Bir İddia Olarak Mimari
Ahmet Haşim, bir denemesinde “son zamanlarda edebiyattan çekiç sesleri çıktığından” bahseder. Haşim’in son zamanlar dediği 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarıdır. İmparatorluk kötü bir sınıra yaklaşırken birden mimari bir atılıma girilmiş ve yeni tarzda kamusal binalar yapılmaya başlanmıştır. İnşa sadece sahada da değildir üstelik başta Türk Ocağı olmak üzere mimari konusundaki konuşma ve konferansların sayısı da artmaya başlamıştır. Bu canlılık İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin arzusuydu. Cemiyet “her şeyin yolunda gittiği ve devletin hala gücünü koruduğu” algısını oluşturmak için, bir anlamda diriliş inşaatlarına girişmişti.
Birinci Milli Mimari akımı işte bu dönemde şekillendi. Vedat Tek, Kemalettin Bey gibi önemli mimarların başını çektiği bu akım, Selçuklu-Osmanlı seçmeciliğinden ibaret cepheleriyle, bir anlamda “maziden atiye” uzanan bir sürekliliği ima ediyordu. Devlet ayakta ve güçlüydü!
Mimari yapıt diğer sanat eserlerinden farklıdır. Bir resmi seyretmek, bir kitabı okumak, bir konsere gitmek çoğunlukla insanın tercihine bağlıdır. Beğenmediğimiz bir kitabı bir kenara da bırakabiliriz. Mimari yapının bir gösteren olarak değeri tam da burada başlıyor. O bir zorunluluktur.
Başta meydanlara inşa edilen kamusal binalar olmak üzere, coğrafyayı mekânlaştıran her yapı ile kaçınılmaz bir göz temasına gireriz ve yapı iri cephesiyle bir biçimde duygularımızla oynar. Devletler, ideolojiler ve dönemsel siyasi yapılar hem güçlerini herkese göstermek hem kendi tahayyüllerini ima etmek hem de bir büyüklük hissi uyandırmak için mimariyi araç olarak kullanmayı severler.
Eski İmparatorlukların sarayları, dinlerin kutsal mekânları, ulus devletlerin parlamento ve meclis binaları, değişik amaçla inşa edilmiş kamusal yapılar ve hatta sivil mimarinin bir kısım örnekleri güçlü mesajlar içerirler. Mimari yapının görünürlüğü ve zorunlu göz temasından ötürü ondan kaçmanın mümkün olmayışı bu mesaj aracının en önemli avantajıdır. Devletler yoksul zamanlarında bile (hatta bazen özellikle yoksulken) mimariye yüklü bütçe ayırırlar.
Toplumların mimari mesajı
Firmitas, utilitas, venustas. Romalı mimar Vitruvius'un 2 bin yıl önce yapılar için belirlediği bu üç prensip hala geçerliliğini koruyor: Sağlamlık, işlevsellik ve güzellik. Binalar üzerinden mesaj büyük oranda kütle ve estetik yoluyla verilir. Romalı mimarın güzellik prensibi bu bağlamda sayısız çağrışıma, iddiaya ve tahayyüle açıktır. Mimari tarihinin örnekleri de bu tahayyüllerin örnekleriyle doludur. Her uygarlığın, her dinin kendine özgü mimarisi vardır; bunun olması için de çabalarlar.
Aynı dinin içinde bile bölgelere, milletlere, mezheplere göre mimari mesaj az ya da çok değişiklik gösterir. Katolik katedralleriyle büyük Ortodoks kiliseler bambaşka duygular uyandıran mekânlardır. Ortodoks kiliseleri tıpkı camiler gibi sükûnete açıkken katedrallerde göklerin gücü ve korkutuculuğu öne çıkar. Minareler de öyledir; Afrika’dan Orta Asya’ya, Arap coğrafyasından Anadolu ve Balkanlara birbirinden çok değişik minarelerle karşılaşırız; bütün bu minarelerin işlevleri aynı ancak estetik yapıları birbirinden farklıdır.
Belki şöyle özetlenebilir; mimari yapı felsefi ve estetik bir içerik içerir ve hem gök hem de yer hakkında bir kanaati, bakışı, yorumu dayatır.
Yakın dönem Türk mimari tarihinin bazı satırbaşları var. İttihat ve Terakki’nin başlattığı mimari akım, Cumhuriyetin ilanı ve Ankara’nın özellikle Alman mimarlar yoluyla inşası sürecinde etkisini yitirdi. Ankara, Vedat Tek ve Kemalettin Bey gibi mimarların tarzlarını fazla Osmanlı bulmuş, bir süre sonra onlardan iş istemeyi bırakmıştı.
Bugün Cumhuriyetin ilk yıllarında başkenti şekillendiren binalara baktığımızda bir ulus devletin modernleşme tahayyülünü ve bu bağlamda verdiği mesajları görebiliyoruz. Biraz abartarak söylersek “mimarisiz olmaz”. Ulus devletler kendi üsluplarını bir biçimde yaratmak zorunda kalmış, geçmişle bu bağlamda hesaplaşmaya veya işbirliğine girişmişlerdir.
Türkiye on yıllardır inşaat faaliyetleri çok yüksek seyreden bir ülke. Pek çok kamusal bina, ticaret merkezi, fabrika ve konut yapılıyor. Bütün bu binalara baktığımızda doğal olarak şu soruyu soruyoruz: Türkiye’nin bu binalar yoluyla gösterdiği kendine özgü bir tahayyülü ve mesajı var mı? Yoksa küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak, dünya mimarisinin kopyalarıyla mı yetiniyor? Ev/konut mimarisinde coğrafya, sosyoloji, inanç, kültür hesaba katılmadığında evin otele dönüşme tehlikesi de var. Konut mimarisinde böyle bir tehlikeden bahsedilebilir mi? Bunlar önemli sorular!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Gazze'de gönüllü olarak görev yapan ABD'li doktor Talal Ali Khan, İsrail'in hedef gözetmeyen saldırılarında sağlık çalışanlarının can güvenliğinin ciddi risk altında olduğunu belirtti. Khan, bombalanan hastaneler ve hedef alınan okullar…
Daily Sabah Yayın Koordinatörü Dr. Mehmet Çelik, 18-19 Kasım'da Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesini ve sonuçlarını değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi dönüşü yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını kınarken, Ukrayna-Rusya savaşında daha fazla silahlanma yerine diplomasi ve barış çabalarının öncelikli olması gerektiğini vurguladı.…
Türk firmasına ait Panama bandıralı Anadolu S adlı kuru yük gemisine Yemen açıklarında Husiler tarafından füze saldırısı düzenlendi. Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınayarak benzer olayların önlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulduğunu…