31 Ocak 2024
İnsan yaşama karşı iki radikal tutum geliştirebilir. Ya hayatı mevcut haliyle kabul eder ya da daha iyiye dönüştürmek ister. Bunun için insanın iki yeteneği devreye girer: Aklı ve iradesi. İnsan aklı mevcut gerçeği bütün çıplaklığıyla görüp karamsar bir tablo çizmek ve tedbir almak zorundadır. İnsan iradesi ise her zaman daha iyiyi umut eder ve arzular. Umut ve irade/arzu, insanın hayata tutunmasını sağlayan lokomotif güçler. Kur’an’ın ‘kesin kararlılar’ (ulu’l-azim) olarak adlandırdığı peygamberleri farklı kılan bu güçlü iradeleridir. Bu güçlü iradeler, mevcut şartlar ne kadar ağır olursa olsun, her zaman ‘başka türlüsü de mümkündür’ ilkesine yapışırlar. Tarihin trajedi ve görkem arasında salınan kaderini trajik olandan kurtarıp görkeme dönüştürme bu kesin kararlı, diğergam ve fedakâr ruhlarla mümkün olmuştur. Hikmetten yoksun bencil ruhların, tarihin kolektif nefs-i emmâresi gibi çalışıp yarattıkları insan trajedileri onlar sayesinde önlenebilmiştir.
Tarihi evirip çeviren iki güç olarak trajediyi ve görkemi karşıt iki kutup olarak anar (Fetih, 26). Trajediyi hamiyye kelimesinin karşılığı olarak kullanıyorum. Görkemi de sekine kelimesinin karşılığı olarak. Hamiyye, içinde bencilliğin, yakıp-yıkıcılığın, ötekileştirmenin, hak-hukuk ihlalinin yuvalandığı bir kelime. Kelimenin kök anlamında, yakıcılık, öfke ve haksızı koruma (himaye) güdüsü var. Kelime varlığa zorbalıkla yönelen inkârcı sefih ruhları deşifre etmektedir.
Ayette hamiyye karşıtı olarak anılan sekîne kelimesini de görkem karşılığı olarak alıyorum. Kelime içinde güveni, sükûneti, haklıyı koruma arzusunu, barışı-huzuru, ruh-beden dinginliğini barındırmaktadır. Hamiyye, her türlü hak inkârının, bencilliğin ve benmerkezciliğinin, sekine ise her türlü hakkı güvenceye alıp korumanın (takvâ/kelimetü’t-takvâ/libâsu’t-takvâ) adı.
Sekîne ile evrenseli yerele mahkûm eden mikro kimliklere dayalı politika üretme dönemi kapanmaktadır. Sadece kendine saran (hamiyye) tekelci sistemin dönemi son bulmakta, miskinleri/ yoksunları da (sekîne ile aynı köke sahip) dikkate alan bir dönüşüm yaşanmaktadır. Sekîne, Arap hamiyyetinin yani Arabistan’da doğan İslam’ın Arapların kültür modeli olarak başka coğrafyalara transferine de bir reddiyedir. Kan bağına yaslanan soy korumacılığına dayalı ve ötekileştirici bir kültür arkada bırakılmakta, insanlara Allah’a karşı sorumluluk duygusunu öne çıkaran tarih ve coğrafya üstü bir bağlılığın kapıları aralanmaktadır. Bir görkem ve ihtişam aranıyorsa kök salıp yeşereceği zihinsel ve duygusal zemin tam da bu işaret edilen ilkelerde yatmaktadır.
İyiliğin hüküm sürdüğü bir dünya
Dünyayı insan trajedisinin sahnelendiği bir mekâna dönüştüren insan bencilliğini ve hikmet yoksunluğunu bir alimimiz vicdanî bir serzenişle şöyle betimlemektedir:
“Bu çağ bilgelikten yoksundur; rahmet bulutlarından yakîn/kesinlik sularının kurumuşluğundan, gafil ve cahil olanların işlediği sayısız günahtan mustariptir. Akılla elde edilen cennetin kapıları insanlara kapandı; her türlü aldatma sevgi kaynaklarını kirlettiği için Cennetin Rabbi’ni idrakten de mahrumlar. Yalanlar uğruna hakikati terk edip, süs ve gösterişin bağımlılarına dönüştüler. Artık mutlaklar diyarında dolaşmıyor, vahyin hakikatlerinin denizlerinde yüzmüyorlar; geçici amelleri ebedi sâlih amellere (el-bâkiyatu's-sâlihât (Meryem, 76) tercih ediyorlar.” (Sebzivârî (ö. 1798) Şerhu’l-Manzûme)
Yaşamı kuran iki karşıt kutup olarak trajedinin ve görkemin bu deşifresi bizi hayatın şu radikal kanunuyla buluşturur. Kur’an hayatın bu kesin kanununu aynı kesinlikle dile getirir: “İnsanın kaderi, kendi çabasına bağlanmıştır” (İsrâ, 13). Bu beyanıyla ayet insana içinde yokluğa sürüklendiği trajik tarih döngüsünü kırıp, iyiliğin, görkemin, ihtişamın hüküm sürdüğü bir dünyayı var etme eylemliliği çağrısında bulunmaktadır.
Tarihin en trajik anlarına tanıklık ettiğimiz bugünlerde yakıcı-yıkıcı, bozguncu hamiyyeye karşı, sekinenin galip gelmesi en büyük temennimizdir. Bozgunculuğa ve zorbalığa direnerek insanlık onurunu kurtaran ve görkemli bir yaşam arzusu duyulmazsa, zorbaların hükmünü icra etmeye devam edeceği uyarısını maşeri vicdana ulaştıran insanlara selam olsun.
devamını oku daha az oku
Doktorasını Nesefî ve İslam Filozoflarında Allah-Âlem İlişkisi adlı çalışmasıyla verdi. Roma'da Gregoryan Üniversitesi’nde (2000-2001), Washington'da Georgetown Üniversitesi’nde (2003-2004) görev yaptı. 2007’de Fulbright Bilim Adamı olarak Amerika’da Birmingham Southern College’da (Alabama) görevlendirildi. Halen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı Başkanlığını yürütmektedir.