25 Ağustos Pazar günü Hizbullah, Lübnan’dan İsrail'e doğru bir dizi roket ve insansız hava aracı fırlattı. Örgüt, saldırının temmuz ayı sonunda İsrail tarafından öldürülen Fuad Şükr'ün intikamı için misilleme olduğunu duyurdu. 

Beyrut’un banliyölerinden birinde öldürülen Fuad Şükr, örgütün en kıdemli askerî komutanıydı. 1983’te Beyrut’taki Amerikan Deniz Piyadeleri Kışlası’nı hedef alan fedai eylemiyle 241 askerin öldürülmesinde “merkezî bir rol” oynaması dolayısıyla hakkında bilgi verenlere ABD tarafından ödül teklif edilmiş biriydi. 31 Temmuz’da Tahran’daki İsmail Heniyye suikastını İsrail üstlenmezken Şükr’ü hedef alan hava saldırısının sorumluluğunu üstlenmiş ve bunun birkaç gün önce futbol oynayan çocuklar da dahil olmak üzere 12 kişinin ölümüne sebep olan Lübnan’dan gelen bir rokete cevap olduğunu söylemişti.  

Hizbullah, İsrail'in Demir Kubbe müdahale sistemini çökerterek insansız hava araçlarının geçebilmesi için 340 Katyuşa roketi ateşlediğini bildirdi. Örgütten yapılan açıklamada bu taarruzun Bekaa Vadisi bölgesinden insansız hava araçlarının fırlatıldığı ilk eylem olduğu belirtildi. Açıklamaya göre, Tel Aviv yakınlarındaki Glilot'ta bulunan bir istihbarat merkezi, Meron Üssü ve Golan Tepeleri’ndeki dört yer de dahil olmak üzere toplam 11 İsrail askerî üssü ve kışlası hedef alındı. Dolayısıyla saldırı, 7 Ekim sonrası Gazze’de başlayan savaştan bu yana gerçekleşen en büyük baraj ateşiydi. 

Güney Lübnan artık askerî bir bölge  

İsrail ordusu ise saldırının büyük ölçüde engellediğini, hiçbir askerî üssün vurulmadığını ve "çok az hasar" meydana geldiğini söyledi. İsrail ordusunun en üst düzey askerî sözcüsü Tümamiral Daniel Hagari, pazar sabahı atılan Hizbullah roketleri ve insansız hava araçlarının İsrail Savunma Kuvvetleri IDF'nin herhangi bir üssünü vurmada başarısız olduğunu savundu. “Hizbullah'ın iddialarının aksine ne kuzeyde ne de İsrail'in merkezinde IDF üslerine hiçbir isabet olmadı” dedi. 

 

İsrail ordusu, ülkenin kuzeyindeki bir donanma askerinin şarapnel parçasıyla yaralandığını ve daha sonra öldüğünü, iki askerin de yaralandığını bildirdi fakat daha fazla ayrıntı vermedi. Açıklamada daha çok İsrail’in pazar sabahı kalkıştığı önleyici hamle hakkında bilgi verildi. Buna göre saat 04:30 civarında Hizbullah hedeflerine yönelik hava akını, 2006’daki tam ölçekli savaştan bu yana en büyüğüydü.   

Tümamiral Hagari, Hizbullah tarafından büyük çaplı bir hava saldırısı için "kapsamlı hazırlık" tespit etmelerini müteakip, Hizbullah salvosundan yarım saat önce, “öz savunma” saldırıları başlattıklarını söyledi. 100 savaş uçağının 270'ten fazla hedefi bombaladığını, 40'tan fazla Hizbullah fırlatma rampasını vurarak İsrail'e doğrudan ateş etmek üzere hedeflenen binlerce roketatar namlusunu ortadan kaldırdığını iddia etti.  

Bu rakamlar bağımsız kaynaklarca henüz doğrulanmamış olsa da İsrail’in 120 km’lik sınır boyunca 5 km kadar derinlikte bir harekât tertiplediği Lübnan tarafınca da ifade ediliyor. Son aylarda İsrail ordusunca defalarca vurulan sınır bölgesi artık askerî bir bölge ve sivil nüfus büyük oranda tahliye edilmiş durumda.  

Lübnan'ın resmî Ulusal Haber Ajansı, İsrail uçaklarının Ain Qana, Kfar Fila, Louaizeh, Bsalia, Kfar Melki, Sajd ve Sarba kasabalarının dış bölgelerini ve Beaufort Kalesi’yle Bir Kalb bölgesini vurduğunu bildirdi. Hizbullah ve müttefiki Emel hareketi bu akınlarda üç savaşçılarının öldürüldüğünü duyurdu.  

“Bize kim zarar verirse ona zarar vereceğiz”  

Saldırılar, Mısır'ın Gazze’deki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan yeni bir görüşme turuna ev sahipliği yaptığı sırada gerçekleşti. İsrail medyası, Tel Aviv'deki Ben Gurion Havaalanı’na gidiş-dönüş uçuşların geçici olarak askıya alındığını ​​ve İsrail kabinesinin sabah 7'de toplanacağını bildirdi. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, önümüzdeki 48 saat için olağanüstü hâl ilan eden bir bildiri yayınladı. Bu bildiri, orduya sivil hareketlere kısıtlama getirme yetkisi veriyor.  

Başbakan Benjamin Netanyahu, kabine toplantısı sonrası ofisinden yaptığı açıklamada “Tehdidi ortadan kaldırmak için IDF'ye yoğun bir önleyici saldırı düzenlemesi talimatını verdik. Bize kim zarar verirse ona zarar vereceğiz. Beyrut'taki Nasrallah ve Tahran'daki Hamaney, bunun kuzeydeki durumu değiştirmek için atılmış ek bir adım olduğunu bilmeli. Fakat bugün olanlar son söz değil” şeklinde konuştu. 

Dışişleri Bakanı Israel Katz da onlarca meslektaşıyla irtibat kurarak İsrail'in "tam ölçekli bir savaş istemediğini" ancak "vatandaşlarımızı korumak için ne gerekiyorsa yapacağını" belirttiğini söyledi. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant da ABD'li mevkidaşı Lloyd Austin ile Lübnan'a yönelik hava saldırıları hakkında iki kez konuştu ve İsrail’in müdahalesinin müdafaa niteliğinde olduğunu garanti etti. 

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Sean Savett’ın açıklaması ise şu şekildeydi: 

“Başkan Biden, İsrail ve Lübnan'daki olayları yakından izliyor. Onun talimatıyla, üst düzey ABD yetkilileri İsrailli mevkidaşlarıyla sürekli iletişim halindeler. İsrail'in kendini savunma hakkını desteklemeye ve bölgesel istikrar için çalışmaya devam edeceğiz."   

Bu beyanlar verilirken bir yandan da İsrail'e desteklerini göstermek ve İran'ı caydırmak amacıyla, ABD Donanma Kuvvetleri, iki uçak gemisini ve bir güdümlü füze denizaltısını bölgeye daha yakın bir yere taşıdı. ABD Genelkurmay Başkanı General Charles Q. Brown, İsrailli mevkidaşı Korgeneral Herzi Halevi ve diğer üst düzey askerî yetkililerle görüşmek üzere İsrail'e ulaştı. "Komutanlar bölgedeki ortak hazırlıklarla ilgili güvenlik ve strateji konularını görüşecek" dendi.  

 

Doğrusu ağustos başlarında Savunma Bakanı Lloyd J. Austin, bölgeye ek savaş uçağı ve füze atan savaş gemileri sevk edilmesi emrini vermişti. Theodore Roosevelt ve Abraham Lincoln adlı iki uçak gemisi ve onlara eşlik eden savaş gemileriyle saldırı uçakları Umman Körfezi'ndeydi. Bakanın güdümlü füze denizaltısı Georgia'yı bölgeye gönderme emrini kamuoyuna açıklaması da ilginçti çünkü Pentagon denizaltı filosunun hareketlerinden nadiren bahsetmekteydi.  

Açıktı ki bu emirler 31 Temmuz'da Tahran'daki Heniyye suikastının intikamını almak için İran’ın İsrail'e saldırma tehditlerine bir cevap olarak gündeme gelmişti. ABD, bu hareketlerin İsrail'i savunmak ve daha geniş bir bölgesel savaşı önlemek için olduğunu söylese de üst düzey bir ABD’li yetkili Amerikan ordusunun Lübnan sınırında Hizbullah tarafından gerçekleştirilen saldırılara karşı müdafaanın büyük kısmını üstleneceğini ve şu anki konum alışının buna daha uygun olduğunu ifade etti.  

ABD Dışişleri Bakanı Antony J. Blinken da Başbakan Netanyahu, Savunma Bakanı Gallant ve Genelkurmay Başkanı Halevi'yle yaptığı görüşmelerde Washington'ın böyle bir önleyici eylemi haklı göreceğini söyledi. Sızan bilgilere göre ABD'li yetkililerin şimdiye kadar “İsrail'in haklı ve uygun şekilde sınırlı önleyici eylemde bulunduğundan memnun olduğu” anlaşılıyor. Hatta Blinken'ın önceki günlerdeki İsrail’i ziyaret sebeplerinden birisinin bu hassas diplomasiyi görüşmek olduğu da şimdi daha iyi anlaşılıyor.   

Caydırıcı denge  

İsrail’e göre saldırılar adeta başlamadan bitmiş görünse de Hizbullah tarafı İsrail kadar kendinden emin biçimde zafer dilini kullanıyor. Örgüt sabah saatlerinde yaptığı açıklamada askerî operasyonlarının "o gün için bittiğini" duyurdu ve İsrail'in saldırıyı engellediği iddiasını "boş" olarak nitelendirdi. Pazar akşamı hareketin lideri Hasan Nasrallah da televizyonda yaptığı konuşmada Hizbullah'ın saldırılarının yeterli olduğunu, "ateşkes müzakerelerindeki Filistin tarafı veya Filistin ekibi adına müzakere eden Arap tarafı için potansiyel olarak yararlı" olduğunu söyledi.

Nasrallah, İsrail hava akınının kendi hücumlarını etkilediği iddialarını reddederek "Tüm roketler birkaç dakika içinde fırlatıldı ve tüm insansız hava araçları sınırı geçti" dedi. İsrail topraklarının 110 kilometre (km) içinde, Tel Aviv'e sadece 1,5 km uzaklıkta olan Glilot'taki bir askerî istihbarat üssünü hedef aldığını, Ben Gurion Havaalanı ve İsrail Savunma Bakanlığı binası da dahil olmak üzere Tel Aviv'deki hedefleri vurma planı olmadığını belirtti.   

Hizbullah lideri, Şükr suikastının "tüm kırmızı çizgileri aştığını" ve Hizbullah'ın "caydırıcı denge" ile karşılık verdiğini savundu. "Bugünkü operasyon sona erdi" diyerek örgütün vurduğu hedefler hakkında istihbarat toplarken "cevap verme hakkını saklı tutacağını" vurguladı fakat Lübnan'ın "rahat bir nefes alabileceğini" de sözlerine ekledi.  

Doğrusu İsrail’in suikastlarının akabinde beklenen bu misillemelerden sonra bölgede herhangi bir rahatlama beklemek o kadar da gerçekçi görünmüyor. Tam kapsamlı bir savaş korkusu yaratan 10 aylık bir husumetin üstüne tırmanış olacağı haftalar öncesinden bekleniyordu. İsrail’in 100 uçakla gerçekleştirdiği “önleyici darbe”si, 2006'da İsrail ile Hizbullah arasındaki tam ölçekli savaştan bu yana Lübnan'a yönelik en büyük İsrail saldırısı oldu. Ekim ayından bu yana, İsrail’in düzenlediği saldırılarda Lübnan Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre, çoğu Hizbullah savaşçısı olmak üzere 560'tan fazla kişi öldürüldü. İsrail’de ise 26 sivil ve 23 askerin öldüğü söyleniyor. Sınırın her iki tarafında 200 bin kişinin de yerinden edildiği gelen bilgiler arasında.  

“Kuzeyi kimse umursamıyor”  

Netanyahu, pazar günkü hava akını hakkında “Bu, kuzeydeki durumu değiştirme ve sakinlerimizi güvenli bir şekilde evlerine geri döndürme yolunda atılmış ek bir adım” dese de bu hamlenin evlerinden uzaklaşmış on binlerce kişinin dönüşünü ne kadar çabuklaştıracağı meçhul. Hizbullah’ın saldırı potansiyelini bitirecek kapsamlı bir savaş beklentisi içinde olan Yahudi ahali gergin ve endişeli. Hayatın felç olduğu kuzey kasabalarının sakinleri, “Kuzey her gün saldırıya uğruyor ve kimse gerçekten umursamıyor” şeklindeki şikâyetlerini sürdürüyor. 

 

Şu var ki Hizbullah daha geniş bir alanda İsraillilerin hayatını felç edebilecek bir cephaneliğe sahip bulunuyor. İsrail her ne kadar Hamas’ın sürpriz yaptığı güney cephesindense burada daha iyi bir hazırlık içinde olsa da kapsamlı bir savaşın her iki taraf için yıkıcı olacağı aşikâr. Onca kışkırtmaya karşı Hizbullah’ın daha temkinli olduğu ve pek çok uzmana göre “tırmanış ve savaş istemediği” de ortada. Son saldırısı istediği gibi gitse de gitmese de daha sert bir tırmanıştan kaçınmak için bir çıkış yolu aradığı da.  

Şu da var ki taarruz ve tahriklerine karşı İsrail’in derinliklerinde kayda değer bir zayiat vermedikçe bu eylemlerin kendi tabanında ne derece tatminkâr bulunduğu hayli şüpheli. Hizbullah’ın vaatlerinin yanına bile yaklaşamadığı Lübnan’da da genel kabul görüyor. İran destekli hareket, elbette ki stratejilerini tek başına çiziyor değil ve Tahran’ın sürece dair kaygıları sebebiyle kontrollü düşmanlık tutumunu bir müddet daha sürdüreceği söylenebilir.