Avrupa’da Demokrasiler Geriliyor Mu?

Meryem İlayda Atlas
Aşırı sağın yükselişi ve siyasi partilere olan güvensizlik, Avrupa'da demokrasiye olan inancı sarsıyor. Savaş sonrası nesillerin demokrasiye olan ilgisizliği, adaletsiz gelir dağılımı ve liderlik krizleri, bu gerilemenin temellerini oluşturuyor. Avrupa demokrasilerinin bu süreci nasıl yöneteceği ve aşırın sağın gelecekteki etkilerini Gazeteci Meryem İlayda Atlas, Fokus+ için kaleme aldı.
1BK_-_WEB_-_Avrupa’da_demokrasiler_geriliyor_mu__Meryem_İlayda_Atlas.jpg
03 Nisan 2024

Günümüzde “demokrasi gerilemesi” gibi bir kavramdan bahsediliyor, siyaset teorisinde “demokrasi krizi” başlığı ile kitaplar yazılıyor ve demokrasilerin geleceği tartışılıyor. “Demokrasi gerilemesi” kavramını belki ilk kez duyanlar, bu kavramın üçüncü dalga demokrasilere veya serbest seçimlerin, hukuk devletinin, sivil toplumun yerleşemediği üçüncü dünya ülkelerine ait olduğunu düşünebilirler. Hâlbuki bu tartışma özellikle 2016’da Amerika’da Donald Trump’ın başkan seçilmesinden sonra hızla büyüyen bir tartışma olarak tam da gelişmiş demokrasilerin bir krizi olarak yürütülüyor. 

Harvard’da kamu idaresi hocası olan Yascha Mounk, The People vs. Democracy kitabında demokrasilere olan güvenin azalmasının sebeplerinden birisi olarak Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın korkunç hatırasının insanları demokrasileri kurmaya ve yaşatmaya teşvik ettiğini, günümüzde ise savaşla ve savaş hatırası ile bağı kopan nesillerin demokrasiyi artık o kadar da önemsememesi olarak gösteriyor. Yeni nesiller, kendi bireysel çıkarları ve gelecekleri endişesi ile insan hakları ihlalinden tutun da kamusal alanın otoriterleşmesine kadar pek çok alanda duyarsızlar. 

Ünlü siyaset bilimci Adam Przeworski, Demokrasi Krizleri kitabında çağdaş demokrasilerin nasıl olup da geriye gidebildiğini, Avrupa’da aşırı sağın yükselebildiğini, Trump’ın başkan seçilebildiğini, Victor Orban’ın yükselişini ve demokrasilerin geldiği noktada istikrarsızlık ve güvensizlik oluşturabildiğini sorguluyor. Nitekim demokrasi ve otoriterlik birbiri ile uyuşmayacak iki yönetim biçimi olmasına rağmen, göçmen meselesi gibi bir sorunla karşı karşıya kalmış Avrupa’da yönetmeye talip olan liderlerin marjinalleştiği öne çıkardıkları sorunlar etrafında otoriterleşebildiği ve belki 20 sene evvel marjinal/küçük partiler dediğimiz grupların Avrupa’nın lokomotif ülkelerini yönetmeye aday olduğunu gözlemlemekteyiz. 

Demokrasilerde gerileme olarak görülen bu sonuçlar genellikle insanların siyasi partilere ve merkez siyasete duyduğu güvensizlik ve yasama organlarının etkisiz olduğunu düşünmeleri gibi siyasi meselelerin yanında gelir dağılımındaki adaletsizlik, sistemsel tıkanmalar ve krizler, liderlik sorunu gibi başka konular sebebiyle de ortaya çıkıyor. Merkez siyasete olan güvensizlik, küçük/marjinal partilerin öne çıkmasına ve zaman zaman ana akım siyaseti domine etmesine dahi sebep olabiliyor. Liderlerin kullandığı biz ve onlar ötekileştirici dil ve siyaset, kitlelerin seçimlerle çözülebilecek meselelere dair inancını köreltiyor. Avrupa’da özellikle yükselen aşırı sağ, seçmen davranışlarını manipüle ederek panik ve korku havası içerisinde oy vermelerine sebep oluyor.  

Avrupa’nın gelişmiş demokrasilerinde son durum  

40 yıl kadar süre Fransa’da aşırı sağ parti olarak bilinen Ulusal Cephe (NF) Partisi’nin başına 2011 yılında kurucularından olan Jean-Marie LePen’in aktif siyasetten çekilmesi ile kızı Marine Le Pen geçti. 2012’deki Cumhurbaşkanlığı adaylığında Marine Le Pen yüzde 18 gibi bir oranla 3’üncü oldu. Avrupa’da göçmen anlaşmalarının yapıldığı, göçmenlerin Doğu Avrupa ülkelerinin kapısına dayandığı 2018 senesine kadar Le Pen göçmen karşıtı tonunu epey artırdı ve müteakip yıllarda yükselişi de bir o kadar hızlı oldu. 5 yıl sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oylarını yüzde 34’e çıkardı ve ilk kez ikinci tura kaldı. Öyle ki, 2022 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci turda yarış Immanuel Macron ve Marine Le Pen arasında gerçekleşti. Bu yıl ilk kez aşırı sağcılar 1986 yılından beri mecliste grup kurabilecekleri bir çoğunluğa ulaştılar. Macron her ne kadar yüzde 58’lik bir oy oranı alsa da Le Pen oylarını 8 puan artırırken, Macron 8 puan düşürmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macron’un seçilmesinden sonra sağduyunun ve merkez siyasetin galip gelmesinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirmişti.  

Ulusal Cephe (NF) partisini ittifaklarla genişleterek Ulusal Cephe (NR)’yi kuran Le Pen, 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de aday olduğunu açıkladı. Belki 20 sene önce yüzde 1,2 gibi bir oyla marjinal gözüken bir parti, 2027 Avrupa’sında Avrupa demokrasisinin önde gelen, hatta modern Avrupa’yı kuran ülkelerden birisi olan Fransa’da iktidarın en güçlü adayı. 

2024 Avrupa Parlamentosu seçim anketlerine göre de Avrupa genelinde aşırı sağcılar önde. Almany’da AfD’nin macerası da NR’den farklı değil. AfD, 2024 başında yaptığı bir açıklamada, üye sayısının geçen yılla karşılaştırıldığında yüzde 37 arttığını beyan etti. 2021 genel seçimlerinde oy oranı yüzde 10’lara ulaşmış ve Federal Meclis’e girebilmişti. Son yapılan araştırmalar, AfD’nin yüzde 20’nin hemen üzerinde seyrettiğini ve Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU)’dan sonra ikinci büyük parti olduğunu gösteriyor. 2013 yılında kurulduğunda politik çevrelerce marjinal yüzde 1,2’lik parti olarak değerlendirilen AfD, 2014'ün ağustos ayında yapılan Saksonya Eyalet Meclisi seçimlerinde oyların yüzde 9,7'sini alarak Almanya'da ilk kez bir meclise girmeyi başarmıştı. 2024 yılında ise bazı eyaletlerde yapılacak seçimleri en önde bitirmesi bekleniyor.  

Son olarak Hollanda’dan vereceğimiz örnek ise çarpıcı. Her ne kadar bu yazının yazıldığı tarihte hükümet kurup başbakan olamamışsa da Geert Wilders, Kasım 2022 seçimlerinden birinci parti olarak çıktı. Açık bir Siyonist olan Wilders, 2017’den itibaren artan bir dozda İslam ve Türklük karşıtlığı yapıyor. Ak Parti’ye oy veren Türklerin bavulunu toplayıp gitmesi gerektiğini söyleyen, Kuran’ı Kerim’in yasaklanmasını ve camilerin kapatılmasını savunan Wilders, şimdilik Avrupa’nın “demokrasisi ile ünlü” ülkelerinden olan Hollanda’yı halkın desteği ile yönetmeye aday.  

2000’lerin multi-kültisinden bahseden, bir arada yaşamanın yollarını arayan Avrupa’dan “göçmenlerin refahlarını çaldığını” düşünen, İslam, terör, güvenlik gibi gündemlerin sıradan insanların hayatında büyük bir emniyetsizlik hissi uyandıracak kadar abartılı bir siyasal ortamın oluştuğu, düzenli olarak camilere saldırıların yaşandığı, vatandaş olan göçmenlerle “Avrupalıların” eşit vatandaşlık koşullarını dahi tartışmaya açtığı bir Avrupa demokrasisi ile karşı karşıyayız. Bekleyip göreceğiz. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Afrika'da Seller Nedeniyle Yaklaşık 1 Milyon Kişi Evini Terk Etti

Mali, Nijerya ve Nijer'de şiddetli yağış ve seller nedeniyle yaklaşık 1 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı.

İsrail'i Boykot ve Yaptırımlarla Durdurma Fikri Gerçekçi Mi

Filistin'de devam eden işgal nedeniyle İsrail'e karşı boykot hareketlerini sürdürülebilir ve etkili hale getirmek, şu an için en umut verici çözümlerden biri olarak görünüyor.

İsrailli Keskin Nişancı Tarafından Öldürülen Eygi'yi Arkadaşları Anlattı

İsrail'in işgaline karşı gittiği Batı Şeria'da barışçıl gösteri sırasında İsrail askerlerince öldürülen Türk-Amerikan vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi'yi arkadaşları anlattı.

Türk Aktivist Eygi'nin Otopsi Raporu Çıktı İsrailli Keskin Nişancının Kurşunuyla Öldüğü Kanıtlandı

Batı Şeria'nın Nablus kentinde düzenlenen barışçıl gösteride İsrail güçlerince başından vurularak öldürülen Türk aktivist Ayşenur Ezgi Eygi'nin otopsi raporu açıklandı.

Türkiye Diyanet Vakfı, 380 Ton Kurban Etini Gazze'ye Ulaştırdı

Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) Genel Müdürü İzani Turan, Kurban Bayramı'ndan bu yana 380 ton kurban etini Gazze'ye ulaştırdıklarını söyledi.