28 Ağustos 2024
Sektopolitik kavramı her ne kadar yabancı bir kavram olarak algılansa da esasen Orta Doğu’da uzun bir süredir geçerli olan sosyopolitik tablonun ve siyasal şiddetin kaynaklarından bir tanesini ifade eder. Özellikle, Arap Baharı sonrası süreç ve DEAŞ’ın Suriye ve Irak’ta etkinlik göstermeye başladığı dönemde sektopolitik, etkilerini pratikte ve sahada açık biçimde gösterdi. Elbette bu etkiler bir olgu olarak sektopolitiğin ortaya çıkardığı sonuçlarla sınırlı kalmadı. Sektopolitiğin paramilitarizmle etkileşimi, Orta Doğu’da ortaya çıkan pratikleri belirleyen en önemli dinamik oldu. Bu durumun arka planını anlayabilmek ise hem mevcut durumu hem de geleceği anlamlandırabilmek açısından önem taşıyor. Bu bağlamda, uzun yıllar boyunca Kuzey İrlanda’da yaşananlar, bugünü ve bir ölçüde geleceği anlamlandırabilmek adına ışık tutuyor.
Sektopolitik ve paramilitarizm: Etkileşim ve simbiyoz
Sektopolitik, farklı disiplinler ve ilgili literatürlerin sunduğu perspektiflerle, farklı şekillerde açıklanabilecek bir kavram. Buna karşın bu kavramı, en yalın biçimde, İngilizcede “mezhep” anlamını karşılayan sekt olgusunun siyasallığı şeklinde tanımlamak mümkün. Sektopolitik, mezheplerin ve bir sosyal kimlik olarak mezhebin, nasıl ve hangi dinamiklerle siyasallaşabildiğini, mezhep kimliğinin bir sosyal kimlik olmanın yanı sıra nasıl siyasal bir kimliğe dönüşebildiğini konu almaktadır. Bu yönüyle sektopolitik, teopolitik araştırmaların bir alt dalı olarak yorumlanabilir. Fakat mezhepler ve mezhep kimliklerinin spesifik ve özgül karakterleri, sektopolitiği de istisnai bir konuma yerleştirmektedir.
Mezhepsel kimliğin, bir sosyal kimlik olarak yapısında barındırdığı ögeler ve bileşenler, aynı zamanda, söz konusu kimliğin siyasallaşması ve sektopolitiğin ortaya çıkmasını sağlayan unsurlardır. Buna göre, mezhepsel kimliği meydana getiren öğretiler, tarihsel anlatılar ve kodlar, kolektif bellek öğeleri, mezhepsel kimliğin siyasallaşması bağlamında bir çerçeve oluşturur. Söz konusu öğreti, anlatı ve öğeler, ilgili mezhebin ve mezhepsel kimliğin inanç kodları olarak nesillerden nesillere aktarılır ve inancın muhafazası temin edilir. Elbette, bu süreçte ritüeller ve semboller önemli bir taşıyıcılık rolü üstlenir. Ritüeller ve semboller, kimliği oluşturan öğreti, anlatı ve kodları kendi yapılarında temsil ederek bu öğelerin en yalın biçimleriyle “geri çağrılmalarını-geri getirilmelerini” ve süreklilik kazanmalarını sağlar.
Peki bu unsurlar sektopolitiğin sınırları içine nasıl dahil olur? Mezhepsel kimlik, ilgili toplumsal yapılarda ve denklemlerde yaşanan kriz, gerilim ve çatışma süreçlerinde siyasallaşma eğilimi gösterir. Bu noktada özellikle, söz konusu kriz, gerilim veya çatışmada mezhepsel kimliğin ve topluluğun hedef alınması bu sürece ivme kazandırır. Bunun sonucunda mezhepsel kimlik öğeleri ve bileşenleri yeninden şekillenerek siyasal kimlik çerçevesine oturtulmaya başlanır. Bu süreçte kimlik, siyasal olarak “biz-onlar” denkleminde konumlandırılırken, mezhepsel kimliği meydana getiren öğretiler, anlatılar, kimlik-mekan özdeşliği ve kolektif bellek öğeleri de bu çerçeveye uygun bir özdeşleşmeye tabi tutulur. Bu kapsamda, tarihsel mücadeleler, tarihsel rekabet ve ihtilaf anlatıları, kolektif bellekte yer alan seçili travma ve seçili zaferler, bugünün aktörleri ve koşulları ile ilişkilendirilir. Bunun sonucunda mezhepsel kimlik bir siyasal kimlik haline gelerek sektopolitik durumu ortaya çıkarır.
Sektopolitiğin kristalize olması ve sınırlarının keskinleşmesi ise mezhep kimliğinin siyasallaşmasının ardından, bu kimliğin dış saldırıya ve tehdide hedef olması ile gerçekleşir. Bu saldırı ve tehdit, bir devlet yapısından gelebileceği gibi devlet dışı silahlı aktörler tarafından da uygulanabilir. Bu noktada terör örgütlerinin, belirli bir mezhepsel kimliği ve topluluğu hedef haline getirdiği pek çok örnek mevcuttur. Bu topluluklar, terör örgütleri tarafından Schmitt’in kavramsallaştırmasıyla, ontolojik bir karşıtlığı yansıtan “mutlak düşman” olarak konumlandırılarak terör eylemlerinin ve saldırıların hedefi olur.
Bu durum, sektopolitik ve paramilitarizmin buluştuğu bir sürecin de başlangıcına işaret eder. Terör örgütlerinin, belirli bir mezhepsel topluluğu hedef almaya başlamasının ardından, söz konusu topluluk içinde doğal bir savunma refleksi gelişir. Bu noktada tarihsel mücadeleler, tarihsel rekabet ve ihtilaf anlatıları, kolektif bellekte yer alan seçili travma ve seçili zaferler, terör örgütü ve ilgili mezhepsel kimlik bağlamında yeniden yorumlanır. Mezhepsel ritüel ve semboller bu güncel yorumla özdeş hale getirilir. Ortaya çıkan öz savunma, topluluğu ve kimliği koruma refleksi pratikte belirli silahlı yapıların inşasını beraberinde getirir. Bu yapılar, terör örgütlerine karşı, ilgili mezhepsel grubu savunmak adına silahlı mücadeleye girerek sektopolitik ve paramilitarizm arasında bir simbiyoz ve sonsuz döngü yaratırlar. Bugün itibariyle söz konusu simbiyozun izlerini Ulster’den Kerbela’ya kadar sürmek mümkün.
Ulster sadakatçiliği (Loyalism) ve paramilitarizm
Sektopolitik ve paramilitarizm ilişkisinin somut örneği kendisini en net biçimde, yakın geçmişte Kuzey İrlanda'da gösterdi. Kuzey İrlanda'da derin bir tarihsel arka plana sahip olan İrlanda cumhuriyetçiliği/milliyetçiliği (republicanism) ve sadakatçilik (loyalism) arasındaki gerilim 20. yüzyılda terörizm-sektopolitik-paramilitarizm bağlamında yeni bir formda ortaya çıktı. Kuzey İrlanda'nın ve İrlanda halkının Britanya'dan ayrılmasını ve birleşik bir İrlanda'nın oluşturulmasını savunan cumhuriyetçi ideoloji ve Kuzey İrlanda’nın Britanya'ya bağlı kalmasını savunan sadakatçi anlayış arasındaki gerilim, IRA'nın terör eylemlerine başlamasıyla birlikte siyasal şiddet çerçevesinde yeniden dinamik hale geldi. Söz konusu ideoloji ve anlayışın temelinde, Cumhuriyetçilik-Katoliklik ve Sadakatçilik-Protestanlık özdeşliklerinin yer alması bu sürecin sektopolitik çatışma süreci karakterine sahip bir süreç olmasını sağladı.
Bu bağlamda, IRA'nın Britanya güçlerinin yanı sıra Sadakatçi-Protestan topluluğa yönelik saldırıları kimliğe yönelik saldırı ve tehdit olarak değerlendirilerek, Sadakatçi-Protestan toplumun içerisinde öz savunma güçleri oluşturulmasına yönelik bir eğilim kendisini gösterdi. Bunun sonucunda Ulster Gönüllü Gücü-UVF, Ulster Savunma Birliği-UDA, Ulster Özgürlük Savaşçıları-UFF, Ulster Savunma Alayı-UDR, Kırmızı El Komandoları-RHC ve Protestan Eylem Gücü-PAF isimli paramiliter yapılar ve ilişkili birimler kurularak IRA'ya karşı eylemlere başladılar. Söz konusu oluşumların isimlerinde yer alan Ulster ve Kırmızı El (Red Hand) vurguları ise sadakatçi- protestan kimliğin tarihsel anlatıları ve yer kimliği atıflarına işaret eder. Buna göre, Ulster, Sadakatçi-Protestan topluluğun tarihsel yurdu/egemenlik alanı olduğunu, kırmızı el ise bunun mitolojik temeline işaret etmektedir. Böylelikle Ulster'in ve Ulster'de yaşayan toplumun IRA'ya karşı fiziken savunulması ile Ulster'in bir fenomen ve imge olarak savunulması özdeşleştirildi.
Elbette Kuzey İrlanda da sektopolitik ve paramilitarizm etkileşimi semiyolojik dönüşüm etkisini yalnızca Ulster fenomenolojisi bağlamında göstermedi. Sadakatçi-Protestan kimliğin anlatıları, kodları, kolektif bellek ögeleri, ritüel ve sembolleri de benzer bir semiyolojik dönüşüme uğradı. Bu bağlamda, söz konusu unsurlar, Sadakatçi-Protestan kimliğin bileşenleri olmaktan çıkarılarak, mevcut sektopolitik ve paramilitarizme uyarlanmış bir biçim kazandı.
Buna göre, Britanya’da Protestanların Katolikler karşısında egemenlik kazandıkları süreci temsil eden 12 Temmuz ve Orange Order, Protestanların Katolikler tarafında işgale ve ablukaya maruz kalması ve kurtuluşlarını temsil eden 1689-Derry işgali, Britanya ve Kraliçe’ye bağlılık gibi anlatı ve ögeler, Sadakatçi-Protestanlar, paramiliter gruplar, IRA ve Cumhuriyetçi-Katolik toplumun oluşturduğu çerçevede imgesel olarak yeniden şekillendirilerek güncel bir anlamsal form yaratıldı.
Elbette inşa edilen bu yeni anlamsal form, Sadakatçi-Protestan geleneğin ritüel ve sembollerine de yansıdı. Bu gelenekte önemli bir yeri bulunan yürüyüş ve geçit ritüeli, yan flütler temsil bulan geleneksel müzik ritüeli, kırmızı el kültü gibi bir dizi öge de benzer biçimde dönüşerek, paramiliter gruplarla ve sektopolitik durum ile özdeş bir hale getirildi.
Irak, sektopolitik ve paramilitarizm
Irak da 2013-2014 sürecinden itibaren, yakın tarihte, sektopolitik ve paramilitarizm etkileşiminin ve simbiyozunun en net biçimde gözlemlendiği sahalardan bir tanesi oldu. Sektopolitik, Irak’ta uzun bir geçmişe sahipken, 1980’li yıllar boyunca İran-Irak Savaşı’nın, 2003 yılı ile birlikte ise ABD işgalinin etkisiyle yakın geçmişte önemli bir ivme kazandı. Bu süreçlerde, Irak’taki Şii toplum açısından Şii kimliğinin siyasal kimlik niteliği pekişti ve kristalize oldu. İran-Irak Savaşı sürecinde İran, Irak’ta pek çok Şii grubun siyasal harekete dönüşmesi, hali hazırda siyasal hareket niteliğine sahip olan grupların ise silahlı-paramiliter yapılara dönüşmesi için yoğun çaba gösterdi. Bu süreç, Şii mezhep kimliğinin siyasal bir kimlik haline gelmesine de işaret etti. Böylece Irak’ta sektopolitik ve paramilitarizm etkileşiminin ilk adımları atıldı. Amaç, Irak Şiilerinin ülke içinden gelecek olan bir direnişle Saddam Hüseyin’i baskı altına alabilmekti.
Bedir örgütü, bu paramiliter yapılar arasında en ikonik niteliğe sahip olan ve bu süreci en iyi biçimde örnekleyen yapı oldu. Bu dönemde, söz konusu yapılara yenileri de eklendi. 2003 yılındaki ABD işgalinin ardından ise bu yapılar, Irak’ta oluşan otorite boşluğunun da etkisiyle daha aktif ve etkin bir hale gelmeye başladı. Bu süreçte, ABD güçleri ile çatışan söz konusu paramiliter gruplar Irak’ta tam anlamıyla birer sosyopolitik aktör haline gelmeye başladılar. Bu durum söz konusu yapıların, Irak siyaseti ve toplumu üzerinde ciddi bir etki oluşturmasını beraberinde getirdi.
Bu süreç 2014 yılında bir dönüm noktası ile sonuçlandı. 2014 yılında, DEAŞ’ın Irak’ta, özellikle Şii toplumu hedef alan, yoğunlaşan faaliyetleri ve terör eylemleri, İran destekli paramiliter yapıların kalıcı konsolidasyonu adına muazzam bir zemin oluşturdu. Öyle ki, Şii din adamı Sistani’nin fetvası/çağrısı üzerine oluşturulan Haşdi Şabi yapısını meydana getiren Şii milis yapılar, “terörizme karşı kendi toplumunu koruyan yapılar” imajını elde etti. Bu durum Şii milisler için ciddi bir meşruiyet ve halk desteği kaynağına işaret etti. Selefi ideolojiye sahip olan DEAŞ’ın Şii toplumuna yönelik saldırılarına karşı koyma ve bu terör örgütüyle mücadele etme şeklinde iki temel motivasyonu yansıtan Şii milisler bu süreçte, sektopolitik ve paramilitarizm arasında yaklaşık 35 yıl önce kurulmaya başlanan etkileşimi araçsallaştırdı.
Asaib Elh Hak, Ketaib Hizbullah, Nuceba Hareketi, Ketaib İmam Ali gibi örgütlerin başını çektiği Şii milis gruplar, Şii mezhepsel kimliğinin anlatıları, kodları, kolektif bellek öğeleri, ritüel ve sembollerini, Sektopolitik bir çerçevede semiyolojik dönüşüme uğrattılar. Buna göre Kerbela mekan-kimlik özdeşliği açısından sembolik bir yaklaşımla “savunulması gereken toprak” biçiminde Şii milislere atıfla yeniden yorumlandı. Diğer yandan seçili travma olan Kerbela Olayı ve Aşura, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin imgeleri, kan ve toprak sembolizmi, Şii milislerin DEAŞ ile mücadelesi bağlamında bu mücadele ile özdeşleşecek biçimde revize edildi.
Tabii ki bu süreçte İran’a bağlılık “Velayete ve Rehbere bağlılık ve sadakat” biçiminde, sektopolitik ve paramilitarizmin merkezine yerleştirildi. Diğer yandan ritüeller ve semboller bağlamında ise söz konusu yapılar, Erbain yürüyüşü, Aşura ve Tasua günlerini birer kolektif geri getirme ve mevcut koşullar ile özdeşleştirme bağlamında işlevselleştirdi. Son olarak, sinezen, mersiye ve meddahi gelenekleri DEAŞ ile mücadele anlatısı ve kolektif bellek arasında bağlantı kurmanın ve kitlelere aktarımın araçları olarak kullanıldı.
Sosyopolitik sonuçlar
Sektopolitik ve paramilitarizm ilişkisi, Ulster’den Kerbela’ya kadar izlendiğinde, benzer örüntü ve niteliklerin kendisini gösterdiği bir etkileşim biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Her iki süreç ve örnekte de terörle mücadele ve ilgili topluluğu koruma motivasyonu ve mottosuyla faaliyet gösteren paramiliter grupların, sektopolitiği derinleştiren ve daha çok olumsuz bir tablo ortaya çıkaran yapılar olduğu da görülebilir. Bu yapılar her şeyden önce, topluluğu koruma ve savunma iddiasına sahip olan gruplar olmaları sebebiyle, kısa bir süre içinde, söz konusu topluluğun kendilerine yönelik mutlak destek ve hatta itaat geliştirmelerini hedeflemektedirler. Zira bu yapılar kendilerini, savunduklarını iddia ettikleri topluluğun doğal önderleri ve temsilcileri olarak konumlandırmaktadırlar.
Diğer yandan bu gruplar, her iki örnekte de geçerli olduğu üzere, kendi toplumlarına ve karşıt toplum olarak tanımladıkları kesimlere karşı saldırılarla gündeme gelirler. Sivillere yönelik saldırılar, katliamlar, insanlığa karşı suçlar bu paramiliter yapıların karakteristik örüntüleri arasında yer alır. Bu duruma, söz konusu grupların sıklıkla içinde yer aldıkları adi suçlar ve kaçakçılık gibi faaliyetler de eklendiğinde bu yapıların kriminal bir noktaya sürüklenebildiklerini söylemek de mümkündür.
Son olarak, hem Kuzey İrlanda’da hem de Irak’ta gözlemlenebileceği üzere, paramiliter yapıların siyasi partilerle ilişkileri de ciddi bir olumsuzluk olarak belirmektedir. Söz konusu yapılarla ilişkili siyasi parti ve oluşumlar, şiddet dışı bir temsil yaklaşımı ile varlık gösteren aktörler olmak yerine, silahlı yapıların siyasi kanat oluşumları haline gelebilmektedirler. Bu durum ilgili ülkede ve toplumda siyaset kurumunun sorun çözme ve işlerliğine duyulan güveni sarsmaktadır. Söz konusu sonuçların toplamı, sektopolitik ve paramilitarizm ilişkisin mevcut olduğu toplumlarda, toplumsal uzlaşı ve barışın tam olarak sağlanamamasına yol açmaktadır. Bu durum, Galtung’un ifadesiyle “negatif barış” durumunun kronikleşmesine ve kriz durumlarında çatışma ve şiddetin yeniden aktif hale gelebilmesi riskinin süreklilik kazanmasına neden olmaktadır.
devamını oku daha az oku
arasında terörizm ve terörizmle mücadele, devlet dışı silahlı aktörler, istihbarat çalışmaları ve stratejik iletişim çalışmaları yer almaktadır.