Afrikalı Uzmanlar Fokus+’a Konuştu: Sahra Altı Afrika’da Demokrasi ve Darbeler

Sahel bölgesindeki son askeri darbeler, bölgedeki demokratik ilerlemeyi tehdit ederken, Afrika halkının demokrasiye verdiği destek güçlü kalmaya devam ediyor. Afrika uzmanları ise yolsuzluk, Batı'nın müdahaleleri ve güvenlik kaygıları gibi faktörlerin darbelerin kabul edilmesinde rol oynadığını belirtiyor.
Afrikalı Uzmanlar Fokus+’a Konuştu Sahra Altı Afrika’da Demokrasi ve Darbeler
2 Ağustos 2024

Son dönemde Sahra Altı Afrika'daki demokrasi projesi, Sahel bölgesinde meydana gelen seçimler ve askeri darbelerle gölgelenen zorlu bir süreçten geçiyor. Özellikle bazı Sahel ülkelerinde yaşanan bu gelişmeler, bölgedeki demokratik ilerlemeyi sekteye uğratarak, geleceğe dair endişeleri artırıyor. 

Fokus+’a konuşan Afrika uzmanları darbelerin bazen resmi demokrasiden daha iyi olduğuna inanırken, diğer bir kesim de darbeleri biçim ve içerik açısından eleştiriyor.  

Araştırmaları 38 Afrika ülkesini kapsayan Gana merkezli Afrobarometer araştırma ağının yayımladığı bir rapor, Afrika’da demokrasiye verilen halk desteğinin hala güçlü olduğunu ve Afrikalıların yüzde 66’sının demokrasiyi diğer sistemlere tercih ettiğini gösterdi.  

Ayrıca rapora göre, Afrikalıların yüzde 80’i “tek adam" yönetimini reddederek, bunun yerine kurumsal yönetimi destekliyor ve kıtada demokratik deneyimin olgunlaşmadığı ülkelerde askeri yönetime karşı muhalefetin azaldığı da belirtildi.  

Bu istatistikler, Senegal gibi demokrasiyi hayata geçirmede başarılı olan ülkeler olsa da, son yıllarda Sahel ülkelerinde yaygınlaşan askeri darbeler, birçok ülkenin yaşadığı güvensizlik ortamı ve silahlı grupların yaygınlaşması ışığında, halkı adil yönetim isteyen bu kıta hakkında pek çok soruyu gündeme getirdi.  

Demokrasi kültürünün yokluğu  

Fokus+’a konu hakkında görüş bildiren Tunuslu Afrika işleri uzmanı Dr. Hüseyin eş-Şeyh el-Alavi, “Demokrasi sadece prosedürler değil, bir kültür, davranış ve zihniyettir” yorumunda bulundu.  

Alavi, demokrasinin kök salarak kültür ve davranışa dönüşmesi için, genel kültürel bileşenin ayrılmaz bir parçası haline gelene ve otomatik olarak uygulanabilene kadar Afrikalı kültürel elitlerin onlarca yıl boyunca “bilişsel köklendirme” yapması gerektiğini söyledi.  

Tunuslu uzman, “Demokrasi kültürünün olmayışı her zaman iktidara tutunmak ve iktidarda kalabilmek için hileye başvurmak, sandık sonuçlarını kolay kabullenememekle sonuçlanır” diye konuştu.  

Bu da, kıtanın batısı ve merkezindeki Sahra altı bölgesinde bulunan birçok Afrika ülkesinin tanık olduğu büyük gerilemeyi ve bir kez daha askeri darbe dalgasına maruz kalışlarını büyük ölçüde açıklıyor.  

Darbeleri hazırlayan faktörler  

Alavi, nüfusun en kırılgan kesimleri arasında meydana gelen darbelerin kabul edilmesinin bir dizi faktöre dayandığına vurgu yaparak, şu ifadelere yer verdi;  

“Bu faktörlerden ilki, yolsuzluğun egemen sınıflar arasında yaygınlaşması ve zenginleşmeleri. Bu durum onlarla toplumun büyük bir kesimi arasındaki uçurumu derinleştirdi. Bu durum ayrıca sivil barışı temelden tehdit ediyor, toplumun uyum ve birliğini zedeliyor.”  

İkinci faktöre değinen Alavi, “Bu ise bazı Batılı ülkelerin, özellikle de Fransa’nın, Sahel ülkelerinin yeteneklerini haksız yere bariz bir şekilde istismar etmesi ve dikkate değer bir şekilde kontrol etmesidir” dedi.  

Bu durumun da, söz konusu istismarı yeni ama “ekonomik bir sömürgecilik” olarak gören yerel halk ve sivil toplulukların Batı’nın varlığına yönelik nefretini derinleştirdiğini ekledi.  

 

Üçüncü faktörün ise Batı’nın hatalarından faydalanan Çin’in kıtadaki dikkat çekici ve yumuşak varlığı olduğunun altını çizen Alavi şöyle devam etti;  

“Çin’in varlığı memnuniyetle karşılandı. Çünkü Fransa ve Batılı ülkelerin aksine herkesin faydalandığı bir ilişki ve ortaklık olarak, bu Çin ve Afrika ülkeleri için ortak bir fayda anlamına geliyor.”  

Çok önemli bir başka faktöre daha dikkat çeken Alavi şunları da ekledi;  

“Bu, Rusya’nın güvenlik ve lojistik hizmetlerini demokratik gereklilikler olmaksızın sağlamaya hazır olmasıdır. Daha ziyade bu, Batılı ülkelerin bölge hükümetleriyle güvenlik işbirliğine yönelik belirlediği insan hakları konusu ve diğer standartlara dikkat etmeden yeni iktidardaki rejimleri korumanın ötesine geçiyor.  

Demokrasi, bir kez uygulandığında sorunları çözen ve ortadan kaybolan sihirli bir değnek değil, yalnızca bir araçtır. Bu aracın başarısı ya da başarısızlığı, demokratik sürecin tüm bileşenleriyle uyumlu bir kültür ve zihniyetin varlığına bağlıdır.”  

Darbeler çözüm olamaz  

Afrobarometer araştırma ağının yayımladığı rapora göre de, 38 ülkedeki Afrikalıların yüzde 50’sinden fazlası, “seçilmiş liderlerin kendi amaçları doğrultusunda güçlerini kötüye kullanması” durumunda ordunun iktidarı ele geçirmesini kabul etmeye hazır.  

Afrika araştırmacısı, Moritanyalı Sultan Alban, darbelerin Afrika’daki gerçekliği değiştirecek bir çözüm ya da siyasi çare olamayacağını, tam tersine birçok kaosa kapıyı araladığını vurguladı.  

Alban, “Her tanınmayan asker, yakın dostu olsa bile iktidarda olan kişiyi devirmek için tüm fırsatları kollayan potansiyel bir başkan haline geliyor” şeklinde konuştu. 

Öte yandan uzmana göre hileli seçimler halkın iradesini değil, yöneticilerin hayatta kalma arzusunu yansıtıyor ve bunun sonucunda da genellikle ordu iktidara karşı darbe gerçekleştiriyor.  

Alban, “Afrika’nın bu çıkmazdan kurtulmasının tek çözümü kurumsallaşma, yasalar ve sosyal adaletin hakim olduğu ve farklılıkların ortadan kalktığı bir “kurumlar devleti” inşa etmektir. Aynı zamanda sahip olduğunun farkına varan, bundan vazgeçmeyen ve sorumluluğunu taşıyan iyi bir insan yetiştirmektir” ifadelerini kullandı.  

Bunun olmadığı takdirde, Afrika’nın askeri darbeler ile seçmenlerin yöneticileri iktidarda tutma iradesi arasında kalınacağını dile getiren Alban, şu ifadelerle açıklamasını sürdürdü;  

“Bu ülkelerdeki askeri darbe liderleri, başkanlık için yarışacağı sonraki seçimlere hazırlık niteliğinde, kendi “esnek” egemenliklerini sürdürmek için “önce güvenliği korumak” bahanesini zayıf bir argüman olarak kullanıyor.”  

Nijer İslam Üniversitesi’nde profesör ve Afrika araştırmacısı Dr. Ali Yakub ise, “Her ne kadar “önce güvenlik” argümanı askeri yönetimi yüceltiyor ve onun devamını destekliyorsa da, güvenlik talebi aslında bu bölge halklarının en önemli talebidir” diye konuştu.  

 

Dr. Yakub, “Bu nedenle bölge halkları askeri yönetimle yetiniyor ve hatta onu demokrasiden daha iyi görüyor, bu da kaosa neden oluyor ve sonuçta gücü mümkün olduğu kadar uzun süre kontrol etmek için tüm yetenekleri kullanan zalim yöneticiler üretiyor” diye ekledi ve sözlerini şu ifadelere sürdürdü; 

“Sahel ülkelerinin yanında yer alan, demokrasinin yaşandığı ancak aynı zamanda bir güvensizlik durumuna ve kötüleşen bir ekonomiye tanık olan Nijerya’ya baktığımızda, insanların neden askeri hükümetleri tercih edebileceğini biliyoruz.”  

Öte yandan Afrika kıtasının orta bölümünün doğu kısmında yer alan ve kıtanın en istikrarlı ülkelerinden biri olan Ruanda gibi ülkeler de, demokrasinin eksikliği ve en kötü uygulamaların net bir örneğine tanık oluyor.  

Seçimlerin yapıldığı son Afrika ülkesi Ruanda’da 24 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Paul Kagame seçimleri yüzde 99,18 oyla kazandı.  

Bu durum, “sanki Afrika halkının kaderi her zaman demokrasi ve güvenlik arasında seçim yapmak” şeklinde görüşlere neden oldu.  

Doğu Afrika’daki huzursuzluk  

Doğu Afrika ülkeleri, bahsettiğimiz diğer ülkelere coğrafi olarak uzak olsalar da, Afrika kıtasının en çalkantılı ülkeleri arasında yer almaktadır.  

Fokus+’a konuşan Somalili araştırmacı Abdulhakim Kalali, bu bölgenin özellikle seçimler, insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü açısından diğer Afrika bölgeleriyle benzerlikler taşıdığına dikkat çekti.  

Ayrıca Uganda’da 2021 yılında oldukça tartışmalı seçimler yapıldı ve 1986’dan bu yana ülkeyi yöneten Devlet Başkanı Yoweri Museveni altıncı kez kazandı.  

Eritre’de ise ulusal parlamento seçimi dışında ulusal seçimler yapılmıyor.  

Somali’de her dört yılda bir parlamento, halkın yönetim üzerinde doğrudan bir etkisinin olmadığı dolaylı seçimler yoluyla cumhurbaşkanını seçiyor. Bu durum ise ülkenin 2000’den bu yana yaşadığı çalkantılı güvenlik halinden kaynaklanıyor.  

Somalili araştırmacı konuya ilişkin Kalali, “Bu bölgede demokrasi çok zayıf, seçimler şeffaf değil. Bazı ülkelerde muhalefet yurt dışında yaşarken, bazı ülkelerde ise tek parti var” dedi.  

Kalali’ye göre demokrasi açısından bu bölgenin parlayan elması olan Kenya ise muhalefetin bağımsız olduğu bir ülke olması nedeniyle yukarıda sayılan tüm ülkelerden farklı.  

Ayrıca araştırmacı Kalali’, Kenya’nın aynı zamanda basın özgürlüğüne de sahip olduğunu ve seçimler sırasında meydana gelen küçük şiddet eylemleri dışında, düzenlenen seçimlerin bölge ve kıtaya göre üst düzeyde olduğunu söyledi.  

Öte yandan, haziran ortasında Kenya'da büyük bir ekonomik kriz nedeniyle huzursuzluk patlak verdi. Bu kriz, daha fazla vergi getirilmesine yönelik bir yasaya karşı düzenlenen gösteri çağrılarıyla başladı. 

Göstericilerin parlamentoyu basmasına ve bu durum can kayıplarına yol açmasına rağmen, yasa cumhurbaşkanı onayını geri çekmeye zorlanmadan önce kabul edildi.  

Senegal Afrika’da bir demokrasi vahası mı oldu?  

Senegal ve Güney Afrika gibi ülkeler ise, bu yıl her iki ülkede de son seçimlerde karşılaşılan engellere rağmen, demokrasi anlamında halkın umutlarına kulak veren sonuçlara ulaşılan iki model olarak ortaya çıktı.  

Senegal’de genç muhalif Bassirou Diomaye Faye seçime 10 gün kala hapishaneden çıktı ve iktidar partisinin adayı olan rakibine karşı cumhurbaşkanlığı koltuğunu kazandı.  

Mayıs ayında da, Güney Afrika’da iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) 1994’ten bu yana parti tarihinde ilk kez parlamento çoğunluğunu kaybetmesi tüm dünyayı şaşırttı.  

Fokus+’a konuşan, Mali Sanat ve Beşeri Bilimler Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Dr. Bakary Traor, “Senegal’de ülkenin ilk cumhurbaşkanı olan (1960-1980) Leopold Senghor döneminden itibaren iktidar barışçıl bir şekilde el değiştirmiştir” dedi.  

Aynı zamanda bir düşünür ve yazar olan Senghor, Fransız Akademisi’nin bir üyesiydi. Bu da onun Senegal devletini bilimsel, kültürlü ve seçkin bir karaktere sahip, kendine özgü bir üslupla kurmasına yardımcı oldu.  

Traor konuya ilişkin, “Pek çok gözlemcinin dikkat etmediği bir faktör daha var ki, o da Senegal’de Hristiyan ve Selefi azınlık dışında hakim olan mezhebin doğasıdır” diye konuştu.  

 

Senegal toplumunun zihniyetinin, Tijani Sufi doktrininden türeyen Sufi hareketine bağlı olduğunu söyleyen Traor açıklamasını şöyle sürdürdü;  

“Bu mezhep, takipçilerini mürit ve şeyh olarak sınıflara ayırır ve bu sıralı sınıf sistemi birbirini takip eder. Bu, Senegal toplumunu uyumlu hale getiriyor ve sivil itaatsizliğin ortaya çıkmasını zorlaştırıyor. En üst düzey askeri personel bile bazı şeyhlerin müritleridir ve onlara asla itaatsizlik etmez. Bütün bunlar Senegal siyasetini istikrarlı kılan faktörlerden biri.”  

Senegalli araştırmacı Abdulahad Raşid ise, ülkede şu ana kadar ki nesillerin seçim yasalarını geliştirerek ve keskin siyasi anlaşmazlıklarda diyalog diline öncelik vererek, demokratik mirasın korunmasına katkıda bulunduğunu belirtti. 

Ayrıca Batı Afrika halklarının “üçüncü bin yıldan” bu yana güçlü bir demokratik devrim yürüttüğüne vurgu yapan Raşid, “Batı’ya bağımlılıktan kurtulmanın demokrasi ve onun normlarından daha önemli olduğuna inanıyorlar. Bu nedenle askeri darbenin, eğer bunu başarmanın en iyi yolu buysa, hiçbir kötü yanı olmadığına inanıyorlar” şeklinde konuştu.