Folklorun Gücü 

Ali Ayçil
Folklorun ‘küresel çözülmeye’ karşı bir savunma mekanizması olarak kullanılmaya başlandığını belirten yazar Ali Ayçil, folklorun kültürler ve toplumlar için önemini Fokus+ için kaleme aldı.
Folklorun Gücü 
26 Haziran 2024

2004 yılında Yunanistan’da düzenlenen Yaz Olimpiyatları’nın sloganı “Evine hoş geldin” idi. Yunanlılar bu sloganla tarihteki ilk olimpiyatların ev sahibi olduklarını da hatırlatmak istemişlerdi. Ayrıca, bu organizasyonu düzenleyen diğer ülkeler gibi Yunanlılar da tarihlerinin, kültürlerinin ve folklorlarının zenginliğini göstermek için, olimpiyatların açılışında bir dizi etkinlik gerçekleştirdiler. Bu etkinliklerde Yunan kültürünün bir parçası olarak sunulan folklorik ögelerin önemli bir kısmı Türkiye’de tartışmaya sebep oldu. Komşumuzda sahnelenen halk danslarının bazıları Türk folklorunun da bir parçasıydı çünkü; Karadeniz kemençesi ve horon halen canlı olarak yaşattığımız bir kültürdü mesela. 

Milliyetçi duygularla girişilen bu tartışma, kültürü, tarihi ve coğrafya tarafından çekilmemiş bir sınırın içine çekme gayreti güdüyordu. Oysa folklorun sınır ötesi uzantılarını sadece batıda değil doğu ve güneyimizde görebiliyoruz. Hatay’ın en çok bilinen halk dansı “reyhani”nin küçük estetik farklılıklarla Lübnan’a kadar uzanması, Erzurum oyunlarının da nüanslarla Azerbaycan ve Ermenistan’da sahnelenmesinde şaşırtıcı bir yan yoktur. Kültürlerin ve folklorun sınırıyla ulusların sınırı hiçbir biçimde örtüşmez.  

Elbette folklor halk oyunlarından ve bedenin ritimlerinden ibaret değil; o, masallardan hikayelere, eşyalardan süsleme şekillerine geniş ve derin bir anlam dünyasını içerir. Halk oyunlarını ve çalgıları, bilinirliklerinden ötürü, diğer folklor ögelerini temsilen kullanmayı yeğledim.   

Devletlerin sınırları ve folklor 

Ulus devlet sınırlarıyla folklorun sınırlarının örtüşmemesinin nedeni, ilkinin siyasi/yapma bir tarihin, ikincisinin ise insanın coğrafyalardaki organik macerasının birer ürünü olmalarındandır. Bu yanıyla bir sınırın iki yanında millileştirilmeye çalışılan folklor aynı zamanda yapay olarak birbirinden ayrıştırılmış halkların geçmişteki doğaçlamalarının, ortak kaderlerinin de bir hatırlatıcısıdır.  

 

Hatay’daki bir düğünde olduğu gibi, Suriye ya da Lübnan’daki bir düğünde de hala “reyhani” oynanması, siyasal tarihe rağmen, birlikte yaşanmış tarihin ve derin komşuluk ilişkilerinin öyle kolaylıkla buharlaşıp gitmeyeceğinin, siyasal tarihle eş zamanlı olarak bir başka tarihin de varlığını sürdürmekteki ısrarının bir kanıtıdır.  

Kültürler ulus konseptinden bihaber, iç içe yaşamış topluluklar tarafından inşa edilmiş, coğrafya, zaman, inançlar, klan anlayışları ve mitoloji bu topluluklarda birbirine karışmıştır. Bu durum, doğal olarak folklorun uluslaşma enstrümanlarından biri haline getirilmesini zora sokuyor. Bir karşı bakış açısıyla folklorun, tarihsel toplulukların müştereklerine, acı ve keder ortaklığına vurgu yaptığını, insana dair sahici bir hafızayı sakladığını da pekâlâ iddia edebiliriz. Aslında buna ihtiyacımız da var.   

Folklor, küresel çözülmeye karşı ‘savunma hattı’ haline geldi 

Zaman bize ilginç deneyimler yaşatır. Eski evlerin bir yerinde saklanmış evrak, kağıt ya da bir kilimin birden yeni dünyanın içinde kıymete bindiğini görürüz. Bugünün yeni dünyası artık ulus devletleri, milli dirençleri alaya alan bir noktaya vardı. Dünya vatandaşlığından, dünya kimliğinden, dünya liglerinden bahsediyoruz. Bütün bunlar eski zamanın organik tarihi süreçlerinden farklı olarak, incelikle uygulanan planlar aynı zamanda.  

Küresel merkez, elindeki sayısız etkili araçla günlerimizi, hayallerimizi, okumalarımızı, ağız tatlarımızı, giyinme ve düşünme biçimimizi belirleyebiliyor. Çayın neredeyse ulusal bir içecek olarak addedildiği Türkiye’de belli yaşın altındaki kuşaklarda etkisini yitirmesi ve onun yerini özellikle filtre kahvenin alması, “merkez”in ağız tadı oluşturmaktaki gücünün sıradan göstergelerinden biri sadece. Ve bu dönüşüm içerisinde, biraz da çaresizce yeniden folklorun gücünü keşfetmiş bulunuyoruz. Şöyle de söylenebilir; uluslaşma süreçlerinin dayanaklarından biri olarak görülen folklor, şimdi küresel çözülmeye karşı ulusların ve onu inşa eden halkların bir savunma hattı haline gelmiş bulunuyor.   

 

Türk modernleşmesinin 19. yüzyıldan bu yana temel meselesi kültür ve medeniyetin nasıl tefrik edileceğiydi. Ziya Gökalp Bey’in “uygarlık” ile “harsı/kültürü” birbirinden ayrıştırma gayreti pek de bir sonuç vermedi. Batı dışı diğer toplumlarda da neredeyse bizim hikâyemize benzer bir yakın tarih yaşandı ve benzer bir ikiliğe gidilerek modernizmin toplumsal dönüştürücülüğünden uzak durulmaya çalışıldı.  

Geldiğimiz noktada, merkez dışındaki coğrafyaların tamamında “modernizm sonrası” diyebileceğimiz bir döneme geçildi ve tek tek insanların içine kadar girilmeye başlandı. Bazen biçimde ısrar özü korumaya, koruyamasa bile tahribatı azaltmaya yardım edebilir. Modernlerin alay konusu olan Hint sarileri, Arap kefiyeleri, Karadeniz peştemalları, Orta Asya’nın desenli yelekleri, Yemen kamaları, türlü folklorik ögeler ve halk dansları şimdi çok daha önemli hale geldi. Folklor tek merkezli dünyanın örgütlü ve üretilmiş biçimlerine karşı diğer coğrafyaların kimlik savaşında birden öne çıkmaya başladı.  

Hayatı dijital kolonyalizmle folklor arasında bir “hak iddiası” kavgasına dönüştürmekten başka çaremiz yok. Elbette bunun böyle olabilmesi için, folklorun derin dünyasına, tarihselliğine, mitolojik ve kültürel kılcallarına vakıf olmak gerekiyor. Folklorsuz kaldığımızda, hayatımız üretilmiş olarak ve tüketmek için elimize tutuşturulan bir mamule dönüşecek. Hiç değilse bu satırların yazarının arzusu, merkezin dönüştürücü etkisini kırmak ya da hafifletmek için okullarda folklor dersi konması ve zorunlu hale getirilmesidir. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Afrika'da Seller Nedeniyle Yaklaşık 1 Milyon Kişi Evini Terk Etti

Mali, Nijerya ve Nijer'de şiddetli yağış ve seller nedeniyle yaklaşık 1 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı.

İsrail'i Boykot ve Yaptırımlarla Durdurma Fikri Gerçekçi Mi

Filistin'de devam eden işgal nedeniyle İsrail'e karşı boykot hareketlerini sürdürülebilir ve etkili hale getirmek, şu an için en umut verici çözümlerden biri olarak görünüyor.

İsrailli Keskin Nişancı Tarafından Öldürülen Eygi'yi Arkadaşları Anlattı

İsrail'in işgaline karşı gittiği Batı Şeria'da barışçıl gösteri sırasında İsrail askerlerince öldürülen Türk-Amerikan vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi'yi arkadaşları anlattı.

Türk Aktivist Eygi'nin Otopsi Raporu Çıktı İsrailli Keskin Nişancının Kurşunuyla Öldüğü Kanıtlandı

Batı Şeria'nın Nablus kentinde düzenlenen barışçıl gösteride İsrail güçlerince başından vurularak öldürülen Türk aktivist Ayşenur Ezgi Eygi'nin otopsi raporu açıklandı.

Türkiye Diyanet Vakfı, 380 Ton Kurban Etini Gazze'ye Ulaştırdı

Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) Genel Müdürü İzani Turan, Kurban Bayramı'ndan bu yana 380 ton kurban etini Gazze'ye ulaştırdıklarını söyledi.