Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “Bilim Tarihinde Kadınlar Neden Görünmez” isimli bir çalıştay düzenledi. Farklı başlıklarda alanında uzman isimler aynı sorunun cevabını aradı: Bilim tarihinde kadınlar neden görünmüyor?  

Son yıllarda bilim camiasında kadınların daha fazla görünür olmasıyla ilgili çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmalar bir yönüyle dile yönelik kullanımların değiştirilmesiyken diğer yönüyle de bilim topluluğunda kadın varlığını aşikar etmeye çabalar. Örneğin sıklıkla kullanılan “bilim adamı” ifadesinin cinsiyetçi bulunması ve kadınları kapsamaması sebebiyle, “bilim insanı” ifadesini kullanarak kadın ve erkeğin bilim topluluğunda eşit temsilinin yerine getirilmesi artık daha yaygın. Ayrıca bilim kadını derken ki kadın vurgusuna gerek olup olmadığı ayrı bir tartışma. Benzer bir tartışma kadın yazar, kadın sporcu, kadın gazeteci gibi ifadelerdeki kadın vurgusu için de geçerli.   

Öte yandan, tarih boyunca bilime hizmet etmiş kadınların ve çalışmalarının günyüzüne çıkarılarak yeni bir tarih yazımına imkan açmak bu ikili çabanın diğer önemli noktası. Bu çalıştayı da bu sorgulamayı sağlayan fırsatlardan biri olarak görüyorum. Bu fırsatın sağlamasında emeği geçen FSM Vakıf Üniversitesi Fuat Sezgin Enstitüsü Müdürü Prof. Nihal Fırat Özdemir Hocamıza ayrıca çok teşekkür ederim.  

Oturumdaki konuşmacılardan Doç. Dr. Derya Gürsel Tarbuck’ın sözünü ettiği “Mathilda etkisi” kısaca bilimde kadın varlığını yok etme amacını taşıyan tarihsel bir olguyu sembolize ediyor. Şöyle ki;  

Matilda Etkisi:  

  1. Kadınların bilim dünyasında (aslında sadece bilim değil, iş ve sosyal yaşamın her alanında) güçlükle var olma çabası gösterip büyük bir özveriyle çalışarak çok fazla efor sarf etmesi.  
  2. Bu extra çabalamanın yanı sıra ortaya koydukları ürünlerin/buluşların erkek meslektaşları tarafından çalınması ya da buluşlarının bir erkek meslektaşının adı altında yayınlanmasına göz yumulması.  
  3. Bilim dünyasında ve toplumda kadınların “yaratıcı veya mekanik bir dehaya” sahip olmadığına inanılması.  
  4. Ödül kazanma ihtimallerinin olmaması veya ödül kazansalar bile bunun gizlenmesi ve ödülün bir erkeğe verilmesi.  

demektir. Tüm bu nedenlere bakınca bilim ile uğraşan kadınların sayısının neden bir elin parmağını bile geçemediği ortadadır. Bu gerçeği 1883’te “Bir Mucit Olarak Kadın” başlıklı bir makalesinde anlatan feminist sosyolog Matilda Joslyn Gage, bilim dünyasında varlık gösteren kadınları görünür kılmak için ilk çabalayan isim. Bilim kadınlarının toplum tarafından görülmeyen ve ödüllerle takdir edilmeyen çabalarına vurgu yapan çalışmalar yaptı. Ondan yaklaşık bir asır sonra bir bilim tarihçisi olan Margaret Rossiter, bayrağı devraldı ve onlarca örnekten yola çıkarak bilim tarihindeki cinsiyet eşitsizliğine odaklanan çalışmalar yaptı. Matilda Joslyn Gage’in anısına ithafen yaptığı çalışmalara genel bir isim verdi: “Matilda Etkisi”.  

İşte bugün bile etkisini hala hissettiğimiz durumun özeti budur. Sayın Tarbuck, bu durumun pek çok örneğinin Türkiye’de de yaşandığını dile getirerek kadınların eşit temsile kavuşması için bu meselenin daha çok gündemde kalması gerektiğini söyledi.  

Habibe Bektaşoğlu, görsel içeriklere sahip tarih kitaplarındaki kadın çizimlerini anlatan ilginç bulduğum bir sunum yaptı. Osmanlı Dönemi’nin meşhur hekimlerinden Sabuncuoğlu Şerafeddin’in kadınları tedavi eden hekimler olarak tasvir ettiğini ve kadınların sağlık sorunlarına dair detaylı tasvirler sunduğunu belirtti. Ayrıca, Biruni'nin "Asar-ül Bakiye" eserindeki doğum yapan kadın ve sezaryen ameliyatı yapılan kadın tasvirlerine değinerek, Osmanlı'da kadınların tıbbi tedavilerdeki rollerinin görsel olarak nasıl temsil edildiğini anlattı. Cezeri'nin "Kitab-ül Hiyel" eserindeki robotlar ve kadın figürlerini anlatarak, kadınların bilim ve teknoloji tarihinde nasıl bir yere sahip olduklarını örneklerle açıkladı.  

Cezeri’nin otomat çizimlerinde yer alan kadınların hikayesini daha önce de duymuştum. Bu kadınlar aslen cariye/ köle ve o dönemde bu araştırmalar için kullanılmışlar.  Bununla ilgili yazılmış akademik tezler mevcut, dileyenler bakabilir elbette.  

Kadın tartışmalarının tarihini Orta Çağ’dan itibaren ele alan Prof. Dr. Pınar Ülgen tahmin edileceği gibi cadılık, büyücülük konularıyla bilim tarihinde kadının konumunu izah etmeye çalıştı. Modern öncesi denilen dönemdeki bilim yapma pratiklerinde kadınlar da yer alırken bazı dini ve siyasal sebeplerden “cadı avına” çıkılması bu alandaki kadın pratiklerini kısıtlamış, engellemiş oldu maalesef. Sayın Ülgen bu bağlamda Orta Çağ’dan itibaren Bingenli Hildegard ve Azize Clark gibi kadınların, astronomi, tıp ve dini pratiklerde önemli roller üstlendiğini, Rose'un ise drama eserlerinde feminizme benzer kavramları dile getirdiğini vurguladı. Christine de Pizan'ın kadınlara yönelik suçlamaları tersine çevirmeye çalıştığını ve kadınların kendi haklarını ve özgürlüklerini talep etmelerinin önemini vurguladı.   

Bir diğer ilgi çekici başlık Başak Tosun ve Zafer Batık’un sunduğu “Vikipedi'de Kadınları Görünür Kılmak” idi. Günümüzde demokrasi kültürünün yaygınlığından söz etsek de bilgiyi üretmede ve bilgiye erişimde hala ciddi ayrımcılıklar söz konusu olabiliyor. Sayın Tosun ve Batık, Vikipedi gibi yaygın bir bilgi ağında kadın katılımcıların cinsiyetçi ayrımcılıklara maruz kalmalarını kadınların modern dünyada hala Mathilda etkisine maruz kaldığını gösteren örneklerden biri.  

Arap dünyası bilim kadınları  

Yazıda kısaca açıkladığımız Mathilda etkisinin İslam ve Orta Doğu coğrafyasında da sayısız örnekleri vardır. Örneğin Arap-İslam bilim tarihi deyince akla ilk ve beki de tek Fatıma El-Fihri gelir. Eğitimi, yaptığı çalışmaları ve kurduğu üniversite ile tarihteki yerini alan kıymetli biri ancak başka bir isim saymaya kalksak aklımıza kim gelir ki?  

Tarihte başka hangi isimleri sayabiliriz tartışmasını uzmanlara bırakarak günümüzdeki bilim kadınlarının varlığına odaklanalım. Son yıllarda Arap ülkelerinde bilim kadınlarının artan sayısı Mathilda Etkisi’nin artık eskisi kadar güçlü olmadığını göstermesi açısından önemli. Bilişim teknolojilerinden kimyaya, biyoloji çalışmalarından iktisada kadar kadınlar bilim dünyasında hem yeniliklere imza atıyor hem de bunu yaparken isimlerini gizlemek zorunda kalmıyorlar. Hepsinden söz etmek bu yazının dar imkanlarına sığmaz, ancak birkaç tanesinin ismini anmadan geçemeyeceğim.    

  1. Suudi Arabistan’ın ilk yapay zeka uzmanı Fatma Baothman eğitimini İngiltere ve Amerika’da tamamlamasından artından ülkesine dönerek mesleğine Kral Abdülaziz Üniversite’sinde devam ediyor. 2019’da Amerika’da düzenlenen Yapay Zeka Zirvesi’nde kazandığı ödülle bu alanda ödül kazanan ilk kadın olma ünvanını da taşıyor. Baothman, Arapça için fonoloji tabanlı bir otomatik konuşma programı üreterek bu ödüle layık görülmüştü.  
  2. Dr. Maya Al-Asmakkh biyomedikal üzerine çalışmalar yürüten Katarlı bilim kadını. Fetüsler üzerine yaptığı çalışmalarıyla 2016 Orta Doğu Kadın Bilim Çalıştayı Unesco özel ödülünü kazanmıştı.  
  3. Dr. Habibe Al-Safar ise BAE mensubu bir bilim kadını ve çalışmalarını daha çok BAE Bedevileri hakkında yürüyor. Çöl yaşamı süren Bedevilerin yaşamsal fonksiyonlarına ve hastalıklarına tıp açıdan bakan Al-Sarar örneğin Tip2 Diyabet gibi rahatsızlıkların çöl yaşamında yaşanma sıklığını inceliyor.   
  4. Abeer Al-Cabr kadınları nadir gördüğümüz alanlardan birinde çalışıyor. Suudi Aramco bünyesinde 2017’den beri X alanında çalışan AlCabr de ödüllü bilim kadınlarından biri.   
  5. Laura Joys Baulos Lübnan asıllı bir nörolog ve hali hazırda Beyrut Saint-Joseph Üniversitesi’nde psikoloji, nörobilim ve yapay zeka üzerine çalışmalarına devam ediyor. 2019 Unesco Levant Bilim Kadınları Ödül töreninde ödül alan altı kadından biri.   

Esasen bilim deyince sadece pozitif bilimleri anlayanlardan değilim. Bu listenin tamamı pozitif bilimlerde öne çıkan isimlere ait. Bir sonraki yazımızda da sosyal ve beşeri bilimlerdeki Arap bilim kadınlarının görünürlüğünü inceleyebiliriz.