Somali’de Eş-Şebab’a Karşı Askeri Harekatın Başarısız Olmasının Ardından Müzakere Mümkün Mü? 

Orta Doğu Uluslararası İlişkiler Konseyi (MeCouncil) tarafından yayımlanan yeni bir çalışmada, Mogadişu Şehir Üniversitesi'nde araştırmacı olan Afyare A. Elmi, El Şebab hareketi ile hükümet arasında müzakerelerin olası sürecinin karşılaşabileceği fırsatları ve zorlukları ele aldı. 
Fokus+
Somali’de Eş-Şebab’a Karşı Askeri Harekatın Başarısız Olmasının Ardından Müzakere Mümkün Mü 
8 Kasım 2024

Giriş  

Somali federal hükümeti ve uluslararası ortakları son 17 yıldır Eş-Şebab örgütüne karşı mücadele ediyor.   

Mogadişu, 2022’den beri bu konudaki çabalarını keskin bir şekilde artırmasına rağmen, örgütü yenmeyi başaramadı.  

Eş-Şebab ise Somalili yetkililere karşı tam bir askeri zafer elde etmeye çalışsa da, bunu gerçekleştiremedi.  

2012 başından bu yana askeri bir zaferin çatışmayı çözmeyeceği açıkça ortaya çıktı. Ancak her iki tarafın da askeri yaklaşım konusundaki ısrarı, Somali’de yıllarca süren yıkıcı çatışmalara yol açtı.  

Bu karmaşık dinamikler göz önünde bulundurulduğunda, bu araştırma, Somali hükümetinin zor bir askeri zafer peşinde koşmaya devam etmek yerine Eş-Şebab ile diyalog zamanının geldiğini savunuyor.  

Eş-Şebab’a karşı mücadele: Federal hükümet stratejisi  

Somali hükümetinin 2007’den beri Eş-Şebab’a karşı yaklaşımı, “ayaklanmaya karşı koyma taktikleriyle” desteklenen askeri operasyonlara odaklandı.  

Hükümet, eski Cumhurbaşkanı Şerif Şeyh Ahmed döneminde Eş-Şebab’ı yenme çabalarına devam etti.  

Bir diğer eski Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un ilk dönemi ve halefi Cumhurbaşkanı Muhammed Abdullahi Muhammed’in liderlik ettiği yönetimler de dahil olmak üzere daha sonra gelen yönetimler Eş-Şebab’a karşı askeri operasyonları sürdürdü.  

Hasan Şeyh Mahmud, Mayıs 2022’de yeniden cumhurbaşkanı seçildi. O sırada Somali’nin orta kesimlerindeki çok sayıda klan (aşiret), Eş-Şebab’ın kendi bölgelerini ele geçirme girişimine direndi.   

Cumhurbaşkanı da bu klanları destekleyerek, Eş-Şebab’a karşı yürütülen savaşı yoğunlaştırdı.  

Galmudug ve Hir-Shabelle bölgelerindeki diğer klanlar da hükümet öncülüğündeki savaş çabalarına katıldı.   

Bu da Cumhurbaşkanı Şeyh Mahmud’u, Eş-Şebab’a karşı askeri, mali ve ideolojik olarak topyekun bir savaş ilan etmeye sevk etti.  

Operasyonların ilk aşaması Shabelle Nehri’nin doğusundaki bölgelere (Mogadişu’nun kuzeyindeki Galgudud, Hiran, Orta Shabelle ve Mudug), ikinci aşaması ise nehrin batısı ve başkentin güneyindeki bölgelere (Bakool, Bay, Gedo, Aşağı Juba, Aşağı Shabelle, Orta Jubba) odaklandı.  

(Somali'nin Mudug eyaletinde çatışma sırasında El Şebab hareketinin bir grup militanının görüntüsü.)

Taktiksel ayarlamalar bir yana, hükümet askeri bir zafer kazanmaya yönelik temel stratejisini ve müzakereye açık olduğu yönündeki söylemini son yıllarda korudu.  

Ancak, Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un görev süresinde, hükümet karışık sinyaller gönderdi.  

İlk olarak, Cumhurbaşkanı Mahmud döneminde hükümet topyekun bir savaş ilan etti ve başta ABD olmak üzere başlıca uluslararası ortaklarıyla birlikte terörist bir grup olarak nitelendirdiği Eş-Şebab ile müzakere etmeyi reddetti.   

Ancak, cumhurbaşkanı kısa bir süre önce çatışmanın eninde sonunda müzakereler yoluyla sona ereceğini ima etti ve koşullar uygun olduğunda görüşmelere katılmaya istekli olduğunu belirtti.  

Bunun ardından Cumhurbaşkanı Mahmud, Haziran 2024’te Norveç’te düzenlenen Oslo Forumu’nda Eş-Şebab ile görüşmeye hazır olduğunu duyurdu, ancak bu yönde herhangi bir adım atılıp atılmayacağını bildirmedi.  

Diyalog mantığı: Neden şimdi müzakere edelim?  

William Zartman’ın “olgunluk teorisi”, bir çatışmanın taraflarının, durumun “karşılıklı olarak zarar verici bir çıkmaza” ulaştığını, yani askeri zaferin imkansız olduğunu ve çatışmayı sürdürmenin iki tarafa da hizmet etmediğini fark ettiklerinde bir çözüm arayışına girdiklerini ileri sürer.  

Sonuç olarak, her iki taraf da çatışmayı sona erdirmenin tek olası yolu olan müzakereler için artık zamanın “olgunlaştığı” sonucuna varır.  

Bu çerçevede birçok akademisyen, Somali hükümetinin Eş-Şebab ile müzakere yollarını araştırması gerektiği sonucuna vardı.  

Ancak, önemli insani ve maddi kayıplara rağmen, Mogadişu rotasını temelden değiştirmedi ve hükümet söylemlerinde müzakereye açık olduğunu iddia etse de, henüz aktif olarak görüşmeleri sürdürmek için yeterli ilgiyi göstermedi.  

Eş-Şebab’ı terörist bir grup olarak sınıflandırmaya devam eden hükümet, grubun şiddetten vazgeçmesi, El-Kaide ile bağlarını koparması ve sivillere yönelik saldırıları durdurmasını talep etti.  

Mogadişu ayrıca, Eş-Şebab’ın askeri olarak yenilmesi gerektiğini vurgulamaya devam etti.  

Eş-Şebab ise şu ana kadar en azından kamuoyu önünde müzakerelere ciddi bir ilgi göstermedi.  

Grup, herhangi bir müzakerenin ön koşulu olarak şeriat yasasının uygulanmasını ve Afrika barış güçlerinin geri çekilmesini talep etti.  

Geçtiğimiz 17 yılda, Eş-Şebab ülkede daha da yerleşik ve ölümcül hale geldi.  

Güvenlik ve adalet sektörlerinde devletle rekabet eden grup, ayrıca şehirlerin yanı sıra büyük tedarik rotaları boyunca vergi topladı ve paraları gasp etti.  

Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Mahmud’un iktidara dönüşünden bu yana, Somali hükümeti ve müttefiki olan klanlar Eş-Şebab’a karşı savaşırken, önemli uluslararası güvenlik ortakları da malzeme ve hava desteği sağladı.  

Eş-Şebab, Galmudug ve Hirshabelle bölgelerinde ağır kayıplar vermiş olsa da hükümet grubun ülkenin güneyindeki kalelerinin yanı sıra adı geçen bölgelerde askeri bir zafer elde edemedi.  

Dolayısıyla, hükümetin Eş-Şebab’ı tek başına, hatta yabancı askeri destekle yenebileceğine dair beklentilerine hala şüpheyle bakılıyor.  

Dahası, hükümetin sahadaki kazanımlarının yavaş ilerlemesi ve ele geçirilen toprakları elinde tutmanın zorluğu, askeri bir çözüm için acil bir olasılık olmaksızın, uzun ve maliyetli bir çatışmaya işaret ediyor.  

Bazıları, yabancı güçlerin ülkeden ayrılmasının, Afganistan’da Taliban örneğinde olduğu gibi, Mogadişu’nun tamamen Eş-Şebab tarafından ele geçirilme tehdidi taşıdığını savunuyor.  

Ancak, Taliban ve Eş-Şebab arasında birkaç önemli fark var.   

Ulusal hedefleri olan bir Hanefi grubu olan Taliban’ın aksine, Eş-Şebab Selefi, enternasyonalist ve açıkça El-Kaide'ye bağlı durumda. Ayrıca önemli bir uluslararası desteğe sahip değil ve bölgesel muhalefetle karşı karşıya.   

Dolayısıyla Eş-Şebab’ın hayatta kalması grubun gücünden çok, hükümetin zayıflığının bir göstergesi olarak görülüyor.  

Coğrafi olarak Somali’nin doğası isyancıların savaşmasına elverişli değil ve bu da Eş-Şebab’ın tam bir zafer kazanma ihtimalini azaltıyor.  

Grup, elinde tuttuğu toprakları savunmaya, korkutma ve gasp yoluyla kontrol sağlamaya devam edebilir, ancak Somali hükümeti veya büyük klanları ezici bir şekilde yenmesi pek olası değil.  

Somaliland, Puntland, Galmudug ve Hirshabelle’deki büyük klanlar, Afrika Birliği güçlerinden fazla destek almadan Eş-Şebab’ı kendi topraklarından kovarak grubun eksikliklerini ortaya koydu.  

Bu faktörler bir araya geldiğinde, Zartman’ın teorisi olan “olgunluk” anının gelmiş olabileceğini düşündürüyor.   

En önemlisi, çatışmanın müzakere yoluyla sona erdirilmesi pek çok hayatı kurtarabilir. Geçtiğimiz 17 yıl boyunca, çatışan taraflarla ilgisi olmayan on binlerce Somalili, meydana gelen patlamalar veya şiddetli çatışmalarda hayatını kaybetti.  

Sonuç olarak, çatışmanın barışçıl bir şekilde sona ermesi daha fazla can kaybını önleyebilir ve ülkenin kalan altyapısını koruyabilir.   

İşte bu nedenle Somali hükümeti diyalog başlatmalıdır.  

Eş-Şebab’ın uluslararası kuruluşların kendi kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet göstermesine izin vermemesi ve Batı’nın aynı bölgelerde faaliyet gösteren kuruluşlara getirdiği kısıtlamalar, Somali’deki insani krizin ele alınmasında diyaloğun önemini daha da vurguluyor.  

Diğer yandan ülke, onlarca yıldır sel felaketleri ve kuraklıkla boğuşuyor. 2011 yılında yaşanan kuraklık 250 binden fazla insanın ölümüne neden oldu.   

2016-2017 ve 2021-2022 yıllarındaki çatışmaların yanı sıra kuraklık nedeniyle de on binlerce Somalili hayatını kaybetti.  

Çatışma diyalog yoluyla sona ererse, Somalililer ve uluslararası toplum ülkedeki insani krizi hafifletmek için iş birliği yapabilir.   

Birleşmiş Milletler (BM), 2023 yılında yaklaşık sekiz milyon insanın, yani nüfusun yarısının acil insani yardıma ihtiyaç duyduğunu bildirdi.  

Bunların bir kısmı ülke içinde yerinden edilmiş durumda ve büyük şehirlerdeki kamplarda ikamet ediyor.   

Bir diğer kısmı da yardımların kendilerine ulaşmasının zor ya da imkansız olduğu kırsal bölgelerde yaşıyor.  

Diyalog süreci başlatmak  

Ülkede 17 yıl süren savaşın ardından bir barış anlaşmasını müzakere etmek karmaşık zorluklar doğurabilir.  

Ancak, başarılı bir anlaşma için temel koşullar, çatışmanın her iki tarafının da güvendiği, güvenilir bir dış arabulucunun katılımıyla oluşturulabilir.  

Somali’de daha önce hükümet ile Eş-Şebab yetkilileri arasında arabuluculuk yapmış olan “geleneksel klan büyükleri”, bu tür bir arabuluculuk için potansiyel bir seçenek olarak görülebilir.  

Bu konudaki çabalar, öncelikle Eş-Şebab’dan ayrılmayı seçen aynı klanın üyeleri tarafından yürütüldü.   

Ancak, arabuluculuk konusundaki zorluklar hem örgütsel, hem de klan düzeyinde ortaya çıktığı gibi hükümetle uzlaşma arayışında olan grupların karmaşıklığı da buna ekleniyor.  

Dahası, Somali’de hükümet ve Eş-Şebab arasında arabuluculuk yapabilecek birleşik bir “klan büyükleri” organı bulunmuyor.  

Arabuluculuk için diğer seçenekler arasında Katar, Suudi Arabistan, Türkiye, Norveç ve Finlandiya’nın başını çektiği devlet girişimleri yer alıyor.  

Bu bağlamda, Katar ve Türkiye bu konuda arabuluculuğa ilgi duyduklarını birçok kez dile getirdi.  

Doha’nın Taliban ve ABD arasındaki görüşmelerde oynadığı rol ve devlet dışı silahlı aktörleri içeren bir çatışmada arabuluculuk yapma konusundaki deneyimi göz önüne alındığında bu konuda uygun görünüyor.  

Aynı şekilde, Riyad da eşsiz bölgesel liderlik konumu ele alındığında güvenilir bir arabulucu olarak hareket edebilir.  

Bu konuda atılacak ikinci adım olarak, uluslararası toplum, özellikle de Mogadişu’nun güvenliğini destekleyenler, daha geniş barış hedeflerinin bir parçası olarak Eş-Şebab ile diyaloğu açıkça desteklemelidir.  

Kilit aktörler olarak, ABD, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği’nin de bu diyaloğu desteklemesi gerekiyor.  

Bu ülkelerin, özellikle de ABD’nin terörle mücadele politikaları, yıllar boyunca Somali hükümetinin müzakereleri ciddi bir seçenek olarak görmesinin önünde bir engel teşkil etti.  

Uluslararası toplum, genel olarak Somalili siyasi aktörler (klanlar, bölgeler ve siyasi gruplar) arasındaki çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesini destekliyor.  

Ancak, aşırılık yanlısı grupla mücadele ederken, tam bir askeri zafer elde etmesi için hükümeti desteklemeyi tercih etti.  

Bu konudaki üçüncüsü adıma gelirsek, müzakere edilecek bir çözümü engelleyen ana faktörlerin açıklığa kavuşturulması gerekiyor.  

Eş-Şebab tüm yabancı güçlerin Somali’den çekilmesi ve şeriat hukukunun tam olarak uygulanması konusunda ısrar ediyor.  

Burada, Somali parlamentosunun 2009 gibi erken bir tarihte şeriat hukukunu anayasaya entegre edeceğini resmen duyurduğunu belirtmek gerekiyor.  

Dahası, BM Siyasi Ofisi’nin yardımıyla hazırlanan anayasa şeriat hukuku ile uyumlu.  

Uluslararası toplum, barış güçlerinin Aralık 2024’e kadar ülkeyi terk etmesi için Somali hükümetiyle müzakerelerde bulundu.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.