Biden Dış Politikası, Tehlikeli Oyunlar
Farkında mısınız? Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden, tüm kirli işler temize çekiliyor. Savunma harcamalarının yükselmesi, uluslararası çatışmacı dil ve militarizm, ‘uluslararası düzen’ kıran kırana mücadeleler, kirli ittifaklar ve hatta ekoloji politikalarından geri adım atılması. Nasılsa suçlu ilan edildi, Putin Rusya’sı ve Çin. Bu çerçevede, tüm bu dolaplara, ‘demokrasilerin otoriter rejimler ile mücadelesi’ diye kutsal bir anlam yüklenince akan sular duruyor. İtiraz eden, demokrasi düşmanı, otoriter rejim yanlısı olarak yaftalanıyor.
Önce bir noktaya açıklık getirmek gerek; dünyada olan bitenin demokrasileri savunmakla hiç mi hiç alakası yok. Söz konusu iddia tam bir savaş propagandası. Başta Putin Rusya’sı olmak üzere, dünyada olan bitenin ABD’nin hegemonya savaşı olduğunu iddia eden otoriter rejimler, siyasetler, siyasetçiler yok değil. Ancak hal böyle diye, bu rejim ve siyasetlerden yana olmadan, aynı şeyi söylemek neden mümkün olmasın. Putin, bunu Ukrayna’yı işgali meşrulaştırmak için kullanıyor diye, ayan beyan bir gerçeğin adını koymaktan neden imtina edelim. Dahası, otoriter rejimlerin propagandasına mesafeli durmak kolay, ancak demokrasi düşmanı ilan edilmeden, kendini ‘demokrasi’ olarak tanımlayanların propagandasına karşı çıkmak neredeyse mümkün değil. Aslında bu durum, bugünün sorunu değil, öteden beri böyle. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan dünya düzeninde, liberal demokrasi iddiası, bu iddia çerçevesinde yapılıp edilen her şeyi maruz görmenin aracı haline gelmiş durumda.
Yeni soğuk savaş ve Çin ile ilişkiler
Uzatmamak adına, Soğuk Savaş döneminde yaşananları hatırlatmaya gerek yok, ama Yeni Soğuk Savaş ilan edildiğine göre, yeniden dikkate almakta fayda var. Zira, benzerlikler korkutucu ve tehlikeli. O kadar ki, otoriter, marjinal veya sol çevrelerle alakası olmayanlar bile, ABD’nin Pasifik bölgesinde güttüğü siyaseti ‘tehlikeli oyun’1 olarak nitelendiriyor. Biden yönetiminin Çin’i kışkırtacak hamlelerinin büyük bir çatışmayı davet etme riskinden söz ediliyor.
Geçtiğimiz ay, ABD Başkanı Japonya Başbakanı’nı büyük bir tantana ile misafir etti, ardından Filipinler Devlet Başkanı kabul edildi. ABD’nin Pasifiklerde Çin karşısında cephe oluşturma siyaseti yeni değil, Obama döneminden itibaren Pasifik sahası iyice hareketlenmişti. Ancak, son yıllarda Tayvan meselesi çerçevesinde neredeyse savaş hali yaşanır gibi, ittifaklar, silahlanmalar, Çin’e karşı güvenceler ve çatışmacı siyaset iyice ön aldı.
Çin’in kapitalist dünyaya katılması, başlangıçta müjdeli bir haber gibiydi, ancak Çin ekonomisi ABD ile rekabet eder noktaya ulaşınca otoriter bir rejim olduğu hatırlandı. Soğuk Savaş’ın ilk dönemine geri dönüldü. İlk dönemi diyorum, çünkü 1971’de Sovyetler Birliği’ne karşı ABD-Çin ittifakı döneminde de Çin’in otoriter rejimle yönetiliyor olması sorun olmamıştı. Japonya zaten; ortak düşman Çin’e karşı, İkinci Dünya Savaşı sonundan itibaren en önemli ABD müttefiki. Bu uğurda, savaştan yenik çıkmasına rağmen, İmparator Savaş suçlusu olarak yargılanmaktan kurtulmuştu. Uzun hikayeler. Şimdilerde daha çarpıcı olan, demokrasilerin otoriter rejimlerle mücadelesi adına kurulan ittifakta Filipinler’in fazladan kıymete binmesi. On dokuzuncu yüzyıl sonunda, ABD’nin kolonisi olan Filipinler, Soğuk Savaş’ın cephe ülkelerinden biriydi. 1965-1986 yılları arasında ülkeyi demir yumrukla yönettiği gibi, soyup soğana çeviren Ferdinand Marcos, işin suyunu çıkarıp ülkeden kaçmak zorunda kaldıktan sonra eşi İmelda Marcos ile tüm dünyada haber konusu olmuştu. Ancak, o dönem haberlerin çoğu İmelda Marcos’un binlerce ayakkabısı idi, ülkesini en çok dolandıran siyasetçi olarak Guiness Rekorlar kitabına girmişti, ama Soğuk Savaş döneminde yapıp ettikleri uzun boylu mevzu olmadı.
Küresel diplomaside Markos ve Biden
Geçen ay, ABD’de kabul edilen Pilipinler Devlet Başkanı, yine bir Ferdinand Marcos, Bongbong diye bilinen oğul Markos. Bir önceki Filipinler Başkanı Durerte döneminde Marcos dönemi temize çıkmış, annesinin desteği ile siyasete girip 2022 seçimini kazanmıştı. O gün bugündür, ‘otoriter rejimlere karşı demokrasi’ ittifakının baş aktörlerinden.
Gerçi, bu ittifakın içinde yer alanlar; Biden’ın düzenlediği Demokrasi Zirvelerine katılanlar arasında, başta Hindistan’ın Modi’si olmak üzere kimler yok ki. Her şey aynen eski Soğuk Savaş döneminde yaşananlara benzer şekilde devam ediyor. Unutmayalım, Soğuk Savaş denilen dönemde sıcak savaşlar hiç de sona ermemişti. Ayrıca, şu aralar ne Çin’in ne Rusya’nın başında yeni bir Gorbaçov görmek muhtemel görünmüyor. Rusya ve Çin’in arası da kolayca bozulacak gibi değil. Tam da bu nedenle, Biden dış politikası, tüm dünya için gerçekten de ‘tehlikeli oyun’.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Gazze'de gönüllü olarak görev yapan ABD'li doktor Talal Ali Khan, İsrail'in hedef gözetmeyen saldırılarında sağlık çalışanlarının can güvenliğinin ciddi risk altında olduğunu belirtti. Khan, bombalanan hastaneler ve hedef alınan okullar…
Daily Sabah Yayın Koordinatörü Dr. Mehmet Çelik, 18-19 Kasım'da Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesini ve sonuçlarını değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi dönüşü yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını kınarken, Ukrayna-Rusya savaşında daha fazla silahlanma yerine diplomasi ve barış çabalarının öncelikli olması gerektiğini vurguladı.…
Türk firmasına ait Panama bandıralı Anadolu S adlı kuru yük gemisine Yemen açıklarında Husiler tarafından füze saldırısı düzenlendi. Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınayarak benzer olayların önlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulduğunu…