Yahudi milliyetçiliğiyle eşdeğer olan Siyonizm kavramı Yahudi kutsal metinlerinde Kudüs’ün isimlerinden biri olarak geçen Siyon sözcüğünden türemiştir ve “Kudüsçülük” anlamına gelir. Literal boyutta Kudüs eksenli olsa da kavramsal anlamı genel olarak Filistin topraklarında Yahudi ulus devletinin kurulması ideolojisini ifade etmektedir. Siyonizm düşüncesi 19. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Söz konusu yüzyılın ilk yarısında R. Yehuda Bibas, R. Yehuda Alkalai, R. Zevi Hirsch Kalischer vs. din adamlarının vaazlarında gündeme taşıdıkları bu söylemlerin teorik altyapısı aynı yüzyılın ikinci yarısında Moses Hess, Moses Montefiore, Leon Pinsker vs. tarafından geliştirilmiştir. Devletin kurulması için Filistin topraklarında Yahudi demografisi oluşturmak için 1880’ten itibaren Aliya/Yükseliş diye isimlendirilen göç dalgalarıyla dünyanın çeşitli yerlerinden Filistin’e Yahudi göçü organize edilmiştir. Teodor Herzl liderliğinde 1897’de Basel’de toplanan I. Siyonist Kongre bu birikim üzerine inşa edilmiştir.

19. yüzyılda sosyal bir hareket olarak ortaya çıkmış olsa da Siyonizm fikri Yahudiliğin dini inanışlarından ve tarihindeki yaşanmışlıklardan beslenir. Hem kutsal metinlerde hem sözlü vahiy kabul edilen gelenekte, ibadetlerde ve dualarda, yaklaşık 3 bin yıllık tarihi süreç içerisinde yaşanan tecrübelerde Siyonizm’in köklerine rastlanır. Bu açıdan, Yahudilik özü itibariyle Siyonist ruhu taşımaktadır. Bu birikime dayanarak Siyonizm, Filistin topraklarını Yahudilere Tanrı tarafından verilen ve atalarından miras kalan bir yurt olarak tasarlar. 

Siyonizm’in dini tarihi birikimi yorumlarken kendince faydalı gördüğünü alıp işine gelmeyenleri yok sayması dolayısıyla pek çok dindar Yahudi gruplar tarafından eleştiriye tabi tutulsa da İsrail Devleti’nin kurulması hedefine 1948’de erişmesi dolayısıyla onları susturmayı başarmıştır. Antisiyonist çizgiden uzaklaşanların bir kısmı Siyonizm’i benimserken bazıları eleştiriden vazgeçmekle yetinmiş, ancak Siyonist kampa katılmamıştır. Hazırda Siyonizm’e karşı olan dindar Yahudilerin sayısı kalabalık değildir.

Kutsal metinlerde Siyonizm’in temelleri

Sanayi Devrimi sonrası Avrupa’sında ortaya çıkan yeni fikri hareketler Yahudi kanaat önderlerinin dini metinleri yeniden yorumlamaları Siyonizm’i ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda vaat edilmiş topraklar ve seçilmiş halk doktrinler temel işlev görmüştür. Her iki doktrinin kutsal metinlerdeki dayanağı, Tanrı’nın Yahudilerle ahitleştiği düşüncesidir ve bu hikâye aslında Hz. İbrahim ile başlamıştır. Tekvin 15’te anlatıldığına göre Tanrı Hz. İbrahim ile ahitleşmiş ve ayağının değdiği toprakları ona vermiştir. Dolayısıyla Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölge vaat edilmiş topraklar diye kabul edilmiştir. Bu ahit bağının onun soyundan gelenlerle de sürmesi kanaatine binaen Yahudiler kendilerinin Tanrı tarafından seçildiklerine inanmışlardır. 

 

Hz. Yakup hayattayken İsrailoğulları Mısır’a yerleşseler de ata topraklarını akıllarından çıkarmamışlardır. Hz. Yakup vefat ettiğinde onu el-Halil/Hebron kentine götürüp defnetmiş, nitekim 400 sene sonra Hz. Musa liderliğinde oraya yollandıklarında Hz. Yusuf’un mezarını açarak kalıntılarını ata topraklarına taşımışlardır. Kutsal metinlerde Yahudilerin bölgeye gelip yerleşmeleri dönemini anlatan metinler, bu toprakları ele geçirmek uğrunda şiddetin hiçbir türünden kaçınmamaları ve kendilerinden olmayanlara merhamet göstermemelerini anlatan pasajlarla doludur.

Yahudiler M.Ö. XI. yüzyılda bir devlet kurabilseler de devlet erki tarihin hiçbir döneminde söz konusu bölgeyi kapsamamıştır. Yahudi tarihinde en şaşaalı dönem kabul edilen Hz. Süleyman döneminde güneyde Kızıldeniz’e doğru uzanan bu devletin kuzey sınırları Suriye’nin güneyinde kalmış, doğu sınırları ise Ürdün’ün batı yakalarından öteye gitmemiştir. 

Zamanla bölgedeki güçlü devletlerin egemenliğine giren İsrailoğulları M.Ö. 720’lerde İsrail devletinin yıkılmasıyla, M.Ö. 586’da güneydeki Yehuda devletinin yıkılmasıyla sürgün hayatını tatmışlardır. İsrail devletinden sürülen 10 kabile tarihin sayfaları arasında kaybolup gitse de Yehuda devletinin nüfusu Pers kralı Koreş’in M.Ö. 537’de verdiği izinle ata yurtlarına geri dönebilmişlerdir. Yeşaya, Zekeriya, Hagay vs. sürgün zarfında gönderilen peygamberler Yahudilerin bir gün ata yurduna geri dönecekleri, orada egemen bir devlet kuracakları ve hatta dünya halklarının da gelip itaat ve bağlılıklarını arz edecekleri kehanetleriyle kendi halkına umut telkin etmişlerdir.  

“Ve şöyle diyor orduların Tanrısı: Halkımı doğudaki, batıdaki ülkelerden kurtarıp geri getireceğim. Onlar Kudüs’te yaşayacaklar.” (Zekeriya 8:7-8) Bu söylemler Yahudi geleneğinde “Siyon’a Dönüş/Şivat la-Siyon” ülküsünü teşkil etmiştir.

Dua ve ibadetlerde Siyon vurgusu

M.S. 70’de Roma ordusu Kudüs’ü ele geçirmiş, II. Mabedi yıkıp Yahudileri bölgeden sürmüştür. Bu, Yahudi tarihinde “Büyük Sürgün” olarak bilinir. Önceki sürgün tecrübesinden de ders alan Yahudiler asırlar boyunca Siyon’a Dönüş ülküsünden vaz geçmemiş, dua ve ibadetlerinde genel olarak vaat edilmiş topraklara, özel olarak ise Kudüs’e yapılan atıflarla bu ülküyü canlı tutmuş, bu bilinci kuşaklar boyu sürdürmüşlerdir.  

 

Binaenaleyh, Kudüs davası anlamına da gelen Siyonizm’in köklerinden biri de Yahudi ibadetlerindedir. İbadetlerini icra ederken kıble olarak Kudüs’e yönelmeleri ibadetin bir rüknü olarak her Yahudi kişi ile Kudüs arasında içsel bir bağ oluşturmuştur. Günlük ibadetlerinde okunan Amida/Şemone Esre duasında “Dediğin gibi şehrin Kudüs’e dön ve oraya yerleş. Onu yakında, bizim zamanımızda ebedilik yap. Kulun Davut’un tahtını oraya hızlıca hazırlayıp yerleştir” kısmı, nitekim dua sırasında “Gözlerimiz senin merhametle Siyon’a dönüşünü seyretsin, kutsal olan Sensin Rabbim, ey Şehina’sını Siyon’a geri döndüren” okunan pasajlar Yahudilerin vaat edilmiş topraklara dönüp Kudüs merkezli bir devlet kurma idealini terennüm etmektedir.  

Yine hac bayramlarında ve diğer milli ve dini bayramlarda, özel günlerde, çeşitli dini merasimlerde okunan dualarda Kudüs İbranicedeki Yeruşalayim ve Siyon adlarıyla ismen geçmektedir. İsrailoğulları’nın sene boyunca işledikleri günahlarının tamamen affedilmesi bayramı olan Kefaret Günü/Yom Kipur bayramında ve Mısır’dan çıkışın anısına kutlanan ve Yahudilikte en önemli bayramlardan biri kabul edilen Pesah/Fısıh bayramında zikredilen “Seneye Kudüs’te!” duası, Siyon’a Dönüş ülküsünü yeni kuşaklara aşılamıştır.

Yahudi tarihinde Siyonizm ülküsünün izleri  

Büyük Sürgün zamanında Yahudiler Siyon ülküsünü gündemlerinden düşürmemiş, bu doğrultuda yerine göre savaşlarla yerine göre diplomatik girişimlerle ellerindeki tüm fırsatları kullanmışlardır. Siyon ülküsü Yahudi halkı mobilize eden en temel dürtülerden olması dolayısıyla bu idealin beslediği şuuru kullanmak amacıyla tarih boyunca Yahudiler arasında pek çok sahte Mesih ortaya çıkmıştır. XVI. yüzyılda Osmanlı zamanı İzmir’de ortaya çıkan Sabetay Sevi bu sahte Mesihler arasında en bilinenidir. O ve diğerleri kendi dönemlerinde ilahi kurtarıcı gibi algılansalar da nihayetinde başarısız oldukları bilinmektedir. 

 

Yahudiler II. Mabedin yıkılmasını sineye çekememiş, izinsiz şekilde Kudüs’e geri dönerek burada bir Yahudi yaşamı inşa etmeye çalışmışlardır. Bu sırada yaşanan küçük sürtüşmeler, şartların sertleşmesiyle büyük çaplı isyanlara dönüşmüştür. M.S. 115’te İmparator Trajan zamanında Kuzey Afrika’dan Mezopotamya’ya kadar uzanan bölgede yaşayan Yahudiler ayaklanmışlardır. Diaspora Ayaklanması anlamına gelen “Mered ha-Galuyot/ha-Tfutsot” şeklinde isimlendirilen ve üç yıl süren, yaklaşık 500 bin Roma askerinin öldüğü bu isyanın sebebi olarak Romalı tarihçilerden Cassius Dio ve kilise tarihçisi Eusebius, Yahudilerin Kudüs’ü ele geçirerek mabedi yeniden inşa etme hedeflediklerinden bahsetmiştir.  

Bu isyanın bastırılmasından birkaç sene sonra, 132’de Bar Kohba İsyanı başlamıştır. Yandaşlarının Mesih kabul ettiği Bar Kohba, Roma ordusunu Yehuda topraklarından kovup çıkarmış, Kudüs ve civardaki şehirleri ele geçirmiştir. Üç sene süren kanlı çatışmanın ardından İmparator Hadrian isyanı bastırmayı başarmış, Yahudilerin Kudüs’e girmelerini yasaklamıştır. Ancak Yahudiler Siyon ülküsünden vazgeçmemiş fakat silahlı çatışmanın kendilerine başarı getirmediğinden ders alarak bu defa diplomatik girişimlere ağırlık vermişlerdir. 

 

“Dönek Julian” namıyla bilinen ve 361-363 yıllarında İmparator Filavius Julian zamanında, yine İmparator II. Theodosius’un eşi olan Eudocia’nın 440-460 yıllarında Kudüs valisi olduğu sırada lobi faaliyetlerinde bulunarak Kudüs’te yerleşme hakkı elde etmeye çalışmışlardır. Bu doğrultuda bir yere kadar başarılı olsalar da bekledikleri hedefe erişememişlerdir. Siyon ülküsü doğrultusunda Bizans ve Persler arasındaki savaştan da istifade etmek isteyen Yahudiler Bizans’ın yenilmesiyle 614’te Kudüs’ü ele geçirmiş ancak buradaki idareleri üç sene sürmüştür. 638’de Kudüs Müslümanlar tarafından fethedilince Yahudiler Halife Ömer’den şehre yerleşme izni almışlardır.

19. yüzyılda Avrupa’da büyük devletlerin Orta Doğu’ya yönelik emellerini de fırsat bilen bazı Yahudi kanaat önderleri, Siyon’a Dönüş ülküsünü devreye sokmuş ve Siyonizm adlı bir hareket başlatmışlardır. 

Siyonizm’in ortaya çıkmasından itibaren Orta Doğu’da bir çatışma ortamı meydana gelmiş ve asırlar boyunca Müslümanlar arasında huzur içerisinde yaşayan Yahudiler bu hareketin etkisinde kalarak yaşadıkları huzur ve refahı unutmuşçasına şiddet politikasına alet olmuşlardır.