Myanmar’da önemli bir dönüm noktası niteliğindeki 8 Kasım 2020 genel seçimlerinin ardından parlamentonun açılacağı günün sabahında gerçekleşen 1 Şubat 2021 askeri darbesi, ülkede 2015’te başlatılan ve halkın büyük umutlar bağladığı demokratikleşme sürecini bir günde yerle bir etti. Darbe sadece ülkenin milli iradesini değil, ekonomik istikrarı ve toplumsal dengelerini de ciddi derecede bozdu. Ülkenin dört bir yanında cunta karşıtı protestoların asker tarafından sertçe bastırılması, barışçıl gösterileri kısa sürede silahlı mücadeleye dönüştürdü. Mart 2021’de Myanmar ordusu Tatmadaw’ın, cuntaya karşı çıkan bazı etnik silahlı örgütlere saldırması ve darbenin ardından seçilmiş milletvekillerinin kurduğu alternatif hükümet Myanmar Ulusal Meclis Temsil Komitesi’nin (CRPH) Halk Savunma Güçleri (PDF) adı altında silahlı muhalif birlikler oluşturması, ülkedeki siyasi gerilimi kısa sürede iç savaşa sürükledi.

Darbenin ilk aylarında Kachin Bağımsızlık Ordusu ve Karen Ulusal Birliği, PDF’ye aktif destek verirken Şan, Arakan, Wa ve Ta’ang eyaletlerindeki etnik silahlı gruplar tarafsız kalmayı tercih etti. General Min Aung Hlaing’ın başını çektiği cunta, bir yandan darbeye direnen bölgelere - sivil ve silahlı ayırt etmeksizin - havadan ve karadan saldırırken, diğer yandan darbe sabahı tutuklanan Aung San Suu Kyi ve beraberindeki hükümet üyelerine yöneltilen seçim hilesi, Kovid-19 yasaklarının ihlali gibi mesnetsiz suçları onaylayarak halkın iradesini tamamen yok saydı. 

 

İçeride Tatmadaw’ın ekonomik ve askeri gücü, dışarıda Rusya ve Çin başta olmak üzere bölge ülkelerinden Tayland, Laos ve Kamboçya’nın desteğine güvenen cunta, muhalif güçlerle uzlaşmaya yanaşmadığı gibi Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ve Birleşmiş Milletler’in (BM) barış tekliflerini hiçe saydı. Çin ve Rusya’nın vetoları sayesinde Myanmar ordusuna silah ambargosunun önü kesilirken, Tatmadaw’ın sivillere yönelik katliamları kanıtlandığı halde BM, Koruma Sorumluluğu (R2P) taahhüdünü yerine getirecek somut adımlar atmadı. 

Myanmar, darbenin ardından sadece siyasi değil ekonomik sahada da geriledi. Kovid-19 salgınından ötürü halihazırda ekonomik daralma yaşanan ülkede askeri darbe, bu daralmayı neredeyse iki kat artırdı. Gayri safi milli hasıla 2021’in sonunda yüzde 18 azalırken 1,6 milyon kişi işsiz kaldı. Ülkeye yönelik direk dış yatırımlar neredeyse durma noktasına geldi. Çin başta olmak üzere dış kaynaklı üretim tesisleri büyük oranda çalışmalarını durdurdu. Nüfusun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altına düştü ve kişi başına düşen milli gelirin 1000 dolar seviyelerine gerilemesiyle Myanmar, ASEAN’ın en fakir ülkesi haline geldi. Bunların yanında yüksek enflasyon, ATM’lerde nakit krizi ve gıda güvenliği gibi sorunlarla da mücadele eden Myanmar halkı, iç çatışmaların yarattığı güvensizlik nedeniyle BM’ye bağlı ve özel kuruluşlardan yeterli insani yardımı alamadı. 

Kısacası darbenin ardından Myanmar halkı her alanda kendi kaderiyle baş başa bırakıldı. 2022’den itibaren cunta hem PDF’yi hem etnik silahlı grupları büyük oranda bastırarak kırsal ve dağlık bölgelere püskürttü. Myanmar’ın en büyük silah tedarikçisi Rusya’nın, Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş nedeniyle silah satışlarını bir süre ertelemesinin cuntayı zor duruma sokması beklense de Tatmadaw bu durumdan etkilenmedi. Zira karşı tarafta hiçbir ülkeden silah temin edemeyen, tek bir çatı altında toplanamamış ve sayıca Myanmar ordusunun yarısına anca tekabül eden muhalif silahlı gruplar vardı. Muhalif grupların avantajsız görünmesine karşın Tatmadaw, sayı ve mühimmat üstünlüğüne rağmen muhalifleri tamamen alt edemedi. Bu durum, General Hlaing’ın Myanmar’da mutlak kontrolü sağlama planlarını boşa çıkardı.

2023’te çatışmalar arttı

2023’te Tatmadaw’ın direnişin sürdüğü eyaletlere hava saldırılarını yoğunlaştırması ve bu saldırılarda sivil kayıpların giderek artması, Zomi Devrim Ordusu, Shan Ulusal Ordusu, Birleşik Wa Devlet Ordusu gibi büyük çaplı tarafsız etnik silahlı grupların cuntaya silahlı karşılık vermesini tetikledi. Özellikle Mart 2023’te Tatmadaw saldırıları sonucu Budist tapınaklarının zarar görüp bazı din adamlarının öldürülmesi; Chin, Kayin ve Sagaing’de Tatmadaw birliklerine karşı saldırıların fitilini ateşledi. 

 

Cuntanın sivil yerleşim bölgelerine saldırılardan geri adım atmaması, kendi başına hareket eden bazı etnik silahlı grupları birleşmeye itti. Bunun sonucu olarak 27 Ekim’de Arakan Ordusu, Myanmar Ulusal Demokratik İttifak Ordusu ve Ta’ang Ulusal Özgürlük Ordusu, ülkenin Shan, Kayah, Rakhine, Chin ve Sagaing eyaletlerinde Tatmadaw karakollarına aynı anda operasyon düzenleyerek iç savaşın başlangıcından beri cuntaya en büyük kaybı yaşattı. “Operasyon 1027” adı verilen ve 22 Aralık’a kadar belirli aralıklarla sürdürülen ortak harekâtın sonucunda Tatmadaw’dan yaklaşık 5 bin 200 personel öldürülürken 6 binin üzerinde asker, muhalif gruplara teslim oldu. Ülkenin en kalabalık eyaletleri Sagaing ve Mandalay başta olmak üzere operasyonun yapıldığı tüm bölgelerde cunta muhalifleri 40 kentte kontrolü sağladı, Tatmadaw’a ait 36 stratejik tepe karakolu ele geçirildi.

Cunta çoğu noktada kontrolü kaybetti 

Muhalif grupların kuzeydoğuda Çin sınırındaki kritik şehirlerde kontrolü sağlamasının ardından Çin hükümeti, çatışmaların sınır ötesine sıçramaması için duruma müdahale etmek zorunda kaldı. Bu yıl 14 Ocak’ta Çin’in arabuluculuğunda “Operasyon 1027”yi yöneten 3 etnik silahlı grupla cunta arasında ateşkes antlaşması imzalandı. Çin’e sınır olan ve Kachin ve Shan eyaletlerinin doğu kesimlerinde çatışmalar ateşkesin ardından büyük oranda azalsa da batı eyaletlerinden Chin ve Rakhine’de, ülkenin hakim etnik unsuru Bamarların yoğunlukla yaşadığı merkezi eyaletler Sagaing, Mandalay, Magway, Bago ve güney eyaletleri Mon ile Tanintharyi’de çatışmalar sürüyor. Kimi yerlerden çatışmalar sonucu hakimiyetini kaybederek, kimi yerlerden de başkent Nepido ve Yangon etrafındaki merkezi eyaletlerde askeri varlığı artırmak için geri çekilen Tatmadaw, mayıs ayı itibariyle ülkenin yarısından daha fazlasına tekabül edecek bölgelerde kontrolünü kaybetti. 

 

Muhalif silahlı grupların Tatmadaw’a üstün gelmesi, Myanmar’daki cuntanın çökeceği ihtimallerini akla getirebilir. Fakat 1962’den bu yana ülke siyasetini kontrol eden, etnik silahlı gruplarla 60 yıldır belirli aralıklarla savaş halinde olan ve ülkenin yegane geliri denilebilecek yeraltı kaynakları işletmelerini elinde tutan bir yapının bu kadar kısa sürede etkisiz hale gelebileceğini düşünmek pek mümkün değil. Buna mukabil “Operasyon 1027” ve sonrasında yaşananların cuntada ciddi bir itibar kaybı yaşattığı ortada. Zira Myanmar’ın muhalif basını, 1988’deki darbenin ardından yönetime geçen Saw Maung ve Than Shwe’nin döneminden kalma üst düzey generallerin, son zamanlarda General Hlaing ile anlaşmazlık yaşadığını ve Tatmadaw’ın son yenilgilerinden Hlaing’ı sorumlu tuttuğunu iddia ediyor. Tatmadaw içinde böyle bir anlaşmazlığı işaret eden somut veriler olmasa da General Shwe’nin yakın zamanda ordu yanlısı siyasi parti liderleriyle yaptığı görüşmeler ve 14 Ağustos’ta ülkeye gelen Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin bizzat General Shwe’ye ziyarette bulunması, bu iddiaları muhtemel kılar nitelikte.

Myanmar’da ekonomi, siyaset ve insani krizde son durum

Ekonomik ve insani krizin tedricen kötüye gittiği Myanmar’da siyasi durumun nasıl evirileceği merak konusu. General Hlaing, Aung San Suu Kyi yanlısı partiler olmadan 2025’te seçimlere giderek cunta yanlısı siyasetçilerden güvendiği birini başbakan seçtirmeyi ve bu sayede hukuk karşısında dokunulmazlığını korumayı hedefliyor. Zaten darbeyi yapmasının nedenleri arasında, yaklaşan emekliliğinden ötürü savaş ve soykırım suçlarından uluslararası mahkemelerde yargılanma korkusu vardı. Buna karşın cunta yönetimini tanımayan seçilmiş liderlerin oluşturduğu CRPH, silahlı mücadeleyi sürdürüp hak ettikleri yönetimi geri almakta ısrarlı. Fakat Myanmar’da yıllarca Suu Kyi’yi ve diğer muhalifleri destekleyen Batı ülkeleri, CRPH’ye bağlı PDF güçlerine silah yardımında bulunmak şöyle dursun, CRPH’yi hükümet olarak bile tanımış değil. Hatta BM’nin Ekim 2021’de Myanmar Özel Temsilcisi olarak atadığı Noeleen Heyzer, krizi çözmek için ülkeye yaptığı ziyaretlerde sadece cunta ile görüştü. Bu durumda Myanmar siyasetinin General Hlaing’ın öngördüğü plan doğrultusunda şekillenme ihtimali daha ağır basıyor. 

 

İç dinamiklerin yanı sıra Myanmar siyaseti ve ekonomisi üzerinde doğrudan etki sahibi Çin ile Rusya’nın izleyeceği yol haritası da General Hlaing cuntasının geleceği açısından önem taşıyor. Myanmar’da Suu Kyi döneminde başlatılmış Kuşak Yol Projesi dahilindeki pahalı altyapı çalışmaları 3 yıldır sekteye uğrayan Çin, bu çalışmalarının sürmesi için ülkenin bir an önce istikrara kavuşmasını bekliyor. Ateşkes için masaya oturduğu 3 etnik silahlı grup hariç muhaliflerle şimdiye kadar hiç masaya oturmayan Pekin yönetimi, mevcut tablodan çok memnun olmasa da bölgedeki ekonomik hedeflerinin anahtarı olarak gördüğü cuntayı kızdıracak bir hamle yapmaktan kaçınıyor. 

Dolayısıyla General Hlaing’ın kendi kontrolünde seçim yapma planı, ülkede iç savaş ortamını az da olsa yatıştırma potansiyeli taşıdığı için Çin’in desteğini alacaktır. 2021’den bu yana Myanmar’da enerji ve madencilik faaliyetlerini artıran Rusya ise Çin’in aksine darbe sonrası istikrarsızlıktan olumsuz etkilenmedi. Myanmar’ın bir numaralı silah tedarikçisi olmasından ötürü Moskova, cuntanın iç siyasette aldığı ve alacağı bütün kararlara saygı duyuyor. Bu yüzden 2025’te seçime gidilip gidilmemesi, Rusya’nın bölge siyasetinin akıbeti açısından çok bir önem arz etmiyor. 

Sonuç olarak her iki ülkenin de - siyasi istikrar ve seçimlere gidilmesi konusunda aynı düşünmemesine rağmen - sadece cuntayı muhatap alması, General Hlaing’ın her türlü lehine işleyen bir faktör. Buna karşın ülkede son 9 ayda yaşanan ve ibreyi beklenmedik bir şekilde muhaliflerin lehine çeviren gelişmeler; General Hlaing’ın bundan sonra ne yaparsa yapsın, artık ülkede bütün ipleri elinde tutamayacağı gerçeğini ortaya koyuyor.