16 Şubat 2024
Merkezi İslâm Coğrafyası (Ortadoğu) son zamanlarda yürek burkan haberlerle katliam ve savaşlarla anılmakta. Tabii ki insani boyutun yanı sıra binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan tarihi kültürel miras da bu arada sessiz sedasız yok olup gitmekte. ABD’nin Irak’ı işgalinden bu yana Suriye, Yemen ve Libya’da yıllardır süren iç savaşlar ve bölünmüşlük bir medeniyet denizi olan Akdeniz çevresindeki en önemli kültürel havzaları Mezopotamya (Irak), Bereketli Hilal (Suriye, Lübnan ve Filistin) ile Nil Vadisi (Mısır ve Sudan) ve Yemen sadece İslam Dünyasının değil aynı zamanda Dünyanın en kadim kültürel mirasına sahip ve bu mirası tıpkı masum insanları koruyamadığımız için gün geçtikçe kaybediyoruz.
Bu yıkımın en son örneği ise bugünlerde Filistin’de ve özelikle Gazze’de yaşanmakta. Katledilen on binlerce masum insanın yanı sıra Gazze’deki kültürel miras da acımasız ve sistematik bir saldırı altında. M.Ö. 1500’lere kadar uzanan tarihiyle Filistin bütün insanlık tarihi için çok değerli olmasına rağmen. İslam’dan önce de Eski Mısır, Assur, Roma, Kenaniler, Grekler, Yahudiler, Persler ve Nabatiler gibi medeniyetleri görmüş arkeolojik; İslam’ın ardından Abbasiler, Selçuklular, Memlükler ve Osmanlılar gibi İslam medeniyetinin zirvelerini oluşturmuş; tarihi bir bölge olmasına aldırmadan. 1972 tarihli Dünya Miras Sözleşmesi ile UNESCO’nun 2003 tarihli Kültürel Mirasın Kasti Tahribatına Dair Bildirgesi ve diğer uluslararası hukuki düzenlemelerine pek kulak asan yok. Tarihe bir not düşmek babında, Irak, Suriye ve Yemen’den sonra gelin Gazze’de yok olan Kültürel mirasımıza bir göz atalım. 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de iki yüzden fazla kültürel miras eseri yıkıldı veya tahrip edildi. Bunlar arasında tarihi M.Ö.8. Yüzyıla uzanan antik bir limandan, içerisinde binlerce elyazması ve arşiv belgesi barındıran kütüphaneler ve arşivlere, en eski camilerden kadim manastırlara kadar pek çok kültürel miras eseri mevcut.
Bunların en önemlilerinden, Gazze’de İslam kültür mirasının sembolik eseri, “Büyük Ömeri Camisi”nin bombalanarak tahrip edildiği bütün haber sitelerinde yer aldı. Kudüs’teki Mescid-i Aksa ile Akkâ’daki Cezzar Ahmed Paşa camisinin ardından Filistin’in en büyük camisi ve yaklaşık 1400 yıllık bir geçmişe sahip, Küçük Mescid-i Aksa olarak da anılan bu cami bölgeye uzun asırlar boyunca hükmeden Türk devletleri Memlükler ve Osmanlılardan önemli izler taşıyor. Merkezi İslam Coğrafyasındaki bütün Ömerî camileri gibi o da Müslümanların tarihsel hoşgörü hikâyesinin bir numunesi. Rivayete göre Kudüs’ü anlaşma ile (sulhen) fetheden Hz. Ömer Kıyâme Kilisesi’ni (Kutsal Kabir) gezerken namaz vakti gelmesi nedeniyle namaz kılmak için kendisine bir yer gösterilmesini talep etmiş, Kudüs Patriği Sophronius “burada kılabilirsiniz” deyince Hz. Ömer ona şöyle cevap vermiştir. “Şayet ben burada namaz kılarsam, benden sonra Müslümanlar Ömer namaz kıldı diye burayı camiye çevirirler” diyerek Patriğin bu önerisini reddetmiş ve Kilisenin karşısında, günümüzde Hz. Ömer camisinin bulunduğu yerde namazını edâ etmiştir. Bundan sonra Kilise etrafından yapılan bütün camilere Hz. Ömer’in bu rivayette anlatılan vizyoner kişiliğine atıfla Ömer camisi adı verilmesi gelenek haline gelmiştir. İşte Hz. Ömer’in bu hoşgörülü davranışına nispetle yıkılmış bir kilise civarına inşa edilen Büyük Ömer Camisi maalesef acımasızca tahrip edildi. İşin daha da vahimi caminin kütüphanesi de pek çok değerli el yazmasını barındırmaktaydı.
Tabi bunların dışında sayısız tarihi cami ve kilise işgalci İsrail ordusu tarafından tahrip edildi. Bunlar arasında Dünyanın en eski üçüncü kilisesi olarak nitelenen ve M.Ö. 4. Yüzyılda inşa edilen Aziz Porhyrius Rum-Ortodoks Kilisesi, Memlükler döneminde 1360 yılında inşa edilen Zafer ed-Demrî camisi, Bilad-ı Şam bölgesinin (Levant) en eski kiliselerinden Cibaliye’deki Bizans’tan kalma kilise, Filistin’de inşâ edilen ilk Hıristiyan manastırı olan ve Hızır Türbesi olarak da adlandırılan Aziz Hilarius Manastırı işgal ordusu tarafından tamamen veya kısmen tahrip edilen ibadet mekânlarından bazıları.
İnsanların en kutsalları olan ibadethanelerin yanısıra kültürel mirasın önemli bir parçası olan üniversiteler, okullar, kütüphaneler, müzeler ve el yazmaları da bu tahribattan payını aldı. Şüphesi bunlar arasında en acı kayıplar bir daha geri getirilemeyecek olan elyazması ve arşiv belgeleri. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi işgalcilerin ilk tahrip ettikleri mekânlar toplumun hafızası niteliğindeki arşivler. Gazze Şehir Arşivi de bundan nasibini aldı. Şehrin son yüz elli yıllık tarihi ile ilgili çok değerli binlerce belgeyi bünyesinde barındırıyordu. Gazze’deki arkeolojik ve tarihi değeri olan binaların planlarının yanı sıra çok sayıda elyazması Arşiv binasıyla birlikte kül oldu. İsrail askerleri 1948’den bu yana pek çok defa Filistinliler’e ait kitap ve elyazmalarını yağmalamışlardı. Bu açıdan sicilleri kabarık. Gazze’de İsrail saldırıları sonucu yıkılan veya tahrip edilen kütüphaneler arasında Tamari Sabbağ Kütüphanesi, Atâ Çocuk Kütüphanesi, Enaim Kütüphanesi, Gazze Belediye Kütüphanesi, en-Nahda Kütüphanesi, eş-Şuruk Kütüphanesi, Gazze İslam Üniversitesi Kütüphanesi ile İsra Üniversitesi Kütüphanesi sayılabilir.
Kültürel yıkımın göz ardı edilen yüzü: Gazze'nin kayıp hazinesi
Tahrip edilen mekanlar arasında iki önemli müze de bulunmakta. Koleksiyonunda antik para ve sikkeler ile tarihi takıların bulunduğu Refah Müzesi ile Kenâniler dönemine kadar uzanan üç bin civarında tarihi eser barındıran el-Karara müzesi ilk bombalanan yerlerden. Memlükler döneminden 13. Yy.dan kalma bir müze olan Kasru’l-Bâşa (Paşa Kasrı) da zarar gören önemli eserler arasında. Memlük sultanı Baybars tarafından yaptırılan bu bina, Osmanlılar tarafından kullanıldığı gibi, Napolyon Bonapart’ın 1799’da Mısır’ı işgaline de şahit olmuş. Filistin’in farklı dönemlerine ait arkeolojik eserler barındıran ve son şekline 17. Yüzyılda Osmanlı döneminde kavuşan yapı bu bölgede türünün son örneğiydi. Maalesef o da bu saldırılarda büyük hasar gördü.
İsrail’in saldırıları sonucu yıkılan pek çok tarihi bina da var Gazze’de. Bunların en güzellerinden biri 1904 tarihli belediye binası. Gazze’nin tarihi Derrac semtinde yıkılan binalar arasında Sibat el-Alemî dört yüz yıllık bir geçmişe sahip, altında koridoru bulunan yüksek eyvanları, üst kata çıkışı sağlayan çifte merdiveni, Sıbat sokağının altından karşıya geçişi imkân veren mahzeniyle tipik bir Akdeniz yapısı. Maalesef geleneksel yapı malzemeleriyle Gazze konut mimarisinin en güzel örneklerinden olan bu bina da İsrail saldırılarında yıkıldı. Yine Memlükler ve Osmanlı döneminin bergüzârlarından el-Zeytun semtinde on asırlık bir geçmişe sahip es-Samra hamamı İsrail bombardımanı sonucunda yer ile yeksan olmuş durumda. Üstelik su dağıtım ve ısıtma sistemleriyle büyük bir arkeolojik değere sahip nadir örneklerden biriydi. Daha acı olan Şucaiyye bölgesinde bizzat kültürel mirasın korunması için çalışan bir kuruluş tarafından kullanılmakta olan Sakka Kültür Mirası Evi’nin saldırılar sonucunda yıkılmasıydı. Osmanlılar döneminde 1661 yılında inşa edilen bina, orta kısmında eyvanlı avlusu bulunan iki katlı yapısıyla Gazze’nin geleneksel konut mimarisinin en önemli temsilcilerinden biriydi.
Son otuz yılda yağmalanan ve yok edilen Irak, Suriye ve Yemen kültürel mirasının ardından bugünlerde Gazze’deki kültürel miras da tıpkı insanlar gibi, gözlerimizin önünde sistematik bir biçimde katlediliyor. Maalesef bunların büyük bir kısmı bir daha geri getirilemeyecek. Toplumların binlerce yıldır topraklarını vatan yaparken inşâ ettikleri ve adeta her birisi birer tapu niteliğinde olan kültürel miras yok edilirken aslında bu bölgede yaşayan insanların hatıraları, tarihleri, hafızaları ve adeta varoluşları yok ediliyor. Ne yazık ki bütün bunlar olurken bizler izlemekten başka hiçbir şey yapamıyoruz.