Afgan mültecilerin dayanıklılığı, Türkiye’nin kırsal ekonomisi ve göçmen iş gücü arasındaki karmaşık ilişki, Türkiye’de kırmızı et fiyatları ve enflasyon üzerinde gözle görülür etkiler oluşturmaktadır.  

Türkiye'ye gelen Afgan mültecilerin öyküsü, yalnızca savaştan ve zorluklardan kaçışla sınırlı değil, aynı zamanda inanılmaz bir direnç ve uzun bir yolculuğu da kapsıyor.   

Afganistan’da 2021 yılında ABD'nin aniden çekilmesinin ardından, Taliban hızla ilerleyerek kısa sürede ülke yönetimini tekrar eline aldı. ABD’nin Afganistan'da bulunduğu dönemde, özellikle ABD ile iş birliği yapmış veya Taliban'la geçmişte etnik temelli sorunlar yaşamış binlerce Afgan için, bu gelişmeler ülkede kalmayı neredeyse ölümle eş anlamlı hale getirdi. Taliban, büyük ölçüde Peştunlardan oluşan bir hareket olduğundan, Peştun olmayan etnik gruplar, özellikle Tacikler, Hazaralar ve Özbekler, Taliban'ın iktidara geri dönüşüyle kendilerini bir tehdit altında buldu. Bu gruplar, Taliban’ın ideolojisi ve geçmişteki çatışmaları yeniden yaşama korkusuyla, güvenli bir sığınak aramaya başladı. Taliban’ın yeniden güç kazanmasıyla, bu etnik gruplar arasında ülkeden göç etme ihtiyacı daha da arttı.  

Afganistan’da Taliban ile ABD arasındaki 20 yıllık çatışma, ülkenin sadece siyasi ve sosyal yapısını değil, aynı zamanda ekonomik durumunu da derinden sarstı. Uzun süren savaş ve sürekli güvensizlik, Afganistan’ın ekonomik gelişimine büyük oranda ket vurdu ve işsizlik oranlarının hızla artmasına yol açtı. Bu olumsuz koşullar, birçok Afgan’ın yaşam standartlarının düşmesine neden olurken, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk yaşamalarına sebep oldu. Ekonomik kriz, ülke genelinde insanları göçe zorlayan bir diğer faktör oldu.   

Türkiye, bu Afganlar için güvenlik ve daha iyi ekonomik fırsatlar sunan bir ülke olarak öne çıkarken, birçok göçmen uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkarak buraya ulaşmayı mantıklı bir çözüm olarak gördü.  

Afgan mülteciler, çoğunlukla İran üzerinden geçerek, binlerce kilometreyi yürüyerek Türkiye’ye ulaşıyor. Bu zorlu yolculuk, pek çok kişi için şaşkınlık yaratıyor. Dağlar, çorak araziler ve tehlikeli geçitlerden oluşan bu güzergâh, hem fiziksel hem de psikolojik olarak oldukça yıpratıcı. Buna rağmen mülteciler, daha iyi bir yaşam umuduyla, hayatta kalabilmek için bu riskli yolculuğa çıkmaktan çekinmiyor.   

Türkiye'de birçok Afgan göçmen, tarım ve hayvancılık sektöründe, özellikle çobanlık gibi zor ama yerli iş gücünün genellikle tercih etmediği işlerde çalışıyor.  

Çobanlık: Göçmenlerin yeni geçim kapısı  

Göçmenler Türkiye’de hayatını devam ettirmek için büyük oranda çalışmak zorunda. Fakat çoğu Afgan mülteci için iş bulmak zorlayıcı. Çalışmalarının önünde aşılması zor yasal engeller olduğunda mecburen kaçak veya kayıtsız olarak çalışıyorlar. Dil bilmemek ve çalışma izni gibi yasal kısıtlamalar, onları genellikle çobanlık gibi zor ve düşük ücretli işlere yönlendiriyor. Hayvan yetiştiriciliği, Türkiye'nin özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaygın bir iş alanı. Yerli halkın genellikle zorlu çalışma koşulları ve düşük ücretler nedeniyle uzak durduğu bu iş, Afgan mülteciler için bir geçim kaynağına dönüşmüş durumda. Bu sayede mülteciler, hayvancılık sektöründe ucuz iş gücü olarak istihdam edilip, hem kendi hayatlarını sürdürüyor hem de hayvan besiciliği ile uğraşan işyerlerinin çalışmasına katkıda bulunuyor.   

Her ne kadar Afgan çobanlar Doğu ve Güneydoğu’da sayıca fazla da olsalar, Türkiye’nin batısında da Türkiye’de hayvan besiciliği yapan işletmelerin arayıp da bulamadığı insanlar. 2024 yılı mayıs ayında 8 ilde gerçekleştirdiğimiz saha araştırmasına tarım ve hayvancılık ile uğraşan firmalar göçmenlerden özellikle Afganlardan memnun olduklarını belirttiler. Bu saha araştırmasından özellikle aklımda kalan asgari ücretin 17.000 TL olduğu 2024 yılında İzmir’de bir hayvan besicisinin aktardıklarıydı:  

“30.000 TL vermeye hemen hazırım, yeter ki bana hayvanların başında duracak birini bulun. Türkler bu işlere elini sürmüyor, Afganlar giderse ben de ne yaparım bilmiyorum.”   

Et fiyatlarına etkisi 

Afgan mültecilerin Türkiye’de çoban veya genel manada besicilik işletmelerinde çalışması, et fiyatları üzerinde ilk bakışta görülmeyecek bir etkiye sahip. Bunu anlamak için biraz arka plan bilgisine ihtiyaç var.   

 

Çobanlık ve hayvan bakımı, et üretiminin temel taşlarından biri. Ucuz iş gücünün maliyetleri düşürmesi, hayvancılık sektörünün genel üretim giderlerini azaltıyor ve bu durum, et fiyatlarına da yansıyabiliyor. Yerli çobanlara kıyasla daha düşük ücretle çalışan Afgan mülteciler, hayvancılık sektöründe maliyetleri düşürdüğü için et fiyatlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Yerli çobanlara kıyasla dedim ama bu sektörde çalışmak isteyen yerli insan neredeyse yok gibi.   

Tarım Bakanlığının “Kırmızı Et Sektör Politika Belgesi 2020-2024” dokümanına göre Türkiye’de kırmızı et üretiminin 2018’de 1.6 milyar tondan en güncel 2022 yılında 2.04 milyar tona arttığını görmek mümkün. Aynı belgeye göre, kırmızı et tüketim toplamı da 2018’de 1.7 milyar ton iken, 2022’de üretim miktarının biraz altında kalarak 2.036 milyar ton olduğu ve kişi başına et tüketiminin de sistematik olarak artarak 2022 yılında 23,88 kg olmuş. Resmi istatistiklerden yabancıların işgücünü görmek mümkün değil ama Türkiye’nin çeşitli illerinde yürüttüğümüz saha araştırması hayvancılık ile uğraşan işletmeler göçmenlerin kendileri için önemini çokça dile getirdiğinin altını çizmek isterim.  

Durumun önemini anlamak için göçmenlerin birden ülkelerine geri gönderildiği durumda oluşabilecek et piyasasındaki etkiye bakalım. Gıda ürünlerinin talep esnekliği genellikle düşük olduğundan, arz şokları meydana geldiğinde fiyatlar aşırı dalgalanabilir. Diğer bir ifade ile, et talebi fiyat ile çok ciddi olarak değişmediği için, göçmenler birden gönderilirse, hayvan besiciliği yapan firma maliyetlerindeki artışları tüketiciye daha fazla yansıtabilecek. Çünkü eti ikame edebilecek alternatif gıdalar bulunması kolay değil ve istenilir bir durum da değil.   

Göçmenlerin gönderilmesini isteyenler, bu kararın et fiyatları üzerindeki etkilerini göz ardı ediyor olabilirler. Ama hatırlamak gerekir ki, alınan her kararın getirdiği ve götürdükleri vardır. Göçmenlerin gönderilmesi durumda ortaya çıkabilecek et fiyatlarındaki artış en çok da yoksul halkın et tüketimini ve bütçesini etkileyecektir. Halbuki yetişkinlerin ve özellikle gelişim çağındaki çocukların belirli bir miktar hayvansal protein tüketmesi gelişimleri için gereklidir.   

Ülkemizde bu kadar kaçak göçmen varken, neden et fiyatları düşmüyor aksine artıyor dediğinizi duyar gibiyim. Burada akılda tutulması gereken şu ki, fiyatları yalnızca çobanlık veya hayvan bakım maliyetlerine bağlı değil. Çoğunlukla ithal edilen yem fiyatları ve yem fiyatları üzerindeki etkisi nedeniyle döviz kurları ve genel ekonomik dalgalanmalar da et fiyatlarında büyük rol oynuyor. Buna rağmen, Afgan mültecilerin sağladığı ucuz iş gücü, hayvancılık sektöründe bir rahatlama sağlıyor. Afgan mültecilere karşı olanlar, bugün 500-600 TL’ye kilosunu alabildiği etin, göçmenler gönderilirse 700-800 TL olacağını düşünse, belki konuya yaklaşımını tekrar değerlendirebilir.   

Sosyal ve ekonomik zorluklar  

Afgan mültecilerin çoban olarak çalışmaları yerel ekonomilere katkıda bulunsa da bu durum bazı sosyal sorunları da beraberinde getiriyor. Firmaların göçmen ucuz iş gücü kullanımı, bazı sektörlerde yerli işçilerin işsiz kalmasına yol açabildiği için, mültecilere karşı olumsuz hisler oluşabiliyor. Ayrıca, Afganlar ile Türkiye’nin yerli halkının arasındaki kültürel farklar da var. Bu da göçmenlerin sosyal entegrasyonu sorunlarını beraberinde getiriyor. Yine de bu iş birliği sayesinde hem hayvancılık sektörü gelişiyor hem de mülteciler hayatta kalmanın bir yolunu buluyor.  

Genelde göçmenlere özelde Afganlara bakış açısı bu külfet-nimet terazisinde nereye bakıldığı ile ilgili. Afganların ve Suriyelilerin Türkiye’de bulunmaları ile ilgili olumsuz yaklaşımlar, göçmenlerin gelmesi ile ortaya çıkan her ülkede yaşanan ve yaşanabilecek adaptasyon ihtiyaçlarına ve zorluklara odaklanırken, göçmenlerin bu ülkedeki üretim süreçlerine yaptığı katkılar belki bilerek belki bilmeyerek göz ardı ediliyor. 

Halbuki enflasyonun özellikle gıda enflasyonunun sabit gelirlilerin belini büktüğü bu dönemde, göçmenlerin “ucuz” emekleri dolayısıyla biraz daha ucuza yediğimiz domateste veya ette onların emeklerini görebilsek, onların hayatta kalma mücadelesine destek vermenin kendi menfaatlerimize de uygun olduğunu fark edebileceğiz.