Yaşadığımız hayatın özüdür belirsizlik, kimileri için sancılı bir bekleyiş kimileri için ise umutlu bir zaman dilimidir. Gelecekte ne olacağını bilememek insanlar için fırsat ya da tehdit olarak görülebilir. Belirsizlik, herhangi bir konuda mevcut durumun, gidişatın ne yöne doğru ilerleyeceği konusunda öngörüde bulunamamak şeklinde düşünülebilir. Hiç şüphe yok ki hemen hemen her alanda, disiplinde belirsizlik durumu yaşanır ama özellikle ekonomi ile belirsizlik arasında önemli bir ilişki vardır. Çünkü ekonomi, siyasetten hukuka, uluslararası ilişkilerden iklim değişikliğine kadar kamuoyunun gündemine gelen tüm gelişmelerden etkilenen hassas bir sistemi temsil etmektedir.

Ekonomi başta olmak üzere birçok alanda kullanılan “ceteris paribus” varsayımı Latince diğer tüm durumların sabit kalması şeklinde ifade edilebilir. Eğer bilinen diğer tüm durumlar sabit ise herhangi bir sorun yoktur. Ancak gerçek hayatta böyle bir durum söz konusu değildir, herhangi bir şeyin sabit tutulması, kontrol edilmesi çok zordur. Tam da bu noktada belirsizlik meselesi başlar.

 

Belirsizlik kavramının kökleri uzun yıllar öncesine değin uzanmaktadır. Ekonomi yazınında ön plana çıkan Adam Smith “Milletlerin Zenginliği” eserinde detaylı bir şekilde belirsizlik olgusuna yer vermiştir. Benzer şekilde, D. Ricardo, J. Keynes ve F. Knight gibi isimler de belirsizlik konusuna odaklanmışlardır. Bilhassa ekonomi için çok önemli olan bu kavram beraberinde kaygıyı, yeni yatırımlar hususunda çekimser kalmayı, mümkünse istikrarlı ve güvenli bir liman arayışını kendi içinde barındırır. Diğer bir ifade ile belirsizliklerin artması, istikrarın bozulması, temel makroekonomik göstergelerde dalgalanmaların oluşması demektir.  

Belirsizlik, tüketim, tasarruf, yatırım, finansal piyasalar, enflasyon, işsizlik, faiz gibi değişkenlere de etki eder. Bunların yanı sıra merkez bankası politikalarının şekillenmesine kadar uzanacak bir konudur. Ekonomi ve politika noktasında atılan her hamle belirsizliği giderebilir ya da derinleştirebilir. Son derece hassas olan bu konu ülkelerin büyüme ve gelişme süreçlerine de etki eder. 

Gerek ulusal gerek ise küresel anlamda ekonomik, politik ve jeopolitik gelişmelerden kaynaklı belirsizlikler ekonomik işleyişin yapısına zarar verip, finansal piyasalarda da hasar bırakır. Ayrıca uluslararası ilişkiler noktasında ülkeler arasındaki harmoniyi bozup, küresel sistemde sorunların oluşmasına neden olur. Özetle, belirsizliklerin azaltılması ulusal ve küresel anlamda sürdürülebilir büyüme ve gelişme süreçleri için önem ihtiva etmektedir.

Ekonomik etkileşim

Ekonomik, politik ve jeopolitik gelişmelerden kaynaklı ülkelerin birbirilerini etkileme düzeyleri küreselleşme ile daha fazla artmış bulunmaktadır. Dünya’nın herhangi bir yerinde yaşanan ve belirsizliği tetikleyen bir olay, kırılganlığı yüksek ülkelerde daha derinden hissedilmektedir. Tersten düşünecek olursak, ülkelerin iktisadi hassasiyeti ya da kırılganlığı yüksek ise iç ve dış gelişmelerden etkilenme olasılığı da artar. Siyasi belirsizlikler, seçim süreçleri, diplomatik sorunlar ve benzeri meseleler özellikle gelişmekte olan ülkelerde iktisadi istikrarı daha da kırılganlaştırabilir. Son çeyrek asırda dünyada çeşitli belirsizlikler yaşanmış ve bunların ekonomi, siyaset ve sosyal hayat üzerinde etkileri olmuştur. 

Belirsizlik çağı olarak niteleyebileceğimiz 2000’li yıllarda 11 Eylül terör saldırıları ile başlayan ve akabinde bir dizi tüm dünyayı belirsizlik dalgası ile etkisi altına alan olaylar yaşanmıştır. Bunlar arasında, ABD- Irak Savaşı, İsrail – Lübnan Savaşı, 2008 Küresel Ekonomik Krizi, Avrupa Borç Krizi, Arap Baharı ve sonrasında yaşanan göç dalgaları, ABD – Çin ticaret savaşları, koronavirüs salgını, Brexit süreci, Rusya-Ukrayna Savaşı ilk akla gelenlerdir. 

İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Gazze’de yaşanılanlar ise dünyanın sessiz kaldığı, küresel sistemin yakın tarihte tecrübe ettiği en büyük siyasi veya jeopolitik belirsizlikler arasında yerini almıştır. Ayrıca, günümüzde iklim değişikliğinden kaynaklı su ve gıda güvenliği gibi konular da hem ekonomiyi hem de uluslararası ilişkileri etkilemesi noktasında belirsizlikleri derinleştirmektedir.

 

2000’li yıllardan itibaren belirsizliklerin gelişim seyrini değerlendirmek üzere ilk olarak Baker vd. (2013) tarafından ekonomik ve politik belirsizlikler (EPU), akabinde Davis (2016) tarafından küresel ekonomik ve politik belirsizlikler (GEPU) ve son olarak da Caldara ve Iacoviello (2018) tarafından küresel jeopolitik belirsizlikler (GPU) endeksleri geliştirilmiştir. Bu yazının konusu itibariyle Davis (2016) tarafından geliştirilen küresel belirsizlik endeksinin tahlil edilmesi son derece önemlidir. Çünkü bu endeks dünya ekonomisi ve siyasetindeki belirsizlikler noktasında fikir verir.

Ekonomide sert belirsizlikler 

Küresel belirsizlik endeksi incelendiği zaman son çeyrek asırda sürekli bir artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Özelde Türkiye irdelendiği zaman iç ya da dış gelişmelerden kaynaklı belirsizliklerin daha sert yaşandığı ve derinleştiği görülmektedir. 

Örneğin, geçtiğimiz günlerde Japonya ile başlayıp, Asya ve sonra tüm dünyayı etkisi altına alan borsadaki düşüş neticesinde Türkiye’de de finansal piyasalar negatif kapanmıştır. Ancak sorun yaşayan ülkelerde finansal piyasalar kısa sürede tekrar yükselişe geçmişken, ülkemizde ise aynı noktaya gelinmesi zaman almaktadır. 

Benzer problemler geçen zaman içerisinde koronavirüs salgınında da yaşanmıştır. Koronavirüs salgını sonrası süreçte hemen hemen her yerde enflasyon yaşanmış ve merkez bankaları parasal sıkılaştırma politikaları ile müdahale etmiştir. Ancak bu süreçte jeopolitik belirsizliklerde artış yaşanmış ve bazı ülkelerde ekonomiye yönelik müdahaleler güçleştirmiştir. Bu durum beraberinde küresel ekonominin büyüme trendinin yavaşlamasına da sebebiyet vermiştir.

 

Özetle, birçok ülkede yaşanan enflasyon sorunu, merkez bankalarının politikaları, faiz, enerji fiyatları ekonomik açıdan belirsizlik oluştururken, her ülke farklı düzeyde etkilenmekle beraber Rusya – Ukrayna Savaşı, Orta Doğu’da yaşanan gerilim, Gazze’ye yönelik saldırılar bölgesel ve küresel anlamda sorun oluşturacak ve dünya genelinde belirsizliği arttıracağı aşikârdır. Tüm bunların yanı sıra iklim değişikliği, su ve gıda güvenliği, doğal afetler, seçim sürecine girmiş ülkeler, teknolojideki değişimler belirsizliği derinleştirmektedir. Öte yandan yapay zekânın varlığı ile geleceğe yönelik tehditler ve fırsatların doğru analiz edilmesi de elzemdir. 

Dünyanın bir kısmı ileri teknoloji ve yapay zekâ ile geleceğe yönelik pozisyon alırken, diğer kısmı ise halen geçmişten bu yana değişmeyen kaderini yaşamaya devam ediyor. Bugün Gazze’de yaşanılanlar, Orta Doğu’da değişmeyen sorunların özeti niteliğindedir. 

Küresel ve bölgesel düzlemde yaşanan tüm bu belirsizliklerin ekonomik ve politik etkileri bir yana, soluduğumuz bu dünyada Gazze’de yaşanılanlara tanıklık etmek insanlığımız için en büyük yara olmuştur. 

Filistin davası ile özdeşleşen ve Filistin şairi olarak anılan Mahmûd Dervîş “İşte Burada” başlıklı şiirinde, “İşte burada, varlığın ve hiçliğin / Şarapnelleri arasında yaşıyoruz / Sonsuzluğun varoşlarında / …  / Yarım hayatımız var / Yarım ölümümüz / Bir sonsuzluğun ve kimliğin tasarıları…” dizeleri ile belirsizliği derinden yaşamış ve okuyanlara da hissettirmiştir. 

Gazze’de yaşanan insani dram ve insanlık krizi her geçen gün artarken, belirsizlik ise bölgesel düzlemde derinleşmektedir. Elbet ekonomi ve siyaset bir şekilde dengeye gelir ancak insanlığın dahi belirsizleştiği bu modern zaman ve yaşam için yorum yapmak çok zor… Tek temennim, Gazze’ye yönelik saldırıların, Orta Doğu’daki gerilimin, dünya üzerindeki tüm savaşların ve insanın insana yaptığı zulmün son bulmasıdır.

Mahmûd Dervîş’in “Şimdi” başlıklı şiiri ile yazımı sonlandırmak isterim: “Şimdi, dalgalı, geçici bir berzah var dünle bugün arasında / Zaman duruyor, kalakalıyor iki konum arasında sanki bir an / … / Şimdi, kırık şimdinin sıyrıklarını taşıyor anlam, tıpkı coğrafya gibi”.