Son birkaç haftadır, İsrail ile Hizbullah arasında topyekün bir savaş çıkma ihtimaline dair işaretler arttı. Bu yöne doğru bir kaymayı önlemek için çok sayıda uluslararası kuruluşun yürüttüğü çabaların artması, bu olasılıkların ciddiyetini gösteriyor.   

İsrail’in Lübnan’a yakın bir süreçte saldırı düzenlemeye yönelik operasyonel planlara onay vermesiyle ilgili sızıntılar ışığında, pek çok kişi meseleye sanki bu yaz “savaşın patlak vermesi kaçınılmazmış” gibi yaklaşıyor.  

Öte yandan Gazze’deki savaş sona yaklaşırken, İsrail yeni eğitim yılı başlamadan önce kuzeyden ayrılanları kendi bölgelerine döndürmeye çalışıyor.   

Hizbullah, İsrail’i caydırma veya ona saldırma niyetinde geri adım atma (2006’da olduğu gibi) konusunda yanlış hesaplama olasılıklarını içeren büyük bir ikilemle karşı karşıya kalmış durumda. İsrail ise, Hizbullah’a karşı kapsamlı bir savaş ilan etme konusundaki isteksizliğini açıklayan daha büyük bir ikilemle karşı karşıya gibi görünüyor.   

İsrail, son 50 yılda Lübnan’ı üç kez (1978, 1982 ve 2006) işgal etti ve kendisine yönelik en basit bir tehdide yanıt olarak iki kez (1993 ve 1996) büyük operasyonlar gerçekleştirdi. Ama bu sefer işler farklı görünüyor.  

Savaş kararı İsrail’in elinde ve bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği tamamen onun hesaplamalarına bağlı.   

Tel Aviv böyle bir zor karar karşısında, kendisini destekleyen ve dışlayan faktörler arasında gidip geliyor.   

İç ve dış dinamiklerin etkisi 

Savaşı olası kılan faktörlerin bir kısmı ise İsrail’le, yani devletle ilgili. Aynı zamanda bu durum, bir kısmı hükümeti yöneten sağ koalisyonla, bir kısmı yerel, bir diğer kısmı da bölgesel ve uluslararası faktörleri içeriyor.  

Çoğu kişi, bazen abartılı bir şekilde, İsrail’in aldığı tüm kararları Başbakan Binyamin Netanyahu’nun şahsına, onun dar hesaplarına ve iktidardaki koalisyonun ömrünü uzatma arzusuna bağlama eğiliminde.   

Ancak İsrail’de ordu, güvenlik, siyasi düzey ve hatta İsrail toplumu arasında “7 Ekim”den sonra yaşanacak olanların eskisi gibi olmayacağı konusunda bir uzlaşının oluştuğunu unutuyoruz.  

Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail’in şu anda sahip olduğu tüm stratejik manzarayı değiştirdi.  

Ayrıca, 1967 savaşından bu yana ilk kez İsrail’in varlığı ve bunun devamlılığına dair gerçek şüpheler var.  

İsrail 7 Ekim 2023’te, kendisini rakiplerinden ayıran ateş gücü ve teknoloji farklılıklarına rağmen, rakiplerinin yeteneklerini ve onunla yüzleşme kararlılığını büyük ölçüde hafife alması sonucu yaşadığı bir gerçeğe uyandı.   

Hamas, Gazze Şeridi’ne yakın kamp ve yerleşim birimlerine büyük bir kolaylıkla girdi.  

İran destekli milisler ve cephesi 

Aksa Tufanı Operasyonu, 1948-1978 yılları arasında Arap ülkelerinin İsrail çevresinde (Camp David Anlaşması’nın imzalanmasıyla) oluşturduğu kordonun yerine yeni bir bölgesel sistemin ortaya çıktığını gösterdi.   

Ancak bu sefer Arap ülkelerinin yerlerini, İran’ın desteklediği milisler ve silahlı örgütler aldı. Hesaplamalarına göre ise İsrail, Gazze cephesine ek olarak şu anda beş cepheyle çevrili. Bunlar; Batı Şeria, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve hepsinin arkasında İran var. Ayrıca Lübnan, İsrail için en tehlikeli cephe olarak görülüyor.   

ABD istihbaratına göre İsrail için ana tehdit   

ABD istihbaratı, İsrail’in karşı karşıya olduğu ana stratejik tehdidin İran’dan değil, onun en önemli bölgesel kolu olan Hizbullah’tan geldiğini tahmin ediyor.  

Çeşitli tahminlere göre, Hizbullah’ın 150 bine yakın mermi ve füzenin yanı sıra, çoğu son 10 yılda Suriye’deki savaşta deneyim kazanan yaklaşık 30 bin milisi bulunuyor.  

Her ne kadar Hizbullah’ın saflarında, geçtiğimiz aylarda yüzlerce üye ve liderinin öldürülmesine yol açan büyük atılımlar olduğu tahmin edilse de, Lübnan’da bu konuda bir fikir birliğinin olmayışı, büyük bir İsrail saldırısı karşısında Hizbullah’ı zayıflatıyor.  

Ancak Hizbullah yine de ayakta kalarak, bir ay boyunca İsrail’e günde en az beş bin füze yağdırabilir. Bu da İsrail’in kaldıramayacağı insani ve ekonomik kayıplara neden olabilir.  

İsrail’i Hizbullah’a karşı kapsamlı bir cephe açmakta tereddüt etmeye iten temel neden bu olsa da, ona saldırmaya iten de aynı sebep.   

Çünkü İsrail, Gazze Savaşı’nın bitmesinden sonra normal hayata dönemeyecek. Kuzeyden daha büyük askeri yeteneklere sahip yeni bir “7 Ekim” ihtimali varlığını sürdürüyor.   

Bugün İsrail’in Lübnan’a ilişkin davranışını belirleyen ana denklem budur. Hizbullah’ın davranışı da dahil olmak üzere, geri kalan faktörler ise yerel, bölgesel ve uluslararasıdır.  

Bunlar “savaş veya diplomatik çözüm” olan iki olasılıktan birini destekleyen faktörlerdir.