11 Mart 2024
Hiroşima ve Nagazaki’de vuku bulan insanlık dışı vahşetin ötesinde, yirminci yüzyılın eşiğinde Gazze’de daha da feci bir trajedi sahneleniyor. Hitler’in uygulamış olduğu soykırım senaryosunun bir benzeri, Netanyahu ve aveneleri tarafından Gazze’de sergileniyor. Dünya halklarının ve devletlerinin geniş bir çoğunluğunun nefretle karşıladığı bu soykırım, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa devletlerinin desteğiyle tüm dünyanın gözleri önünde adım adım tecelli ediyor. Bu acımasız zulüm ve barbarlık karşısında insanlık, sanki dilsiz bir mahpusa dönüşmüş gibidir. Ne uluslararası hukuk ne de insan haklarına dair beyannameler, bu aşağılık ve arsızca kıyımlara set çekebilmektedir.
Filistin’de yaşanan bu korkunç soykırım esnasında, bazıları medyada “Filistinliler topraklarını sattı” ya da “Filistinliler bize ihanet etti” gibi asılsız söylemleri yayıyordu. Bunun yanı sıra, 1960 ve 1970'li yıllarda Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) “terörist” olarak nitelendirenlerin mirasçıları, günümüzde Hamas’ı “terörist” olarak gösterme çabası içerisindeler. Bu kurgusal narratiflerin asıl amacı, Osmanlı İmparatorluğu'nu kurnazca stratejilerle çökerten İngilizler ve Siyonistlerin bu bölgede işledikleri zulümleri perdelemektir. Ayrıca, uluslararası hukukun bir gereği olarak, işgal ve ambargo altındaki Filistin halkının en meşru hakkı olan direnişi gölgelemek ve karalamaktır.
Osmanlı mirası, Filistin ve Gazze mücadelesi
Filistinliler, özellikle Gazze halkı, Osmanlılar 1917 yılında Kudüs’ten çekildikten bu yana vatanlarını savunmaktadırlar. Osmanlıların Arap topraklarından büyük oranda çekilmesinin ardından, Filistin halkı devletsiz ve ordusuz bir şekilde yalnız bırakıldı. Tüm belgeleri, arşivleri Osmanlı İmparatorluğu’nun Bab-ı Ali’sindeydi. Onları yönlendirecek siyasetçileri, alimleri ya da komutanları yoktu. Zira, dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı saflarında savaşan Filistinli her aile, şehit ve kayıplar vermişti. İngilizler ve Siyonistler Filistin topraklarını işgal ettiğinde, bu toprakların gerçek sahipleri ağırlıklı olarak kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşuyordu. İşgale karşı yüzyıldır verilen mücadelede de ön saflarda yine hep onlar yer alıyordu.
Gazzeliler, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın savaştığı tüm cephelerde mücadele etmişlerdi. Çanakkale Savaşı'nda, İngilizlerin saflarında savaşan Siyonist "Siyon Katır Birliği"ne karşı, Gazzeliler başta olmak üzere Filistinliler, Osmanlı saflarında savaşmışlardı. Hacı Emin el-Hüseyni’den İzzettin el-Kassam’a kadar, Filistin direnişinin öncü liderleri Osmanlı saflarında yer almışlardı. Bugün Çanakkale’ye yolunuz düşerse, oradaki şehitliklerde Kudüs’ten, Gazze’den, Hayfa’dan ve birçok Filistin şehrinden gençlerin mezarlarına şahitlik edeceksiniz. Bu mezarlar, geçmişte verilen mücadelelerin ve kurulan bağların sessiz tanıklarıdır.
Gazzeliler, Balkan Cephesi'nde de Osmanlı saflarında yer alarak cesurca savaştı ve yüzlerce şehit verdi. Son Osmanlı Savaşları'nda görev yapmış ünlü yazarlarımızdan A. Ragıp Akyavaş, “Tarih Mahşeri” adlı eserinde tarihe tanıklığını şu sözlerle not düşüyordu; “Balkan Muharebesinde silâh altına alınan Halilürrahmanlı ve Gazzeli Müslüman askerlerle omuz omuza Bulgarlara karşı harp etmiştik. Onları daima şecaatli ve cesur insanlar olarak gördüm. Mahmud Râcih Gazze, İbrahim Hammâde Çavuş Halilürrahman, Mahmud Hâlid Gazze gibi hâlen isimlerini hâtıramda muhafaza ettiğim yiğitler o diyarlıdır.”
Dini, tarihi ve kültürel bağlarımızı yüksek sesle ifade etmenin zamanı
Doğu Cephesinde de Gazzeliler, Osmanlı ordusunun saflarında savaşlara katıldı ve Kafkas cephesinde birçok şehit ve yaralı verdi. 1892-1973 yılları arasında yaşamış olan Filistinli tarihçi, siyaset adamı ve yazar Arif el-Arif de bu mücadelede yer alan önemli isimlerdendi. Arif, doğduğu Kudüs’te ilk eğitimini aldıktan sonra İstanbul’da öğrenimini tamamladı. Osmanlı ordusunda savaştı ve Sibirya’da esir düştü. Ancak Rus Devrimi'nden sonra Filistin’e geri döndü ve Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yayımlanan ilk Filistin ulusal gazetesi olan “Güney Suriye” gazetesini çıkardı.
Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki son muharebelerinden biri de “Gazze Muharebeleri”dir. Teknolojik olarak üstün olan İngiliz ve Siyonist güçlere karşı ilk iki Gazze Muharebesi'nde başarı elde eden Osmanlı ordusu, Üçüncü Gazze Muharebesi'nde mağlup oldu. Bu savaşta on binlerce şehid veren Osmanlı ordusu, ayrıca 70 bine yakın esir verdi. İngilizler, bu savaşta ilk kez “Bristol Fighter” adlı savaş uçaklarını ve “Mark-I” adlı tankları kullanırken, aynı zamanda Osmanlı cephesinde ilk defa kimyasal gaz kullanımına başvurdu.
Sonuç olarak, 1893-1952 yılları arasında yaşamış olan siyaset adamı ve yazarlarımızdan, aynı zamanda Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un damadı olan Ömer Rıza Doğrul’un, yıllarca Türkiye’de Siyonist terör örgütü “Haganah”nın resmi sözcüsü gibi hareket eden bazı kesimleri eleştirmesi boşuna değildi. Filistinliler ve Gazzeliler ile olan derin bağlarımızı ve ortak tarihimizi unutturmaya çalışanlar, gerçekleri gizleyerek toplumsal hafızamızda yer edinmeye çalıştılar. Ancak gerçeklerin bulandırılması, bu kahraman halkların mücadelesini ve onlarla olan dini, siyasi ve tarihi dayanışmamızı silip atamaz. Artık, 100 yıldır işgal altında olan Filistin ve Gazze topraklarının gerçek sahipleri olduğumuzu ve bu topraklarla olan dini, tarihi ve kültürel bağlarımızı yüksek sesle ifade etmenin zamanıdır.
devamını oku daha az oku
olan Kışlakçı, şu anda Türk-Arap Gazeteciler Cemiyeti başkanı ve İmpact Medya Grubu CEO'sudur. Yerli ve yabancı dergi ve gazetelerde makaleleri yayımlanan Kışlakçı, Ortadoğu üzerine iki kitap yazmıştır ve Orta Doğu, medya, uluslararası ilişkiler gibi konular üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.