İsrail İşgali Altındaki Golan Tepeleri’nde Kimlik Krizi

İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde yaşayan Suriyeliler, Suriye ulusal kimlikleri ile İsrail’in dayattığı kimlik arasında seçim yapma baskısıyla karşı karşıya. İç savaşın ve bölgesel gerilimlerin etkisiyle, birçok Golan sakini Suriye köklerine bağlı kalmayı tercih ederken, İsrail vatandaşlığı almak zorunda kalıyor.
Fokus+
İsrail İşgali Altındaki Golan Tepeleri’nde Kimlik Krizi
16 Eylül 2024

İsrail işgali altında bulunan, Suriye’nin güneybatısındaki Golan Tepeleri’nde yaşanan kimlik krizi, Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmanın tırmanmasıyla güçlü bir şekilde yeniden su yüzüne çıktı. 

Defalarca askeri çatışmalara sahne olan Golan bölgesinin sakinleri, kendilerini “Suriye ulusal kimlikleri ile İsrail’in kendilerine dayattığı İsrail kimliği arasında” seçim yapma konusunda giderek artan bir baskı altında buluyor. 

Bu baskıya rağmen, birçoğunun Suriye köklerine bağlı kalması, artan bölgesel gerilimler ışığında yaşadıkları iç çatışmayı vurguluyor. 

Golan’daki Suriyeliler 

Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı’nın sitesine göre Golan’da ikamet eden Suriyelilerin sayısının 19 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. 

İsrailli gazeteci Shlomo Mann ise, 2020 yılı itibarıyla bu sayının 25 bin civarında olduğunu ve bunların yalnızca yüzde 12’sinin İsrail vatandaşlığına sahip olduğunu belirtti. 

Araştırmacı gazetecilik konusunda uzman olan İsrail merkezli Shomrim kuruluşuna göre de, Golan’daki Suriyeli sayısının yaklaşık 21 bini bulurken, bunların yüzde 20’si Temmuz 2022 itibarıyla İsrail vatandaşlığı aldı. 

Shomrim’in sitesinde yer alan bilgilerde, Golan Tepeleri’ndeki Dürzi sakinler tarafından yapılan vatandaşlık talebi 2017 ve 2018’de yılda 75 ila 85 iken, 2021’de yaklaşık 239’a yükseldi. 2022’nin ilk yarısında ise 200 talep yapıldı. 

İsrail merkezli kuruluşa göre, İsrail’in 1982’de ilhak kararının açıklanmasından bu yana Golan’daki Suriyelilerin vatandaşlığa kabul edilmesi çok yavaş gerçekleşti. 

2010 yılında Golan’da yalnızca dört Suriyeli vatandaşlığa kabul edilirken, Suriye iç savaşı devam ederken, sonraki birkaç yıl boyunca bu sayı yavaş yavaş artmaya başladı ve 2016 ve 2019’da rekor kırdı. 

Bu değişimi ne tetikledi? 

Kudüs’teki Shalem Koleji’nde öğretim görevlisi olan Dr. Yusri Hazran, Shomrim kuruluşuna yaptığı açıklamada, “Golan’daki Arap Dürzi toplumunun ‘İsraillileştirilmesi’ söz konusu değil” dedi. 

Dr. Hazran, Suriye devletinin çöküşü ve oradaki yıkımın, Golan Tepeleri’ndeki Suriyelileri rasyonel bir seçeneği seçmek zorunda bıraktığı belirtti. 

Araştırmasının bir parçası olarak yürüttüğü bir ankette, Golan’daki katılımcıların çoğunun kendilerini Suriye Dürzisi veya Arap Dürzisi olarak tanımladığını söyleyen Dr. Hazran, şu ifadelerle açıklamasını sürdürdü; 

“Suriye’deki büyük krize rağmen, Suriye ulusal kimliklerine bağlı kalıyorlar. Onlar için İsrail vatandaşlığı almak İsraillileşme veya Siyonistleşme değil, yaşam kalitelerini iyileştireceğini umdukları rasyonel bir seçimdir.” 

Golan kimlik krizinin tarihi 

İşgal altındaki Golan’daki halkın yaşadığı kimlik krizinin kökleri, İsrail’in Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak ordularına karşı yürüttüğü 1967 Savaşı’na kadar uzanıyor. 

Bu savaşta yaşanan yenilgi, İsrail’in Mısır’da Sina, Gazze Şeridi, Filistin’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün yanı sıra Kuneytra ve Golan’ı işgal etmesine yol açtı. 

Araştırmacı Tayseer Khalaf, Harmoon Çağdaş Araştırmalar Merkezi tarafından yayınlanan “Golan’ın Ayrıntılı Tarihi” adlı kitabında şu ifadelere yer verdi; 

“İsrail’in Golan’a yönelik saldırganlığı, Şam ve Dera’daki çatışmalar sırasında 30 bin sakinin yerinden edilmesiyle sonuçlandı ve sonraki altı ay boyunca İsrail, sahip oldukları her şeyi aldıktan sonra 90 bin kişiyi zorla sınır dışı etti.” 

İsrailli gazeteci Shlomo Mann ise “Suriyelilerin Golan’dan Sürülmesi” başlıklı makalesinde, İsrail’in yerinden etme suçuyla ilgili itiraflarını belgeleme bağlamında, aralarında tarihçi Tabitha Patran’ın da bulunduğu çok sayıda İsrailli şahsın itiraflarından alıntı yaptı. 

Söz konusu makaleye göre Patran, İsrail’in Golan’da evleri hedef alıp yıkarak 95 bin sivilin Golan’dan sürüldüğünü, düzinelerce kişinin öldüğü ve yaralandığını bildirdi. 

Tarihçi ayrıca Dardara köyü ve Kuneytra şehrinde de sivillerin infaz edildiği bilgisini verdi. 

Meşrulaştırma 

Suriye güçleri, 1973’teki “Tişrin Savaşı” sırasında işgal altındaki Golan Tepeleri’ni tamamen geri almaya çalıştı. 

Ancak bu hamle, “çekilme” anlaşmasına göre Mayıs 1974’te bölgeden ayrılmadan önce İsrail ordusu tarafından yıkılan Kuneytra şehrinin geri alınmasıyla sınırlı kaldı. 

İsrail, Golan işgalini yasal hale getirmek, bölgeye ve halkına İsrail kimliğini dayatmak amacıyla Aralık 1981’de Arap dünyasında ilhak kararı olarak bilinen “Golan Tepeleri Yasası”nı onayladı. 

Öte yandan, Golan Tepeleri’nin İsrail egemenliğine sokulması ve İsrail devletinin parçası haline getirilmesi kararı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 497 sayılı kararı uyarınca reddedildi ve uluslararası alanda geçersiz sayıldı. 

Dönemin yeni hükümeti, insanlara İsrail vatandaşlığına başvurmaları için baskı yapmaya başladı.   

İsrailli yetkililer ise büyük ölçüde vatandaşlığı günlük yaşamla ilişkilendirmeye başladı. 

O süreçte İsrail vatandaşı olduğunu belirten bir kişisel kimlik kartına sahip olmadan sürücü belgesi almak mümkün değildi. Böyle bir kart olmadan da İsrail içinde seyahat edilemiyordu. 

Aynı zamanda, yetkililerle işbirliği yapan az sayıda kişi daha düşük vergiler, daha fazla su tahsisi ve inşaat izinlerine daha hızlı yanıt verilmesi gibi özel avantajlar elde etti. 

1982 yılındaki genel grev 

“Kimlik değil, ölüm” Golan halkının 14 Şubat 1982 grevi sırasında İsrail kimliğini ve ilhak kararını reddettiklerini ifade etmek için ortaya attıkları bir slogandı. 

Ayrıca Tayseer Maree ve Osama Halabi’nin “İşgal Altında Yaşam: Golan Tepeleri” adlı çalışmasına göre İsrail, greve yanıt olarak kapsamlı bir kuşatma uyguladı. 

25 Ekim 1982’de bölgeye gidiş-dönüş her türlü ulaşım durduruldu, yiyecek ya da ilaçların getirilmesine izin verilmedi. Elektrik ve sular kesildi.   

Öte yandan İsrail işgal ordusu, 1967’de Golan’ın işgal edilmesinden sonra halka verilen askeri kimlik kartı yerine, köylerdeki herkese İsrail kimlik kartı dağıttı. Ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. 

Grev yaklaşık altı ay sürdü ve İsrail’in Golan halkını vatandaşlığa kabul etme projesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından 21 Temmuz 1982’de sona erdi. 

Şu anda Golan sakinlerinin, “Mavi Kimlik” olarak bilinen mevcut kimliklerinde İsrail uyruğundan bahsedilmiyor ancak “İsrail'de ikamet edenler” olarak kabul ediliyorlar. 

Golan’dakilerin Suriyeli kimliğinin kaderi 

Golan’ın işgalinden 57, Ulusal Belge’nin yayımlanmasından 42 yıl sonra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, roket isabet etmesi sonucu 12 kişinin hayatını kaybettiği, Golan Tepeleri’nde yer alan Mecdel Şems köyüne yaptığı ziyarette protesto edildi. 

Haaretz gazetesine göre Dürzi köyü Mecdal Şems’teki halk, 29 Temmuz’da gerçekleşen ziyaret sırasında, “Suriye halkının İsrail’i reddeden” tutumuna olan bağlılıklarını gösterdi ve Netanyahu’nun kendileriyle taziye toplantısı yapma talebini reddetti. 

İsrail Başbakanlık Ofisi de, Dürzi cemaatinin ruhani lideri Şeyh Muvaffak Tarif’in, aynı gün Celile’nin Julis köyünde bulunan Dürzi Miras Evi’nde Netanyahu’yu kabul ettiğini açıkladı. 

Bu tutarsızlık doğal olarak, Golan’da işgal edilen topraklarda Arap-İsrail yakınlaşmasının yanı sıra İsrail kimliğini destekleyen ve reddeden taraflar olan halkın ve Dürzi dini liderlerinin konumuna da yansıyor. 

İsrail işgal ordusu sözcüsü Daniel Hagari, Mecdal Şems’teki olaylarla ilgili düzenlediği basın toplantısında, kurbanlardan “İsrail vatandaşları” olarak bahsetti. 

Ancak İsrail merkezli Kanal 12 muhabiri Avri Gilad, “Onlar İsrailli değil” diyerek, Hagari’nin sözünü kesti. 

Dürzi Konseyi Şeyhi Dr. Sami Abi el-Muna ise Mecdal Şems olaylarının ardından Lübnan merkezli Al Jadeed kanalına verdiği demeçte, Dürzilerin hiçbir yerde “Arap-İslam giysisini” çıkarmayacağını söyledi. 

Muna ayrıca, “Bu bizim kimliğimizdir, mensubiyetimizdir, mirasımızdır. İsrail planlarına direnmek için çocuklarımız ve nesillerimizin akıllarına bunu yerleştirilmeli. Ne kadar gelişirsek gelişelim ve gerçeklikle ne kadar baş edersek edelim, köklerimizden kopmayacağız” diye ekledi.