İsrail Nasıl İşgal Edilebilir?

Gazeteci Mete Sohtaoğlu, olası bir İsrail işgalinin krokisini, İsrail’in jeopolitik özelliklerini, İsrail ve Hizbullah güçlerinin karşılaştırmasını Fokus+ için kaleme aldı.
Mete Sohtaoğlu
İsrail Nasıl İşgal Edilebilir
31 Ağustos 2024

Orta Doğu'nun en küçük ülkelerinden biri olan İsrail, boyutu nedeniyle askeri bir işgal için kolay bir hedef gibi görünebilir. İsrail'in coğrafi özellikleri ve stratejik savunma avantajları, ona saldırmak ve fethetmek için zorlu bir coğrafya haline getiriyor. 

1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin Özel Komitesi’nin çoğunluğu tarafından sunulan bölme planını 181 (II) sayılı kararıyla kabul etti. Söz konusu karar, İngiliz mandasının kaldırılması ve ordusunun tedricen geri çekilmesi ile Filistin topraklarının üçe ayrılmasını öngörüyordu. Arap devletinin kurulacağı bölüm, Batı Celil, Akka, Batı Şeria ile Aşdod'un kuzeyinden güneyde Refah kentine kadar uzanan güney sahili ve Mısır sınır şeridi boyunca uzanan çölün bir kısmını içine alan 11 bin kilometrekarelik bir alana tekabül ediyordu. 

Yahudi devletinin kurulacağı bölüm ise Hayfa'dan Tel Aviv'e kadar uzanan sahil şeridi, Doğu Celil, Taberiye Gölü, işgal altındaki Filistin topraklarının kuzeydoğu sınırı ve Necef (Negev) Çölü'nü kapsayan 15 bin kilometrekareye yakın bir alandan oluşuyordu. Kudüs ve Beytüllahim ile bunlara komşu diğer arazilerin yer aldığı üçüncü bölümün ise uluslararası vesayetle yönetilmesi öngörüldü. Ancak İsrail bu kararları hiçe sayarak Batı Şeria'da 1967 yılından beri Yahudi yerleşimcileri bölgeye taşıyarak yerleşim yerleri kurmaya başladı.  

İsrail'in savunma avantajı: Coğrafyanın gücü  

İsrail toprakları batıda Akdeniz ile doğuda yer kabuğunun en belirgin tektonik çukurlarından Vâdilaraba (Arava)-Gor depresyonu arasında, genişliği en çok 110 kilometre kadar olan ve yer yer 20 (Tel Aviv’in kuzeyi), hatta 10 kilometreye (güneyde Eilat koridoru) inen bir şerit halinde uzanıyor; kuzey ve güney uçlar arasındaki mesafe yaklaşık 426 kilometre.  

Kuzeyden güneye ve doğudan batıya en çok birkaç saat içinde katedilebilecek küçüklükteki İsrail’de jeolojik yapı ve yüzey şekilleri bakımından başlıca dört birim seçilir. 

 

Bunların en belirgini, ülkeyi daha doğudaki eski Arabistan platformundan ayıran tektonik çukurluktur. Taban genişliği 10-30 km arasında değişen bu çukurluk, güneyde Akabe Körfezi’nin karadaki uzantısı olan Vâdîaraba ile başlar, orta kesiminde Gor ve daha kuzeyde Hule ovaları ile devam eder. Yer yer 1000 metreyi aşan yüksek alanların içine gömülmüş durumdaki bu çukurluğun tabanında, kuzeydeki Cebelüşşeyh’in (Hermon Dağı, 2 bin 814 m) yamaçlarından inen kaynak kollarının birleşerek oluşturduğu Şeria Nehri çok menderesli bir çığırda güneye doğru akar ve Yermük ile Ürdün’den gelen Zerkā kollarını aldıktan sonra bataklık bir delta yaparak dünyanın en tuzlu göllerinden biri olan ve bu sebeple içinde canlı barındırmayan Lut Gölü’ne (Ölü Deniz) dökülür.  

İkinci büyük birimi, Gor-Araba depresyonunun batısında bu tektonik çukur alandan fay diklikleriyle ayrılmış bulunan dağ ve platolar oluşturur. Yüksekliği çoğu yerde bin – bin 200 metreyi bulan bu birim kuzeyde Celîle Dağları ile başlar ve Hârun Irmağı’nın doğuya, Kişaon Irmağı’nın batıya doğru izlediği Yizreel Ovası ile kesintiye uğradıktan sonra orta kesiminde Sâmiriye ve Yahudiye platoları ile devam eder.   

Güneyde bazı münferit tepeler dışında yükseltisi genellikle 300-500 m dolaylarında olan ve ülkenin yarısına yakınını kaplayan Necef (Negev) bölgesi yer alır. Bu bölgenin güneybatı kesimleri kumullarla kaplı bir çöl alanıdır.   

Üçüncü ve dördüncü birimleri ise dağlar ve platolar alanının batı eteklerinde bulunan verimli topraklarla kaplı 100-500 m yükseklikteki Şefela bölgesiyle onun batısında fosilleşmiş kumul sıralarının sahile paralel olarak uzandığı kıyı ovaları teşkil eder.  

İsrail'in iklimi

İklim bakımından İsrail, Akdeniz iklimiyle çöl iklimi arasında bir geçiş sergiler. Bu geçiş özellikle batı-doğu doğrultusunda çok hızlı bir şekilde gelişir.   

Celîle Dağları’nda bin 200, Sâmiriye ve Yahudiye platolarında 800 milimetreye varan yıllık yağış miktarı, Gor çukuruna inerken Hule ve Taberiye gölleri kıyılarında 500, Lut Gölü kıyılarında 100, hatta 50 milimetreye düşer. Aynı şekilde kıyı bölgesinde de Akkâ ve Hayfa dolaylarında 600-800 mm arasında olan yıllık yağış miktarı Gazze yöresinde ve Necef’te 200 milimetrenin altına iner. 

Yağışlar gibi sıcaklıklar bakımından da İsrail’in çeşitli bölge ve yöreleri arasında belirgin farklılıklar vardır. Temmuz ayının sıcaklık ortalaması kıyı kesiminde 25-26 °C, gerideki platolar üzerinde 20-22 °C dolayında olduğu halde Gor ve Araba depresyonlarında 32-33 °C dolayındadır ve bazan 45 dereceyi bulur. Ocak ayı ortalama sıcaklıkları kıyıda 12-13 °C, Gor çukurunda 15-16 °C ve Kızıldeniz kıyısındaki Eilat’ta 17 °C iken platolar alanında ancak 7-8 °C kadardır. Yüksek alanlar kışın karla da kaplanabilir. Yıllık buharlaşma değerleri genelde yüksektir ve kıyı kesiminden iç kesimlere doğru artar (Lut Gölü çevresinde 2000 milimetreden çok). Bu durum su kaynakları esasen kısıtlı olan ülkede karşılaşılan başlıca sorunlardan biridir.  

Bitki örtüsü de bu iklim şartlarını yansıtır. Dağların ve platoların batıya bakan yamaçlarındaki aslî ormanlar (özellikle keçi boynuzu, çam ve meşe) geniş alanlarda tahrip edilmiş ve yerini Akdeniz kıyılarının karakteristiği makiler almıştır.  

47 havaalanı bulunuyor 

İsrail toplam 47 havaalanına sahiptir. İsrail'de asfalt pistlere sahip 29 havaalanı, 18 asfaltlanmamış iniş pisti ve 3 helikopter pisti bulunuyor. Ben Gurion Havaalanı en önemli havaalanı olarak öne çıkmaktadır. Nitekim Kudüs’e 40, Tel Aviv’e 20 km uzaklıkta olması bu havaalanını önemli kılmaktadır. Eylat Havaalanı ikinci en büyük havaalanıdır.  

İsrail’de kara yolu uzunluğu tahmini olarak 18 bin 960 km’dir.   

İsrail tahmini bin 511 km uzunluğunda olan demiryolları ile ulaşımı kolaylaştıran bir ray sistemine sahiptir. Özellikle nüfusun yoğun olduğu kıyı bölgelerinde demir yolları önemli bir işlev görmektedir.  

İsrail'in coğrafyası, olası bir işgali zorlaştıran çeşitli doğal engeller sunar. Bu engeller şunları içeriyor:   

Lübnan ve Suriye sınır bölgesi: İsrail'in kuzey sınır bölgeleri, dik sırtlar ve derin vadiler de dahil olmak üzere zorlu topografyaya sahiptir. Bu arazi savunma savaşı için oldukça uygundur ve Suriye (Esad rejimi) ordusu veya Lübnan Hizbullah'ı gibi bir saldırı gücünün birçok avantajını ortadan kaldırabilir.  

Kuzeydeki engebeli ve dağlık arazi: İsrail'in kuzey bölgesi, özellikle Celile, engebeli ve dağlık arazi ile karakterizedir. Bu doğal yükseltiler önemli savunma avantajları sağlar ve düşman kara kuvvetlerinin manevra yapmasını ve bir dayanak noktası oluşturmasını zorlaştırır.  

İsrail'in Celile bölgesi: Ayrıca, engebeli arazi yapısı, ilerleyen herhangi bir ordunun yaklaşımlarına hakim olabilecek güçlü savunma mevzilerinin kurulmasına olanak sağlıyor.  

Ürdün Rift Vadisi: İsrail'in doğu sınırı boyunca uzanan bu derin vadi, doğal bir hendek benzeri bariyer oluştururken, Ürdün Nehri de doğudan kolay erişimi daha da zorlaştırıyor. Vadinin dik yamaçları ve alçak alanları, kara kuvvetlerinin hareketini engelleyen zorlu doğal bariyerler oluşturuyor. Bu arazi, büyük ölçekli bir saldırı için olmazsa olmaz olan zırhlı ve mekanize birlikler için özellikle zor. 

Judea Dağları: Bu dağ sırası İsrail'in orta bölgesinin büyük bir bölümünden kuzey-güney yönünde geçerek doğal savunma mevzileri oluşturuyor ve düşman kuvvetlerinin hareketini zorlaştırır. Dik yamaçlar ve dar geçitler kolayca savunulabilen mevziler oluştururken, yüksekteki pozisyonlar gözetleme ve topçu birlikleri yerleştirme için mükemmel bakış noktaları sunuyor.  Engebeli arazi ayrıca mekanize birliklerin etkili bir şekilde çalışması için zorluklar yaratır ve potansiyel saldırılar için seçenekleri sınırlar.  

Güney tampon bölgeleri  

Negev Çölü: İsrail'in güney kısmı kurak ve çöl ortamı olan Negev Çölü merkezli yönetilmektedir. Bu, tedarik hatlarının sürdürülmesindeki zorluklar da dahil olmak üzere, herhangi bir düşman unsur için önemli lojistik zorluklar sunmaktadır. Çölün geniş açık alanları, düşmanların hareketlerini gizlemesini de zorlaştırır ve savunuculara erken uyarı ve hazırlık açısından önemli bir avantaj sağlar. Açık arazi, karşı güçleri hava ve topçu saldırılarına karşı savunmasız hale getirir.  

 

Sina Yarımadası: Bu alan, İsrail'in güneybatısında stratejik bir tampon bölge ve olası bir istilacı için ek bir engel görevi görmektedir. Sina, zorlu arazi ve sınırlı altyapıya sahip geniş bir çöl bölgesidir ve bu da onu büyük askeri hareketler için zorlu hale getirir. İç kesimlerdeki açık arazi, ovalar ve engebeli dağ sıralarının birleşimi, İsrail'e bu yönden yaklaşan düşmanlar için çeşitli zorluklar sunar. Sina'yı geçmeye çalışan kuvvetler, İsrail topraklarına ulaşmadan önce muhtemelen bitkin ve tükenmiş olacaktır.  

Akdeniz: Deniz, İsrail'in kıyı ovasına erişim sağlarken aynı zamanda bir kara işgalinin başlatılabileceği yönleri de sınırlar. Kıyı şeridi, her biri kendi savunma avantajlarını sunan kumlu plajlar ve kayalık uçurumlar arasında barındırıyor. Denizden yapılacak herhangi bir çıkarma, iyi hazırlanmış savunmacılara karşı bir köprübaşı kurma ve bunu koruma gibi önemli bir zorlukla karşı karşıya kalacaktır.  

İsrail'in stratejik avantajları  

Korunması gereken daha küçük alan: İsrail gibi küçük bir ülkeyi savunmanın temel avantajlarından biri, korunması gereken alanın nispeten daha küçük olmasıdır. Bu, savunma kuvvetlerinin ve hava kuvvetleri varlıklarının daha yoğun ve verimli bir şekilde konuşlandırılmasını sağlar.

Geniş topraklara yayılmış savunma hatlarını zayıflatmak zorunda olan büyük ülkelerin aksine İsrail, kaynaklarını temel stratejik noktalara odaklayabilir.  

Hava savunma kapsamı: Daha küçük bir coğrafi alan, ülkeyi kapsamak için daha az hava savunma sisteminin gerektiği anlamına gelir. Bu, İsrail'in tüm hava sahasını korumak için çok katmanlı bir hava savunma ağı kurmasını sağladı ve düşman uçaklarının veya füzelerinin nüfuz etmesini çok daha zor hale getirdi.  

Yıllar boyunca İsrail, Demir Kubbe, Davut'un Sapanı ve Ok gibi gelişmiş hava savunma sistemlerine büyük yatırımlar yaptı. Bu sistemler kapsamlı bir kapsama alanı sağlar ve kısa menzilli roketlerden ve insansız hava araçlarından seyir ve balistik füzelere kadar çok çeşitli hava tehditlerini kısmi olarak önleyebilir.  

Hızlı Kuvvet Seferberliği: İsrail'in kompakt boyutu askeri kuvvetlerin hızlı bir şekilde seferber edilmesine ve yeniden konuşlandırılmasına olanak tanır. Bir işgal durumunda İsrail, gerektiğinde kuvvetleri hızla farklı cephelere kaydırabilir. Bu esneklik, dinamik savaş alanı koşullarına yanıt verme ve aynı anda birden fazla tehdide karşı koymada kritik bir avantaj olabilir. 

Kısa Tedarik Hatları: Askeri üsler ile çatışma bölgelerine kadar olan kısa mesafeler nedeniyle lojistik basitleştirilmiştir. Yedek kuvvetler, su depoları, tedarik depoları ve tıbbi tesisler cephe hatlarından ve olası cephe hatlarından uzakta değildir. Bu, birliklerin hızla yeniden tedarik edilebilmesini ve takviye edilebilmesini ve savaş etkinliklerinin sürdürülmesini sağlar.  

Komuta ve Kontrol: İsrail'in boyutu, farklı askeri birlikler ve bölgeler arasında koordinasyon ve iletişimi kolaylaştırır. Komuta merkezleri, ülke genelinde operasyonları izleyebilir ve yönlendirebilir, bu da daha hızlı karar alma ve daha tutarlı stratejik planlama sağlar.  

İsrail'in küçük boyutu belirli zaaflar sunuyor.  

Ülkenin coğrafi ve bölgesel özelliklerine özgü doğal ve stratejik engeller hesaba katılarak bir planlama yapılsa dahi İsrail'i zorlu bir rakip ve potansiyel bir işgalci için zor bir hedef haline getiriyor.  

Lübnan'dan İsrail'in işgali  

En son mayıs ayında simülasyonu yapılan savaşta dokuzuncu günde İsrail'in kendi cephesinde 80 yer tamamen tahrip edilmiş hale geldi. Bu tahrip edilen binaların çoğu çok katlı binalardır. Gene 9. günde sivil ve asker en az 300 kişi öldürülüyor.

Bir ay içinde ise olası tahrip edilen yer sayısı 120'ye yükseliyor. Sadece öldürülen sivil sayısı 300'ü bulurken 600-800 İsrail askeri de ölüyor. Lübnan için yapılan bu simülasyonda 3 bin Hizbullah üyesi ölüyor. 12 bin kişi yaralanıyor. Potansiyel olarak da bin iki bin Lübnanlı sivil hayatını kaybediyor. Bu, Hizbullah'ın muharebe düzeninin üçte birinin, yani yaklaşık 50 bin askerinin (aktif ve görevde olanlar, yedekler) ortadan kaldırılması anlamına geliyor.  

İsrail iç cephesi daha önce hiç görmediği düzeyde bir ateş gücüne maruz kalması ile hava savunma sistemlerinin etkinliği kamuoyunun mevcut beklentileriyle uyuşmuyor.  

2022 yılında Hizbullah'ın İsrail'e günde 4 bin roket atabileceği, İsrail'in kuzeyindeki yerleşim bölgelerinde saatte 10 roketin patlayacağı değerlendirilmişti.  

2021 yılında Hizbullah'ın günlük atış hızının 2 bin roket olduğu tahmin edilmişti; bu da tahminin o zamandan bu yana iki katına çıktığı anlamına geliyor.  

İsrail, uzaktan ateş gücü ve kara manevralarıyla hedefleri yok etmeye çalışacak ve ateş hızını düşürmeye çalışacaktır.  

Eski Genelkurmay Başkanı Korgeneral Gadi Eizenkot tarafından 2015 yılında yayımlanan İsrail ordusu resmi stratejisinde, hava savunmasının hedeflerinin, İsrail'in sürekli saldırı kabiliyetinin korunmasının yanı sıra sivil ve askeri iç cephelerin mermi ateşinden korunması olacağı belirtiliyordu ancak bu sırayla olmayacaktı.  

 

Hava savunma öncelikleri ise şu şekilde sıralanacak: Ana askeri kabiliyetlerin, iç cephedekiler de dahil olmak üzere (örneğin: hava üsleri) işlevselliğinin sağlanması. Devletin sürekli işleyişini sağlamak için hayati önem taşıyan ulusal altyapı ve devlet kurumlarını savunmak. Sivil nüfus merkezlerinin savunulması.  

9-13 Mayıs 2023 tarihleri arasında Filistin İslami Cihadı, İsrail'e 1.469 roket ateşledi ve bunların bin 139'u İsrail'e ulaştı (ayrıca 291 başarısız fırlatma da oldu, tüm FİJ roketlerinin yüzde 20'si).  

Demir Kubbe, İsrail'deki yerleşim alanlarına doğru giden roketlerin yüzde 95'inden fazlasını engelledi. David's Sling, operasyonel ilk çıkışını yaparak iki roketi engelledi.  

Hizbullah ile gelecekte yaşanacak bir savaşta ve kesinlikle çok sayıda alanı kapsayan bir çatışmada, yukarıda açıklanan öncelik listesi ve hava savunma sistemlerinin çok sayıda havan, roket, füze ve İHA ile dolması nedeniyle sivillere sağlanan aktif korumada önemli bir azalma olacaktır.    

Yukarıda sıralanan önceliklere uygun olarak Demir Kubbe, Davut Sapanı, Ok 2 ve Ok 3 birleşerek bir kalkan oluşturacak olsa da oldukça kısmi bir savunma olacak. İsrail vatandaşları elektrik kesintileri, iletişim kesintileri, banka sorunları ve günlük yaşamda daha fazla aksama yaşayacak.  

Hizbullah'ın hassas ateş gücü yeteneklerinin eklenmesi, İsrail hava savunma sistemleri üzerindeki yükün daha da artması anlamına geliyor.  

Lazer savunmaları 

Yakın gelecekte İsrail lazer hava savunmaları devreye girecek. Rafael'in Demir Işın lazer topları Demir Kubbe bataryalarının içine yerleştirilecek ve 10 kilometrelik bir menzile sahip olacak, İsrail'in düşman hava sahasındaki roketleri imha etmesine olanak tanıyan yeni müdahale yetenekleri yaratacak.  

Elbit tarafından yönetilen ayrı bir program, roketleri ve diğer tehditleri yukarıdan lazerlerle vurabilecek havadan uçan dronları içeriyor. Bunun geliştirilmesi daha uzun sürecek ancak gelecekte Lübnan ve Gazze semaları roket karşıtı İHA'larla dolup taşabilir. 

İran ise balistik füzeler kadar hızlı uçan ancak savaş uçakları gibi öngörülemez manevralar yapan hipersonik füzeler üzerinde çalışıyor. Ancak İran hipersonikleri hala deneme aşamasında ve Rafael bir çözüm üzerinde çalışıyor. İran'ın halihazırda operasyonel olarak hazır çok büyük bir balistik füze, seyir füzesi ve İHA cephaneliği var. 

İsrail'in teknolojik yenilikleri nedeniyle, hava savunmaları söz konusu olduğunda zaman onun lehine görünüyor ancak yakın gelecekte tam ölçekli bir savaş, yine de kendi cephesinde benzeri görülmemiş bir hasara yol açacaktır. 

Hizbullah'ın 8 Ekim 2023'te İsrail'e karşı kuzey sınırında çatışmayı başlatmasından 1 Temmuz 2024'e kadar kuzeyde İsrail'e karşı 2 bin 295 saldırı gerçekleşti ve bunların büyük çoğunluğu Hizbullah tarafından gerçekleştirildi: 

  • İsrail'e yönelik saldırıların yüzde 94,3'ü sınırdan 0-5 km uzaklıkta gerçekleştirildi.  
  • Saldırıların yüzde 3,1’i sınıra 5-10 kilometre mesafede gerçekleşti.  
  • Saldırıların yüzde 1,9'u sınırdan 10-20 km uzaklıkta gerçekleşti.  
  • Saldırıların yüzde 0,65’i sınırdan 20-30 km içeride gerçekleşti.  
  • Saldırıların yüzde 0,05’i sınırdan 30 km derinlikte gerçekleşti.  

En yoğun saldırı yapılan askeri bölge ise toplam 265 saldırı olayının gerçekleştiği Dov Dağı bölgesi ve karakolları. Hizbullah bu bölgede günlük saldırılar düzenliyor.  

Sivil hedeflere yönelik saldırılarda en çok Metula 49 olayla, Kiryat Shmona 45 olayla ve Manara 30 olayla en çok saldırıya uğrayan yerleşim yerleri oldu. Burada önemli olan, her olayda ateşlenen mühimmat sayısını değil, saldırı olaylarının sayısını saydığımdır; bu sayıların algılanan etki değerinden daha düşük görünmesini açıklayabilir.  

Veriler, Hizbullah'ın İsrail'e yönelik saldırılarının çoğunlukla sınıra yakın alanla sınırlı olduğunu gösteriyor. Hizbullah saldırı menzilini 5 km'nin ötesine uzattığında, bu genellikle Lübnan'daki İsrail saldırılarına verdiği 'acı denklemi' çerçevesindeki yanıtın bir parçası olarak gerçekleşiyor.   

Hizbullah bu şekilde, İsrail'in saldırısının kendisi için ne kadar acı verici olursa, Hizbullah'ın yanıtının da İsrail'in derinliklerinde ve daha kaliteli hedeflere karşı o kadar yoğun olacağı denklemini korumuş oluyor. 

Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmanın coğrafi sınırlandırması, savaşın başlangıcından bu yana İsrail Kuvvetleri'nin Lübnan'daki saldırılarında da açıkça görülmektedir.   

İsrail'in temel çabası, sınır boyunca uzanan köylerde, özellikle sınır çitine birkaç kilometre uzaklıkta bulunanlarda Hizbullah'ın altyapısını yok etmeye odaklanmıştır.  

İsrail hükümetinin 7 Ekim'den önce Gazze üzerinde sürdürdüğü cezalandırıcı kontrol sistemi, askeri-istihbarat sistemindeki yapısal ve operasyonel sorunları ele almada on yıllardır devam eden başarısızlık, İsrailli analistleri/uzmanları Filistinlilerin yeteneklerine karşı kör eden Filistinlilerin sistematik olarak soykırıma uğraması, askeri karar almanın siyasallaşması ve uzun süredir devam eden çatışmayı ele almak için siyasi angajmanın yerine teknolojik "çözümlere" saplantılı olma nedeniyle çöktü.   

Bu yaklaşımın yarattığı kör noktalar, İsrail'in güvenlik teşkilatının içinde sistemsel çürümeye yol açtı. Bu başarısızlıklar nihayetinde Hamas'ın saldırısını mümkün kıldı ve İsrail'in yenilmezlik imajını paramparça etti.  

Hamas'ın İsrail'i işgali  

Hamas, 7 Ekim'de bu güvenlik algısını tamamen paramparça etti. Sınır çitinin yükselen teknolojik gücü karşısında, kameralarını ve kablosuz iletişim kulelerini devre dışı bırakmakla görevli yaklaşık 200 özel kuvvet görevlisini konuşlandırdı ve çalışması için bağımlı olduğu otonom silah ve sensör sistemini kör etti. Hamas, İsrail'in o zamandan beri terk ettiği insan temelli çözümleri kullandı, İsrail ordusu tarafından yaratılan sistemdeki zayıf noktaları titizlikle gözlemledi ve haritaladı ve tek bir koordineli saldırıda onu alt etti.  

 

Saldırı, "Demir Duvar"ın, birkaç yerleşik yedekliliği olan pahalı oyuncaklardan oluşan, felaketle sonuçlanabilecek bir gösteriş projesi olduğunu bir kez ve herkes için kanıtladı. Ancak teknolojiye aşırı güven, 7 Ekim felaketini mümkün kılan İsrail tarafındaki tek yapısal başarısızlık değildi.  

Komutanlar arasında büyük çoğunluk, polis tipi bir operasyondan daha tehlikeli bir şey için eğitim aldıkları ve bu tür bir operasyona katıldıkları zamanı zar zor hatırlayabiliyor; tüm İsrail ordusunda artık gerçek bir savaşta bir tugaya bile komuta etmiş neredeyse hiçbir subay kalmadı.  

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısı, ulaşım araçları, iletişim ekipmanları ve silahlardaki ciddi eksiklikleri ortaya çıkardı. Komuta yapısı da daha iyi durumda değildi. İşgal yıllarında, komuta zinciri, özerk savaş alanı komutasının teşvik edildiği geleneksel bir askeri hiyerarşiden, eylemlerin sivil toplum örgütleri ve yerleşimci grupları da dahil olmak üzere bir dizi sivil paydaş tarafından çapraz kontrol edilmesi ve doğrulanması gereken riskten kaçınan, bürokratik bir matrise dönüştürüldü. 

Kurumsal çürümenin açık bir işareti olarak, askeri kararlar giderek daha fazla siyasi kaygılara bağlı hale geldi ve eski İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi'nin meşhur bir şekilde "Orduda birlikte çalışacak kimsem yok. Hepsi politikacı" diye şikayet etmesine yol açtı.   

Yerleşimci Yahudi milisler daha geniş İsrail ordusuna dahil edildikçe ve yerleşimciler subay birliğinin daha büyük bir bölümünü ele geçirmeye başladıkça, bu siyasallaşma daha da kötüleşti.   

Kıdemli komutanlar, yerleşimci topluluklarında kanunu uygulamak gibi basit emirleri yerine getirmeleri istendiğinde aşağılanma, kontrol kaybı ve hatta isyanla karşı karşıya kalmaya başladı. Ve askeri yetkililer artan disiplin eksikliğini düzeltmeye çalıştıklarında, subaylar genellikle onların girişimlerini görmezden geliyor ve disiplin duruşmalarına tamamen katılmayı reddediyorlardı.  

Siyasallaşma rütbeler boyunca yayılarak iki geniş komutan kategorisi yarattı; ego ve hırs yüzünden kaotik davranan, kişisel ilerlemeyi düşünen ancak olası sonuçları düşünmeyen dürtüsel komutan ve üst düzey yöneticilerden tam bilgi, talimat ve onay almadığı sürece harekete geçmeyi reddedecek kadar olası sonuçlardan korkan ürkek komutan.   

Yaygın bir İsrail ordusu ifadesi olan "tzalash oh tarash" (ya madalya alırsın ya da onbaşı rütbesine indirilirsin), birçok İsrailli komutanının krizleri ele almaya başladığı politik bakış açısını mükemmel bir şekilde yansıtıyor.  

Kariyerlerini işgalde geçiren askerler ve komutanlar, tüm savaş ortamlarının işgal altındaki Filistin topraklarında yıllarca yürüttükleri polis eylemleriyle aynı her yerde görünürlük, mutlak durum kontrolü, net komuta ve kontrol yapıları ve ihmal edilebilir tedarik zorluklarına sahip olmasını beklemeye başladılar. Kıdemli subaylar ve politikacılar, gelecekteki savaşların hepsinin hafif silahlı Filistinli militanlarla alışkın oldukları düşük yoğunluklu çatışmalara benzeyeceğini beklemeye başladılar. Bazıları, tek bir İsrail askerinin ölümü olmadan bile savaşılıp kazanılabileceğini umuyordu.  

Tüm bu birikmiş kurumsal çürüme, İsrail ordusunun gerçek bir savaş durumuyla karşı karşıya kaldığında, "kahraman" komutanların küçük bir kısmının düşünmeden dürtüsel olarak harekete geçtiği, bu süreçte sıklıkla sivil kayıplara neden olduğu, geri kalanların ise askerlerini saatlerce otoparklarda ve benzin istasyonlarında bekletip, bir başkasının sorumluluğu üstlenmesini ve onlara ne yapacaklarını söylemesini beklediği bir durumun oluşmasına yardımcı oldu.  

Yine de yukarıdaki analizin gösterdiği gibi, bunun hiçbir kısmı kaçınılmaz değildi. Büyük askeri bilim insanı Carl von Clausewitz'i tekrar ifade etmek gerekirse, askeri eylemin ve dolayısıyla askeri teknolojinin amacı, müzakere ihtiyacını tamamen ortadan kaldırmak değil, diplomasinin mümkün olduğu koşulları yaratmaktır.  

İsrail'in teknolojiyi siyasetin yerine koymasının, Filistinlilerin insanlıktan çıkarılmasının ve güvenlik ve siyasi kurumlarında artan yolsuzluğun, 7 Ekim'de meydana gelen olay için sahneyi yıllar öncesinden nasıl hazırladığını açıkça göstermektedir.  

Gazze Şeridi, İsrail'in kurumsal çürümesinin, uluslararası normlara karşı kayıtsızlığının ve hızlanan küresel izolasyonunun bir anıtı haline geldi.   

Mevcut savaşın yıkıntılarından nasıl yeni bir düzenin çıkacağı henüz belli değil. Ancak İsrail'in gözetim teknolojisi ve acımasız güvenlik politikaları tarafından kafese kapatılmış tutsak bir Filistin nüfusunu reddederek, görmezden gelerek veya bastırarak güvenlikten yararlanabileceği inancı, hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin hayatlarıyla ödenen maliyetli bir yanılsama olarak ortaya çıktı.  

Anladığım kadarıyla İsrail'in temel zayıflığı onlarca yıldır ilgili muharebe deneyiminin olmaması. İsrail'in temel deneyimi Filistin halkına karşı daha çok bir polislik rolünde olmuştur. Ayaklanma karşıtı harekette yetenekli olabilirler ancak savaşta ve Lübnan'ın Hizbullah'ı gibi asimetrik güçlere karşı koymada üstünlüklerini kaybetmişlerdir. Ve birçok zorunlu askerliğin olduğu ordularda olduğu gibi, zorunlu askerler profesyonel askerler kadar mücadeleye bağlı değiller.  

ABD'nin verdiği desteğe rağmen disiplin, komuta zinciri, dayanıklılık ve uyum açısından ABD ordusunun çok çok gerisinde olduğunu anlıyorum.   

Bölgedeki Arap ordularıyla karşılaştırıldığında hala iyi bir ordu ancak ABD, İngiltere ve diğer gelişmiş ülkelerin ordularıyla karşılaştırıldığında kalite olarak daha düşük. Ancak asıl gücü sadece savunması gereken bölgenin küçük olmasıdır. Bu lojistik ve savunma açısından avantaj sağlıyor.  

7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'in bir bölgesine düzenlediği iyi planlanmış, hazırlanmış saldırısında olduğu gibi İsrail daha kapsamlı, tüm coğrafyasında bir hamleye maruz kaldığında büyük hüsrana uğrayacaktır. Belki de İsrail'in önümüzdeki yıllarda beklemesi gereken budur.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.