veya dolaylı etki doğurabilmiş aktörler. İran- Suudi Arabistan normalleşme teşebbüsleri kapsamında Riyad Lübnan’dan büyük oranda geri çekildi. ABD tarafından da ivedi şekilde cumhurbaşkanının seçilmesi çağrıları tekrarlansa da herhangi bir aday ön plana çıkarılmış veya açıkça desteklenmiş değil. 

Lübnan’a cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin tekrar başlaması için bir heyet gönderen Katar, Fransa ve Hizbullah’ın hâmisi konumunda olan İran, nispeten daha fazla müdahil olma çabası taşıyor. Bütün bunların yanında Suriye rejiminin de özellikle Süleyman Franciyye ismi üzerindeki ısrarıyla, Lübnan oyununa müdahil olma çabası görülüyor. Özetle, cumhurbaşkanlığı seçim sürecini tıkayan en önemli dış faktör; batılı güçler ile İran arasındaki keskin çatışmadır.  Dış aktörlerin 7 Ekim’den bu yana İsrail – Gazze gerilimiyle meşgul olması da haliyle Lübnan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Orta Doğu’nun öncelikli konusu olmaktan çıkardı.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.