İngiltere-Almanya Trinity House Anlaşması: Avrupa'da Güvenlik Arayışları
İngiltere ile Almanya arasındaki ilişki genel olarak etkili fakat sessiz bir ittifak olarak değerlendirilebilir. Ancak ilişkiler, 2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesinden sonra ivme kazandı, Brexit'in ardından yoğunlaştı, Rusya-Ukrayna Savaşı ile de yeni bir evreye ulaştı. Bu toparlanmaya rağmen siyasi faktörler, jeopolitik tehditlere ilişkin farklı algılar ve farklı stratejik kültürler, ilişkileri somut şekilde derinleştirmek konusunda şu ana kadar kısmen yetersiz kaldı.
İngiltere Savunma Bakanı John Healey ve Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, 23 Ekim'de bir savunma anlaşması imzalayarak, İngiltere-Almanya askeri işbirliğinde yeni bir sayfa açtı. Trinity House Anlaşması, Avrupa'nın savunma harcaması en yüksek iki devleti arasındaki derinleşen ilişkiyi yönlendiriyor, hava, kara, deniz, uzay ve siber olmak üzere tüm alanlarda askeri işbirliklerini artırmaya odaklanıyor. NATO ve Avrupa'nın güvenliği için önemli bir adım olan bu girişim, her iki ülkenin de kolektif savunma yeteneklerini güçlendirmede kritik bir içeriğe sahip.
Anlaşma, farklı şekillerde işbirliğini öngörüyor. Öncelikle, Rusya'dan gelebilecek olası saldırıya karşı daha tutarlı ve etkili bir caydırıcılık sağlamak için Baltık Devletleri'nde NATO'nun doğu kanadının güçlendirilmesine odaklanılacak, İngiliz ile Alman orduları arasında ortak tatbikatlar ve eğitimler düzenlenecek. İki ülke, lojistik, depolama ve tedarik yeteneklerini paylaşacak, operasyonel verimliliği artıracak ve maliyetleri düşürecek. Anlaşmaya göre, bir saldırı durumunda kara kuvvetlerinin NATO topraklarını savunmaya hazır olması sağlanacak. Diğer taraftan Alman "P8 Poseidon" deniz devriye uçağı, Kuzey Atlantik üzerindeki güvenliği artırmak, hayati deniz yollarını korumak için gelişmiş gözetleme ve operasyonel yetenekler sağlamak, her şeyden önce Rus denizaltılarının Barents Denizi'nden Atlantik'e girişini bildirmek amacıyla İskoçya'daki RAF Lossiemouth üssünden "periyodik olarak" görev yapacak.
İki ülke arasında savunma sanayisi alanında da işbirliği maddeleri bulunuyor. Bu işbirliği, büyük kalibreli silah topçu namluları, uzun menzilli füzeler, İHA'lar ve gelecekteki 6. nesil savaş jetleri gibi insanlı platformlar ve benzeri ürünleri kapsıyor. Avrupa savunma sistemlerinin askeri teknolojinin en ileri noktasında kalmasını sağlamak için çalışmaların Fransa gibi diğer müttefiklerle yakın koordinasyon içinde yürütüleceği de taahhüt ediliyor.
Avrupa'da güvenlik kaygısı ve Brexit'in etkileri
Son dönem artan tehditler neticesinde Avrupa Birliği (AB), yeni kurumlar, kararlar ve fonlarla hem yapısal olarak Birliğin hem de üye devletlerin savunma kapasitesini artırmaya çalışıyor. Ancak tüm bu harcamaların savunma mekanizmasını güçlendirebilmesi için politika yapıcıların eli çok da güçlü değil. Bu nedenle Avrupalı hükümetler, bölgedeki askeri açıdan güçlü müttefiklerle daha fazla çalışmak istiyor. Ancak Birlik, en büyük iki savunma bütçesinden birine sahip bir üye devletin ayrılışından etkilendi. Teorik olarak, İngiltere'nin Avrupa güvenliği ve savunmasına sunabileceği çok şey olduğu ve geri kalan AB hükümetlerinin İngiliz deneyiminden, ilişkilerinden ve varlıklarından faydalanmak istediği açık. Brexit’ten sonra bile herkes, AB ve üye devletleri etkileyen bir savunma sorununun İngiltere'nin ulusal çıkarlarını da doğrudan etkileyeceği konusunda hemfikir ve bunun tam tersi için de mutabık.
Bununla birlikte AB, Avrupa silah politikasında daha önemli bir arayış içerisinde. Endüstriyel çıkarların önemli rol oynadığı gerçeği, Birlik içerisindeki başat ülkelerin birbirleriyle kısmen rekabet eden kendi silah şirketlerinin mevcudiyeti bağlamında yorumlanmalı. Diğer taraftan, İngiliz savunma sanayisi, kıtanın en büyüklerinden biri ve AB içindeki rekabetten etkilenmeyecek şekilde dışarıda. Ancak AB savunma fonu, AB iç pazarıyla ilişkili olduğundan, bu fona şu ana kadar yalnızca AB ve Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) ülkelerinden firmalar katılabiliyor ve İngilizlere de bu fon kapsamında rağbet edilmiyor.
Diğer taraftan Avrupa genelinde artan bir güvenlik tartışması olan, Donald Trump'ın Beyaz Saray'a olası dönüşünün NATO'yu ve özellikle Ukrayna'daki savaşı nasıl etkileyeceğinin bilinmemesi, Avrupa'nın kendi savunmasında daha fazla sorumluluk alması çağrısına ve stratejik özerklik fikrinin yükselmesine neden oluyor.
Avrupa'nın İngiltere olmadan genel olarak stratejik özerkliğe ulaşması ise zor görünüyor. Stratejik özerklik için üye devletlerin güçlü liderliğinin gerekli olduğu, geçen 15 yıl boyunca Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (CSDP) faaliyetlerinde ortaya çıktı. Birlik içerisinde gerçekleştirilecek operasyonların yürütülmesi ise İngiltere olmadan gittikçe zorlaşacak. Zira İngiltere'nin üyeliği döneminde, AB kuvvet birikimi içinde hatırı sayılır oranda askeri personel ve teçhizata sahip olduğu açıklanmıştı.
Brexit'e rağmen anlaşma çabaları
Anlaşma, İngiltere ile büyük Avrupa müttefikleri arasında hem NATO hem de ikili şartlarda daha yakın bağlar kurmayı amaçlayan daha geniş bir planın parçası gibi görünüyor. İşçi Partili Savunma Bakanı John Healey'nin göreve gelir gelmez temmuzda Ukrayna, Fransa, Almanya, Estonya ve Polonya'ya seyahat planı, Avrupa güvenliğinin gerçekten de yeni İngiliz hükümetinin birinci dış ve savunma önceliği olacağını gösteriyor.
İngiltere ve Almanya artık Avrupa'nın en çok savunma harcaması yapan iki ülkesi ve Ukrayna'nın Avrupa'daki en büyük iki askeri destekçisi olduğundan, Londra ve Berlin kıtanın güvenliği için kilit öneme sahip. Bu tanımlama, yalnızca NATO'nun doğu kanadında değil, aynı zamanda daha geniş Avrupa-Atlantik bölgesinde de Avrupa'nın caydırıcılığına ve savunmasına katkıda bulunmayı amaçlayan iddialı bir ortaklığa dönüşüyor. Sonraki adım ise 2010'da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Lancaster House Anlaşması'nı yeniden başlatmak olacaktır. 2021'de AUKUS nedeniyle İngiltere ve Fransa arasındaki yaşanan savunma temelli gerilimin atlatılması için girişimler devam ediyor.
Trinity House Anlaşması'nın fikirlerinden biri, bu üç büyük Avrupa ülkesini ikili anlaşmalar yoluyla güçlendirmektir. İngiltere, Avrupa savunmasında birliktelik öngörüyor ancak AB ile kurumsal güvenlik ve savunma birlikteliği için girişimde bulunup bir müzakere süreci başlatarak, Brexit konusundaki tartışmanın yeniden başlatılması riskini almak istemiyor. Diğer taraftan, resmi birliktelik bulunmadan, üçüncü ülkelerin AB savunma girişimlerine katılımına ilişkin mevcut koşullar, Londra için kabul edilemez olmayı sürdürüyor. Bu nedenle Londra, muhtemelen daha hızlı olan ikili hedeflerini AB-İngiltere güvenlik ilişkisi planlarıyla uyumlu tutmaya çalışacaktır.