İran’ın Nükleer Doktrininde Neler Serbest, Neler Yasak? 

Marwan Kabalan
Marwan Kabalan, İran'ın nükleer doktrini ve olası değişiklikleri, nükleer silah üretimini veya bulundurulmasını yasaklayan fetvanın geçmişi ve potansiyel olarak değişen bir duruma işaret eden gelişmeleri değerlendirdi.

İran’ın Nükleer Doktrininde Neler Serbest, Neler Yasak? 
24 Mayıs 2024

İran’da son dönemde rejimin nükleer doktrinini değiştirme ihtimaline ilişkin açıklamalar artarken, bu konudaki en son açıklama, ülkenin dini lideri Ali Hamaney’in danışmanı Kemal Harazi ve onun düşüncesine yakın kişilerden geldi.   

İran’ın nükleer doktrini, Hamaney’in 2010 yılında yayımladığı, İran rejiminin "ahlaken" izin vermediği kitle imha silahları olan nükleer silahların üretimini veya bulundurulmasını yasaklayan bir fetvayla belirlendi.   

Buradaki paradoks, fetvanın İran’a benzeri görülmemiş yaptırımlar uygulayan ve sonunda ilki 2013’te Cenevre’de, ikincisi ise 2015’te Viyana’da olmak üzere iki aşamada varılan bir anlaşma uyarınca nükleer tesislerini uluslararası denetim ekiplerine açmasına yol açan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1929 sayılı kararının yayınlanmasından sonra gelmesiydi.   

Bahsi geçen fetvanın iptali, Harazi’nin işaret ettiği şartların olması halinde nükleer silah üretimi veya bulundurulmasının “caiz” hale gelebileceği anlamına geliyor.   

İran'ın artan güvenlik endişeleri  

Harazi geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, İran’ın (büyük ihtimalle rejime atıfta bulunarak) varlığı tehdit edilirse askeri doktrinlerini değiştirmekten başka seçeneklerinin olmayacağını ifade etmişti.   

Propaganda dışında, Harazi ve ondan önce İran Nükleer Tesisleri Koruma Gücü Komutanı’nın açıklamalarından da anlaşılıyor ki, İran, İsrail (ve onu desteklemek için harekete geçen bölgesel-uluslararası güvenlik koalisyonu) ile yaşanan ilk doğrudan ve beklenmedik askeri çatışmasının ardından büyüyen zorluklardan giderek daha fazla endişe duymaya başladı.   

Burada dikkat çeken nokta, İran’ın nükleer doktrinini değiştirebileceğine dair ipuçlarının, Rusya’nın bir süredir (tabii ki fetvasız) aynı yönde yaptığı açıklamalarla birlikte gelmesidir.   

Her iki durumda da bu, iki ülkenin geleneksel yeteneklerindeki bariz zayıflığın ışığında gerçek bir tehdit hissini yansıtıyor.   

İran, 2003 yılı başlarında gizli bir nükleer programının açığa çıkmasından bu yana, nükleer silah elde etmenin kendisine yönelik bir saldırıya neden olacağı veya engelleyebileceği konusunda süregelen bir tartışmaya tanık oldu.   

Özellikle İran Devrim Muhafızları tarafından temsil edilen bir hareket ve ona bağlı fikri ve siyasi çevreler, nükleer seçeneğin rejimin dış tehditlere karşı tek güvencesi olduğunu savunuyor.   

Nükleer seçeneği savunanlara göre, eğer iki rejim de nükleer silahlara sahip olsaydı, Batı, Irak eski lideri Saddam Hüseyin ve Libya’nın eski lideri Muammer Kaddafi’nin rejimlerini devirmek için güç kullanamazdı.  

Nükleer gücü destekleyenler buna Kuzey Kore’yi örnek göstererek, nükleer silaha sahip olan Pyongyang’ın, ABD eski Başkanı Donald Trump’ı bu konuyla baş edebilmek için diplomasi yolunu seçmeye sevk ettiğine dikkat çekti.   

İran’ın nükleer seçeneğe yönelme konusundaki ısrarı, kendisini Pakistan ve Hindistan'dan (iki komşu nükleer güç) daha az önemli olmayan bölgesel bir ülke olarak görme vizyonuyla da bağlantılı.   

İran rejimindeki diğer eğilimde ise, Tahran’ın statüsü ve önemi itibarıyla nükleer güç olmayı hak ettiği yönündeki görüşe katılsa da nükleer silahların istenen güvenliği sağlayamayacağına inanılıyor.   

Bu görüşe göre, İran’ın nükleer silaha sahip olması, aksine onun dünyadan izole edilmesi ve kuşatılmasına sebep olabilir, ülkeyi Kuzey Kore’ye dönüştürebilir, bu da devlet ile toplum arasındaki uçurumu artırarak devrimle sonuçlanabilir. Bu, nükleer silah destekçilerinin kaçınmaya çalıştığı “rejimin çöküşü” senaryosunun ancak içeriden gerçekleşeceği anlamına geliyor.   

İki eğilim arasında, ülkenin dini lideri, İran’ı "nükleer eşik durumuna" ulaşmaya yöneltmek, nükleer silah üretme yeteneğine sahip olmak, daha doğrusu fiili üretiminde konuyu siyasi karara bırakmak için orta bir yol seçti.   

Öyle görünüyor ki İran, nükleer anlaşmanın çökmesinin ardından uluslararası denetimin olmayışından yararlanıp, uranyum zenginleştirme seviyesini artırarak aslında bu duruma doğru gidiyor.   

İran’ın nükleer doktrininin değişme ihtimali 

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), iki yıl önce İran’ın çeşitli tesislerinde yüzde 83 oranında zenginleştirilmiş uranyumun izlerini buldu. Bu konuda giderek artan açıklamalar, İran’ın nükleer doktrininin değişme ihtimaline işaret ediyor.   

Gazze ve Ukrayna savaşları, Çin’in çevreleme politikaları ve Hindistan’ın gerilimi tırmandırması ışığında, ABD’nin bölgeye ve dünyaya dayatmaya çalıştığı düzenlemeleri öngörerek, İran kendisini nükleer güç ilan etmeye hazırlanıyor olabilir.   

Ancak İran’ın, Hindistan ve Pakistan’ın 1998’de yaptığı gibi nükleeri “yasaklama fetvasından” geri adım atıp dünyayı şaşırtmaya karar vermeden önce, şu önemli soruyu yanıtlaması gerekiyor:  

Bu karar gerçekten rejimin korunmasını garanti ediyor mu? Eğer cevap evet ise, o zaman 1991’deki en büyük nükleer devletteki komünist rejimin yıkılmasını/devrilmesini nasıl açıklamalıyız?  

Kaynak: AlAraby Siyasi Araştırmalar ve Çalışmalar Merkezi

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Türkiye'den Sudan'a 3 Bin Ton Yardım AFAD'ın İkinci Yardım Gemisi Mersin'den Uğurlandı

AFAD'ın öncülüğünde hazırlanan 2 bin 955 ton insani yardım malzemesini taşıyan gemi, Mersin Uluslararası Limanı'ndan Sudan'a doğru yola çıktı. Gemide gıda, hijyen, barınma ve sağlık malzemeleri bulunuyor.

İsrail İşgali Altındaki Golan Tepeleri’nde Kimlik Krizi

İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde yaşayan Suriyeliler, Suriye ulusal kimlikleri ile İsrail’in dayattığı kimlik arasında seçim yapma baskısıyla karşı karşıya. İç savaşın ve bölgesel gerilimlerin etkisiyle, birçok Golan sakini Suriye köklerine…

Ayşenur ve Yol Arkadaşları

Gazeteci Maen El Bayari, Batı Şeria’da barışçıl gösteri sırasında İsrail askeri tarafından öldürülen Türk-Amerikan aktivist Ayşenur Ezgi Eygi gibi Filistin direnişine verdiği desteklerle unutulmayan kadınların öyküsünü kaleme aldı.

Cezayir Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Çıkan Sonuçları Nasıl Değerlendirmeliyiz

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, 7 Eylül'de yapılan seçimlerde %94,65 oy oranıyla yeniden göreve seçildi. 2019’daki halk protestolarından sonra yapılan ikinci seçimde, Tebbun'un zaferi, ülkenin siyasi ve ekonomik reform süreçlerinde…

Müslüman Kardeşler’in Ürdün’deki Parlamento Seçimlerinde Elde Ettiği Başarı Ne Anlama Geliyor

Ürdün’de yapılan parlamento seçimlerinde İslami Hareket Cephesi Partisi 32 sandalye kazanarak büyük bir başarı elde etti.