ABD Başkanlık Seçimi, Ya Da Demokrasi Krizi

Nuray_Mert-2 (1).jpg
2024 ABD Başkanlık seçimlerinin Amerika ve dünya demokrasisi üzerindeki etkileri neler olacak? Trump'ın siyasi figür olarak öne çıkışı, yargının siyasallaşması ile ABD ve dünya genelinde yaşanan demokrasi krizlerini Prof. Dr. Nuray Mert Fokus+ için kaleme aldı.
ABD Başkanlık Seçimi, Ya da Demokrasi Krizi.Nuray Mert jpg
22 Mayıs 2024

2024 ABD Başkanlık seçimi Kasım ayında, yani daha epeyce zaman var.  Ancak bu seçim süreci çok uzun süre önce başladı, o kadar ki, bir önceki seçimin hemen ertesinde başladı bile diyebiliriz. Hep, ABD’nin küresel hakimiyeti nedeniyle Amerikan seçimlerinin tüm dünyayı ilgilendirdiğinden söz edilir. Diğer taraftan, Trump’ın 2016’da Başkan seçilmesinden sonra ABD seçimleri fazladan önem kazandı hem Amerika’da hem tüm dünyada demokrasi tartışmalarının merkezine oturdu. O nedenle, bu süreci biraz daha yakından izlemekte fayda var. 

Öncelikle, Trump’ın seçim kazanması seçimi Cumhuriyetçilerin kazanıp, Demokratların kaybetmesinin ötesinde bir gelişme olarak görüldü. ‘Liberal Amerika’, Trump gibi birinin seçim kazanmasını, ABD’de karanlık bir devrin başlangıcı olarak gördü. Dahası, Trump’ı seçenlerden çok Trump’ın kişiliği odak noktası oldu. Gerçi, seçmen kitlesi hiç tartışma konusu olmadı değil, sistemin dışında bırakılmış hisseden beyaz yoksullar veya alt orta sınıf konusu gündeme geldi, bu yönde analizler yapıldı. Ama, Trump portresi odak noktası olmaya devam etti. Her şeyden önce, Trump’ın liberal küreselleşmeye karşı içe kapanmacı bir siyaset izlemeye başlamıştı. Göçmen düşmanı idi, ırkçı idi, demokratik teamüllere aykırı davranıyordu. En önemlisi bir başkan olarak ‘Amerika’ya yakışmıyor’du. Doğrusu, Amerika’yı demokrasinin kalesi, dünyanın ‘hakkıyla’ efendisi olarak görenler Trump gibi kaba saba bir adamı, ABD’nin dış politikasının aslında çıkarlara dayalı olarak şekillendiğini ulu orta söyleyen patavatsız birini demokrasi vitrinlerine uygun görmediler. 

Trump da zaten bu noktadan hareket etmiş, kendini liberal seçkinler dünyasının dışında ve dışında kalanların temsilcisi olarak takdim etmişti. 2016 seçim sürecinde rakibi Hillary Clinton’un, Trump seçmenlerini bir nevi ayak takımı (‘deplorables’) olarak tanımlaması, aslında Trump’ın seçim propagandası gibiydi. Trump döneminde bu hava devam etti, 2020 seçimlerini Demokrat Biden’ın kazanması da kaygıları bertaraf etmeye yetmedi. 6 Ocak’ta Trump taraftarlarının seçim sonuçlarının hileli olduğu iddiası ile Capitol Binasında Kongre’yi basmaya kalkması, darbe girişimi olarak kabul edildi. Seçim sonrası, Trump’ın seçmen popülaritesinin azalmak bir yana yükselmesi, Biden yönetiminin kamuoyu desteğinin ise düşmeye başlaması, ikinci bir Trump dönemi ihtimali, kaygıları arttırdı. Trump’a hukuki engeller devreye girdi. Aslında, Trump’a karşı hukuki yoldan mücadele başkanlık döneminde başlamıştı. Trump’ın Rusya ile bağlantıları sorgulanıyordu, 2017’de Güvenlik danışmanı, bu çerçevede istifa etmek zorunda kaldı. 

Burada biraz duralım. Ne demek ‘hukuki engeller’ diyebilirsiniz. Ne yani, demokrasi çoğunluğun seçtiği adamın istediğini yapabileceği bir sistem midir, diyebilirsiniz. Bu sorunun cevabının ‘evet’ olmadığını biliyoruz veya umuyoruz. O nedenle, demokrasiler, sadece seçimler demek değil, kuvvetler ayrımı, seçilenlerin hesap verebilirliği, hukuki denetim önemli diyoruz. Ancak, demokrasiler iki uç arasında bir dengenin sağlanabildiği durumlarda iyi işleyebiliyor. İki uçtan biri, demokrasilerin seçimlerden ibaret sayılması ve çoğulculuğun yerini çoğunlukçuluğun alması. Bu tür bir savrulmayı önlemek adına, denge, başta yargı olmak üzere denge/denetleme mekanizmalarının çalışması önemli. Ancak, yargının seçim, yani temsiliyet mekanizmasını geri plana iterek öne çıkması, özellikle ABD’deki ‘Supreme Court’ gibi, ‘yüksek mahkemeler’in siyasi aktör haline gelmesi, jüritokrasi denilen diğer bir uç. 

Yargının rolü ve demokratik krizler 

Tüm dünyada, çoğunlukçuluğa savrulan popülist siyasetlerin yükselmesi demokrasi krizi olarak tanımlanırken, diğer yandan bu savrulmaya set çekmek amacıyla yargının fazlaca öne çıkması göz ardı ediliyor. ABD'de yaşanan demokrasi krizinin arka planında da bu iki uçlu savrulma yer alıyor. Bu bağlamda, Trump'ın hukuk veya yargı yoluyla engellenmesi üzerine tartışmalar yapıyoruz. 

Popülizme veya çoğunlukçuluğa karşı bir tedbir olarak görülen, yargının devreye girmesi, demokrasi açısından ilkesel olarak da bir sorun. Ama, asıl önemlisi, popülizmin önünü kesmediği gibi onu güçlendiriyor. Seçim yaklaştıkça, Trump’a karşı açılan davaların çoğalması tam da bu etkiyi yaratmış durumda. Dünyanın her yerinde, seçmenler temsiliyetin önüne çekilmeye çalışılan engellere isyan ediyor. Beğenin, beğenmeyin, İsrail’de de Netanyahu’ya karşı da aynı yöntem devreye girdi ve başarılı olamadı. Gazze sonrası olaylar iyice karmaşık bir hal aldı o ayrı. Pakistan’da İmran Han’a karşı benzer bir gelişme yaşandı, sonuç liderin hapiste olduğu bir partiye desteğin artması ve siyasi istikrasızlık oldu. Konuyu çok uzattığımın farkındayım, ancak dünya ölçeğinde yaşanan demokrasi krizleri açısından bu konu çok önemli.  

ABD seçimlerine dönersek, halihazırdaki durum, Trump’ın engellenmesi adına çıkılan yolda, bir yandan Trump’ın desteği arttı, diğer yandan, siyasallaşmanın aşikar hale gelmesi ile yargının itibarını kaybetmesi söz konusu oldu. Kısacası, 2024 seçimlerine giden süreci, ABD ile sınırlı olmayan ‘demokrasi krizi’ konusu çerçevesinde izlemek gerekiyor. Diğer taraftan, son krizi, (benim çok sevdiğim bir siyaset bilimci olan) Michael Parenti’nin ‘Azınlık için Demokrasi’1 adını verdiği ABD demokrasisini bir kez daha topyekûn sorgulamak açısından değerlendirmek gerekiyor.     

Son olarak, Trump’ı, seçkin azınlığa karşı mazlum çoğunluğun temsilcisi olarak görmediğimi not etmeye bilmem gerek var mı? O halde Trump neyi temsil ediyor sorusuna cevap başka bir yazının konusu olsun. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Gazze'den Dönen ABD'li Doktor Sağlık Çalışanlarının Can Güvenliği Tehlikede

Gazze'de gönüllü olarak görev yapan ABD'li doktor Talal Ali Khan, İsrail'in hedef gözetmeyen saldırılarında sağlık çalışanlarının can güvenliğinin ciddi risk altında olduğunu belirtti. Khan, bombalanan hastaneler ve hedef alınan okullar…

Ukrayna ve Gazze'nin Gölgesinde G20 Liderler Zirvesi'nden Ne Çıktı

Daily Sabah Yayın Koordinatörü Dr. Mehmet Çelik, 18-19 Kasım'da Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesini ve sonuçlarını değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Biz Dünyanın Beşten Büyük Olduğunu, Daha Adil Bir Dünyanın Mümkünlüğünü Anlatmaya Devam Edeceğiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi dönüşü yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını kınarken, Ukrayna-Rusya savaşında daha fazla silahlanma yerine diplomasi ve barış çabalarının öncelikli olması gerektiğini vurguladı.…

Türk Gemisine Husiler Tarafından Yapılan Saldırıya Türkiye’den Kınama

Türk firmasına ait Panama bandıralı Anadolu S adlı kuru yük gemisine Yemen açıklarında Husiler tarafından füze saldırısı düzenlendi. Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınayarak benzer olayların önlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulduğunu…

II. Dünya Savaşı’nda Orta Doğu: Alman – İngiliz Rekabeti

Orta Doğu araştırmacısı Mehmet Akif Koç, Kıta Avrupa’sında başlayan ve hızla küresel bir çatışmaya dönüşen II. Dünya Savaşı’nın Orta Doğu’ya yansımalarını ve bölgenin savaş sonrası kaderinin şekillenmesindeki etkilerini Fokus+ için inceledi.