İsrail’in saldırıları sonucu hayatını kaybeden iki kişinin cesedini birbirinden ayırmaya çalıştılar ama başaramadılar. Bunun için kemiklerinin kırılması yönünde tavsiyelerde bulunuldu. Ancak halk bunu yapmayı reddetti ve onları bu “son ve ebedi kucaklaşmada” sarılmış bir şekilde bırakmaya karar verdi. Bu olay benim için kolektif bir travma ve insanların hafızalarında sonsuza kadar kalacak bir şiddet görüntüsüydü. Çocukların akıl almaz, tarif edilemez ve ağır bedeli olan bu travmadan nasıl kurtulacaklarını gerçekten anlamıyorum.

Bunlar, Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki İnsani İşler Koordinatörü Andrea de Domenico’nun 26 Mayıs’ta yaşananlara ilişkin ifadeleri.

İsrail’in 26 Mayıs’ta Refah’ın batısında bulunan, yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı Mavasi çadır kentine düzenlediği hava saldırıları sonucu onlarca sivil hayatını kaybetti.

Bölgedeki sahra hastanelerinden birinin müdürü, Andrea de Domenico’ya, söz konusu saldırı sonucu bir Filistinli baba ve ölmeden hemen önce korkmaması için sarıldığı kızına ait cesedin yanarak eridiğini anlattı.

Filistinli baba kızın yaşadığı bu trajik olay, uluslararası raporlarda (7 Ekim 2023’ten önce) dünyanın en büyük açık hapishanesi olarak tanımlanan Gazze Şeridi sakinlerine karşı devam eden büyük ve benzeri görülmemiş ölçekteki saldırının yalnızca küçük bir örneğidir.

2006’dan bu yana sıkı bir gözetim ve tam bir kuşatmaya tabi tutulan Gazze Şeridi, İsrail’in saldırılarının ardından dünyanın en büyük açık mezarlığı haline geldi.

“Gazze Şeridi’nde 297 bin konutun kısmen yıkılması, saldırıların vahşetini, ayrım gözetilmediğini, sivillerin canı ve güvenliğinin hiçe sayıldığını ortaya koyuyor.”

Ortalama sivil ölüm oranları yakın tarihte görülmemiş düzeye çıktı

İsrail Açık Üniversitesinde sosyoloji profesörü olan Yagil Levy’nin Aralık 2023’te yaptığı açıklamaya göre İsrail’in 7 Ekim’den sonra başlattığı Demir Kılıçlar Operasyonu’nun ilk üç haftasında, Gazze’yi hedef alan saldırılar sonucu toplam ölümlerdeki sivil oranı yüzde 61’e yükseldi. Bu durumu, İsrail güçleri tarafından gerçekleştirilen “benzeri görülmemiş bir öldürme operasyonu” olarak nitelendiren Levy şu ifadeleri kullandı:

“Bu oran, İkinci Dünya Savaşı’ndan 1990’lara kadar dünyadaki tüm çatışmalarda ölen ortalama sivil sayısından önemli ölçüde daha yüksek.”

İsrail ve Batı basınında dile getirilen, hatta uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından tekrarlanan “sivil ölümler” kavramının ne kadar muğlak olduğu açıkça görülüyor. Onlarla, yani sivillerle direniş savaşçılarını birbirinden ayırmak nasıl mümkün olacaktı! Belki de “sivil ölümler” kavramı, toplam mağdurların çoğunu oluşturan çocuk ve kadınları kastediyordu, erkekler ise bu denklemin dışındaydı.

İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki askeri harekatını takip edenler, toplumsal düzeni nasıl yok etmeye çalıştığını anlıyor. İsrail bunu, Gazze’deki sosyal sistemin devam etme kabiliyetini baltalayan çeşitli hedeflere ulaşmaya çalışarak yapılıyor.

“İsrail, Gazze’deki toplumsal kolektif yapıyı hedef aldı. Toplumsal yaşamı yeniden oluşturma fırsatlarını yok etmek için yerinden etme ve göçü dayattı.”

ABD’nin desteği

İsrail, Gazze’deki toplumsal kolektif yapının bilincinde ve bu nedenle tüm niyeti kitlesel imha ve öldürmeye yönelik. Bu düşünce, İsrailli bakanlar ve politikacılarının çoğu tarafından açıkça ortaya konuldu. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Gazze’ye yönelik saldırının başlamasından bir hafta sonra yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Sorumlu olan orada yaşayan bütün bir ulustur. Sivillerin haberdar olmadığı, olaya dahil olmadığı söylemi doğru değil. Ayaklanabilirlerdi. Bir darbeyle Gazze’yi ele geçiren o şeytani rejime karşı savaşabilirlerdi.”

ABD Kongresi’nin üyeleri de Gazze Şeridi sakinlerinin toplu olarak cezalandırılması çağrısında bulunan bu görüşü destekledi.

Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, mayıs ayında NBC News’e yaptığı açıklamada, İsrail’in askeri operasyonlarını, ABD’nin 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’ya atom bombası atma kararına benzetti.

Graham, ABD'nin varoluşsal tehdit savaşını sonlandırmak için Hiroşima ve Nagazaki’ye iki nükleer bomba atmasının sorun olmadığını dile getirerek, İsrail'in de Yahudi devleti olarak hayatta kalmak için ne gerekiyorsa onu yapması gerektiğini söyledi.

Michigan Temsilcisi Cumhuriyetçi Tim Walberg de ABD’nin Gazze halkına insani yardım sağlamasını eleştirerek, “İnsani yardıma bir kuruş bile harcamamalıyız. Nagazaki ve Hiroşima gibi olmalı. Hemen bitirin bunu” dedi.

Gazze’yi işgal edip sakinlerini ortadan kaldırmak

İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri harekatıyla, Filistin direnişini yok etmenin yalnızca Hamas hareketini yok etmekle değil, sosyal sistemi de parçalayıp yok etmekle başarılı olacağına karar verilmişti.

Bu nedenle mümkün olan en fazla sayıda kişiyi yerinden edip öldürerek sosyal yaşamın tüm özelliklerini yok etmek, böylece sosyal sistemin çarkını durdurma ve günlük yaşamın alışılagelmiş bir şekilde sürdürülememesi amaçlandı.

Kapsamlı askeri operasyonlarla konutların yanı sıra eğitim, sağlık ve güvenlik merkezleri yok ediliyor.

Yakın zamanda Fransa merkezli Le Monde gazetesinde yer alan bir habere göre İsrail’in saldırıları sonucu Gazze Şeridi’ndeki hastaneler, okullar, üniversiteler ve ibadethanelerin yüzde 60’ı hasar gördü ya da tamamen yıkıldı.

Dolayısıyla bölgede, artık hayati önem taşıyan sağlık ve eğitim hizmetleri ile güvenlik kalmadı.

Gazze Şeridi’nin tamamında güvenli bir yer olmadığı, her yerinde yıkım ve ölümlerin artarak devam ettiği görülüyor.

Bu şekilde toplumsal sistem araçlarını, güvenlik, yargı, eğitim ve sağlık kurumları, hatta temel tesisler hedef alınarak, alışılagelmiş yaşam biçimlerinin uygulanması artık mümkün değildir.

Bu da günlük yaşamı tehlikeli, imkansız ve insanlık dışı kılıyor ki, İsrail’in askeri operasyonu sürdürerek başarmaya çalıştığı şey de budur.

Birleşmiş Milletler raporlarına göre kilometre kare başına 30 bin kişi düşen Gazze Şeridi dünyanın en yoğun nüfuslu bölgesidir.

Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın (UNRWA) raporuna göre saldırılarda kurbanların yüzde 70’i çocuk ve kadınlardan oluşurken, Gazze Şeridi’ndeki evlerin üçte ikisinden fazlası yıkıldı ya da hasar gördü.

Kısmen yıkılan 297 bin konutun yanı sıra 87 bin konut da tanınmayacak şekilde tamamen yıkıldı.

Çıkış yolu ve sığınacak güvenli bir yer olmaksızın toplu katliamların devam etmesiyle birlikte sosyal yaşam, durmak bilmeyen bir günlük trajediye dönüşüyor.

Kolektif savaş şoku, tüm toplumsal kesimlere yayıldı.

Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) bünyesinde Gazze’de gönüllü olarak çalışan psikiyatristlerden Davide Musardo’nun ateş altındaki Gazze’de toplumun durumunu içeren raporunda şu ifadeler yer aldı:

“Bazı psikiyatri seanslarında drone ve bombaların sesini bastırıp birbirimizi duymak için bağırmak zorunda kaldık. Dışarıda çatışma olmadığında, arka plandaki ses hastanedeki çocukların çığlıklarıydı. Sakatlanmış, yanmış veya ebeveyni olmayan yetim çocuklar. Fiziksel acı, hayatınızı sonsuza dek değiştiren bombayı hatırlattığında psikolojik yaraları tetiklediği için panik atak geçiren çocuklar. Hastanede her yerde savaş var, kan kokusu dayanılmaz. Gazze’den getirdiğim görüntü bu.”

Dünya Bankası’nın (WB) Nisan 2024 tarihli son raporunda, ekonomik faaliyetlerin durması ve Gazze Şeridi’nin yerli üretiminde yaşanan yüzde 86’dan fazla azalmanın yanı sıra toplumsal kurum ve hizmetlerin nasıl aksadığına yer verildi.

Raporda, Filistin toplumunun modern tarihte benzeri görülmemiş bir ekonomik şoka tanık olduğuna vurgu yapıldı.

Gazze’deki siyasi gelecek belirsiz  

Son uluslararası raporlara göre Gazze Şeridi dünyanın en yoğun nüfuslu bölgesi olarak kabul ediliyor.

BM raporlarında, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki bazı kamp ve şehirlerde nüfus yoğunluğunun kilometrekare başına 30 bin kişiye ulaştığı ifade ediliyor.

Mülteci kamplarının kurulmasından bu yana 80 bin nüfuslu Gazze’nin nüfus haritası bir gecede değişerek 230 bine yükseldi.

Böylece yaşam standartları ve kalitesinde yaşanan düşüşle birlikte, Gazze dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri haline geldi.

Kapatmalar, engeller, doğal kaynakların yoksulluğu ve İsrail’in baskıcı eylemleri, günlük yaşamın zorluklarını artırıyor ve insanların tüm isteklerini yok ediyor.

Saldırganlık ateşleri dindikten ve gökyüzü küllerle, kan kokusuyla, savaşlarla, barut cehennemiyle, on binlerce şehidin ruhuyla, çocukların gözyaşlarıyla ve annelerin çığlıklarıyla dolduktan sonra bile Gazze’nin trajedisi bitmeyecek.  

Uluslararası toplumun, canlı yayında gerçekleşen soykırım konusundaki sessizliği devam edecek.

OCHA görevlisi Yasmina Guerda Gazze ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada maruz kalınan zor duruma dikkat çekerek, “Gazze halkı zorunlu yerinden edilme nedeniyle her şeyini kaybetti. Gazze’de artık kimse için güvenli bir alan yok” ifadelerini kullandı.