17 Nisan 2024
Geçtiğimiz haftalarda Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Somalili mevkidaşı Ankara'da bir araya gelerek Savunma ve Ekonomik İş birliği Çerçeve Anlaşması imzaladı. Somali kabinesi, iki ülke arasında ortak bir deniz gücü kurulmasını, Türkiye'nin Somali sularını on yıl boyunca korumayı taahhüt etmesini ve deniz kaynaklarının geliştirilmesine yardımcı olmayı içeren anlaşmanın 21 Şubat 2024 tarihinde onaylandığını kamuoyuna duyurdu. Anlaşmanın içeriği bir yandan Somali'nin mevcut ekonomik ve güvenlik mekanizmalarını geliştirmeye yönelik önemli fırsatlar sunarken diğer yandan bölgenin istikrarı açısından potansiyel birtakım sonuçları barındırıyor. Gerçek şu ki uluslararası kaynaklar ve fonlar sınırsız olmadığı gibi uzun vadede sürdürülebilir değildir. Dolayısıyla uluslararası toplum bu anlamda zaten sınırlı olan kaynaklarını Somali devlet kurumlarının inşası doğrultusunda somut çıktılar üretecek kapasiteye sahip ilgili anlaşmayı desteklemelidir. Bu bağlamda söz konusu anlaşmadan ne beklemeliyiz? Uygulamaya konulduğu takdirde bölgesel güvenliğe ve Somali’nin ekonomik kalkınma hamlelerine nasıl katkılar sağlayabilir?
Soğuk savaş rekabetinden günümüze Afrika Boynuzu
Afrika Boynuzu, stratejik konumu nedeniyle Soğuk Savaş dönemin süper güçler rekabetinde önemli bir bölge olarak görülmüş ve dönemin iki süper gücü arasında vekalet sahası haline gelmiştir. Bölgenin her ne kadar Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından stratejik önemi azalmış olsa da teröre karşı küresel savaş çerçevesinde yeniden ilgi görmeye başlamıştır. Kıyılarında Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni barındıran bölge, denizin hemen karşısında Suudi Arabistan ve Yemen ile komşu olup Hint Okyanusu'na açılan bir kapı ve Kızıldeniz'e açılan hayati bir boğaz olma niteliği taşımaktadır. Afrika Boynuzu, 1977-78 Etiyopya-Somali savaşı ve milenyumun başlangıcında 1999-2000 Etiyopya-Eritre sınır çatışması gibi 20. yüzyılın en şiddetli konvansiyonel savaşlarından bazılarına tanıklık etmiştir. Ancak belki de bölgedeki siyasi olayların hiçbiri 1991'de Somali müesses nizamının dağılmasının ortaya çıkardığı sonuçlar kadar bölgesel denklemleri derinlemesine dönüştürücü ve sarsıcı bir nitelik sergilememiştir. Bunlardan ilki bölgesel ve yerel boyutlarıyla göç meselesidir. Somali, 1977-78 yıllarında Etiyopya ile yaşanan sınır savaşından göç eden 650,000 Ogadinli Somali’ye ev sahipliği yapan başlıca ülkelerinden biriydi. Ardından klan yapısının bir grup siyasi aktör aracılığıyla şiddet sermayesi üreten politik mobilizasyon aracına dönüşmesi sonucu aktörler arasındaki şiddetli çatışmalar, şiddetli kuraklığın etkileriyle birleşince 1992-93 arasında tahminen 250.000 Somalilinin hayatını yitirmesine yol açmış, hayatta kalanların şehir merkezlerine ve komşu ülkelere göçünü tetikledi. Dahası 1992'de 800.000 kadar mülteci Kenya ve Etiyopya'ya sığınırken ülke içinde yaklaşık 2 milyon kişi yerinden edildi. Bu rakamlar ülke içerisinde 2008’e kadar yaşanan gerilim ortamları neticesinde giderek artış gösterdi.
Dönüşüm araçlarından ikincisi ve en önemlisi bölgesel ve uluslararası boyutlarıyla dış müdahaleler olmuştur. 1991’de insani trajedinin önüne geçmek amacıyla ABD öncülüğünde Birleşmiş Milletler harekât gücü iç savaştan etkilenen Somalilere acil insani ihtiyaç malzemeleri ulaştırmak üzere Somali’ye konuşlanmıştı. Bu misyon insani dramların hafifletilmesinde önemli roller üstlense de ABD kuvvetlerinin iç savaş taraflarından biri olan General Farah Aided ile çatışmaya girmesi ve yaşanan Kara Şahin hadisesinin akabinde uluslararası koalisyon ülkeyi terk etti. Bu tarihten itibaren yaşanan siyasi gelişmeler uluslararası güvenlik mimarisi açısından iki önemli sınama alanı ortaya çıkardı: İlki Etiyopya’nın 2006 sonlarında Somali’ye yönelik askeri müdahalesinin ardından ortaya çıkan terörizm olgusudur. İkincisi ise 2010’lardan itibaren Somali kıyıları ile Aden Körfezi açıklarındaki korsanlık sorunudur. Bu iki olgu, öyle ya da böyle, düzensiz şiddetin başlangıçta güvenlik arayışıyla bağlantılı olduğunu ima etmektedir. Ancak mesele, birçoklarının iddia ettiği gibi, devletin çöküşü ile terörizm arasında bir nedensellik ilişkisi olup olmadığı değil, daha ziyade şiddetin düzen sağlamak amacıyla siyasi elitler tarafından nasıl yönlendirildiği ve aslında ortaya çıkardığı sonuçlarla daha yakından irtibatlıdır.
Uluslararası toplum 1991'den bu yana Somali'de devlet inşası girişimlerine milyarlarca dolar yatırım yaparken, terörizm meselesi ve Aden Körfezi'ndeki korsanlık sorunuyla mücadelede bir o kadar harcama gerçekleştirdi. Bu söz konusu sınamalar inkâr edilemez bir şekilde inişleri ve çıkışları olan zorlu girişimler olup, tarihsel olarak çoğu zaman yerel düzeyde sürdürülen çabalar dış kaynaklı yaklaşımlarla bir arada ilerlemiştir. Nitekim pek de popüler olmayan Irak ve Afganistan deneyimlerinin gösterdiği üzere başarı ve başarısızlık olasılıkları ihtimal dahilinde. Bu tecrübeler ne kadar zorlayıcı olurlarsa olsun, yine de bundan sonraki girişimler açısından öğretici ve yol gösterici bir takım ip uçlarını barındırıyor.
Türkiye-Somali ilişkileri ve Afrika Boynuzunda istikrar arayışı
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2011 yılında, milyonlarca Somalilinin hayatını derinden etkileyen kuraklık ve insani trajedilerin yaşandığı bir ortamda, dönemin Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Şerif'in daveti üzerine başkent Mogadişu'ya ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret, 1991'den bu yana Afrika dışından bir ülkenin lideri tarafından gerçekleştirilen ilk ziyaret olması nedeniyle Somalililerin gözünde bir dönüm noktası olarak yer alıyor. Nitekim 21 Şubat 2024 tarihinde Somali Cumhurbaşkanı Mahmud kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada: "Somali'nin iyileşme çabalarını destekleyen pek çok müttefiki ve dostu var. Ancak bu dostlar arasında özel bir takdiri hak edenlerden biri de Türkiye'dir. Türkiye, 2011'deki yıkıcı kıtlığın önlenmesinde Somali'ye destek vermiştir ve dönemin Başbakanı Erdoğan'ın ziyareti çok önemli’ olduğunu ifade etmiştir. Bu ziyaret iki ülke arasında derinliği 16. yüzyıla kadar uzanan ikili ilişkilerde yeni bir sayfa araladı.
Türkiye, 2011 yılında afetten etkilenen Somali halkının gıda, sağlık ve barınma gibi acil insani ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere insani diplomasi mekanizmalarını harekete geçirmiştir. İnsani yardımları, Somali'nin çeşitli sektörlerdeki devlet mekanizmalarını geliştirmek için teknik yardım ve kapasite geliştirme faaliyetleri izlemiştir. Örneğin, Eylül 2017'de TÜRKSOM Askeri Eğitim Üssü, devlet inşasının kritik unsurlarından biri olan güvenlik parametresinin bir parçası olarak Somali'de faaliyete geçmiştir. TÜRKSOM, halihazırda ülkenin güvenliğini Afrika Birliği birliklerinden devralmayı planlayan Somali ordusuna eğitim vermektedir. 2018-2022 yılları arasında görev yapan Türkiye'nin Mogadişu Büyükelçisi Mehmet Yılmaz, Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada, ‘Türkiye'nin Somali askeri güçlerinin yaklaşık üçte birini eğitme yolunda ilerlediğini, bunun da yaklaşık 15.000-16.000 personele denk geldiğini’ ifade etti. Bundan bir yıl önce, Türkiye'nin en büyük büyükelçiliği başkent Mogadişu'da, mevcut Somali Cumhurbaşkanı Mahmud döneminde açılmıştı. Sonuç olarak, iki ülke arasındaki son anlaşma en iyi şekilde 13 yıllık ikili ilişkilerin arka planında anlaşılabilir.
Türkiye'nin Afrika Boynuzu girişiminde bugün üç ana unsur öne çıkmaktadır. Türkiye'nin resmi ve sivil kurumları insani yardımlarını kapasite inşası süreçleriyle irtibatlandırmakta, önde gelen bir NATO üyesi olarak BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde Somali kıyı güvenliğine katkıda bulunmasının yanında Somali'nin güvenlik sektörü reformunda önemli bir rol oynamakta ve son olarak aralarında Etiyopya ve Cibuti'nin de bulunduğu Boynuz Ülkeleri ile simetrik ilişkiler sürdürmektedir. Türkiye’yi bölgedeki diğer aktörlerden öne çıkaran meselelerin başında doğrudan resmi aktörlere muhtelif sektörlerde yetenek ve kabiliyet mekanizmalarını artırma meselesi gelmektedir.
Afrika Boynuzunda dış sermaye iklimi ve Çin etkisi
1990’lar ve 2000’li yılların başında yaşanan gelişmeler Cibuti’ye bölgesinde yeni açılımlar ve fırsatlar sağladı. Örneğin Etiyopya – Eritre savaşı ve Somali iç savaşı ve devamındaki iç gelişmeler Cibuti’yi Etiyopya pazarına açılmak isteyen yatırımcılar açısından rakipsiz konuma getirerek Cibuti'yi Afrika Boynuzunun başat liman hizmeti sağlayıcısı ve Kızıldeniz'in önemli bir aktörü haline getirdi.
Cibuti ekonomisinin büyük bir kısmı liman gelirlerine dayanırken bu gelirin yaklaşık bir milyar dolarlık kısmı denize kıyısı olmayan Etiyopya'dan sağlanıyor. Etiyopya ise kısa bir süre önce, Somali'nin ayrılıkçı bir bölgesi olan Somaliland’in resmi olarak tanınması ve karlı bir havayolları olan Etiyopya havayollarından hisse verilmesi karşılığında Somaliland ile mutabakat zaptı imzalamaya karar vererek komşu ülkeleri harekete geçiren bir hamle gerçekleştirdi. Söz konusu mutabakat Etiyopya'ya Somaliland bölgesinde yer alan limanlara erişim hakkı tanınırken, bu limanların %19'luk hissesine sahip olmayı öngörüyor. Ancak son zamanlarda Etiyopya basınında ilgili anlaşmanın içeriğinin muğlaklığından ve hayata geçirilmesi ihtimali üzerinde çeşitli senaryolar yer alıyor. Dahası anlaşmanın fiiliyata geçme olasılığı, Çin’in bölgedeki uzun vadeli yatırımlarıyla birlikte okunması gerekmektedir. Nitekim Çin’in Cibuti’deki milyarlarca doları bulan liman yatırımları, Etiyopya – Cibuti arası güzergahın yapımı ve dahası Etiyopya’daki üst düzey stratejik yatırımları dikkat çekiyor. Çin'in Etiyopya Büyükelçisi Zhao Zhiyuan, ‘2023 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Forumu: Etiyopya'daki Çin İşletmeleri Forumunda’ Etiyopya'da yaklaşık 4,8 milyar ABD doları birikimli yatırımla 1.835 Çin doğrudan yatırım projesi gerçekleştirildiğini ve 560.000 iş fırsatı yaratıldığını’ ifade etmişti.
Çin tarafından üstlenilen en önemli proje, Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa ile Cibuti'nin Kızıldeniz limanı arasındaki 3,4 milyar dolarlık, 400 mil uzunluğundaki demiryolu projesidir. Bu girişim ülkeler arası ulaşım süresini üç günden 12 saate indirdi. Ek olarak yaklaşık 1,2 milyar dolara mal olan Cibuti Şehri Çok Amaçlı Limanı ve iki yeni havaalanı, ithalat ve ihracat amaçlı kullanılıyor. Bu projeler Cibuti'nin bölgesel bir ticaret merkezi olarak rolünü geliştirmesine katkı sağlayıcı niteliktedir. Son olarak ve en önemlisi, 2030 yılına kadar 100.000'den fazla istihdam yaratması beklenen 3,5 milyar dolarlık Cibuti Uluslararası Serbest Ticaret Bölgesi 2018'de başlatıldı. Ülkedeki toplam 14,4 milyar dolar değerindeki altyapı projesi Çin bankaları tarafından finanse edildi.
Türkiye'nin halihazırda Somali ve Etiyopya başta olmak üzer bölge ülkeleriyle savunma sanayi, güvenlik ve doğrudan dış yatırıma kadar çeşitli sektörlerde önemli ikili ilişkilere sahip olduğunu belirtmek gerekir. Bölgenin istikrarını sarsıcı iç yada dış eksenli gerilim hatları Somali’nin çatışma sonrası yeniden inşasının getirdiği kazanımları tehlikeye atma potansiyelinin yanında, Etiyopya – Eritre sınır kriz fay hatlarını yeniden tetikleyici unsurları barındırması ve bunun Somali’ye etkilerinin yanı sıra ABD ve Güney Afrika’nın arabuluculuğunda Etiyopya Hükümeti ve Tigray güçleri arasında sağlanan barışın muhtemelen tehlikeye girmesi anlamına geliyor. Bunun yerine bölgede ülkelerinin ekonomik kalkınma süreçlerine ve ortak ticari mekanizmalara odaklanması hem bölgesel kalkınma hem de bölge insanlarının refahı açısından daha arzu edilebilir bir tercih olacaktır.
Somali ve Boynuz bölgesi için potansiyel kazanımlar
Türkiye ve Somali arasında imzalanan Savunma ve Ekonomik İş birliği Çerçeve Anlaşması Somali ekonomisi, kıyı güvenliği ve daha geniş bölge için potansiyel kazanımlar içermektedir. Somali'nin kıyı güvenliği, su kaynakları ve balıkçılık sektörleri, limanların modernizasyonu ve geliştirilmesi, ulaşım, lojistik ve turizm sektörü, özellikle de Somali kıyılarındaki deniz korsanlığı sorunu dâhil olmak üzere geniş kapsamlı bir girişimin kapısını açma potansiyeline taşımaktadır.
Somali'nin kıyı şeridi, kuzeyde Cibuti'den güneyde Kenya'ya kadar uzanan 3.898 kilometre ile Afrika'nın en uzun kıyı şeridine sahip olup, Batı Hint Okyanusu'ndaki en verimli ekosistemlerden bazılarına ev sahipliği yapmaktadır. Somali ayrıca 200 deniz mili açıkta uzanan yaklaşık 1.000.000 kilometrekarelik bir münhasır ekonomik bölgeye sahiptir. Bununla birlikte, deniz kaynaklarının ekonomik potansiyelini gerçekleştirmenin çok uzağındadır. Bunun başlıca nedenleri arasında balıkçılık sektörü ve lojistik hizmetleri için yetersiz altyapı ve hepsinden önemlisi güvenlik mimarisinin çeşitli unsurlarıyla ilgili sorunlar yer almaktadır.
Afrika kıtasındaki en uzun kıyı şeridine ve geniş deniz kaynaklarına sahip olan Somali'nin deniz bölgesi yasadışı, bildirilmemiş ve düzenlenmemiş (IUU) balıkçılık ve ilgili suçlara karşı özellikle savunmasızdır. Somali, IUU balıkçılığı nedeniyle yılda 300 milyon dolar kaybetmekte, yabancı gemiler bazen dinamitle balık avladıkları için yerel deniz kaynaklarına zarar vermekte ve tüm bunlar yerel balıkçıların geçim kaynaklarını etkilemektedir. Ulusal balıkçılık sektörü, hala az gelişmiş olsa da balıkçılık değer zincirinde ve ilgili hizmetlerde doğrudan veya dolaylı olarak çeşitli faaliyetlerde bulunan 400.000'den fazla Somalili için gıda, geçim kaynağı, gelir ve istihdam fırsatları sağladığından yine de çok önemlidir. Ancak tüm bunlara rağmen Heritage Policy Institute ve Mogadişu Şehir Üniversitesi tarafından yayınlanan çalışmaya göre balıkçılık sektörü yıllık 135 milyon dolar değer üretmektedir ki bu da Somali'nin gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde ikisine denk gelmektedir. Dolayısıyla balıkçılık sektörü, Somali ekonomisini canlandırmak için yılda başlangıçta 500 milyon dolara kadar değer üretme potansiyeline sahiptir. Dahası, sürdürülebilir potansiyeline ulaşması halinde ülkenin yılda 200.000 metrik tonun üzerinde balık avlayabileceği tahmin ediliyor. Ancak Somali bakanlık verileri 2022 yılında yerel balıkçıların yaklaşık 6.000 metrik ton balık avladığını ortaya koymaktadır. Buna karşılık, endüstriyel yabancı gemiler yılda tahmini 13.000 metrik ton balık avlamaktadır. Türkiye-Somali iş birliğinin bir parçası olarak, donanma ve denizcilik sektörlerindeki yatırımlardan elde edilen gelirlerin Somalili balıkçılara eğitim ve ekipman sağlamak, altyapıyı iyileştirmek ve deniz kaynaklarını korumak için yeni projeler geliştirmek için kullanılması beklenmelidir. Ayrıca, sürdürülebilir ihracat gelirleri elde etmek için yabancı yatırım çekerek balıkçılık sektörünü daha da büyütme potansiyeline sahiptir.
Korsanlık sorunu, özellikle Aden Körfezi'nde faaliyet gösteren uluslararası lojistik ve nakliye şirketlerini uzun süredir tehdit etmekte. Petrol analiz firması Vortexa'ya göre, 2022'de 6,60 milyon varil/gün olan ham petrol ve yakıt yükü 2023'ün ilk 11 ayında günde 7,80 milyon varilin üzerinde bir miktarla boğazdan geçiş sağladı. Dolayısıyla Bab el-Mendeb boğazının her iki tarafı uluslararası ticaretin akışı açısından hayati öneme sahiptir. Statista tarafından açıklanan verilere göre, Somali sularındaki korsanlık saldırıları 160 saldırının kaydedildiği 2011 yılında zirve yapmış ve 2010-2015 yılları arasındaki beş yıllık dönemde 358'e yükselmiştir. Bu rakam 2016 ve 2022 yılları arasındaki yedi yıllık dönemde sekize düşmüştür. Bu rakamlar ne kadar önemli olursa olsun, bazen hikâyenin tamamını yansıtmamakta ve bazı durumlarda yanıltıcı olabilmektedir. Birleşik Krallık Avam Kamarası'nın 2010-2012 raporuna göre, "Somali açıklarındaki deniz operasyonları yılda yaklaşık iki milyar dolara mal olmaktadır. Buradaki sorun, bu harcamaların sadece 'hastalığın semptomlarını' tedavi etmesi ve sorunun temel nedenini ele almak için neredeyse hiçbir şey yapmamasıdır." Korsanlığın toplam maliyeti, ek harcamalarla birlikte 2011 yılında yaklaşık 7 milyar dolara yükselmiştir. Meselelerin altında yatan temel nedenlerin yeterince ele alınmaması halinde semptomların yeniden ortaya çıkma eğiliminde olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Türkiye – Somali Anlaşmasının, Somali kıyılarında güvenliğin sağlanması ve kıyı ülkelerinin ekonomik potansiyelinin açığa çıkarılması yoluyla halihazırda devam eden uluslararası çabalara önemli ölçüde katkı sağlaması beklenmelidir. Anlaşmanın içeriği Somali’nin milli güvenliği ve ulusal çıkarlarına yönelik bir güvenlik çerçevesi sunmuş olsa da bu durum Somali’nin ekonomik ve ticari kapasitesine sunacağı katkılar çerçevesinde okunmalıdır. Nitekim liman, lojistik ve taşımacılık sektörlerinin yeniden canlandırılması ve bölge halkının refahı için ustalıkla yönlendirilmesi halinde ticaret, taşımacılık ve ekonomik fırsatların desteklenmesi yoluyla bölge için daha yapıcı ve ülkeler arası gerilim yerine daha kârlı mekanizmaların kurulmasına kapı aralama potansiyeline sahip.