13 Eylül 2024
Beşar Esad'ın Türk tarafıyla ciddi müzakerelere başlama sinyalini verdiği konuşmasının ardından oluşan, oluşturulmaya çalışılan "olumlu", iyimserlik kokan havaya rağmen, ortada kamuoyuna açıklanmayan teknik, siyasi, askeri, güvenlik ve ekonomik birçok engel var.
2011 yılında Suriye krizinin patlak vermesinden bu yana iki ülke arasındaki ilişkilere gölge düşüren karmaşık ve çetrefilli konu ve dosyaların yoğun birikimi nedeniyle iki taraf arasındaki müzakereler hayli önemli.
Şam'daki karar alma çevrelerine yakın olan bir diplomatik kaynağa göre, iki ülkenin heyetleri arasındaki istihbarat ekipleri toplantısının bu eylül ayı sonunda yapılmasını bekleniyor.
Toplantı gündemi tamamlandı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, yakın zamanda Rusya, Türkiye, Suriye ve İran'ın katılacağı dörtlü bir toplantının da yapılabileceğini belirtmişti. Rusya'nın Suriye ile Türkiye arasında arabuluculuk yapma çabalarının kendi başına bağımsız bir yol mu oluşturduğu, yoksa daha önce Irak Başbakanı Muhammed Şia el-Sudani tarafından açıklanan arabuluculukla eş zamanlı, paralel mi gittiği henüz belli değil.
Suriyeli rejime yakın siyasi çevreler, normalleşme yolunda kaydedilen ilerlemenin Rus diplomasisinin özel çabasının sonucu olduğuna ve Rusya'nın ne yapacağını bekleyen, durgunluk aşamasına girmiş görünen Irak arabuluculuğuyla hiçbir ilgisi olmadığına inanma eğiliminde. Ancak Moskova, Şam ile Ankara'yı birbirine yakınlaştırmaya yönelik çabaları tekeline, himayesine almamaya kararlı. Bu, İran'ın da katıldığı Astana platformunu iki ülke arasındaki normalleşme müzakerelerini benimsemek için en uygun platform olarak gördüğünün teyidinde de açıkça görülüyor.
Suriye'nin yeni "teröristleri" kimler olacak?
Rejimin Baas Partisi gazetesi El-Vatan'ın ortaya koyduğu maddelerde hem Suriye hem de Türkiye başkentleri tarafından onaylanması ve bunların en önemlisi "teröristlerin kim olduğunun belirlenmesi" ve "terörle mücadelede ortak strateji" geliştirilmesi öne çıkıyor.
Başta terörle mücadele olmak üzere önceki maddelerin uygulanmasının ardından “Türk kuvvetlerinin Suriye topraklarından çekilmesi için bir takvim belirlenmesi” yer alıyor.
Suriye'deki gazete kaynakları, Moskova'nın önümüzdeki toplantının gündemine aldığı temel maddeler arasında "2. Adana Anlaşması'nda değişiklik yapılmasının" yer aldığını doğruluyor.
Bu maddeler incelendiğinde, iki taraf arasında kısa sürede bir anlaşmaya varmanın ne kadar zor olduğu ortaya çıkıyor. Bu maddelerin çoğu, aralarındaki ilişkide sorunlu konuları oluşturuyor ve her bir maddenin çerçevelenmesi ve uygulanması için bağımsız bir anlaşma yapılması gerekiyor. Bu adımların her biri, yıllarca olmasa da aylarca süren birkaç müzakere turunu gerektirebilir.
Terörist mi, devrimci mi?
Şam'ın bakış açısına göre, Türkiye'nin desteklediği tüm silahlı gruplar “terörist örgütlerdir” ve Şam rejimi, normalleşme müzakerelerinin kararlarını kabul eden gruplar haricinde sınıflandırmasını değiştirebilir. Ancak Ankara'ya böyle bir inisiyatif verilmiyor. Ankara ise desteklediği grupların muhalif ama bölücü olmayan örgütler olduğunu ve terörizmden uzak olduğunu düşünüyor ve söylüyor.
Aynı durum Ankara'nın PKK Suriye yapılanması olması nedeniyle terör örgütü olarak kabul ettiği "Suriye Demokratik Güçleri" (SDG,YPG) için de geçerli. Ancak Şam, YPG güçlerine karşı düşmanlığına rağmen terör listelerine alınma, terör örgütü ilan etme fikrine pek sıcak bakmıyor.
‘2. Adana Anlaşması’
1998'de Suriye ile Türkiye arasında imzalanan ‘Adana Anlaşması’nın mevcut versiyonu, Türk kuvvetlerinin iki ülke arasındaki sınırdan 5 kilometreyi geçmeyecek bir mesafede terör örgütlerini takip etmesine izin verildiğini öngörüyor. Türkiye, Suriye'nin bazı bölgelerindeki mevcut konuşlanma sınırlarına uygun olarak bu mesafenin 30 kilometreye ayarlanmasını talep ediyor. Ancak Şam'ın bu formülü de kabul etmesi pek mümkün görünmüyor ve karşılığında Türkiye dahil bazı ülkelerin (Rusya ve İran) yardımıyla "terör örgütlerini" takip etme görevini sadece kendisinin üstlenmesini talep ediyor.
Bununla birlikte, özellikle Şam ile Ankara arasındaki yakınlaşma, Rusya açısından Suriye'nin sahasını yeniden düzenlemeyi gerektirdiğinden ve Suriye'nin doğusunda konuşlanmış Amerikan kuvvetleriyle rekabet edebilmesini sağlamayı amaçlayan Rus diplomasisi için temel bir konu haline gelmesi nedeniyle, yurtdışındaki nüfuz alanlarının yükünü hafifleterek kendisini Ukrayna'daki savaş cephesine adayabilir.
Ayn el Arap (Kobani) bölgesinde ortak Rus-Türk devriyelerinin geri dönüşü, Moskova'nın bu hedefe ulaşmak için gösterdiği çabaların kanıtını oluşturuyor.
Her ne kadar Ankara, kendi nüfuz alanları, muhaliflerin kontrolündeki alanlar ile Esad rejimi hükümetinin nüfuz alanları arasındaki Ebu el-Zendin sınır kapısını açmayı başaramamış olsa da bu, Ankara'nın bunu yapamayacağının bir kanıtı olmadığı kadar, Suriye meselesinin karmaşıklığın boyutunun da bir kanıtıdır.
Türkiye bu diplomatik çabalara karşı ihtiyatlı ancak olumlu bir duruş sergiledi.
2019'da kurulan Suriye Anayasa Komitesi, devam eden siyasi çıkmazlar nedeniyle çok az ilerleme kaydetti. Komitenin çalışmaları Temmuz 2022'den beri askıya alındı; Esad rejimi ve müttefiki Rusya, İsviçre'nin Ukrayna'nın Rus işgaline ilişkin tutumunu gerekçe göstererek Cenevre'de toplantı yapmayı reddetti. Pedersen'in Nairobi ve Bağdat dahil olmak üzere alternatif mekanlar bulma girişimleri şimdiye kadar başarısız oldu.
'Normalleşme'nin nişanesi': Ebu Zendin
Ebu Zendin Sınır Kapısı’nın açılması kararı, Moskova'nın Ankara'dan Şam'a "iyi niyet" göstermesi, "uzlaşma" dosyasına devam etmesi ve tartışmalı konuların çözümüne yol açacak müzakerelere başlaması yönündeki talebi zemininde geldiğine inanıyorum.
Süreç, yetkililerin, Esad rejimi ile bu şartlarla normalleşmeye karşı çıkan muhalifleri ve protestocuları cezalandırmak için aldığı cezai tedbirlere rağmen Ankara ile "Ebu'z-Zendin"in açılmasını reddeden silahlı muhalif gruplar arasında yeni bir çatışmaya işaret ediyor ve bu şekilde ilerliyor.
Ticari TIR'ların geçişini siviller kadar çeşitli silahlı muhalif gruplar da sınır kapısına ateş açarak, tırları tahrip ederek engellemeye çalışıyor.
Bölgeden görüştüğüm her kişi Ankara'nın Şam ile normalleşmesinin başka bir konu olduğunun, Suriye'dekilerin Şam ile normalleşmesinin başka bir konu olduğunun ve başka bir zemin gerektirdiğinin altını çiziyor. Ankara-Şam hattında sürekli kendini gösteren İran ve Rusya, Suriye'de yaşananlarda büyük sorumluluk sahibi olduğu değerlendirildiğinde durum "celladına teslim olmak" olarak nitelendiriliyor.
Kendi şartlarıyla değil de Ankara'nın şartlarıyla normalleşmeye zorlanmalarının da yeni ve büyük sorunlara yol açacağını dile getiriyorlar. En önemlisi bu zorlamaların devam etmesi halinde Suriyeli silahlı ve siyasi muhalifler ile Ankara'nın arasındaki ilişkinin geri dönülemez şekilde zedelenmesi endişesi belirtiliyor.
Ebu Zendin Sınır Kapısı muamması
Mart 2020'de, koronavirüs pandemisinin yayılmasıyla birlikte, Suriye Geçici Hükümeti, Suriye rejimi ve YPG/PKK ile üç ortak geçidi kapatma kararı aldı; Halep şehrini El Bab bölgesine bağlayan Halep-Haseke yolu (M4) üzerindeki El Bab'ın batısındaki Ebu el-Zendin geçidi ve Fırat Kalkanı bölgesinin doğusunda yer alan Awn el-Dadat ve Hamran geçitleri; Awn geçidi (yerel olarak bilinen adıyla) Cerablus bölgesini El Bab şehrine bağlamaktadır.
Cerablus'u YPG kontrolündeki Menbiç şehrine bağlayan El-Hamran geçidi kapalı olan üçüncü geçit olup batıda El-Bab ile doğuda Cerablus arasında yer almakta ve Menbiç şehrine bakmaktadır ve büyük bir nüfusa sahip en önemli kentsel alanlara en yakın olması ve YPG kontrolündeki bölgelerden Halep ve İdlib'deki tüm muhalif bölgelere yakıt taşıma güzergahı olması nedeniyle en popüler ulaşım güzergahıdır.
Koronavirüs salgınının gerilemesinin ardından, muhtemelen doğrudan rejim istihbaratıyla (Muhaberat) ilişkiye bağlı güvenlik nedenleriyle Ebu el-Zendin geçişi hariç ticari ve sivil geçişler açılırken, siviller ve tüccarlar grupların kontrolündeki bölgelerden Suriye rejiminin kontrolündeki bölgelere YPG'nin kontrolündeki bölgelerden geçerek gitmeyi tercih etti, hareket kolaylığı ve iki taraf arasında sık sık yaşanan gerginliklere rağmen rejim ile YPG/PKK arasında doğrudan çatışma olmaması en büyük sebepti.
El Bab'daki sivil ve aktivistler geçidin açılması kararını ihtiyatlı bir şekilde memnuniyetle karşılamakla birlikte, anlaşmanın Esad rejimine uygulanan uluslararası yaptırımlarla çelişmeyecek şekilde ve gerçekçi bir şekilde belgelenmesi gerektiğini belirtiyor.
Geçidin yönetiminin sivil olmasını ve kurumlar tarafından denetlenmesini ve geçitten elde edilen gelirin bir yüzdesinin, yerel meclisin gelir yüzdesinden tamamen ayrı olarak, önceki yıllarda diğer tüm şehirlerden daha fazla zarar gören şehirdeki altyapı projelerini uygulamak için belirlenmesini talep etti.
Ayrıca, güvenlik dosyasının kontrol edilmesi, ihracat ve ithalatın kentin ve bölgenin çıkarlarıyla orantılı olarak ve yerel ürünün korunması amacıyla kontrol edilmesi için etkili bir mekanizma bulunması talep edildi.
Şaşırtıcı olan Suriye Milli Ordusu içindeki bazı grupların tepkileridir; birden fazla kontrol bölgesi arasındaki kaçakçılık nedeniyle kendilerine milyonlarca dolar kazandıran birkaç geçidi kontrol eden gruplar bugün Ebu el-Zendin ticari geçidinin açılmasına karşı çıkıyor ve geçidin açılmasının amacının Suriye rejimiyle normalleşmek olduğunu yüksek sesle söylüyor.
Ebu Zendin'e itirazlar var
Tedirgin edici bir başka husus Suriyeli sivillere karşı ciddi suçlar ve ihlallerle suçlanan Esad rejimi yanlısı milislerin eski üyelerin Ebu Zendin kapısından muhaliflerin bulunduğu alanlara erişim sağlayacak olması.
Halep'in düşmesinden bu yana sürüklendiği yolda yüzü gülmeyen Suriye muhalefeti bitmek bilmeyen ve sürekli etkilerini ve kontrol alanlarını kaybettikleri Astana süreci ile motive edilmeye çalışılıyor.
Türkiye'de artan Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesi talepleriyle bağlantılı olarak Ebu Zendin sınır geçişinin yeniden açılması, muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerden rejim kontrolündeki bölgelere sınır dışı edilenlerin akışını kolaylaştırmanın yolunu açacak.
Yaşanan süreç, Esad'ın taleplerinin ve şartlarının arkasında Tahran'ın olduğu, Moskova'nın ise Esad'ı ılımlılığa doğru ittiği varsayımını güçlendiriyor.
Türkiye, neden bu kadar hevesli?
Türkiye'nin normalleşme arzusunu iç seçim hesaplarına bağlamak sıradan hale geldi ve mutabakata varılmadığı sürece bir sonraki seçimler 2028 yılında yapılacak.
Gerçek olan şu ki Türk hükümetinin Suriye'deki politikaları, seçmenin ruh hali, dalgalanmaları ve propagandaya boyun eğmesi değil, daha ziyade bölgesel güç dengesi ile alakalı.
Türkiye'nin tutumunda Amerika'daki gelişmelerin de etkisi var. Türkiye'nin Esad'a yönelik hamlesi, Amerikan kamuoyu yoklamalarında başkan adayı Trump'ın önde olduğu döneme denk geldi ve Trump'ın ilk başkanlık döneminde güvenlik bürokrasisi ve orduya, istihbarata rağmen Suriye'den çekilme taraftarı olduğu biliniyor. ABD'de yeniden aday olmasından bu yana yeni olan şey, seçilmesi halinde Trump'ın daha önce uzlaştığı kurumların birçoğuyla uzlaşamayacak olması, Suriye'den çekilme gibi bir kararın, çözümün en kolay yollarından biri olabileceği inancını güçlendiriyor. Güvenlik ve askeri kanadın yönlendirmelerine karşı çıkıyorlar.
Kamala Harris, Biden'ın Demokrat Parti adaylığından kendi lehine çekilmesinin ardından kamuoyu yoklamalarında Trump'ın liderliğini frenledi ve pek çok konuda yönünün ne olduğu henüz bilinmiyor. Ancak Demokratların Obama'yla başlayan ve Biden'la devam eden politikasına yeniden devam edilmesi durumunda Suriye dosyası büyük ölçüde İran'la yapılan müzakerelere bağlı olacak. Ki defalarca yazdığım ve söylediğim gibi Kamala Harris'in kazanacağını değerlendiriyorum.
Aslında, PKK ve YPG konusundaki Türk-Amerikan anlaşmazlığını hariç tutarsak, Türkiye'nin koşulları, Amerika'nın Esad'la normalleşme koşullarıyla tamamen tutarlıdır. Biden yönetimi normalleşmeyi her zaman Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararını uygulamaya devam etmekle ilişkilendirdi ve fark etmeksizin ABD yaptırımlarının şemsiyesi altında kaldığı sürece Esad'la ilişkileri normalleştirmek için başkalarının inisiyatif almasına ciddi bir şekilde itiraz etmedi. Elindeki yaptırım kartını çok iyi bir şekilde tutarak uygulamada gevşek davrandı.
Türkiye'nin Esad'la normalleşmesinin Amerika'nın hoşgörüsüyle desteklenmesi şaşırtıcı değil, çünkü buradaki normalleşme ihtimali Arapların normalleşmesine göre daha muhtemel.
Türkiye'nin komşu bir ülke olması, nüfuz sahibi olması, Esad'la kayıt dışı ekonomi, yani kaçakçılık yoluyla başa çıkma olanağı sağlıyor. Geçmişte Saddam Hüseyin'e ekonomik yaptırımların uygulandığı günlerde Türkiye, Hafız Esad'la işbirliği yaparak ve Amerika'nın örtülü onayıyla aynı rolü oynamış, Batı'nın İran'a uyguladığı yaptırımların yükünü hafifletmek için de aynı rolü oynamıştı.
Esad, Suriye'de kendi kontrolü dışındaki, ticari tırların gidip geldiği bölgeleri pratik olarak 'normalleştireceği' için tam bir normalleşme sağlamayacak.
Yani Suriye'de tüm süreç büyük olasılıkla nihai çözüme yönelik olmayacak, çözümün olmamasıyla bir nevi normalleşmeye doğru ilerleyecek.
Ama ya Esad gidici ise?
Geçtiğimiz günlerde İran'da yayımlanan reformist Aftab gazetesinde kıyıda köşede kalmış bir raporu gündeme getirmekte fayda var.
İran gazetesinde, Rusya'nın Ukrayna'daki kan kaybı ve İran desteğinin azalması nedeniyle Esad hükümetinin düşmesi bekleniyor içerikli bir rapor yayımlandı. Rusya'nın kaybı ve ekonomik kriz nedeniyle İran'da bir gazete Esad hükümetinin çökmesini ve İran'ın desteğinin azalmasını bekliyor.
Reformcu İran gazetesi Aftab, "Rusya'nın Suriye senaryosu... Ukrayna savaşı Rusya ekonomisini hedef alıyor" başlıklı rapor/analizinde ivme kazanan bölgesel ve uluslararası olaylara ve bunların Putin, Esad ve Tahran üzerindeki olumsuz ekonomik ve jeopolitik yansımalarına ışık tutuyor. Bu yansımaların İran'ın Esad'a on yılı aşkın süredir devam eden desteğinin boyutunu ve biçimini olumsuz etkileyeceğini, Ukrayna'da oynanan uluslararası oyunda Rusya'nın kaybetmesine yol açacağı öngörülüyor.
Aftab News, İran'ın özellikle Suriye'deki bölgesel ve uluslararası politikalarına ve bunların dini lider tarafından belirlenen genel hatlarına yönelik örtülü bir eleştiri sunarken, manşetinde Beşar Esad'ın durumuna dikkat çekiyor.
İran gazetesi, Ukrayna ordusunun son zamanlarda Rusya topraklarının derinliklerine sızmasından ilk kez bahsederek, Ukrayna ordusunun baskısının o kadar güçlü olduğunu ve Rus ordusunun ilk olarak tanımladığı şekilde bazı bölgelerden çekilmeye çalıştığını açıkladı. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana Rusya'nın yabancı bir ülke tarafından işgal edilmesine vurgu yaptı.
Şiddetli ekonomik enflasyon
Dünya Bankası'na göre, Suriye'de 13 yıldır devam eden yıkıcı çatışmalar art arda ekonomik krizlere ve milyonlarca insanın temel ihtiyaçlarını karşılayamamasına neden oldu.
Aftab News'e göre, on yılı aşkın bir süredir devam eden çatışma, Suriyeli ailelerin refahında önemli bir bozulmaya yol açtı; Suriyelilerin yüzde 27'si (yaklaşık 7,5 milyon kişi, yaklaşık dört Suriyeliden biri) aşırı yoksulluk içinde yaşıyor.
Gazete, Suriye genelinde yaklaşık 6 bin kişinin ölümüne yol açan Şubat 2023 depreminin yıkıcı etkileri nedeniyle bu yoksulluğun ciddiyetinin arttığını belirtiyor.
Aftab News, 2019'dan bu yana komşu Lübnan'ı kasıp kavuran mali kriz ve Kovid-19 salgınının yansımaları da dahil olmak üzere, son yıllarda "Suriyeli ailelerin refah düzeyini daha da düşüren” çeşitli dış nedenlerin bulunduğunu aktarıyor (Rusya-Ukrayna savaşı gibi).
Gazete, son dönemde Suriye halkını etkileyen krizlerden birinin de ülkede yaşanan ciddi ekonomik enflasyon olduğunu, zira Suriye'de artık pek çok ticari işlemin para tartılarak yapıldığını belirtti.
Gazete, bu değişikliğin Suriye lirasındaki keskin değer kaybının tüccarları ve sıradan insanları günlük alışverişlerinde bile büyük miktarlarda banknot taşımak zorunda bıraktığını ve Suriye ekonomisinin en kırılgan aşamasına girdiğine dikkat çekerek ciddi bir toparlanma ihtimalinin uzak bir umut olduğunu belirtiyor.
Rusya'nın jeopolitik yenilgisi ve bunun İran'a yansımaları
Gazete, İran Dini Lideri Ali Hamaney'in söylediğinin aksine, Ukrayna savaşında oynanan uluslararası oyunda Rusya'nın kaybeden at olacağını, İran'ın diğer aktörlerle bölgesel rekabetini artırmanın en iyi yolunun normal ve eşit bir hale getirmek olduğunu vurguladı. ABD grubuyla Avrupa, Pasifik ve Doğu Asya ile acil ilişkilerin geliştirilmesi tavsiye ediliyor.
Aftab News, Rusya'nın İran'daki yenilgisinin jeopolitik yansımalarına ilişkin olarak El Harezmi Üniversitesi siyasi coğrafya profesörü Yadollah Karimi Pour'un, Rusya'nın Güney Kafkasya'daki konumunu da kaybedeceğini söylediğini aktardı. Karimi Pour, esas meselenin Kafkasya'daki nüfuzunu genişletmek için Türkiye, Avrupa, Amerika ve daha az ölçüde Çin arasındaki rekabet olduğunu öne sürdü.
Karimi Pour şunu ekliyor: “Ermenistan artık Rus şemsiyesinin dışında kaldığı için Fransa, Yunanistan, Amerika ve Avrupa'nın geri kalanı yavaş yavaş Rusya'nın yerini alıyor ve Bakü Ankara ile iç içe oluyor. Tüm ülkelerin asıl çabası Rusya'nın tarihi ve coğrafi hapishanesinden bir çıkış yolu bulmak olacaktır.”
Gazete, Rusya'nın Kafkasya'dan çıkarılması sürecinin kuzeybatıdaki (İran'ın Azerbaycan eyaleti) halk kitlesini Tahran'dan daha da uzaklaştırabileceği konusunda uyarıyor.
Rusya'nın İran karşısındaki kaçınılmaz yenilgisinin jeopolitik boyutlarının bahsedilenlerden çok daha geniş olduğunu vurgulayan gazete, İran'daki karar vericilere, İran'ın stratejik ölçekte zorla güçlendirilmesi konusuna odaklanma çağrısında bulundu.
Halk isyanı ve Esad hükümetinin olası çöküşü
Suriye'de yaşanan ağır ekonomik krizin yansımaları ve ülkede isyan çıkma ihtimaline vurgu yapılarak, koşulların yaygın hoşnutsuzluğa sebep olduğu ve potansiyel halk isyanlarına yol açabileceğini açıklanıyor.
Raporda, Suriye toplumunun çektiği acılara ve on yılı aşkın süredir devam eden savaşın yol açtığı siyasi, ideolojik ve dini bölünmelere dikkat çekilerek, bugün Suriye halkının yerel alanda “hükümet yanlısı ve karşıtları” arasında bölündüğü belirtiliyor.
“Hükümetin ideolojisi lehinde veya aleyhinde” veya “direniş lehinde veya aleyhinde”
Rapor şöyle devam ediyor: Ulusal kimlik krizinin koşulları karmaşık bir sosyal durum yarattı. Bölgedeki pek çok ülkenin bölgesel krizlerden etkilendiği Suriye'de yüksek enflasyon, azalan satın alma gücü ve sosyal ve siyasi hoşnutsuzluk, özellikle hükümetin ekonomik sorunları doğru şekilde çözememesi protestolara ve ayaklanmalara neden olabilir.
Suriye'nin İran ve Rusya'nın suni teneffüsüyle yaşayan çürüyen bir ülke haline geldiği tespiti yapılıyor.
Rusya'nın Ukrayna ile yaptığı savaş sonucunda ekonomik destek sağlayamaz hale gelmesi ve İran'ın İsrail ile doruğa ulaşan vekâlet savaşı sonucunda ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalması sonrasında rejimin zayıf hükümetinin şüphesiz tam bir yıkımla karşı karşıya kalacağı uyarısı yapıldı.
7 Ekim'den sonra
Gazete, Suriye'deki ekonomik kriz ve yüksek enflasyonun, ekonomik sorunlar ve uluslararası yaptırımlar nedeniyle İran'ı zor durumda bırakabileceğini de ekliyor.
İran'ın Suriye'yi desteklemeye devam etmek için sınırlı kaynaklara sahip olduğunu ve artık bu desteğin çeşitli şekillerde değişip giderek azalabileceğini öngörüyor.
İran'ın yakın müttefiki olan Suriye rejiminin zayıflamasının İran'ın politikaları üzerinde birçok etkisi olabileceği ve Suriye'nin gücünün azalmasının İran'ın bölgesel meselelerde nüfuz kullanma becerisini etkileyebileceği vurgulandı.
Gazete, Suriye rejiminin çöküşünün, İran'ın bölgede İsrail ve Batı'ya karşı "direnişinin demir bariyerini" kaybetmesine yol açacağına dikkat çekti.
Körfez bölgesindeki bazı Arap ülkelerinin İsrail'e yakınlığı nedeniyle başlayan Suriye rejimini Arap bünyesine çekme hareketinin, bölgedeki İran destekli "direniş hareketiyle" fiziki çatışmaya yönelik çalışmalara döneceğini ve bu çalışmaların başladığına da dikkat çekiyor.
devamını oku daha az oku
yazı-araştırma çalışmaları var. Bir dönemin meşhur Beton adlı rock/heavy metal radyo programını hazırlayıp,sundu. NTV, CNNTÜRK kanallarında görev aldı. Yöneticilik yaptı. EKOTÜRK TV'de programlar hazırladı ve sundu. M5 Dergisi Ulusal Güvenlik, Savunma Strateji Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği'ni yaptı. Üniversitelerde ders ve konferanslar veriyor. Bilge İnsanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Danışma Kurul Üyesidir.