Hudutsuz Merhamet: Osmanlı’nın Yahudilere Yönelik Yardım ve Hoşgörüsüne Dair Arşiv Belgeleri
Mazlumlara yardım edilmesine, onların maruz kaldıkları zulümden kurtarılmaları için yapılması gereken çalışmalara yönelik öğütlere neredeyse bütün kültürlerde rastlamak mümkündür. Ancak zor dönemlerde inisiyatif alarak bu umdeyle hareket edebilenlerin sayısı oldukça azdır ve tarih bunlardan sitayişle bahsetmektedir.
Dinî veya daha farklı bir saikle kendimize yakın hissettiğimiz kimselere sıkıntılı zamanlarında elimizi uzatmak elbette takdir edilesi bir durumdur. Bunun yanında hiçbir hukuku veya bağının olmadığı kimselere koşulsuz ve teklifsiz olarak -karşılık beklemeden- yardımda bulunup onların yaşamak gibi en temel ve insani haklarına kavuşmasına vesile olmak, çok daha erdemli bir tutumdur. Osmanlı Devleti, işte asırlar boyunca bu prensiple hareket etmiş, politikasını da merhamet gibi ulvi bir ahlaki temel üzerine inşa etmiştir.
Arşivlerimizde Osmanlı Devleti’nin farklı ülkelerde zulme maruz kalan milletlere yönelik yardımlarıyla ilgili çok fazla kayıt mevcuttur. Arşiv belgelerimiz Osmanlı’nın bu alicenap tavrından en fazla istifade eden toplumların başında Yahudilerin/Musevilerin geldiğini göstermektedir. Bunlardan sadece birkaçını sunmak bile meselenin tam olarak anlaşılmasına katkı sağlayacaktır:
15. yüzyılın sonlarında Avrupa’nın güneybatısında bulunan İspanya’da dinî kaynaklı büyük bir siyasi travma ve kıyım yaşanmıştır. 1469 yılının Ekim ayında Kastilya Kraliçesi I. Isabella ile Aragon Kralı II. Fernando’nun evlenmesiyle sağlanan İspanya siyasi birliği, bölgede yaşayan Müslüman ve Yahudiler için de sonun başlangıcı olmuştur. 1492’de Gırnata’nın işgali, burada sekiz asırdır hüküm süren Endülüs’teki İslam egemenliğini kesin olarak sona erdirmiş, aynı yıl çıkarılan Elhamra Kararnamesi ile de artık bu topraklarda Yahudilerin yaşayamayacağı ilan edilmiştir. Burada vurgulanması gereken husus, İspanya’daki Müslüman hâkimiyeti sona erince bunun Yahudiler için de bir felakete dönüştüğü gerçeğidir. Bu gelişmelerden sonra göçe zorlanan Yahudiler huzur ve refah içerisinde yaşayacaklarını düşündükleri Osmanlı Devleti’ne de sığınmışlardır. Sultan II. Bayezid (1481-1512) muhtaç durumdaki Yahudilerin Osmanlı ülkesine yerleşmesine bilâ-tereddüt ve memnuniyetle müsaade etmiş; onların İstanbul, Selanik, İzmir ve Edirne gibi önemli şehirlere iskânlarını sorunsuz olarak temin etmiştir. Sefarad (İbranice İspanya) Yahudileri olarak isimlendirilen bu gruplar Devlet-i Aliyye’nin engin hoşgörüsüyle millet sistemi içerisinde yüzyıllarca huzurlu bir şekilde yaşamışlardır.
1519 tarihli Tahrir Defteri’nde, [BOA. TT.d, no. 77] Edirne’ye yerleştirilen Yahudiler için artık hayatın normale döndüğü görülmektedir. Bu defterde, "Yahudiyan-ı Nefs-i Edirne" (Edirne merkezindeki Yahudiler) başlığı altında "Cemaat-i Katalan", "Cemaat-i Aragon", "Cemaat-i İspanya" gibi alt başlıklarda Yahudilerin nereden geldiklerini gösteren isimlendirmelerle kayıtları tutulmuştur. Aynı başlık altında Almanya, Portekiz gibi diğer Avrupa topraklarından gelen Yahudilerin olduğu da görülmektedir. Edirne’deki Yahudi iskânına dair bu kayıt, diğer Osmanlı topraklarına yerleştirilenler için de örnek mahiyetindedir.
Yahudilerin Edirne’ye yerleştirildiğini gösteren tahrir defteri (1519) - BOA. TT.d, no. 77
İlerleyen yüzyıllarda da Yahudilerin kitlesel olarak Osmanlı topraklarına sığındıklarını görmekteyiz. Nitekim 1785’te Avusturya, ülkesindeki Yahudilerin ayin yapmalarına müsaade etmemiş, yüksek vergiler koymuş ve bunu ödeyemeyenleri ülkesinden çıkarmıştır. Bunun üzerine yaklaşık 9 bin hane Osmanlı egemenliğindeki Hotin ve Boğdan civarına gelmiştir. Hotin Muhafızı İsmail Paşa, yaşanan bu Yahudi ilticası konusunda nasıl bir tavır alınması gerektiğini bir arz ile saraya sunmuştur [BOA. HAT, 1357/53242]. Sultan I. Abdülhamid (1774-1789) kendisine arz edilen mesele hakkında, Osmanlı ülkesine sığınan Yahudilerin âciz ve fakir olmasından dolayı bunların Hotin ve Boğdan civarına insani bir nizam içerisinde yerleştirilmeleri emrini vermiştir [BOA. HAT, 1358/53375].
Hotin ve Boğdan’a gelen Yahudilerin iskânı konusunda nasıl bir tavır alınması gerektiğine yönelik Hotin Muhafızı İsmail Paşa’nın arzı ve sığınanların mağdur edilmemesine dair Sultan’ın emri - BOA. HAT. 1357/53242 – 1358/53375
Osmanlı Devleti’nin müşfik tutumundan duyulan memnuniyetin Yahudi toplumu tarafından padişaha sunulan şükran mektuplarında etraflıca işlendiğine şahit olmaktayız. Örneğin İstanbul Hahambaşısı Moşe Levi 1877 tarihli arzında:
“Velinimetimiz padişahımız efendimiz hazretleri şanlı atalarının lütufkâr eserlerine uyarak her an ve her dakika lütuflar gösterip herkesi sevindirmektedirler. Bazı yerlerden zorunlu olarak vatanlarını terk etmiş olan Musevilerin Osmanlı ülkesine yerleştirilmeleri hususunda padişahın yaptığı iyilikler ve ardı arkası kesilmeyen yardımlar sayesinde şimdiye kadar gelenler elverişli bölgelere dağıtılmıştır. Bunlar gördükleri şefkat ve merhametin teşekkürünü sevinç ve mutluluk gözyaşı dökerek göstermişlerdir. Padişahın şanlı ataları geçmişte âciz durumdaki sığınmacıları kabul edip koruyarak büyüklük gösterdikleri gibi velinimetimiz efendimiz hazretleri de kimsesiz sığınmacıları ölümden kurtarmak derecesinde yardımlarıyla mutlu etmiştir…” [BOA. Y.PRK. AZN. 1/8] şeklinde şükran duygularını ifade etmiştir.
Yahudiler adına İstanbul Hahambaşısı Moşe Levi tarafından 1877 yılında Sultan’a sunulan şükrana dair- BOA. Y.PRK. AZN. 1/8
Hahambaşının bu arzı Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca uyguladığı insani politikanın bir özeti olarak değerlendirilebilir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilmiş, hâkim olduğu topraklarda birçok devlet kurulmasına rağmen tam olarak siyasi bir istikrar teşekkül etmemiştir. Bunu fırsat bilen Filistin bölgesindeki Yahudiler, kısa sürede yerli Müslüman nüfusu yerinden etmiş ayrıca çoğunluğu oluşturmak adına bu bölgeye yerleştirilmek üzere Yahudi göçünün önünü açmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından da burada bir devlet kurmuşlardır.
Asırlar boyunca Müslümanlardan lütuf ve müsamahadan başka hiçbir şey görmeyen bu milletin kurmuş olduğu devlet, günümüzde Gazze’de Filistinlilere hunharca en kesif mezalimi ve katliamı yapmaktadır. Şiddeti gün geçtikçe artan saldırılar; başta yerleşim yerleri, okul, hastane ve ibadethane olmak üzere kamu alanlarını dolayısıyla da çocuk, kadın ve yaşlı demeden tüm sivilleri hedef almaktadır. Arşiv belgeleriyle ortaya koyduğumuz Osmanlı örneğinden de anlaşılacağı üzere zalime karşı mazlumun, haksızlığa karşı hukukun yanında yer almak gibi insani değerler hususunda uluslararası kamuoyuna büyük sorumluluklar düşmektedir.
Osmanlı’dan bugüne devletimiz, uluslararası meselelerde merhamet ve adaleti politik tarz olarak biteviye sürdürmektedir. 2023 yılında Devlet Arşivleri Başkanlığı tarafından genişletilmiş ikinci baskısı yayımlanan “Cihan-Penâh- Osmanlı’dan Günümüze İnsani Diplomasi” kitabında 1478-2022 yılları arasındaki yedi asırlık dönemde dünyada ortaya çıkan sorunların çözümü için merhamet anlayışıyla nasıl gayret edildiğine dair 206 adet belge örneğini görmek mümkündür. Yoğun ilgi gören bu kitaba, Devlet Arşivleri Başkanlığımızın web sitesi üzerindeki yayınlar kısmından da ulaşılabilmektedir.
(https://www.devletarsivleri.gov.tr/Sayfalar/Yayinlar/Yayinlar.aspx)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Galant hakkında tutuklama emri çıkardı.
İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Büyükaslan, sosyal medya platformlarının Filistin yanlısı paylaşımlara uyguladığı sansüre dikkat çekerek, "X, Aksa Tufanı'nın başında görece özgür bir paylaşım ortamı…
Güney Afrika, Gazze’deki soykırım iddialarıyla ilgili Uluslararası Adalet Divanına 4 bin sayfayı aşan delil sundu. Büyükelçi Vusi Madonsela, İsrail’in açıkça dile getirilen "Gazze’yi insansızlaştırma" niyetinin davayı güçlendirdiğini vurguladı.
Doç. Dr. Zeynep Burcu Uğur, Türkiye’de artan konut fiyatlarının başlıca nedenlerini ve göçmenlerin fiyat artışına etki edip etmediğini Fokus+ için kaleme aldı.