Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlığı gerek ülkenin uluslararası yapıdaki hegemonik durumundan, gerek pazar ekonomisi, hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi libero-idealist kavramların uygulamadaki öncüsü sayılmasından, gerek küreselleşmedeki kültürel rolünün baskınlığından, gerekse sosyoekonomik olarak güçlü bir yaşam sürmek isteyen insanların en çok yerleşmek istediği yer olmasından dolayı en zor siyasi görev sayılır. 

Bu bağlamda, ABD başkanının anayasadaki görevlerinin ışığında en az iki temel sorumluluğu vardır. İlki, iki okyanusa birden kıyısı olacak kadar büyük yüzölçümüne sahip ve merkezi yönetim yerine eyalet sistemiyle yönetilen ülkedeki yoğun nüfusa belli bir refah düzeyi sağlamaktır. İkincisi, neredeyse 1766 yılındaki Bağımsızlık Savaşı’nın bitişine kadar geri götürülebilen ve o günden bugüne ülkenin uluslararası politikadaki en büyük iddiası sayılan süper güç konumunu devam ettirmektir. 

Günümüzdeki ülkelerin iç ve dış politikalarındaki gelişmeler göz önüne alındığında, aslında ABD başkanlığı ateşten bir gömlek gibidir. Bu gömlek başkanlık kurumunun kurulduğu 1789 yılından bugüne kadar 45 kişilik bir liste tarafından giyilmiştir. 

“En” ABD başkanları 

İlk başkan George Washington’ı oybirliğiyle ülke seçimlerindeki en önemli organ Seçiciler Kurulu atamış (Amerika Birleşik Devletleri seçimlerde halk Seçiciler Kurulu’nu seçmek için oy verir ve bu oylarla seçilen Kurul üyeleri de başkanı seçer ama bu seçimde halk oylamaya gitmemiştir), 22. ve 24. Başkan Grover Cleveland ilk kez iki dönem seçilen listedeki ilk kişi olmuş (ikincisi de Donald Trump’tır), 32. Başkan Franklin D. Roosevelt listede en uzun süre görev yapmış kişi olarak tarihe geçmiştir. 

Ülkenin tarihinde ağırlıklı olarak Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında devam eden başkanlık yarışında, Whig Partisi’nin adayı 9. Başkan William Henry Harrison ani ölümü nedeniyle sadece 31 gün görev alarak “en kısa görev yapan” başkan olmuştur. Ölümden söz etmişken 12. Başkan Zachary Taylor, 29. Başkan Warren G. Harding, ve 32. Başkan Franklin D. Roosevelt doğal yollarla; 16. Başkan Abraham Lincoln, 20. Başkan James Garfield, 25. Başkan William McKinley ve 35. Başkan John F. Kennedy’nin suikast sonucu hayatlarını kaybettiklerini de hatırlatmakta yarar var. 

37. Başkan Richard Nixon görevinden istifa eden listedeki tek kişi, 27. Başkan William Howard Taft Amerikan başkanlığı yaparken başka bir işte daha çalışan (Adalet Bakanlığı) listedeki tek kişi, 39. Başkan Jimmy Carter ise listedeki en uzun süre yaşayan kişi olmuştur. 

44. Başkan Barrack Obama listedeki tek Afro-Amerikan kişiyken, 2016 seçimlerini Obama’ya karşı ve 2024 seçimlerini de Kamala Harris’e karşı kazanan 45. ve 47. Başkan Donald Trump ise önceden azledildiği halde yeniden başkan seçilen ve aynı şekilde bir konu hakkında suçlu bulunduktan sonra başkan seçilen listedeki ilk kişidir. (Trump 2019 yılında ve 2021 yılında Senato tarafından azledilmiş, kendisi hakkında Stormy Daniels isimli Amerikan porno yıldızına 2016 yılında kendisiyle olduğunu saklaması için sus payı verdiği ortaya çıkmıştır). 

Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanları 1797-1801 yılları arasındaki Federal Parti, 1801-1825 arasındaki Demokratik Cumhuriyetçi Parti, 1825-1829 arasındaki Ulusal Parti, 1841-1845 ve 1849-1853 arasındaki Whig Partisi ve 1864-1865 ile 1865-1867 arasındaki Ulusal Birlik Partisi dışında ya Demokrat Parti’nin ya da Cumhuriyetçi Parti’nin başkanlık adayları arasından seçilmiştir. 

Bu bağlamda ne Cumhuriyetçi Parti ne de Demokrat Parti ülkedeki tüm seçimleri kazanarak başkan çıkarabilmiştir. Cumhuriyetçi Parti 1869-1885 arasında, 1897-1913 arasında ve 1921-1933 arasında üst üste üç seçim kazanarak başkan çıkarırken, Demokrat Parti 1933-1953 arasında ve 1961-1969 arasında üst üste iki seçim kazanarak başkan çıkarmayı başarmıştır. 

Ülkenin başkanlık seçimi tarihinde Demokrat Parti 17 kez, Cumhuriyetçi Parti ise 20 kez adayını başkan yapabilmiştir. 2024 seçimlerini kazanan Donald Trump ülkenin genelde 47. ve 20. Cumhuriyetçi başkanı olmuştur. 

Botsvana’da değişim rüzgarı 

Pek çok yazar ve akademisyen tarafından 2024 yılının en önemli seçimi olarak görülen Amerika Birleşik Devletleri başkanlığının yanında demokrasi açısından belki de ondan çok daha önemli bir başkanlık seçimi de Afrika ülkesi Botsvana’da yaşandı. 30 Ekim 2024 tarihindeki seçimleri Demokratik Değişim Şemsiyesi Partisi’nden Duma Boko ülkenin 1965 yılındaki bağımsızlığından itibaren hiçbir seçim kaybetmeyen Botsvana Demokrat Parti’nin (BDP) adayı son Cumhurbaşkanı Mokgweetsi Masisi’yi yenmeyi başardı. 

Duma Boko

Kayıtlı seçmenlerin oylarının yüzde 37,2’sini alan Boko 1965, 1969, 1974, 1979, 1984, 1989, 1994, 1999, 2004, 2009, 2014 ve 2019 yıllarındaki seçimleri kazanan BDP’yi iktidardan indirerek Botsvana’nın yeni cumhurbaşkanı oldu. Böylece ilk defa bir Sahra Altı Afrika ülkesinde bağımsızlıktan beri tüm seçimleri kazanan bir parti son seçimleri kaybedince sakin ve çatışmasız bir şekilde gücünü yeni partiye devretmiş oldu. 

Dünya ise bağımsızlığından bugüne 12 seçimden de galip gelen BDP’nin yönetimi kaybetmesinden çok, partili eski Cumhurbaşkanı Masisi’nin yaptığı “Kazanan partiye saygı duyarak çekiliyorum ve yeni dönemde barışçıl bir geçiş için elimden geleni yapacağım” açıklamasını konuştu. 

Masisi’nin yukarıdaki açıklaması ülkedeki yerleşik demokratik kültürün net bir yansıması olarak kabul edilebilir. Bu anlamda Botsvana aslında Sahra Altı Afrika’da demokrat siyasal kültürün halkla örtüşebildiği bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Ülkedeki bu örtüşmeyi ise temelde dört nokta sağlıyor. Bunlardan birincisi tabii ki kurumlar. Botsvana, kolonyal dönemden önceki kurumlarının çoğunu kolonyal sonrası döneme de taşıyabilmiş tek Sahra Altı Afrika ülkesi görünüyor. 

Merkezi devletin bu kurumlardan biri olduğu ülkede kgotla denen ilk köy meclisleri de çok önemli yer tutuyor. Kolonyal dönemden önce köylerden oluşan ülkedeki kgotla sisteminde köylerin liderleri köyün halkı tarafından oluşturulan köy meclisinin onayı olmadan herhangi bir adım atamıyordu. Aynı zamanda kgotla köy liderine belli kısıtlamalar da getiriyordu. Örneğin, köy lideri yine köy meclisinin onayı olmadan bütçeden para harcayamıyor, başka köylere savaş ilan edemiyor ya da başka köylerle herhangi bir anlaşma imzalayamıyordu. 

Kgotlanın köy liderini denetleme yetkisi de vardı. Kolonyal yönetime kgotla eşliğinde giren Botsvana 1966 yılında bağımsız olunca ve köy sistemi yerini meclisli bir merkezi devlete bırakınca da bu sistem devam etti, cumhurbaşkanlarının yetkileri bu sefer ulusal meclis tarafından sınırlandırıldı ve meclis seçimlerine ne olursa olsun her bölgeden en az üç kişinin seçilmesi şartı getirildi. 

İkincisi, Botsvana yine diğer Sahra Altı Afrika ülkelerinin dışında bir uygulamaya giderek bağımsız olur olmaz çok partili rejim kurdu. Diğer ülkelerde bağımsızlıkla birlikte kurulan tek partili rejim Botsvana’da hiç görülmedi. Kazandığı 12 seçime de başka partilerle yarışarak giren BDP örneğin 1974 seçimlerini Botsvana İşçi Partisi’nden, 1984 seçimlerini de Bağımsızlık ve Özgürlük Partisi’nden az farkla oy alarak kazandı. Ülkedeki toplam 12 seçimin hiçbirinde BDP tek değildi. 

Ayrıca Anayasa Mahkemesi BDP’nin aldığı bazı kararları da anayasaya aykırılığı nedeniyle bozabilmişken partiden kimse mahkemeye tepki göstermedi. Parti aynı tutumla muhalefet tarafından serbestçe de eleştirilebiliyordu. Kendi parti manifestosundan hukukun üstünlüğü kavramını kullanan da Sahra Altı Afrika’daki tek parti BDP’ydi. Bu duruma örneğin, komşu ülkeler Malavi’de, Zimbabve’de ya da Mozambik’te rastlamak olanaklı değildir. 

Üçüncüsü, Botsvana’daki özel mülkiyet hakkı çok gelişmiş durumda. Her Botsvanalının bir özel mülkiyet hakkı var ve bu hak devlet tarafından korunmakta. Kültürel olarak da bakıldığında özel mülkiyete saygı bir norm olduğundan herhangi birinin ya da devletin başkasının malına diğer bazı Sahra Altı Afrika ülkelerinde olduğu gibi zorla el koyması olanaklı değil. Bu nokta hem siyasi olarak yasalarla hem de kültürel olarak normlarla sağlanıyor. 

Özel mülkiyet hakkı özellikle 1920-1930 dönemine atıf yapılarak belki şöyle örneklenebilir; o dönemde ortaya çıkan kuraklık yüzünden kgotla köy şefi Lisang Pilane’ye su kuyusu kazan herkesin oradan çıkan suyu on yıl boyunca sahiplenebileceği kararını verdirmiş. 

Dördüncüsü ve sonuncusu ise Botsvana’nın yine diğer birçok Sahra Altı Afrika ülkesinin aksine herhangi bir etnik çatışma yaşamaması. Ülke nüfusunun yüzde 78’ini kaplayan Tswa halkıyla geri kalan yüzde 22’lik halklar herhangi bir çatışma yaşamamışlar. Botsvana’da öyle bir eşitlik duygusu gelişmiştir yapılan bir ankete göre nüfusun yüzde 92’si kendini Tswa ya da diğer etnik halklardan biri gibi görmek yerine Ngwato, Kwena veya Bgatla gibi kabilelerden görmektedir. 

Mokgweetsi Masisi

Ekonomide atılan büyük adımlar  

Kolonyal yönetimin bir görevlisi tarafından denize kıyısı olmadığı için işe yaramaz bir toprak parçası olarak betimlenen Botsvana’da 1965 seçimleriyle göreve gelen BDP ülkedeki bu demokrat siyasal kültürü elmas ticareti, büyükbaş hayvan ticareti, ulusallaştırma yerine yabancı şirketler işbirliği, denetimli pazar ekonomisi, hızlandırılmış kırsal kalkınma programı, ekilebilir topraklar kalkınma programı ve hızlandırılmış yağmur alanı tarım programı, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ikili anlaşmalar gibi başarı getiren ekonomik adımlarla birleştirince ülke 2011 yılına kadar bütçe açığı vermemeyi başardı. 

2011 yılının sonlarına doğru Afrika’nın altın çocuğu iddia edilen Botsvana 2012 yılında demokratik yönetim olarak Yeşil Burun Adaları’nı ve Seyşeller’i geçerek Afrika’daki en iyi ikinci demokrasi seçildi. O dönemki Cumhurbaşkanı Ian Khama anayasaya göre en fazla iki dönem cumhurbaşkanlığı yapabileceği için 2019 seçimlerine aday olmadı ve Khama’nın yerine BDP’den aday gösterilen Mokgweetsi Eric Keabetswa Masisi yeni cumhurbaşkanı seçildi. 

Botsvana 2019 seçimleri gününde 38,9 milyar ABD Dolarlık Gayri Safi Milli Hasılasıyla, yıllık ortalama yüzde 2,2 büyüme oranıyla, 17.828 ABD Dolarlık kişi başına düşen geliriyle, yıllık ortalama yüzde 3,3’lük enflasyon oranıyla ve yine yıllık 400,6 milyon ABD Dolarlık dış yatırım hacmiyle (sınırları içindeki Kalahari Çölü’ne rağmen) Sahra Altı Afrika’nın en başarılı ülkesiydi. COVID-19’la başarılı bir mücadele veren Masisi, elmas fiyatlarının uluslararası piyasalarda yüzde 30 düşmesinden doğan zararı karşılamakta zorlanınca, Anayasa Mahkemesi’nin bazı kararlarına müdahale edince, işsizlik oranının yükselmesini engelleyemeyince ve özellikle Güney Afrika’daki dominant parti Ulusal Afrika Kongresi yıllar sonra meclis çoğunluğunu Mayıs 2024’te kaybedince halkın değişim için taleplerine direnemedi ve seçimlerde başarısız oldu. 

Halkın yıllardır alıştığı demokrat siyasi kültüre ve ekonomiye gelen zararlar Masisi’ye ve BDP’ye sadece bir seçim değil aynı zamanda bir gelenek de kaybettirdi. Her ne kadar ABD seçimleri kadar çok konuşulmamış olsa da Botsvana’daki 2024 seçimlerinden övgüyle söz edilmesi ve centilmence vedası için de eski Cumhurbaşkanı Masisi’ye demokrasi adına teşekkür etmek gerekiyor.