Bahr el-Bakar’dan Hudeyde’ye

Ürdünlü gazeteci Maen al-Bayari, İsrail işgal ordusunun hava operasyonlarını ve Arap coğrafyasındaki suskunluğun bu saldırılara etkisini Fokus+ için kaleme aldı.
Maen al Bayari
Bahr el-Bakar’dan Hudeyde’ye
26 Temmuz 2024

İsrail’in birkaç gün önce Yemen’deki Hudeyde Limanı’na gerçekleştirdiği hava saldırısına ilişkin açıklaması, işgalci devletin elinin uzun olduğuna ve hava kuvvetlerinin istediği yeri, istediği zamanda vurabileceğine dair bir işaretti. İsrailli liderler, hiç de şaşırtıcı olmayan bir olayla bize, Hudeyde Limanı’nın, F-15 savaş uçaklarından oluşan bir filonun, Ekim 1985’te Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) karargahını vurduğu Tunus’taki Hamamu'ş-Şut’tan daha uzakta olmadığını söylüyor. Bu saldırı, İsrail’in Haziran 1981’de Bağdat yakınlarındaki Irak nükleer reaktörünü hedef aldığı gibi, sadece bin 100 kilometre değil, 2 bin 200 kilometre mesafeden de vurabileceğini gösteriyor.

Sözün özü şu ki: “Arap semaları” İsrail Savunma Kuvvetleri’nden generallerin iradesine tabidir.

İsrail’in saldırıları Araplara bir mesaj mı?

İsrail Hava Kuvvetleri’nin elinde bulunan, 1980’li yılların ilk yarısında Irak ve Tunus’u hedef alan muadillerinden daha nitelikli, modern ve teknolojik savaş uçakları olan ABD yapımı F-15’ler için bin 700 kilometre aşılması zor bir mesafe değil.

Yemen’in Kızıldeniz kıyısında bulunan Hudeyde Limanı’nda bulunan petrol tankları ve elektrik santralinin de aralarında bulunduğu sivil tesisler, birkaç gün önce F-35’ler de dahil İsrail’e ait 20 savaş uçağı tarafından vuruldu.

İşgal ve saldırganlık devletinin Araplara, eğer unutmuşlarsa, hatırlatmak istediği şey, bir İsraillinin ölümüne ve birçoğunun da yaralanmasına yol açan bir silahlı insansız hava aracının (SİHA) Yemen’den Tel Aviv’e gidişini kolaylaştırma karşısında “misillemenin” kaçınılmaz olduğudur.

Aynı zamanda, tıpkı Saddam Hüseyin döneminde (ya da bir başkasının), barışçıl amaçlarla olsun veya olmasın, Irak’ın nükleer program geliştirmesine izin verilmediği gibi böyle vahim bir eyleme göz yumulmayacağıdır.

Baba ve oğul Esed rejiminin başarısızlığıyla kana bulanmış, tükenmiş Suriye’deki Deyr-i Zor şehrinde bulunan mütevazı derecede öneme sahip bir tesiste bile herhangi bir nükleer kapasiteye sahip olunmasına izin verilmedi.

Şam o dönemde buranın terk edilmiş bir askeri üs olduğunu söylese bile, İsrail’in bombardımanından kaçamadı.

En önemlisi, dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in, ABD eski Başkanı George W. Bush’u operasyon başlamadan dakikalar önce arayarak, saldırı için izin istemeden sadece bilgilendirmesiydi.

Bahr el-Bakar katliamı

İsrail’e ait sekiz F-15 ve F-16 uçağının Eylül 2007’de Suriye’deki “nükleer” tesisi vurmak için kat ettiği mesafe, İsrail Hava Kuvvetleri bünyesindeki dört F4 Phantom II avcı bombardıman uçağının, 8 Nisan 1970 sabahı Mısır’ın Şarkiya bölgesindeki Bahr al-Bakar İlköğretim Okulu’na saldırmak için kat ettiği mesafeye yakındı. İsrail’e ait savaş uçaklarının Mısır’daki okula düzenlediği bu saldırıda 30 öğrenci öldü, 30’dan fazlası da yaralandı.

İki saldırı arasındaki zaman mesafesine gelince, çabuk unutan Araplarda zaman kavramı öldüğü için bu pek de önemli değil. Bu durum, İsrail Hava Kuvvetleri’nin hemen hemen her gün Gazze’deki okulları hedef aldığı bombardımanların yanı sıra buradaki binlerce öğrencinin aralıksız saldırılarda şehit edilmesiyle de doğrulanıyor.

Saldırgan devletin (İsrail), ölümlere neden olan saldırılar düzenlendiği hastane ve okullarda Hamas hareketine mensup silahlı kişilerin saklandığı merkezler olduğuna dair iddiaları, Mısır’daki okula yönelik saldırı “gerekçesini” hatırlatıyor.

İsrail, Sina Yarımadası’nda Mısır ve müttefikleri ile karşı karşıya geldiği Yıpratma Savaşı’nın yaşandığı dönemde, söz konusu okulun gizli bir askeri tesis olduğunu iddia etmişti.

İsrail ayrıca bu süreçte Mısır’da bir fabrikayı hedef alarak, 70 işçiyi öldürmüştü.

Birkaç gün önce Yemen’e yönelik saldırı gerçekleştirilmeden, İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları Suriye üzerinde sayısız uçuş gerçekleştirdi ve askeri bölgelere yönelik saldırılar düzenlendi.  

Beşşar Esed’in konutu üzerinden yapılan uçuşları da unutmamak gerek.

Güvenlik ve polis teşkilatını oluşturan Hafız Esed’in İsrail ile “stratejik denge” arzuladığını akılda tutan bu ülkede saldırı, cinayet, sarin gazı ve diğer işlenen suçların Suriyelilere ne denli zarar verdiğine şahit oluyoruz.

Sonuç olarak Hudeyde saldırısı, İsrail’in Lübnan semalarında durmak bilmeyen saldırılarından güç alarak düzenlendi. Bu saldırılar eninde sonunda Arapların korkunç ve sonu belirsiz suskunluğundan da cesaret buluyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.