06 Mayıs 2024
1 Mayıs’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı (Divan) nezdinde Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı Soykırım Davası’na katılacağını açıklamasıyla birlikte “davaya katılım” kavramı kamuoyunun gündeminde daha fazla yer tutmaya başladı. Davaya katılım, daha önce toplumun kayda değer bir kesimince hükümetten yapılan siyasi bir talep olarak dillendiriliyordu. İlk defa hükümetin bu kararı aldığını açıklamasıyla birlikte bunun siyasi bir talep olmasının ötesinde hukuki açıdan tam olarak neyi ifade ettiği sorusunda odaklanmak gerekli hâle geldi. Katılım tam olarak ne imkânlar sağlıyor, nasıl yapılıyor gibi sorular kaçınılmaz bir şekilde artık daha çok soruluyor.
Türkiye, Divan’daki hukuki süreçlere katılım mazisi pek dolu bir devlet değil. Hâliyle Divan’daki yargılama süreçlerine dair teknik detayların bırakın herhangi birini, birçok hukukçu tarafından dahi bilinmemesi normal. Zira Milletler Cemiyeti sistemindeki temel uluslararası yargı organı olan ve mevcut Divan’ın “atası” sayılabilecek Uluslararası Sürekli Adalet Divanı nezdinde 1926 yılında Fransa’nın açtığı Lotus-Bozkurt Davası’ndan bu yana geçen neredeyse bir asırlık sürede Türkiye’nin doğrudan taraf olarak Divan nezdinde muhatap olduğu tek dava, 1956 yılında Yunanistan’ın açtığı Ege Kıta Sahanlığı Davası. Ne var ki o da Divan’ın yetkisizliğinden ötürü esasa geçilemeden reddedilmiş bir davaydı, yani yargı süreci fazla ilerlemedi. Başka tarafların yürüttüğü bir davaya katılım ise Türkiye’nin tarihinde hiç gerçekleşmemiş bir durum. Dolayısıyla ülke kamuoyunun da özel olarak uluslararası uyuşmazlık çözüm mekanizmalarını çalışanlar haricindeki hukukçuların da bu Divan usullerine ilişkin kavramların arka plânına yeni yeni vâkıf olması şaşırtıcı değil. Bu durumun ışığında davaya katılım meselesinin arka plânına dair bazı temel bilgiler vererek kamuoyumuzun bu “Divan ile daha çok tanışma” sürecine naçizane bir katkı yapmaya çalışacağım.
1.Davaya katılımın getireceği yetkiler nedir?
Davaya katılım, Divan’da süren bir davanın tarafları dışındaki bir üçüncü devletin, kendi hukuki menfaatlerini etkilediği gerekçesiyle o davaya resmen müdahil olup yazılı ve sözlü aşamalarda kendi bilgi, delil ve görüşlerini beyan edebilmesidir. Dolayısıyla bir devlete davanın tüm yargılama süreçlerinde doğrudan temsil edilme ve bir tarafmışçasına yazılı aşamada dilekçe sunma; sözlü aşamada, yani duruşmalarda sunum yapma imkânı vermektedir. Ayrıca katılımın aşağıda açıklanacağı üzere davaya “taraf olunmak suretiyle” yapılması durumunda ise ad hoc yargıç, yani hâlihazırda görev yapan yargıçlara ek olarak bu davaya özel bir yargıç atama hakkı da verilmektedir.
2.Divan’ın baktığı bir davaya katılım nasıl gerçekleşiyor?
Divan nezdinde devam eden bir davaya katılım iki şekilde mümkün olabilir. Divan Statüsü’nün 62. ve 63. maddeleri bu yolları açıklıyor. O yüzden bu iki sayıya bolca atıf yapacağız. 62. madde, açılmış bir davada verilecek kararın etkileyebileceği hukuki bir menfaati olduğunu düşünen devletin Divan’dan katılma izni talep etme hakkına sahip olduğunu düzenliyor. Bu talebi kabul yetkisi tamamen Divan’da. Katılım talebinde bulunan devlet, davada alınacak karardan etkilenebileceğini düşündüğü hukuki menfaatini ve katılma amacını başvurusunda açıkça ve ikna edici bir şekilde ortaya koymalı.
Öte yandan, bir davada o davanın tarafı olan devletler dışındaki devletlerin de taraf olduğu çok taraflı bir uluslararası antlaşmanın yorumu yahu uygulaması konusunda bir uyuşmazlığa bakılıyorsa 63. madde uyarınca UAD Sekreteri tarafından dava açılınca tüm taraf devletlere bildirimde bulunularak davaya katılma hakkı verilir. Dolayısıyla 63. madde sadece çok taraflı antlaşmalara ilişkin davalarda mümkün olan özel bir katılım yolunu düzenliyor. Türkiye’nin katılma kararı aldığı dava da Soykırım Sözleşmesi’nin ihlâliyle ilgili bir dava olduğu için tam olarak bu sınıfa giriyor. Rusya’ya karşı yine Soykırım Sözleşmesi’nin ihlaline dayanılarak Ukrayna’nın açtığı 2022 tarihli davaya bu usulü kullanmak suretiyle bu zamana kadar 32 devlet katılmıştır ki bu durum Divan tarihinde bir rekor olmuş, hatta 63. maddede düzenlenen katılım yolunun suiistimal edildiği tartışmalarına yol açmıştır.
Her iki katılım yolu da en geç bir davadaki dilekçeler teatisi aşaması bitene kadar kullanılabilir. Yine her iki yolda da katılma başvurusu, Divan tarafından derhâl dava taraflarına iletilir ve onların yazılı görüşleri talep edilir. Eğer taraf devletlerden katılım başvurusuna bir itiraz gelirse Divan, katılım başvurusu yapan devletin ve itiraz eden tarafın görüşlerini dikkate alarak bir karar verir.
3.İki davaya katılım yolu mukayese edildiğinde hangisi daha avantajlı?
63. maddeye göre gerçekleşen katılım, UAD tarafından yapılan çağrıya karşılık katılım hakkının kullanılması şeklinde olduğu için Divan’ın katılım başvurusunu belli şekli ölçütler dışında değerlendirme şansı yok. Bu sebeple gerekli şekli şartların sağlanması durumunda bu yolla yapılan katılım başvurusunun kabulü garanti denebilir. 62. maddeye göre yapılan başvuruda ise takdir yetkisi tamamen Divan’da ve dava taraflarının olası itirazları da bu sebeple daha etkili olacaktır. Bu yolla katılım talebinin kabul edilmeme riski yüksek denebilir ki Divan tarihinde 62. maddeye dayanarak yapılan başvuruların yaklaşık yüzde 20’si kabul edilmiştir.
Öte yandan, 62. maddeye göre yapılan katılım, “taraf sıfatıyla” veya “taraf sıfatı olmadan” iki şekilde yapılabilir. Adından da anlaşılacağı üzere ilk seçenekte katılan devlet artık davanın tarafı hâline gelir ve ad hoc yargıç atama dahil bir tarafın sahip olduğu tüm haklara sahip olur. Ancak bu yolla katılım talebinin kabulü diğer seçeneğe göre daha da zor olup ek olarak taraf sıfatıyla katılım talebinde bulunan devlet ile davada onun karşı tarafı olacak devlet arasındaki uyuşmazlıklara bakmak için Divan’ın yetkili olup olmadığına da bakılır. Halbuki 62. maddeye göre ancak taraf sıfatıyla katılım olmadığında yahut 63. maddeye göre yapılan katılımda böyle bir yetki şartı yok.
4.Davaya katılımın yol açtığı yükümlülükler nedir?
63. maddeye göre yapılan katılım durumunda Divan’ın kararı, katılan devlet için de bağlayıcı olur. 62. maddeye göre yapılan katılım taraf sıfatıyla olmadıysa böyle bir durum söz konusu değildir. Yani katılan devlet sadece davaya katkı yapacak şeklinde beyanlarını iletmiş olur.
Katılım gösterilen davaya yazılı ve sözlü aşamalarda beyanda bulunmak bir hak olup bu hakların illâ kullanılması şeklinde bir yükümlülük doğmaz. Örneğin, katılan devlet sadece yazılı aşamada dilekçe sunup sözlü duruşmalarda sunum yapmamayı tercih edebilir.
5.Daha önce bu davaya katılan devletler oldu mu?
Evet, kronolojik sırasıyla Nikaragua ve Kolombiya. Nikaragua, 62. maddeye göre katılım talebinde bulunurken Kolombiya 63. maddeye göre katılım başvurusunda bulundu. Türkiye resmi süreci başlattığında dünyada üçüncü, İslam İş birliği Teşkilâtı üyesi devletler arasında ise ilk katılan devlet olacak.
6.Türkiye’nin daha önce Divan’da İsrail ile ilgili bir dava sürecinde sunum yaptığını gördük. Peki o neydi?
Türkiye adına Dışişleri Bakanlığı yetkililerin sunum yaptığı hukuki süreç, 2023 yılının başında BM Genel Kurulu’nun Divan’dan talep ettiği “İsrail’in Filistin topraklarındaki uygulama ile politikalarının hukuka aykırılığının” ele alınmasına dair danışma görüşüyle ilgili süreçti. Yani bu süreç, bir dava olmayıp BM organları ve uzmanlık kuruluşlarının Divan’dan bağlayıcı olmayan hukuki görüş talep etmesi anlamına gelen danışma görüşüne ilişkindi. Divan, bir danışma görüşü vermeden önce de kendisine yöneltilen meseleyle ilgili görüş beyan etmek isteyen devlet ve uluslararası örgütlerden yazılı ve sözlü beyan alabilir. Türkiye’nin söz konusu temsili, sözlü sunumların yapıldığı aşamada gerçekleşti.
7.Davaya katılımın önemi nedir?
Davaya katılımın hem hukuki hem sembolik açıdan bazı getirileri mevcut. Hukuki açıdan en temel kazanım, davayı etkileyebilecek bilgi, delil ve görüşlerin doğrudan Divan nezdinde temsil edilerek sunulma imkânın doğmasıdır. Böylece katılan devletin hukuki perspektifini açıkça ortaya koyabilmesi, uluslararası hukukun ilgili meselelerine yaklaşımını dair tüm dünyaya duyurabilecek bir platforma sahip olması mümkün olur. Özellikle bir davanın tarafı olma yükümlülüğüne katlanmadan o davada taraf devletlerin hepsinden daha farklı hukuki noktalara değinilmesi, farklı vurguların yapılması ihtiyacı doğduğunda katılım seçeneği çok önemli bir imkân hâline gelebiliyor. Ancak taraflardan en az biri ile hemen hemen tüm iddiaların ve gerekçelendirmelerin aynı olduğu, yani niyetin dava taraflarından birine tam destek vermek olduğu durumlarda katılan sayısının fazlalaşması yargılama aşamalarının daha yavaş ilerlemesine ve usullerin sıkıcı ölçüde uzamasına yol açabiliyor ki 30 küsur devletten çoğunun Ukrayna lehine üç aşağı beş yukarı aynı iddia ve gerekçeleri sunduğu Ukrayna ve Rusya arasındaki Soykırım Davası’nın ilk itirazlar duruşmasında bu durumun olumsuz sonuçları gözlemlendi. Öyle ki Divan, bu deneyimden sonra 63. maddeye dayanarak katılım durumunda sözlü aşamalara katılıma dair kuralları kısıtlayacak şekilde kendi usul kurallarını güncellemek zorunda hissetti.
Sembolik olarak ise ilgili davada konu edilen uluslararası uyuşmazlıkta nasıl bir siyasi tutum takınıldığının gösterilmesi açısından hem katılma hamlesinin kendisi hem de katıldıktan sonra yapılacak sunumlarda Divan’a yapılacak beyanlar şüphesiz ki çok önemli Bir davaya katılım süreçlerinin hem uluslararası ilişkiler hem de ülke içi kamuoyu açısından önemli psikolojik etkisi olur.