Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi akabinden günümüze kadar en etkili uluslararası aktör kuşkusuz Çin oldu. Çin, ABD öncülüğündeki uluslararası güçlerin 20 yıl boyunca Taliban’a karşı yürüttüğü askeri operasyonlara hiçbir şekilde katılmadı. Bu durum ABD güçlerinin çekilmesi sonrası ülkenin yeniden kalkınması sürecinde Çin’i öne çıkardı. Yine, ABD askerlerinin çekilişi süreci ve sonrasında Çin ülkedeki elçiliğini tahliye etmeyen ülkelerin başında geldi.

Pekin’in Taliban ile iş birliği geliştirmesinin altında birkaç faktör yatıyor. Bunlardan ilki, Afganistan’ın devasa keşfedilmemiş yer altı kaynaklarına sahip olması, yarı-iletkenler gibi nadir toprak minerallerine muhtaç Çin’in ilgisini çekiyor. İkincisi, yeniden kalkınmanın arifesinde Afgan pazarının Çin ürünlerinin ihracatı için uğrak nokta olabileceğidir. Son ve güvenlik bağlamında ise, Çin, Afganistan topraklarından Uygur militanlarının Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne beşinci kol faaliyetlerini kontrol etmeyi amaçlıyor. Yabancı askeri varlıkların ülkede bulunmasına karşı çıkan Taliban, ülkenin tahrip olmuş altyapı ve üstyapısı başta olmak üzere Afganistan’ın yeniden kalkınmasında egemenlik ilkesine riayet eden uluslararası ve bölgesel aktörler ile işbirliğine sıcak bakıyor.

ABD ve Çin stratejisi

11 Eylül sonrası NATO’nun 51. maddesini işleten ABD, el-Kaide’nin sığındığı Afganistan’da NATO’nun ayak olduğu askeri operasyon başlatarak ülkedeki terör odaklarını yok etmeyi yeğledi. Askeri operasyona milyarlarca doları bulan insani yardım ve Taliban karşısında Afgan güçlerini eğit-donat programı eşlik etti. Afganistan vizyonunun altında ülkede demokratik kurumların tesis edilmesi yatan ABD, bu vizyonu gerçekleştirme konusunda Taliban’a karşı başarısız oldu. 20 yılın sonunda Taliban’ın iktidarı tekrar ele alması sürecinde ABD destekli Afgan güçlerinin hızla düşüşü bu başarısızlığın delilidir.

 

ABD liderliğinde NATO güçlerinin askeri operasyonlarından beri Çin ise yalnızca Afganistan’ın ekonomisini yeniden inşa etme ve güçlendirme teşebbüslerine destek verdi. Taliban öncesi dahi Çin, Afgan hükümetinin işlerine müdahale etmekten imtina etti ve yollar, tren hatları ve enerji istasyonu gibi altyapı projelerine yatırım yaptı. Dolayısıyla, Çin’in Afganistan’daki yatırımları üzerinden uzun vadede Afganistan siyasetinde nüfuz kazanma stratejisi var. Bunun en somut örneği, 2016 yılında karar verilen Çin-Afganistan-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun faaliyete geçmesinde Çin’in Taliban yönetimi ile işbirliğine devam etmesidir. Bu koridor Afganistan’ı bölgeselleşme ve ticaretin önemli bir merkezi haline getirme potansiyeline sahip.

Çin’in Sincan endişesi

Asya'nın güçlü ekonomisi Çin, Pakistan ve Afganistan’a yönelik politikasını uluslararası düzlemde değil, daha çok kendi iç siyaseti çerçevesinde oluşturuyor. Bu iki ülkenin istikrarlı olmasına Sincan Uygur bölgesine herhangi bir akımın etki etmemesi açısından ehemmiyet veriyor. Bir diğer deyişle, Çin’in Taliban ile ilişkiler kurma isteği bir yandan Uygur Türklerine muhtemel desteğini engellemeye yönelik. Afganistan’dan yayılabilecek şiddet ve huzursuzluk dalgasının Sincan eyaletine yayılma olasılığından endişe duyan Çin, Afganistan ve Pakistan’ın istikrarlı bir kalkınma sürecine girmesi adına Kuşak ve Yol Girişimi’ne dahil etti.

Çin'in, Kabil'in düşüşünden önce ve sonra Taliban'a yönelik gizli ve diplomatik yardımları, Çin'in dış politikadaki pragmatik kararlarını gösteriyor. Pekin, Taliban'ı yetkin olarak algılıyor; bölgedeki milis örgütleri kontrol etmede ve Horasan İslam Devleti gibi Taliban karşıtı ve Çin karşıtı grupları etkisiz hale getirmedeki öneminin farkında. Pekin’deki yöneticiler, Uygurlara yeni bir operasyon üssü sunması hasebiyle Horasan Eyaleti İslam Devleti'nin Af-Pak bölgesinde büyümesinden endişe ediyor. 

Çin’in ekonomik angajmanı

Kuşak ve Yol Girişimi ile Asya’nın güneyinde de ekonomik ve jeopolitik kazanımları hedefleyen Çin için Afganistan, Orta Doğu pazarına açılan ve enerji koridorunda kilit ülke konumundadır. Çin’in 1 trilyon doları aşan maden çıkarma yatırımları dikkat çekerken, Sincan Orta Asya Petrol ve Gaz Şirketi 540 milyon dolarlık bir petrol ve gaz anlaşması imzaladı.

 

Çin’in ayrıca değeri 1 trilyon dolar olan lityum madenciliği endüstrisine ilgisi de büyük. Taliban nezdinde Çinli şirketlerin kabul görmesinin, Çin’in Afganistan'ın yerel yasalarına, geleneklerine ve kültürüne saygı duymasından kaynaklandığını ifade etmek gerek.

Taliban’ın Çinli şirketler ile iş birliği istihdamı da destekliyor. Örneğin, Afganistan Toprak Bakanlığı ile 200 milyon dolarlık bir sözleşme imzalayan China Town Kabil şirketi 3 milyon insanı barındıracak, fabrikaları ve ticareti teşvik edecek şekilde tasarlanan yeni bir metropol için fizibilite çalışmalarına başladı.

Çin’in takip ettiği strateji esasen ABD işgal döneminde yaptığı hataları beyan eden eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Raşid Dostum’un perspektifi ile örtüşüyor. Dostum, ABD’nin taşradaki Afgan halkının refahını yükseltmek ve ülkenin yeraltı zenginliklerine yatırım yapmak yerine demokratik bir merkezi hükümeti güçlendirmeye odaklanmasını en büyük hata olarak niteledi.

2020’de imzalanan Doha Anlaşması akabinde Taliban’ın gücünün farkına varan Çin, bir dizi gizli görüşmelere başladı ve karşılıklı saygı çerçevesinde ivedilikle Taliban ile ilişkiler kurmuş oldu. Dolayısıyla, Çin’in Afganistan’ın bol miktardaki maden kaynaklarından istifade etmesi uluslararası politik ve ekonomik pozisyonunu güçlendirmeye yönelik önemli bir adım. Afganistan'ın maden rezervleri Pekin için stratejik değer taşıyor. Çin, Kabil'in bol miktardaki maden rezervlerinden, bilhassa kobalt, lityum ve nadir toprak elementlerinden yararlanarak küresel maden tedarik zincirindeki konumunu güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu kaynaklar, Çin'in pil depolama teknolojisindeki hakimiyetini güçlendirecek ve Batı'ya karşı rekabet avantajı sağlayacak.

Çin’in Afganistan’a yaklaşımının ABD’nin stratejisinden farkı

ABD ve Çin'in Afganistan'a yaklaşımları önemli ölçüde farklılaşıyor. ABD Afganistan'ın yönetim yapısı ve kurumlarına odaklanan siyasi-askeri strateji izledi. ABD'nin sağladığı mali kaynaklar Afgan politikacıları ve onların yakın ortaklarını zenginleştirdi; sıradan Afgan halkı bundan faydalanmadı. ABD’nin Afganistan tecrübesi aynı zamanda Afgan halkı nezdinde İslami ve kabile geleneklerin Batılı değerlere karşı yumuşamadığını gösterdi.

ABD’nin aksine, Çin diplomasiye ve ekonomik büyümeye öncelik verdi. Çin'in Taliban'la olan diplomatik ilişkileri öncelikle Afgan hükümetinin günlük operasyonlarına müdahale etmeden güvenliklerini ve ekonomik çıkarlarını korumaya odaklanıyor. Dolayısıyla, ABD’nin çekilişi sonrası Afganistan’da Çin'in varlığı ve nüfuzu giderek arttı. Çin'in stratejisi bir yandan Pekin'in güvenlik çıkarlarına da hizmet ederken öte yandan, hem kendisine hem de Afganistan'a ekonomik fayda sağlamaya odaklanıyor. Çin'in ağır sanayilere, fabrikalara ve ticari mülklere yaptığı yatırımlar, Afgan ekonomik piramidinin en alt basamaklarında yerel istihdamın ve refahın gelişmesine yol açabilir. Toplumun alt katmanlarının mali açıdan güçlendirilmesi Taliban’ın İslam Emirliği modelinin güç kazanmasını da beraberinde getirecektir.