Batı’dan Görünmeyen Gazze
Geride bıraktığımız bir yıl hem Orta Doğu hem de dünya açısından savaş ve çatışmaların yayıldığı bir sene oldu. İnsanlığımız zor imtihanlarla sınandı ve sınanmaya devam ediyor. 7 Ekim’den sonra başlayan sürecin hızla bitmesini ve yaraların birer birer sarılmasını beklerken İsrail Gazze’ye karşı uyguladığı soykırım ve orantısız şiddete devam etmekle kalmayıp yeni savaş cephelerinin kapısını aralıyor.
2023 yılının Ekim ayında İsrail hastane vurup, oraya bombalardan kaçarak sığınmış çoğu çocuk sivil ve yaralı 500’den fazla kişiyi öldürdüğünde bu kadar da olmaz, olamaz, dünya ayağa kalkar, uluslararası savaş hukuku devreye girer diye düşünülmüştü. Fakat o zaman bile en azından “saldırıyı Hamas yaptı” açıklamasını yapma baskısı gören İsrail, aradan geçen zamanda fütursuzca sivilleri, göç edenleri, okulları, hastaneleri bombalamaya devam etti. Üstelik yaşananlar ile ilgili artık bir açıklama yapma gereği duymayarak…
Geçen bir yılda 40 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti, 17 bin çocuk, 170 gazeteci öldürüldü. Binalar yıkıldı, açlık ve suya erişim kıtlığı başladı. Çocuklar okula gidemez, dükkânlar işlemez, hastaneler bakım veremez hale geldi. Sonuçta kış, bahar ve Akdeniz’in kıyısında yaz, Gazze’de çok buruk geçti ve sonbahar geldi. Elimizde kalan bu acı bilanço ile şiddetin durması şöyle dursun, Lübnan’a sıçraması ve yeni zulümler ve işgaller oldu.
Yahudiler kendilerine yapılan Holokost’u herkesin kınamasını beklerken Gazze için çıkan sesleri sermaye gücü ve siyasal lobi güçleri ile sindirmeye çalışıyorlar. Tarih, bu noktada elbette tekrar bir ayrım yapacaktır. Soykırımı meşrulaştırmanın, sessiz kalmanın, bir savaş realitesi olarak görmeye çalışmanın insanlık tarihinde gizlenemeyen bir faturası muhakkak olmuştur. Dünya var olduğundan beri bütün zulümler, güçlü egemenlere, sermayeye, elit dayanışmasına, çok güçlü ordulara rağmen halkların gücü ile sona ermiş, ortaya çıkmış ve bir şekilde lanetlenmiştir. Gazze’de yaşananlar ise uzun soluklu bir görmezden gelmenin nesnesi olsa da şimdiden Batı’da en azından toplumlar nezdinde bir öfke ve isyan doğurmakta. Üniversite ve sokak eylemleri, sosyal medya, boykot bütün bu mecralarda ses çıkaranlar çok farklı görüş, din ve düşünceden insanlar olarak soykırıma lanet ediyor. Gazze’de şiddetin durmadığı bir yılın sonunda en azından “tarafsızlık” kisvesi taraftar kaybetmiş gözüküyor.
7 Ekim bir milat mı?
Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de, Filistin’de yaşananlara kendi nevi şahsına münhasır ortaya çıkmış sosyal hadiseler, Orta Doğu’nun karmaşıklığı ve Orta Doğuluların beceriksizliği gibi bakan Avrupalı sayısı az değildir. Orta Doğu bataklığı anlamına gelen “Middle East quagmire” anlamında bir kullanım dahi mevcut. Hâlbuki Orta Doğu’da her tür istikrarsızlığa açık bu ortam, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ile emperyalist Batılılar eliyle oluşturuldu. Müslümanların, Yahudilerin, Hristiyan Ortodoks ve Katoliklerin mabetlerini içinde barındıran ve bu çeşitlilikleri binlerce yıldır koruyup getirmiş bu bölgenin her metrekaresine, din, mezhep, etnik çatışma ekmeye çalışanlar Batılılardır.
Filistin’de İsrail’in kurulmasına ve sürekli topraklarını genişletmesine göz yumulan coğrafya, 1947’ye kadar Milletler Cemiyetinin gözetiminde İngiltere himayesindeydi. 1947’deki durum ise uluslararası toplumun gözetiminde iki devletli bir yapı oluşturulması yönündeydi. İsrail, 1948’de bağımsızlığını ilan etti ve bugün Nakba olarak hatırlanan elim olayda binlerce, on binlerce Filistinliyi yerlerinden sürdü ve öldürdü. Hristiyan Filistinlilerden olan “tüm dünya bir misafirhane iken Kudüs benim evimdir” diyen ünlü yazar ve düşünür Edward Said ve ailesi de bu sürgünde Filistin’den ayrılmak zorunda kalmışlardı.
1967’deki Altı Gün Savaşları ve 1973’teki Yom Kippur Savaşı ile İsrail usulsüzce topraklarını genişletmeye devam etti. Yine de bugün bütün uluslararası toplantılarda Filistinliler 1967 sınırlarına dönmeyi kabul ediyorlar. Zira İsrail savaşla genişlettiği topraklarını sürekli sivil halka karşı baskı ve zulümlerle sınırlar çizerek, kontrol noktaları kurarak, köylerin yol ve sularını keserek ve “yerleşimciler” adı altındaki işgalcilerle sınırlarını ve etki alanını genişletmeye devam ediyor.
1987 ve 2000’lerin başındaki intifadalar, 2002’de Batı Şeria ve Gazze’nin işgal edilmesi ve Gazze’nin, kara, hava ve denizden ablukaya alınması ile sonuçlandı. Uluslararası hukuka göre bir kara parçasını abluka altına almak, sınırlı ve sorumlu bir alanda belli bir süre o bölgeden gelebilecek saldırıları kontrol etmek için uygulanabilecek bir önlemdir. Bir bölgeyi bütün halkı ve en temel ihtiyaçları ile beraber kara, hava ve denizden sınırı beli olmayan bir şekilde kontrol altında tutmak uluslararası hukuka aykırıdır.
Savaş Batı’yı bulur mu?
Gazze’de durum zaten böyleyken 7 Ekim’den sonra yaşanan süreçte Batılı devletler İsrail’e açıkça desteklerini ilettiler ve o tarihten beri cılız ateşkes çağrıları ve kınamalar dışında ciddi bir adım atılmadı. İskandinav ülkelerinde 1970’lerden kalma sol bir mücadelenin esintisi ve BDS hareketinin gücü sayesinde Filistin davası köklü bir destekçi kitlesine sahiptir. Gazze söz konusu olduğunda Avrupa ülkelerinde Hamas şerhi yüzünden suskunluk ve tarafsızlık hâkim oluyordu. Gazze’deki ablukayı İsrail’in meşru müdafaası olarak görenler, olayın çok karmaşık ve tarihsel buldukları için taraf almayanlar veya dünyanın bir köşesinde öldürülen Orta Doğulular umurunda olmayanlar…
2014, 2018 gibi tarihlerde yapılan orantısız saldırılarda Gazze ve Filistin her sene birkaç gün haber olur ve sonra dünyanın bir köşesinde unutulurdu. 7 Ekim’den sonra daha evvelki saldırılardan başka bir durum yaşandı. Öncelikle İsrail’in Gazze’yi bütünüyle yok etmeye yönelik orantısız tepkisi, Gazze’nin Batı’da da her gün gündem olmasına sebep oldu.
Geçen Nisan ayında İngiltere’deki sivil toplum örgütlerinden At Action for Humanity’nin yaptığı araştırmaya göre İngiltere’de halkın yüzde 56’sı İsrail’e silah satışının durmasını istiyor. Kalan yüzde 44 ise desteklemiyor fakat tam emin değil. Aynı araştırmaya göre toplumun yüzde 59’u İsrail’in savaş suçu işlediğini düşünüyor.
Gazze’de 7 Ekim’e misilleme yapma, bir savaş suçuna ve soykırıma dönüştükçe dünyada da Filistin meselesine paralel olarak bir destek ve ilgi artışı oldu. Al Jazeera’nin haberine göre 7 Ekim’den hemen sonra CBS/YouGov şirketinin yaptığı araştırmada Amerika’da İsrail’e destek yüzde 47 iken, altı ay sonra bu destek yüzde 32’ye düşmüştür.
Bütün bu veriler çeşitli Batı ülkelerinde kendisini tekrar etmektedir. Irak işgal edildiğinde çok uzaktaki bir ülke işgal edilmiş gibi davranan, Suriye savaşı çıktığında ancak Aylan Kurdi bebeğin cansız bedeni sahile vurana kadar bir insanlık dramı yaşandığını anlamayan Batı, ilk defa savaşın o kadar uzakta ve kendisi ile bu derece bağlantısız-ilgisiz olmadığını kavramış oldu. 7 Ekim’den itibaren yaşanan süreç zaten çok da iç açıcı olmayan Gazze’nin durumunu oldukça kötüleştirdi. İsrail’in orantısız cevabı ve Gazze’yi yerle bir etme ve soykırıma girişme operasyonu, ardından Lübnan’la olan yaşananlar, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri oluşturulmuş olan küresel düzeni yerle bir etme riski taşıyor.
Orta Doğu’da savaşın genişlemesi, İran-İsrail çatışmasına dönüşmesi, Batı’nın da kendisini tamamen dışında tutabileceği bir süreç olmayacaktır. Siyasi parçalanmışlığın dışında bu bölgedeki istikrarsızlık ve savaş, enerji fiyatlarında ve arzında dengesizlik, mali piyasalarda kriz ekonomisi, mülteci akını, kargo ve taşımacılık maliyetlerinde yükseliş, turizmin etkilenmesi gibi durumlar istisnasız bütün ülkeleri etkisi altına alacaktır. İnsanlık dramına yüz çevirip duyarsız kalanlar bu gelişmelere duyarsız kalamayacaktır.
Radikalleşmeye samimi bir bakış
Batı’da hemen hemen her ülkede Müslüman azınlıklar bulunmaktadır. Avrupa’nın her ülkesinde okuyan çalışan Filistinliler bulunmakta ve tıpkı 2024 Mayıs ayında olduğu gibi üniversite öğrencilerinin Filistin aktivizmi toplumsal karşılık bulmaktadır. Krizinin başında konuya sadece “Hamas’ı kınıyor musun?” sorusuyla sınırlı olan anlayış, bir yıl sonra İsrail’in bölgedeki yayılmacılığından duyulan endişenin Avrupa kamuoyunda da gizlenememesine bırakmıştır.
Gazze’ye ses çıkarmanın Hamas’ın ideallerini desteklemek olmadığı maalesef uzun bir zaman dilimi de geçse geç de olsa bir anlayış olarak yerleşiyor. Hamas’ı radikal bir terör grubu olarak ele almak ve konuya sadece bu perspektiften bakmak yok olmakla karşı karşıya kalan toplumların farklı bireylerini radikalleştirebilir. Bu radikalleşme Avrupa’da yaşayan göçmen azınlıklara sıçrayabilir. Yaşam haklarının ellerinden alındığı, temiz su, yemek ve barınma ihtiyacının yok edildiği, hastanelerin bombalandığı bir ortamda, “bebeklerin ideolojilerinden bahsetmek” öfkeyi besler ve büyütür.
Niyetini çok açık belli eden İsrail ve bu niyete çok az bir ses çıkaran Batı kendisini başka bir şiddet sarmalının içinde bulabilir. Yaşadığımız çağda bir coğrafyada maruz bırakılan orantısız şiddet, açlık, sefillik, ölüm maalesef orada kalmamaktadır. Sokak protestolarının halkın bilincinin önüne geçen caydırıcı ve önleyici adımlar atılması gerekir. Batı’nın yapması gereken, uluslararası hukuka uygun olarak soykırımın derinleşmesini istemiyorsa acil olarak İsrail’e silah satmayı bırakmak ve ateşkes için gerçek ve samimi adımlar atmak; önümüzde somut yapılacaklar olarak duruyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Güney Afrika, Gazze’deki soykırım iddialarıyla ilgili Uluslararası Adalet Divanına 4 bin sayfayı aşan delil sundu. Büyükelçi Vusi Madonsela, İsrail’in açıkça dile getirilen "Gazze’yi insansızlaştırma" niyetinin davayı güçlendirdiğini vurguladı.
Doç. Dr. Zeynep Burcu Uğur, Türkiye’de artan konut fiyatlarının başlıca nedenlerini ve göçmenlerin fiyat artışına etki edip etmediğini Fokus+ için kaleme aldı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde ABD, Gazze'de acil ateşkes talep eden karar tasarısını 4. kez veto etti. Çin, Rusya ve Cezayir gibi üyeler ABD'yi uluslararası hukuku zedelemekle suçlarken, bu kararın insani krizleri…
Türkiye'nin yerli motoru TEI-PD170, milli SİHA'lara rekor uçuş süresi ve irtifa kazandırarak savunma sanayisinde önemli bir başarıya imza atıyor. ANKA, AKSUNGUR ve Bayraktar TB3 gibi platformlara güç veren motor, güvenilirliği ve yüksek…