İçinde bulunduğu helikopterin düşmesi sonucu İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin hayatını kaybetmesi, İran’ı Anayasası’nın 131. maddesi gereğince olağanüstü seçim sürecine soktu.   

İran Anayasası’nın 131. maddesine göre; Cumhurbaşkanı hayatını kaybeder, istifa eder, azledilir ve hasta olması veya herhangi bir başka bir nedenden dolayı görevine dönemez ise İran İslam İnkılabı Rehberi’nin onayıyla Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı, cumhurbaşkanı yetkilerini kullanır. Cumhurbaşkanı Vekili, Meclis Başkanı ve Yargı Erki Başkanı’ndan oluşan 3 kişilik kurul, ülkeyi 50 gün içerisinde seçime götürür.    

İbrahim Reisi’nin hayatını kaybettiği resmi olarak açıklandıktan sonra Ayetullah Hamaney, Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir’i, Cumhurbaşkanı Vekili olarak görevlendirdi. Görevi üstlenen Cumhurbaşkanı Vekili Muhammed Muhbir, Anayasa gereği Meclis Başkanı ve Yargı Erki Başkanı ile yaptığı toplantı sonrası Cumhurbaşkanlığı Seçimi tarihini ve seçim takvimini duyurdu.    

Kurulun açıkladığı takvime göre, 28 Haziran’da İran halkı yeni cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidecek. Adayların hiçbiri ilk turda, Anayasa’nın 117. maddesinde belirtilen salt çoğunluğu alamadığı takdirde İran halkı, ikinci tur oylama için 5 Temmuz’da yeniden sandık başına gidecek.    

Kurul tarafından açıklanan seçim takviminde, adaylık başvurularının 30 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında yapılması, Şurayı Nigahban’ın (Anayasa Koruyucuları Konseyi) kesin aday listesini 11 Haziran tarihinde ilan etmesi karara bağlandı.   

Şurayı Nigahban, seçim takviminde karara bağlanan tarihten iki gün önce, 80 aday adayı içerisinden 6 adayın bulunduğu kesin aday listesini duyurdu.   

Seçim ve sistemin meşruiyeti  

Başta İran Devrim Lideri Ayetullah Hamaney olmak üzere İranlı yetkililer, Cumhurbaşkanı, Meclis-i Hubregan (Uzmanlar Meclisi), İslami Şura Meclisi (Parlamento) ve yerel yönetimlerin direk halkın oyuyla seçilmesini ve seçime katılım oranını devrimin meşruiyetinin en önemli göstergesi olarak değerlendirmiştir.    

Bu sebeple İran müesses nizamı, seçimlere katılım oranının yüksek olmasını her daim önemsemiş, katılımı yükseltmek için çaba göstermiştir.    

En son 1 Mayıs 2024’te yapılan İslami Şura (Parlamento) ve Meclis-i Hubregan (Uzmanlar Meclisi) seçimlerinde katılımın yüzde 41’de kalması, İran içerisinde ve uluslararası toplumda “devrim kan kaybediyor, meşruiyeti zayıflıyor” tartışmalarına yol açmıştır.    

Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin vefatının yıldönümü münasebetiyle 3 Haziran’da düzenlenen törende konuşma yapan Ayetullah Hamaney’in “Ulusumuzun karmaşık uluslararası denklemlerde çıkarlarını koruyabilmesi ve stratejik derinliğini istikrara kavuşturabilmesi, doğal ve beşeri kapasitelerini, yeteneklerini yükseklere taşıyabilmesi ve ayrıca kültürel ve ekonomik boşlukları doldurabilmesi için devrimin temellerine inanan aktif, üretken, bilgili bir cumhurbaşkanına ihtiyacı vardır. Bu acı olaydan sonra halk bir sonraki Cumhurbaşkanını yüksek oyla seçmelidir” ifadeleri, bu İran’ın seçimlere yüklediği mana açısından kıymetli bir örnektir.   

Aday adaylarını değerlendirip kesin aday listesini belirlemekle yükümlü olan Şurayı Nigahban’ın, 80 aday adayından kesin aday olarak açıkladığı 6 kişiyi belirlerken katılımın yüksek olması kaygısını hesaba kattığı görülmektedir.    

Cumhurbaşkanı adayları   

Şurayı Nigahban’ın 10 Haziran’da açıkladığı 6 aday siyasi eğilim olarak, 1’i reformist, 1’i radikal muhafazakar, 2’si ılımlı muhafazakar ve 2’si muhafazakar değerlendirilebilir.   

Ilımlı muhafazakar olan İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf ve radikal muhafazakar Said Celili, muhafazakar kanadın en güçlü iki adayı olarak ön plana çıkmaktadır. Muhafazakar adaylar Emir Hüseyin Kadızade Haşimi ve Ali Rıza Zakani’nin yapılacak görüşmeler sonucunda Kalibaf veya Celili lehine adaylıktan çekilmesi güçlü ihtimal olarak görülüyor.   

Muhafazakar oyların iki güçlü aday Kalibaf ve Celili arasında bölüneceği değerlendirilirken, reformist kanadın tek adayının Tebriz Milletvekili Mesud Pezeşkiyan’ın olması avantaj olarak değerlendiriliyor.   

Mesud Pezeşkiyan’ın en büyük dezavantajı, Şurayı Nigahban’ın reformist adayları büyük oranda veto etmesine tepki olarak, 1 Mayıs 2024’te yapılan İran Parlamento Seçimi’nde sandığı boykot eden reformist seçmenin sandığa gidip gitmeyeceği belirsizliği olduğu görülmektedir.    

28 Haziran’da yapılacak seçimlerin ilk turunda hiçbir adayın Anayasa’da belirtilen oy oranını elde edememesi durumunda Pezeşkiyan’ın ikinci tura kalma ihtimali zayıf bir ihtimal olarak değerlendirilmemektedir.    

Öte yandan, aday adaylığı başvurusu yapan İran Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Eski Parlamento Başkanı Ali Laricani ve Hasan Ruhani’nin Birinci Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri gibi güçlü isimler veto edildi.    

Adaylık başvurusu yapmadan önce resmi X hesabından Ayetullah Hamaney’den aday olmak için onay aldığını ima eden paylaşım yapan Ali Laricani, ve Mahmud Ahmedinejad adaylığı veto edilmesi sonrası bir açıklama yapmazken, İshak Cihangiri ise yaptığı X paylaşımında, “veto edilmesinin nedenlerinin yayınlanmasını talep ettiğini ve İran’ın ilerlemesi için çalışmaktan vazgeçmeyeceğini” belirtti.    

Şurayı Nigahban’ın veto ettiği Ali Laricani, Mahmud Ahmedinejad ve İshak Cihangiri’nin tutumunun seçmenin dolayısıyla seçimlerin üzerinde tesiri olacağı muhakkaktır.    

Türkiye-İran ilişkilerinin geleceği   

Türkiye ile İran ilişkileri son derece girift ve çok boyutludur. İki ülke arasında ekonomi gibi alanlarda uyumlu bir süreç yaşanırken, güvenlik ve bazı bölgesel meselelerde rekabet söz konusudur. Türkiye ve İran 4 asra dayanan çatışmasızlık rejimini inşa eden iki ülke olmakla birlikte, kadim iki rakip devlettir. Zira 1979 İslam Devrimi’ni de kapsayan ve asırlara dayanan Türkiye ile İran ilişkileri her zaman inişli ve çıkışlı olmuştur.  

Dolayısıyla seçimler veya iki ülkeyi bazı makamlar üzerinden kıyaslamak suretiyle ilişkilerin geleceğine dair bazı çıkarımlar yapmak yanıltıcı sonuçlara ulaştırma tehlikesi barındırmaktadır.  

Çünkü Türkiye’nin devlet hüviyeti, politika oluşturma ve karar alma mekanizmaları İran’dan çok farklıdır.   

İran’da devlet sistemi Velayeti Fakih makamı etrafında inşa edilmiştir. Dolayısıyla İran’da Cumhurbaşkanlığı ülkenin birinci değil ikinci makamıdır.  

İran Anayasası’nın 5. maddesinin 1. bendi, devletin hüviyetini efradına cami ağyarına mani şekilde ifade etmektedir: “Hz.Mehdi’nin gaybeti zamanında İran İslam Cumhuriyeti’nde Velayet-i emr ve İmamet-i ümmet adil, takva sahibi, zamanın icaplarını bilen, gözü pek, becerikli, tedbirli ve halk çoğunluğunun önder bilip kabul ettiği bir fakihin uhdesindedir.”   

İran Anayasası’nın 110. maddesi de Velayeti Fakih, bir diğer ifadeyle Rehber’in görev ve yetkilerini düzenlemektedir.   

Anayasa’ya göre, Velayeti Fakih’in başlıca görevleri şunlardır: İran İslam Cumhuriyeti’nin genel politikasını belirlemek, tayin edilen politikanın doğru icra edilmesine nezaret etmek, Silahlı Kuvvetler Kaşkomutanlığını tayin etmek, savaş ve barış kararı almak ve genel seferberlik ilan etmek, üç silahlı kuvvet (Ordu, Devrim Muhafızları ordusu ve Emniyet Teşkilatı) arasındaki olası ihtilafları çözmek ve Cumhurbaşkanını azletmek.    

Anayasa’nın 176. maddesi gereğince kurulan Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin, Ayetullah Hamaney’in belirlediği genel siyaset içerisinde kalmak suretiyle politika belirlemekte yetkili mercidir.   

Anayasa’nın 176. maddesinde cumhurbaşkanının başkanlığında kurulan ve amacı milli çıkarları sağlamak,  İslam Devrimini ve toprak bütünlüğünü korumak olan Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin başlıca görevleri şunlardır; Rehberlik Makamı tarafından tayin edilen genel siyaset çerçevesinde ülkenin güvenlik ve savunma politikasını tayin etmek ve siyasi, istihbarat, toplumsal, kültürel ve ekonomik faaliyetlerin genel güvenlik ve savunma tedbirleriyle uyumlu hale getirilmesi, iç ve dış tehditlere karşı ülkenin maddi ve manevi imkanlarından yararlanmak.  

Özetlemek gerekirse; İran Anayasasına göre tüm alanlarda politikaların ana çerçevesini belirleme Ayetullah Hamaney’in yetkisindedir. Ayetullah Hamaney’in belirlediği ana çerçeve içerisinde kalmak suretiyle stratejileri ve adımları belirlemek Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin görevidir. Yürütmeyi temsilen istihbarat, içişleri ve dışişleri bakanları Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin daimi üyesi olsa da Konsey’de askerler ve Ayetullah Hamaney’in atadığı temsilciler ağırlıktadır.    

İran Anayasası’na göre, cumhurbaşkanlığı politika belirleyici sistemin tepe makamı değil, daha çok belirlenen politikaların icra makamıdır.   

Dolayısıyla İran’ın tüm politikaları olduğu gibi Türkiye ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceği de Ayetullah Hamaney’in çizdiği ana çerçeve içerisinde Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nde şekillenmektedir.