Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le Bakü’de bir araya geldi. Aliyev ve eşi Mehriban Aliyeva’yla oldukça gayriresmi bir formatta, bir akşam yemeğinde başlayan zirve, ulusal lider Haydar Aliyev’ın mezarının ziyaret edilmesini takiben Zagulba Konutu’ndaki resmi tören ve heyetler arası görüşmelerle sürdü. Putin’in 2018’deki son ziyaretinden altı yıl sonra gerçekleşen bu sekizinci zirvede, gündem ikili ticaretin artırılması, stratejik ortaklık ilişkilerinin geliştirilmesi ve bölgedeki gelişmelerdi. Putin’e Devlet Başkan Yardımcısı Yuriy Uşakov, Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kalkınma Bakanı Maksim Reşetnikov, Ulaştırma Bakanı Roman Starovoyt da eşlik etti.

Öncelikle bu zirvenin Rusya’nın ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak baskı altına alındığı, uluslararası anlamda izole edilmek istendiği, Kursk’ta Kiev güçlerinin İkinci Dünya Savaşı sonrası Rus topraklarına düzenlenen ilk işgal saldırısını gerçekleştirdiği bir süreçte düzenlendiğini belirtmek lazım. Yine bu zirvenin Aliyev’in talebi üzerine yapılması da bir diğer önemli ayrıntı. Türkiye açısından bu zirvenin nahoş bir tarafı olduğu da düşünülebilir nitekim birkaç gün önce Azerbaycan’ın resmi devlet gazetesinde Karabağ’ın işgalden kurtarılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına cevap niteliğinde bir başyazı çıkmış ve Karabağ’ın Azeri ordusu tarafından kurtarıldığının altı özenle çizilmişti. Gazetenin zirve sonrası tam sayfa manşet haberinin “Azerbaycan-Rusya: Dost, komşu ve müttefik” başlığını taşıdığını da ekleyelim. Putin’in bir süredir Türkiye’ye davet edilmesine rağmen bunu çeşitli gerekçelerle ertelemesi ancak Aliyev’in davetine icabet etmesi de bir diğer nahoş durum olarak görülebilir.

Peki bu zirveye taraflar nasıl bir konjonktürde girdi?

Gürcistan Başbakan Irakli Kobakhidze ve partisi Gürcü Rüyası’nın geçen sene ülkeyi bir “renkli devrim” riskine sürükleyen Yabancı Ajanlar Yasa Tasarısı’nı tüm tehditlere ve Cumhurbaşkanı’nın vetosuna rağmen başarılı bir şekilde pratiğe geçirmesiyle her ne kadar bölgede Tiflis-Moskova ilişkileri öne çıksa da Güney Kafkasya’da Rusya’nın birincil stratejik ortağı bir süredir Azerbaycan. Öncelikle bir eski Sovyet ülkesi olan Azerbaycan’ın siyasi geleneklerini ve sosyolojisini, KGB tedrisatından geçmiş Aliyev’lerin siyaset tarzını bilmeden içi boş bir Türkçülüğe girişenler için hazmetmesi zor bir gerçek olsa da bir realite.

 

Ermenistan, Batı’yla flörtleşen Başbakan Nikol Paşinyan iktidardan düşse de düşmese de Rusya için 90’lardaki ağırlığına artık sahip değil. Bunda Azerbaycan’ın kaotik Ebulfez Elçibey sürecini aşıp istikrarlı ve dengeli bir gelişim sürecine girmesinin, Ermenistan’ın hatalarını başarıyla kullanmasının ve askeri üstünlüğü ele geçirmesinin payı büyük. Ek olarak, Ermeni ekonomisi zaten Rus yatırımlarına bağımlı. Bununla birlikte Rusya, Azerbaycan’ın en büyük ihracat ortağı olsa da üçüncü büyük ticari partneri. Aliyev’lerin iktidarından beri buna pek girişmese de Bakü’nün Moskova’nın karşısında farklı alternatifleri var. Bu durum, iki devlet arasında simetrik ve tamamen eşit bir ilişki oluşturmasa da Rusların temkinli hareket etmesinin sebeplerinden biri. Rus kültürünün ve Rusçanın, siyasette Rus geleneklerinin ülkede önemini koruması, Bakü’nün Ruslara karşı başlatılan “cancel” kültürüne katılamaması da önemli bir artı. Moskova için Bakü’yü asıl güvenilir kılan ise üstte belirtildiği üzere Aliyev’in Rusya’nın hassas noktalarını çok iyi bilmesi, komşu Ermenistan gibi bir “pazarlık kozu” olarak kullanmak için Batı’yla provokatif ilişkiler içine girmemesi, ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) dayattığı liberal gündem başlıklarını ülkesine taşımaması denebilir.

Evet, zirve işte bu karşılıklı güven ortamında başladı. Şimdi liderlerin verdiği mesajlara bir göz atalım.

Liderlerden dünyaya mesaj

Putin, Karabağ sorununa dair bir barış anlaşmasının imzalanmasının gerekliliğinden bahsederek, sahada çözülse de hukuki anlamda henüz çözülememiş bu sorun çözülürse mutlu olacaklarını, Aliyev ise bölgenin güvenliğinin Bakü-Moskova iş birliğine bağlı olduğunu dile getirdi. Güney Kafkasya’da eğer ‘büyük abi’ denebilecek bir rol varsa, bu rol 2008’deki Gürcistan müdahalesi ve 2020 savaşındaki arabuluculukla AGİT mekanizmasının bertaraf edilmesinden beri Moskova ve Aliyev bunun farkında. Bunlar Ermenistan’a bir mesaj.

Ermenistan’da ise işler söz konusu “barış” olduğunda karışıyor. Batı’yla flört eden, Türkiye’yle sorunlarını çözmek istese de öbür taraftan “Rusya’dan kopma” tutkusundan vazgeçmeyen Paşinyan’ın muhalifleri, Karabağ’daki hezimeti iç siyaset malzemesine dönüştürünce ortaya savaş yanlısı bir tutum çıkıyor. Bu da Rusya için kısa vadede içinden çıkılamaz bir durum yaratıyor. Buna nasıl bir çözüm bulunabilir? Ya “barış yanlısı” güçler ağırlık merkezlerini Batı’dan Rusya’ya doğru kaydırabilir ya da “savaş yanlısı” güçler tutumlarını yumuşatıp Rusya’yla stratejik ortaklık ilişkisini müttefikliğe doğru ilerleten Azerbaycan realitesini kabul edip, barışmanın bir zorunluluk olduğunu görüp tutum değiştirebilir. Bu ihtimallerin gerçekleşmesi pek mümkün olmadığından gerçek bir barışın sağlanabileceğini düşünmek için henüz erken. Yine de Rusya’nın şartlar olgunlaşana kadar kontrolü elden bırakmayacağını Putin’in zirvedeki “Güney Kafkasya’daki tarihsel varlığımız, burada yaşananlara katılmamızı zorunlu kılıyor. Tabii bunu tarafların istediği ölçüde yapıyoruz” sözünden anlıyoruz.

Azerbaycan’ın da “ivedi” bir barış talebi açıkçası bulunmuyor. Azerbaycan gazetesinde çıkan “Stratejik ortaklığa dayalı ittifak” başlıklı köşe yazısında iki ülke arasındaki ilişkilere şu perspektiften bakılıyor: “Uluslararası iş birliğine hep büyük önem veren Azerbaycan, Güney Kafkasya’nın lider devleti olarak eşit ortaklık ve karşılıklılık ilkelerine dayanıyor.” Devamında “Sovyetler’in çöküşünden sonra Moskova ve Bakü arasındaki ilişkiler hiç şimdiki kadar yüksek düzeyde olmamıştı” denilen yazıda, Rusya’nın 2020 arabuluculuğundaki özel rolüne değiniliyor ve aralarında bir “ittifak” ilişkisi olduğu vurgulanıyor.

İşin ekonomik yönüne bakacak olursak...

Doğal gaz gündemde

Vedemosti’de çıkan bir haber, Moskova’nın Rus gaz ve petrolünü Azerbaycan’dan yeniden ihraç edebilmek için çeşitli olasılıkların düşünüldüğünü iddia etti. Aslında bunu destekler bir haber Azerbaycan gazetesinde de çıktı. “Asırlık geçmişi olan ekonomik ilişkilerin yeni yönleri” başlıklı bu haberde Rusya karşıtı yaptırımları aşmak için Moskova’nın en etkili hamlesine dönüşen ulusal para birimi ağırlıklı ticaretin iki ülke arasındaki ticarette önemli bir yüzde oluşturduğuna dikkat çekiyor ve ilaç, petrokimya, metalurji, gemi inşaatı, turizm, otomotiv ve madencilik endüstrisi gibi iş birliğinin sürdüğü sektörlerdeki ivmenin arttığı belirtiliyor. Dolar karşılığını verirsek, Rusya’nın Azerbaycan ekonomisine doğrudan yatırımlarının 6 milyar doları bulduğunun altı çiziliyor. 

 

Ülkede bin 270’den fazla Rus sermayeli işletme var. Bu çok ciddi bir rakam. Karşılaştıracak olursak, Ermenistan’daki Rus yatırımları yalnızca 2 milyar dolar seviyesinde. Taraflar arasındaki ticaret cirosunun da Ocak-Temmuz 2024 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,2 artarak 2,5 milyar doları aştığını aktaralım. 

Hidrokarbon dışı ihracatta başlangıçta belirtildiği üzere Rusya, Azerbaycan’ın birincil partneri olarak yerini korusa da iki ülke arasındaki ticari denge bir süredir Rusya lehine değişiyor. Geçtiğimiz yıl Azerbaycan’ın Rusya’ya ihracatı yüzde 7,8 düşerken Rusya’nın Azerbaycan’a ihracatı ise yüzde 10,6 arttı. 

Şimdi taraflar, petrol ve gaz sektörlerini canlandırmak istiyor. Sputnik Azerbaycan’ın zirvenin ertesinde “Gaz iş birliğine dönüş” başlıklı haberi hidrokarbon alanındaki bu iş birliği isteğinin üzerine gidileceğini gösteren önemli bir işaret olarak okunabilir. Azerbaycan’a Rus gazı arzı şu an 900 milyon metreküp, Rusya’ya arz edilen Azeri gazı ise 326 milyon metreküp seviyesinde. Ülkenin gaz anlamında kendine yeterliğini temin eden ve Rus Lukoil’in de pay sahibi olduğu Şahdeniz’den sonra Rusya’dan Azerbaycan’a geleneksel boru hatlarından gaz akışı durmuş olsa da bu iki ülke arasındaki gaz iş birlikleri için mevcut boru hatlarından tersine akış sağlanmasından Karadeniz üzerinden LNG ticaretine ve bu haberde geçtiği üzere -Türkiye’de gündem olduğu üzere- Bakü’de bir “gaz hub’ı” kurulmasına kadar birçok iş birliği fırsatı var. 

Birkaç gündür Batı basınında tartışılan mesele, iki liderin bu zirvede petrol taşımacılığında kullanılmak üzere tanker inşalarını birlikte gerçekleştirmek için anlaşması oldu. Putin zirvede Rus Doğrudan Yatırım Fonu ile Azeri İhracat-Yatırım Teşvik Ajansı ortaklığında bir mutabakat zaptı imzalandığını ve Rus Birleşik Gemi Şirketi ve Bakü Tersanesi’nin modern nehir/deniz sınıfı tanker üreteceğini açıkladı. Bu, söz konusu tankerlerin açık denizlerden çok Karadeniz’de kullanılacağı yönünde bir beklenti yarattı. Başta gaz olmak üzere Rus hidrokarbonundan kopmayı reddeden orta ve doğu Avrupa’nın bu yönde bir ihtiyacı olduğu kuşkusuz. Yapılan zirvede Bakü’nün tarihi metrosundaki Rus vagonlarının modernize edilmesinden Kuzey-Güney Koridoru’ndaki transit hacmini 30 milyon tona kadar çıkarmak için demir yolu ve kara yolunda modernizasyon çalışmalarının yapılmasına, ticareti geliştirecek birçok başlıkta da anlaşma sağlandı. 

Rusya – Azerbaycan arasındaki toplumsal ilişkiler 

Son olarak iki ülke arasındaki toplumsal ilişkilere değinmek gerekir. Sovyetler’in çözülüş günleri ve güçsüz Moskova’nın bölgede dizginleri Ermeni saldırganlığını araç edinerek tuttuğu 90’ların kriz günlerinden kalan travmaların süreç içerisinde atlatılması, iki halk arasındaki yakınlığı artırıyor. Ancak belirtmek gerekir ki zaten Azeri halkındaki vatanseverlik hiçbir zaman Baltıklar ve bugün Ukrayna’da görülen bir Rus karşıtlığına dönüşmemişti. Moskova’da buna anti-tez olarak gelişen bir fazla müdahalecilik-kontrolcülük söz konusu değil. Putin’in, Sovyet birliklerinin Bakü’deki dönemin muhalif protestocularına ateş açması sonucu yaşamını yitiren “Kara Ocak” kurbanlarının mezarlığını ziyaret etmesi de bu anlamda önemli bir jest. Aliyev’in Putin’le birlikte “Bakü’nün Koruyucu Azizi” olarak da bilinen Havari Bartalmay’ın kutsal emanetlerini içeren, Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Kutsal Mür Taşıyıcılar Katedrali’ni ziyaret etmesi aynı şekilde önemli.  

 

Ek olarak Sovyet ve Rus karşıtlığı temelinde “paralel” bir tarih yazımının başladığı günümüzde Azerbaycan’ın “Büyük Vatanseverlik Savaşı” olarak gururla anmayı sürdürdüğü İkinci Dünya Savaşı’yla ilgili tutumu da Rusya’nın değer verdiği bir diğer faktör. Bunu Putin’in “Ülkelerimizde Sovyet halkının cesareti saygıyla anılıyor. Babalarımızın, büyükbabalarımızın anavatanımızı birlikte korudukları ve dünyanın Nazizm’den kurtarılmasına birlikte katkıda bulundukları hatırlanıyor” ifadesinden anlıyoruz. Bu arada Aliyev’in Nazizm’in ezilmesinin 80. zafer dönümünde Moskova’daki geçit törenine katılma sözü verdiğini de açıklamalardan okuyoruz.

Baltıklar ve Ukrayna’da Rusça konuşmanın adeta yasaklandığı günümüzde, bu ülkelere göre etnik ve dini açıdan Rusya’ya çok daha uzak görünen Azerbaycan’da Rus dilinin hala hem siyasette hem toplumsal yaşamda ciddi bir ağırlığı bulunuyor. Zirve sonrası açıklamalardan liderlerin bu başlıkta da konuştuğunu anlıyoruz. Aliyev, ülkede Rusça eğitim veren 324 öğretim kurumu ve bunlarda da160 bin öğrencileri bulunduğunu söylüyor. Ülkede ikinci dil Rusça. Ülkede eğitim gören bir buçuk milyon civarı öğrencinin 860 bini ikinci dil olarak Rusça öğreniyor. İşte bu sebeple Putin, ülkede serbestçe Rusça konuşulabildiğini ve ileride bir Rus-Azeri Üniversitesi’nin de kurulması üzerine anlaştıklarını belirtiyor. Bunlar, 90’larda denenen Rus kültüründen kopuş ve radikal Türkçülük sürecinin de “Türkçe” ifadesi yerine “Azerbaycan dili” ifadesine geçiş beliren takıntılı “dengecilik” sürecinin bittiğini, sıcak komşuluk ilişkilerinin oturduğunu gösteriyor. İki liderin baş başa görüşmelerinde Rusça anlaştıklarını belirtmek herhalde gereksiz olur!

Not: Yazı tamamlandığı sırada Bakü’nün BRICS üyeliği için resmen başvurduğu duyuruldu. Bundan sonraki süreçte “diyalog ortağı” olduğu ŞİÖ ve uzun vadeli süreçte KGAÖ’deki statüsünün Rusya lehine değişmesi beklenebilir ancak Azerbaycan bu değişimi Batı’dan asla kopmadan, şu ana kadar olduğu gibi, diplomatik incelikle sürdürecektir.