25 Haziran 2024
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın çağrısıyla Gazze’deki İsrail saldırganlığına karşı, Gelişen Sekiz Ülke (D-8) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısı 8 Haziran’da İstanbul’da gerçekleştirildi. Bu toplantı sonucunda D-8 ülkeleri tarafından ortak bir bildiri yayımlandı.
Yayımlanan bildiride; Gazze’de derhal, kalıcı ve koşulsuz ateşkes sağlanması ve İsrail’in Gazze’deki Filistin halkına yönelik saldırılarının durdurulması talep edildi. Ayrıca D-8 Üye Devletleri Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısının, İsrail’in Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da Filistin halkına yönelik acımasız saldırılarını kınama konusunda ortak tutumlarının bir yansıması olduğu kaydedildi. Tüm ülkelere İsrail’e silah ve mühimmat tedarik edilmesinin kesilmesi çağrısının yapıldığı bildiride, nihai çözüme ulaşıldığında hükümlerin tam ve sürdürülebilir şekilde uygulanabilmesi için bir garanti mekanizmasının gerekliliğinin kabul edildiği belirtildi. Pek çok kararın alındığı bildiride, D-8 Genel Sekreteri’ne ortak deklarasyonda yer alan konuların takibi ve Gazze konulu müteakip konsey toplantısının organizasyonu için istişareyi kolaylaştırma görevi de verildi.
İsrail’in Gazze’de işlediği soykırım suçlarına her geçen gün bir yenisi daha eklenirken; bu toplantı geç de olsa İsrail’e karşı tepkileri güçlendirmek ve daha organize hale getirmek için önemli bir adım olmuştur. Her ne kadar toplantı, Gazze’de İsrail saldırganlığını engelleyecek doğrudan bir sonuç üretmese de mevcut çabalara bir yenisi daha eklenmiş ve D-8’in bu konudaki tavrı beyan edilmiştir. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Gazze’deki gelişmelere daha duyarlı olması ve bu konuda daha somut ve kayda değer adımlar atması için de bu toplantı, teşkilatın öne çıkan üyelerinden oluşan örgütün, İİT için teşvik edici ya da zorlayıcı bir atmosfer oluşturması bakımından önemlidir. Ancak yayınlanan bildiri ve tertip edilen toplantı, İsrail’in saldırılarını durdurması konusunda kamuoyunun beklentilerini karşılayan sonuçlar üretememiştir.
Filistin meselesinde merkezden çevreye aktörler değişiyor
7 Ekim sonrası Filistinli gruplardan Hamas, Gazze’nin özgürlüğü ve dahi Filistin’in devlet olarak tanınması süreçlerinde en fazla muhatap olunan aktör konumuna gelmiştir. Geçtiğimiz yıllarda da adından sıklıkla söz ettiren Hamas, 7 Ekim sonrası hem diplomatik girişimlerin baş aktörü hem de askeri kanadı İzzettin el Kassam Tugayları ile Gazze direnişinin sembolü haline gelmiştir.
Diğer yandan İkinci Dünya Savaşı sonrası ve 7 Ekim öncesi süreçte tarihsel olarak Filistin meselesinde sahada ve masada Arapların varlığı ön plandadır. Hatta İsrail ile yaşanan çatışmalar ve savaşlar, Arap-İsrail savaşları olarak literatürde yerini almıştır. 7 Ekim sonrası diplomaside ilk etapta Mısır, Katar ve ABD öne çıksa da son dönemlerde D-8’in “Gazze” gündemiyle toplanması dahil dünyadan İsrail’e tepki gösteren ülkeler ve Müslüman ülkeler arasından İsrail’e tepkilerini daha somut şekilde yansıtan ülkeler olarak Arap olmayan ülkelerin görünürlüğü artmıştır.
Bu gelişmelerin bir yansıması olarak da Filistin meselesinde merkezden çevreye aktörlerin değişmeye başladığı gözleniyor. Bu anlamda son günlerde haberlere yansıyan bir gelişme olarak Hamas’ın İsrail ile yapılacak herhangi bir rehine anlaşmasında Türkiye, Çin ve Rusya’yı garantör olarak görmek istediğini açıklaması dikkat çekiyor. Daha önce de Hamas lideri İsmail Heniyye, Mısır, Katar, Türkiye, BM, Rusya ve ABD’yi Gazze’nin garantörleri olarak görmek istediklerini açıklamıştı. Bu anlamda D-8’in olağanüstü toplantısı, Filistin meselesinde merkezden çevreye aktörlerin değişimini yansıtan bir örnek olmuştur. Ancak D-8 de çözüm üretme konusunda diğer uluslararası örgütlerin karşı karşıya olduğu açmazları aşma eğilimi henüz gösterememiştir.
Türkiye, bölgesel etkisini Filistin’e taşıyor
Türkiye uzun yıllardır Filistin konusunda, daha çok Arap ülkelerinin ve ABD’nin merkezde olduğu yaklaşımları desteklemek ya da kendi konumunu alarak gelişmeleri diğer öne çıkan aktörler üzerinden takip etmek şeklinde politika geliştirmiştir. Bu aslında mevcut tarihi akış içerisinde coğrafi olarak öncelikle yakın çevresine odaklanmak durumunda kalan Türkiye için gayet tabii bir durumdur. Ancak son dönemde Türkiye, yakın çevresindeki nüfuzunu ve diplomasideki etkinliğini Suriye, Libya ve Karabağ’dan sonra Ukrayna’ya taşımış ve Afganistan’da yaşanan gelişmelerde de adından söz ettirmiştir. Türkiye’nin son yıllarda artan bölgesel gücü ve daha geniş bir alana yayılan nüfuzu, daha geniş bir coğrafyada diplomatik kabiliyetlerini sergileme fırsatı sunmuştur.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan İstanbul’daki konuşmasında, D-8 ülkeleri olarak sadece ekonomik işbirliğinde değil Filistin konusunda da hep birlikte hareket etme konusunda kararlı olduklarını ve İstanbul’da yayımlanan ortak bildirinin bunun bir tezahürü olduğunu ifade etti. Ayrıca çözümü başkalarından beklemediklerini, çözüm için buluşulduğunu, birlikte istişare edildiğini ve yol alındığının altını çizdi. Ayrıca Bakan Fidan, Türkiye’deki D-8 toplantısının hemen akabinde Doha’da düzenlenen Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katılarak Gazze diplomasisini sürdürdü.
Türkiye’nin özellikle İsrail ile ticareti kesmesi ve akabinde yürüttüğü Gazze diplomasisi, Türkiye’nin bölgesel etkisini Filistin bölgesine taşımakta olduğunu gösteriyor. Bu noktada Filistin’de yaşanan istikrarsızlık, Türkiye’yi ve çevresini olumsuz etkiliyor. Ayrıca İsrail’in katliamları dünyanın neresinde olunursa olunsun, İsrail’in işlemiş olduğu soykırıma tepki göstermeyi zorunlu hale getiriyor. Diğer yandan Filistin’in yakın çevresindeki Arap ülkelerinin bütüncül bir Filistin politikası izlemek yerine daha çok sadece Mahmud Abbas yönetimi merkezli bir politika izlemeleri ve İsrail ile normalleşme süreçlerini sonlandırmaktan uzak durmaları, Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere müdahil olma kapasitesini ve gerekliliğini artırıyor.
D-8 neden daha somut adım atamıyor?
Mevcut uluslararası sistemin ve bu sistemdeki örgütlerin pek çoğunun kronik sorunu, meydana gelen krizler karşısında somut bir çözüm üretememektir. D-8 de bu tablodan nasibini almıştır. Uluslararası örgütlerin Gazze konusunda çözüm üretememesinin temel nedeni, aktörlerin sorunu farklı tanımlaması ve çözüm üretmede farklı bir politika benimsemesidir. Bir işbirliği örgütünün hızlı, somut ve etkili kararlar alabilmesi ve bunları uygulayabilmesi için olabildiğince ortak bakışa sahip olması ve ortak tehdit algısı içinde olması gerekir.
Bu anlamda D-8’in İstanbul’daki olağanüstü dışişleri bakanları konseyi toplantısına üye devletlerin katılım düzeyi, D-8 içinde Filistin konusunda benzer düşünceye sahip ve birlikte hareket etme kabiliyeti yüksek ülkeleri açıkça göstermiştir. İstanbul’daki toplantıya Pakistan adına Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Mohammad Ishaq Dar, Endonezya adına Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, Malezya adına ise Dışişleri Bakanı Mohamad Hasan katılmıştır. Bu anlamda Pakistan, Endonezya, Malezya ve Türkiye’nin İstanbul’daki zirveye dışişleri bakanları düzeyinde katılım gösterdiği görülmüştür. Bu ülkelerin Gazze’de yaşanan gelişmelere karşı tavır ve tutumları birbirine benzerdir. Bu nedenle bu konuda hızlı, somut, etkili ve ortak karar almaları daha kolaydır.
İran adına Dışişleri Bakan Vekili Ali Bagheri Keni, Bangladeş adına Sosyal Refah Bakanı Dipu Moni, Mısır adına Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Amr El Hamamy ve Nijerya adına Nijerya’nın Ankara Büyükelçisi Zayyad Abdussalam katılım göstermiştir. Toplantıya katılım düzeyi ülkelerin adeta bu meseleye bakışını yansıtan bir tablo ortaya koymuştur. Mısır ve İran, Filistin’de yaşanan gelişmeler konusunda farklı bir bakış açısına sahiptirler.
D-8 için ortada olan bu gerçeklik, üye ülkelerin daha hızlı, somut ve etkili kararlar alıp uygulayabilmesine engel olmaktadır. Bu engeli örgüt içinde aşabilmek, en az 7 Ekim’den bugünlere olağanüstü toplantının icrasının gerçekleşmesi kadar zor ve zaman alıcıdır. Sonuçları da bir mesafe alınmasını sağlasa da yeterli değildir. Bu nedenlerle Müslüman ülkeler, Gazze’de yaşanan İsrail soykırımını gerçekten durdurmak istiyorsa Filistin meselesinde benzer pozisyonda olan ve yaşanan insanlık dramını ortak tehdit olarak algılayan ülkeler olarak bir araya gelip harekete geçmelidir. Bu noktada İsrail’e karşı samimi ve açık tepki gösteren Müslüman olmayan ülkelerin de desteğini alan arayışlar, mevcut örgütler içinde gerçekleştirilen çözüm arayışlarından daha somut ve etkili olacaktır.
Diğer yandan iki ülke arasında gelişen işbirliği, ülkelerin birbirleriyle olan rekabetini azaltabilir, sınırlayabilir ancak üçüncü bir aktör üzerinden geliştirecekleri işbirliğine etkileri sınırlıdır. Yani farklı bakış açısına sahip ülkelerin karşılıklı işbirliği, iki ülke arasındaki tansiyonun belli bir düzeyde kalmasını sağlayabilir ancak üçüncü bir aktör konusunda atacakları adımlara katkısı oldukça zayıftır. Bu nedenlerle D-8, İsrail saldırılarına karşı tepki ortaya koyarak sürece katkı sunabilir ancak bu katkı sınırlı olacaktır. Diğer yandan Filistin konusunda benzer yaklaşımlara sahip ülkelerin bir araya geldiği toplantı ve inisiyatifler, İsrail saldırılarının durdurulması konusunda daha etkili sonuçlar elde etme potansiyeli taşımaktadır.
devamını oku daha az oku
Çalışma alanları arasında Suudi dış politikası, Türk dünyası ve İslam dünyasında iş birliği, Ortadoğu siyaseti, güvenlik ve strateji bulunmaktadır.