Büyük İskender’in Ani Ölümü

Araştırmacı Ali Yekta Bey, Büyük İskender’in hayatı, fetihleri ve ölümüne dair detaylar ile ölümünün ardındaki spekülasyonları Fokus+ için inceledi.
Büyük İskender’in Ani Ölümü
24 Temmuz 2024

Milattan önce 323 yılının haziran ayında gerçekleşen Büyük İskender’in Babil'deki ani ölümü beraberinde ciddi de bir şok etkisi yaratmış, toprakları Tuna’dan İndus Nehri’ne kadar uzanan dev imparatorluk bir anda başsız kalmıştı. Kendisinden sonra gelecek nesiller için adeta mitolojik bir karaktere dönüşen ve büyük hükümdarların gıpta ettiği bir şahsiyet olan İskender öldüğünde ise henüz 32 yaşındaydı. Böylesine erken bir yaşta ölmesi ise kimi dedikoduların ortaya çıkmasına sebebiyet vermişti: Bu büyük kumandanı öldüren şey yakalandığı bir hastalık mıydı veya savaş meydanlarında aldığı kapanmayan bir yara mı ölümüne sebep olmuştu? Yoksa spekülasyonların etrafında döndüğü üzere İskender zehirlenerek bir cinayete mi kurban gitmişti? 

Dünya tarihinin en ilginç simalarından biri olan İskender, kılıç ve yay kullanımı gibi askerî sanatlarda ustalaşmış biri olmasının yanı sıra meşhur ilk çağ Yunan filozofu Aristo’nun talebesi olması dolayısıyla entelektüel birikime de sahip bir isim olmuştu. Tabi bunda İskender’i yetiştirmek üzere Aristo’yu Pella Sarayı’na davet eden babası Makedonya Kralı II. Filip’in vizyonu da etkiliydi. İskender’in de dünyaya gözlerini açtığı Pella Sarayı’nda yıllarca devam eden bu özel dersler, İskender’e cihan imparatoru olma yolunda ufuklar açarken Aristo’yu da “cihan imparatorunu yetiştiren üstat” ünvanıyla büyük bir şöhrete kavuşturmuştu.   

Babası II. Filip’in milattan önce 336’da bir suikast sonucu öldürülmesi neticesinde krallığın başına geçen İskender artık imparator olmak için hazır durumdaydı. Ülkesinin kuzeyini güvence altına almak için giriştiği kimi askerî harekâtın ardından sıra Pers İmparatorluğu’yla hesaplaşmaya gelmişti. Kısa zaman sonra, milattan önce 334’te İskender ile Pers İmparatorluğu bugün Anadolu topraklarında yer alan sahada karşılaşmıştı. Tarihe Granikos Muharebesi olarak geçen ve bu iki kuvvet arasında yapılan üç büyük savaştan ilki olan bu harpte, İskender kesin bir zafer elde etmişti. Bu zafer, İskender’in babasından doğrudan devraldığı ordu ile olmamıştı. Yaptığı stratejik değişikliklerle daha da faal bir hale getirilen ordu İskender’e zafer sonrası önemli de bir itibar kazandırmıştı. 

Büyük İskender'in büyük fetihleri  

Daha 21 yaşında olan İskender büyük ordusunu Asya topraklarına sürme noktasında tereddüt göstermemiş, Perslerle devam eden savaşlar hep galibiyeti ile neticelenmişti. Milattan önce 333 yılında gerçekleşen İssos Muharebesi’nde ciddi darbe alan Pers İmparatorluğu, iki yıl sonra vuku bulan Gaugamela Muharebesi’nde aldığı mağlubiyet ile tarihe karışmıştı. Önüne gelen orduları çiğneyerek Asya’da ilerleyen İskender’in zafer elde ettiği isimlerden biri de Hint kralı Porus olmuştu. Milattan önce 326 yılında gerçekleşen Hydaspes Muharebesi’nde kazandığı zaferle İskender, Yunanistan’dan Hindistan’a kadar uzanan bir imparatorluk kurmuştu. Dünyayı fethetme arzusunda olan İskender’in hırsı yine bitmemişti. Milattan önce 324 yılında bugün İran sınırları içerisinde bulunan Sûs’a dönen İskender, Arabistan topraklarına yapılacak bir seferin planlarıyla meşguldü. Ne var ki bunu, asla gerçekleştirmeyecek, buna ömrü yetmeyecekti.   

Yaz sıcaklarının şiddetli olması dolayısıyla bugün İran’ın batısında yer alan Hemedân şehrindeki saraya geçen İskender, burada zamanını düzenlenen müzik ve spor aktiviteleri ile geçiriyordu. Çocukluk arkadaşı ve sırdaşı olan Hephaestion’un da kendisine eşlik ettiği bu dönemde yaşanan bir gelişme, saray çevresinde ciddi bir heyecan oluşturmuştu. Hem İskender hem de yakın dostu Hephaestion aniden ateşli bir hastalığa tutulmuşlardı. Sıkı bir diyet uygulayan İskender iyileşmişti ama Hephaestion yakalandığı hastalık neticesinde hayatını kaybetmişti. Hastasını iyileştiremediği için Hephaistion'un doktoru olan Glaucius çarmıha gerilerek idam ettirilmiş, Yunan mitolojisinde tıp biliminin ve sağlığın tanrısı olarak bilinen Asklepios'un tapınağı ateşe verilmişti ama büyük bir üzüntü ve öfke içerisinde olan İskender yine de teselliyi bulamamıştı. 

Yas içerisinde buradan ayrılarak Babil’e dönen İskender Makedonya'da annesi Olympias ile kral naibi olarak arkasında bıraktığı Antipater arasında yaşanan kimi sorunları yoluna koymakla alakadar olmuştu. Olympias, Antipater'in otoritesine saygı duymuyor, onun daha çok bir kral gibi davrandığını iddia ediyordu. Antipater ise onun sürekli kendisine olan müdahalesinden rahatsızlık duyuyordu. İskender’in bu yaşananlara karşı olan çözümü bir hayli basit olmuştu. Yine yakın adamlarından biri olan yaşlı Krateros, Antipater'in yerine Makedonya'ya gönderilirken Antipater de takviye kuvvetleri toplaması ve onları Babil'e getirmesi talimatını almıştı. Ne var ki bunun muhtemel bir ölüm cezası olduğuna inanan Antipater, büyük oğlu Cassander'i Babil’e göndermiş, meselenin kısmen de olsa üstü kapanmıştı.  

İskender’in ölümü 

Artık yoğun bir şekilde Arabistan seferinin planlamasıyla alakadar olan İskender, diğer taraftan gece ziyafetleri ve içki alemlerini ihmal etmiyordu. Bir akşam, arkadaşı Teselyalı Medius'un evindeki bir partiye davet edilmiş, ancak göğsünde bir ağrı hissettikten sonra sarayına dönmüştü. Ateşi yeniden yükselmiş ve sağlığı hızla kötüleşmeye başlamıştı, fakat o içerisinde bulunduğu durumu görmezden gelerek gündüzleri çalışmaya, geceleri ise partilere katılmaya devam etmişti. Medius ile bir gece daha parti yaptıktan sonra yine saraya dönmek zorunda kalmıştı. Ertesi sabah, ateşler içinde olmasına rağmen tanrılara her zamanki kurbanlarını sunmuş, sonraki birkaç gün boyunca, yakında iyileşeceğine inanarak subaylarıyla toplantılar yapma rutinine devam etmişti. Ne var ki İskender’in artık iflas eden bedeni kendisini yatağa düşürmüştü. Ateş ve ağrılar içerisinde kısa zaman sonra konuşma yetisini kaybeden İskender milattan önce 323 yılında 32 yaşında ölmüştü.   

Zehirlenme komplosu ve Diadochi savaşları 

İskender’in ölümünden hemen sonra yayılmaya başlayan zehirlendiği yönündeki söylentiler her ne kadar kendisine geniş bir kitle bulmuş olsa da İskender’in haleflerinin aralarında sürdürdükleri savaşlar bu meselenin üstüne çok da gidilmesine fırsat vermemişti. Büyük İskender'in Diadochi olarak bilinen generalleri arasında, ölümünden sonra imparatorluğunu kimin yöneteceği konusunda milattan önce 322 ile 281 yılları arasında meydana gelen savaşlar İskender’in ölümü meselesini gölgede bırakmıştı. Sözde komploculardan biri kral naibi Antipater'di. Kendisi gitmek yerine oğlu Cassander'i Babil'e gönderdiğinden, krala itaatsizlik ettiği için öldürülebileceğinden korkuyordu.  

İkinci bir şüpheli de İskender'in Callisthenes'i öldürmesini unutmamış olan kralın eski hocası Aristo idi. Söylentiye göre, Aristo’nun sağladığı zehirle zehirleme işini gerçekleştirmek için Cassander ve kralın kupa taşıyıcısı olan küçük kardeşi Iolaus seçilmişti. Cassander'in İskender'e karşı şahsî bir kini vardı. Babil'e vardığında kralın huzuruna çıkarılmış, Perslerin İskender'in önünde eğildiğini görünce gülmüştü. İddia edildiği kadarıyla öfkelenen İskender onu saçlarından yakalamış ve kafasını duvara çarpmıştı. Diğer taraftan İskender’in savaş meydanlarında aldığı yaraların bünyesinde oluşturduğu zayıflık dolayısıyla öldüğünü söyleyenler de az değildi ki bunların başında Yunan filozof Plütark geliyordu.