Filistin, Suriye ve Ukrayna: Makul Çoğunluk ve İşgal Taraftarı Azınlık Üzerine
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarına bakılacak olursa, sıradan vatandaşlar ve “küresel kamuoyu” bir yana, mevcut devletlerin büyük çoğunluğu dahi Filistin’de, Suriye’de ve Ukrayna’da yıllardır devam eden işgal, zulüm ve katliamlar ve bunların başlıca sorumluları konusunda hemfikir. BM üyesi devletlerin çoğu, yıllardır devam eden bu zulümlerin başlıca sorumlusu olarak Filistin’i işgal eden İsrail’i, Ukrayna’yı işgal eden Rusya’yı ve Suriye halkını katleden Esed rejimini görüyor ve eleştiriyor. Niceliksel olarak devletlerin çoğunun bu pozisyonda olduğunu görmek için ilgili konularda yapılan BM Genel Kurulu oylama sonuçlarına bakmak yeterli.
BM üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu işgalcilere karşı tavır alıyor
Filistin konusunda onlarca yıla yayılan çok sayıda BM karar tasarısı var. Örneğin 2004’deki 58/292 no’lu kararda Doğu Kudüs dahil İsrail’in 1967’de işgal ettiği tüm topraklarda Filistinlilerin egemenliği bir kez daha tanınmış ve tasarıyı Türkiye dahil 140 devlet desteklemiş, ABD ve İsrail’in dışında Pasifik Okyanusu’ndaki ada devletlerinden Marshall Adaları, Mikronezya, Nauru ve Palau olmak üzere toplamda sadece 6 ülke karşı çıkmış… Suriye’deki insanlığa karşı suçlar dolayısıyla 2013’de Esed rejimin kınayan 11372 no’lu karar tasarısını Türkiye dahil 107 devlet desteklemiş fakat aralarında Rusya, Çin, İran ve BM’de Esed rejiminin temsil ettiği Suriye’nin de olduğu sadece 12 devlet karşı çıkmış… Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hemen akabinde Mart 2022’de BM Genel Kurulu’nda Türkiye dahil 141 devlet Rusya’nın Ukrayna’dan tüm askerlerini çekmesini talep eden karar tasarısını onaylamış, Rusya, Belarus, Eritre, Kuzey Kore ve Esed rejiminin temsil ettiği Suriye’den ibaret 5 devlet karşı çıkmış… En son Aralık 2023’de Gazze’de acil ateşkes çağrısı yapan BM karar tasarısına da 153 devlet kabul oyu verirken ABD ve İsrail başta olmak üzere ancak 10 ülke hayır oyu vermiş. Fakat Türkiye dahil devletlerin çoğunluğunun desteğini alan, ancak 10 civarında ülke tarafından karşı çıkılan bu gibi çok sayıda karar tasarısına rağmen Filistin’de, Suriye’de ve Ukrayna’da silah üstünlüğü olanın kazandığı, binlerce masumun hayatını kaybettiği ve kaybetmeye devam ettiği de ortada. Peki neden?
İşgalcileri destekleyen az sayıda devlet çok kararlı ve müdahaleci
Bu uzunca girişi yapmamın sebebi sorunların temelindeki iki kilit çelişkiye dikkat çekmek için: Birincisi, her üç örnekte de, işgale karşı olan çok sayıda devlete kıyasla, işgalciden taraf olan çok daha kararlı ve işgali kalıcılaştırmak için elinden geleni yapan birkaç devlet var. İsrail’in Filistin’i işgaline neredeyse tüm dünya devletleri karşı çıksa da ABD’nin tek başına kararlı desteği işgalin devamına yetiyor. Esed rejimine neredeyse tüm dünya karşı çıksa da Rusya ve İran’ın doğrudan müdahalesi rejimin devamına yetiyor. Oysa bu işgallere karşı çıkan yüzden fazla devlet arasında yeterli askeri ve siyasi gücü olup bu gücünü kararlı bir şekilde işgalcilere karşı kullanabilen devletler yok. İşgalcinin taraftarı olan devletler çok az sayıda ama çok kararlı, güçlü ve aktif. İkincisi, Ukrayna ve Suriye’nin Rusya ve İran tarafından işgaline en yüksek perdeden karşı çıkan büyük devletlerden bazıları İsrail’in Filistin’i işgalini desteklerken, İsrail’in Filistin’i işgaline yüksek perdeden karşı çıkanlar arasında Suriye’nin işgalini destekleyen ve hatta İran gibi doğrudan işgali gerçekleştirenler var. Özetle, uluslararası sistemde en aktif müdahaleci devletler arasında “işgale karşı ortak bir cephe” olmadığı gibi, bir ülkede işgalin başlıca destekçisi olan büyük güç ve sıkı müttefikleri, diğer bir ülkedeki işgali kınama yarışında liderliği kimseye bırakmayıp ahlakî üstünlük iddia edebiliyor. Aslında sorun sadece devletlerarası seviyede olsa, belki bir nebze daha anlaşılabilirdi.
Bir işgale karşı çıkarken diğer işgale taraftar olan “yarım muhalifler”
Oysa üçüncü ve bizim gibi devlet kurumları dışında olan siviller için daha da can yakıcı olan şu ki bu çatışma ve işgallere odaklanan sivil toplum, akademisyenler ve medya dahil, bu işgallerden birini yüksek perdeden kınarken, bir başka işgali aklayıp savunabiliyor. Örneğin Rus işgaline karşı Ukrayna’yı destekleyen pek çok aktivist ve kanaat önderi, İsrail işgaline karşı Filistin’i desteklemiyor. İsrail işgaline karşı Filistin’in direnişini destekleyen pek çok aktivist ve kanaat önderi de Suriye’de Esed rejimine ve onu ayakta tutan Rus ve İran işgaline karşı direnişi desteklemiyor. Bu da ister istemez bahsettiğimiz karşı çıkışların ne kadar ilkesel, sivil ve bağımsız olduğunu sorgulamayı gerektiriyor. Esed rejiminin ve işbirlikçisi Rus ve İran işgal kuvvetlerinin Suriye’deki insanlık suçlarına karşı haberleri, raporları ve yorumlarıyla beğendiğim bazı uluslararası aktivist, gazeteci ve kanaat önderlerinin Filistin’in işgali konusunda İsrail’i savunan, hatta son dönemde Filistin taraftarı protestocu öğrencileri dahi suçlayan yorum ve eleştirilerine rastlıyor ve bahsettiğim dinamiklerden ötürü maalesef şaşırmıyorum. Aynı şekilde Filistin’in işgali konusunda İsrail’i en üst perdeden eleştiren bazı aktivist, gazeteci ve kanaat önderlerinin Suriye’de Rus ve İran işgalini ve işbirlikçisi Esed rejimini aklayan yorumlarını da okuyorum ve maalesef şaşırmıyorum.
Uluslararası kamuoyunda bu davaların bayraktarı olarak öne çıkan veya özellikle öne çıkarılan bazı “hakperest siyasetçi” örnekleri de maalesef benzer profilde. Örneğin İsrail’e karşı eleştirileriyle öne çıkan ve hatta geçtiğimiz aylarda İsrail’in Gazze’yi işgaline yönelik seçim kampanyasıyla ara seçimi kazanarak siyasete geri dönen bir muhalif İngiliz milletvekili 2023’de “Başkan Esed’in Cidde’deki Arap Ligi’nde yükselmesi beni bugün mutlu ediyor”diye yazacak kadar katıksız bir Esed rejimi destekçisi… Bizzat Kuzeydoğu Suriye’de ABD himayesindeki bölgeyi de ziyaret etmiş, Esed rejiminin devrilmesine, Rus ve İran güçlerine karşı daha kararlı bir şekilde mücadele edilmesine taraftar bir ABD’li senatör aynı zamanda İsrail’in Gazze’yi işgalinin ve kullandığı yöntemlerin ateşli bir taraftarı… Yine diğer “taraftan” örnek verecek olursak, bilhassa sosyal medyada İsrail’i eleştirileriyle ön plana çıkarılan bir İrlandalı milletvekili, aynı zamana bizzat Esed rejimini ziyaret ederek Esed rejimine ambargo uygulanmasına karşı çıkan bir taraftar… Ülkesinin önemli bir kısmı işgal altında olan Ukrayna Cumhurbaşkanı ise aynı zamanda Filistin’i işgal sürecinde İsrail’e destek mesajları yayınlayabiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
Tüm işgallere karşı çıkan makul çoğunluğun sözcüleri geri plana itiliyor
Garip olan şu ki, BM Genel Kurulu oylamalarından örneklerle de işaret ettiğim üzere uluslararası kamuoyunun büyük çoğunluğu hem İsrail’in Filistin’i işgaline, hem Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ve hem de Esed rejimi, Rusya ve İran’ın Suriye’deki zulümlerine karşı çıktığı halde, tüm işgallere karşı çıkan makul çoğunluğun sözcülerinden ziyade, bir işgale karşı çıkıp başka bir işgale taraftar olan nispeten ufak bir fanatik kitle bu davaların bayraktarı ve sözcüsü olarak ön plana çıkartılıyor.
Bu bariz çelişki her bir işgalin sonlandırılması için ayrı ayrı yapılan mücadelelerin başarıya ulaşmasını engelleyen etkenlerden önemli bir tanesi. Türkiye gibi devleti ve kamuoyuyla her üç işgale de karşı çıkanlar dünya çapında çoğunlukta olduğu halde her bir işgale karşı ulusal ve uluslararası hareketlerde geri plana atılmaları, bu davaların bayraktarlığının başka işgallere taraftar kişi, kurum ve devletlerin eline verilmesi, hak hukuk için yola çıkan insanların da mücadele azmini kırabilen bir durum.
Çözüm makul çoğunlukların toplumsal ve uluslararası seviyede güçbirliği
Çözüm, tüm bu işgallere karşı çıkan makul çoğunluğun toplumsal seviyede örgütlenerek güçbirliği yapması ve ayrıca uluslararası düzlemde de her üç işgale karşı çıkan devletlerin bu konudaki ittifakı olabilir. Böylesi bir uluslararası güçbirliğinin Türk dış politikası özelinde nasıl ve neden yapılması gerektiğini 2020’de Perceptions dergisinde yayınlanan “Üçüncü Bir Güç olarak Türkiye’nin Grand (Büyük) Stratejisi: Gerçekçi bir Öneri” başlıklı makalemde detaylı bir şekilde yazmıştım. Fakat 2020’den bugüne, ABD ve Rusya liderliğindeki rakip ittifak bloklarının desteklediği işgaller daha da genişlediği, derinleştiği, kalıcılaştığı ve üstelik çözüm imkanları gittikçe azaldığı için, tüm bu işgallere karşı makul çoğunluğun geniş ittifakının öncelikle her bir ülkenin iç kamuoyunda ve sonrasında uluslararası sivil toplumda kurulması gerektiği ortada.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Dijital göçebelik, uzaktan çalışmanın sağladığı esneklikle profesyonellerin dünyayı gezerken işlerini sürdürmesine olanak tanıyor. Kovid-19 sonrası hızla artan bu yaşam tarzı, hem kişisel özgürlük hem de iş fırsatları sunarak geleneksel iş normlarını…
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından düzenlenen MÜSİAD EXPO Ticaret Fuarı, 26-29 Kasım tarihleri arasında İstanbul TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında Gazze'de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkardı. Kararda, sivil halka yönelik yaşamsal yardımların…
İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Büyükaslan, sosyal medya platformlarının Filistin yanlısı paylaşımlara uyguladığı sansüre dikkat çekerek, "X, Aksa Tufanı'nın başında görece özgür bir paylaşım ortamı…