İran-İsrail Arasındaki Tırmanma Nereye Varacak?
1 Nisan’da İsrail’in Şam Büyükelçiliğini vurmasına karşılık İran’ın 13 Nisan’da doğrudan İsrail’i hedef alması ve bir hafta sonra İsrail’in de İran’a cevap verdiği çatışma döngüsü kaldığı yerden devam ediyor. İsrail’in Hizbullah’ı hedef aldığı saldırılara karşılık İran, dün gece İsrail’e bir hava saldırısı gerçekleştirdi.
Süreci kısaca hatırlayıp bu çatışma döngüsünün nereye evrilebileceğine dair spekülasyon yapalım.
İsrail’in Gazze’deki barbarca katliamlarla yetinmeyerek Lübnan merkezli Hizbullah’a yönelmesi sürpriz olmadı ancak bu kadar kısa sürede, örgütü felç edecek sonuç alıcı saldırılar düzenlemesi birçok analist için sürprizdi. Çağrı cihazlarını patlatarak on binlerce örgüt mensubunu fiziken sakat bırakan saldırıların ardından Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah dahil olmak üzere bütün komuta kademesini katletmesi ikinci şok dalgasını oluşturdu. Buna karşın Hizbullah’ın İsrail topraklarına fırlattığı roketlerin bir kısmı Tel Aviv’e düştüyse de caydırıcı bir etki oluşturmadığı da bir gerçek.
Hizbullah’a yönelik bu saldırılar, İran’ın bölgesel güvenlik mimarisi açısından oldukça önemli. Bu anlamda Gazze’yi yok etme pahasına Hamas’a yönelik saldırılardan da İsmail Heniyye’nin Tahran’da suikastla katledilmesinden önemli ölçüde ayrışıyor.
Her şeyden önce Hizbullah, İran’ın resmi ideolojisini de benimseyen bir örgüt. Dolayısıyla İran’la Hizbullah arasında aynı zamanda bir duygudaşlık da söz konusu. Bu yönüyle Hamas’tan önemli ölçüde ayrışıyor. Stratejik düzeyde de İran’ın Lübnan siyasetine nüfuz etmenin yanında, İsrail’e karşı ileri bir karakol işlevine de sahip. Dahası İran, Suriye’de Esed rejimini ayakta tutmaya karar verdiğinde de sahaya sürdüğü ilk silahlı güçlerden birisiydi. Bu kadar önemli işlevlere sahip bir örgütün maruz kaldığı saldırılar da yalnızca liderinin bertaraf edilmesiyle sınırlı değil. Bu bakımdan Hizbullah’ın bir süre için işlevsiz kaldığını ifade etmek zor değil.
Kontrollü gerginlik ne kadar devam edecek?
İran’ın bölgesel güvenlik yapılanmasında önemli bir yer tutan bir örgütün, İsrail tarafından kısa sürede paralize edilmesi geçiştirilecek türden bir gelişme değil. İran’ın bu yeni duruma karşı üreteceği cevaplar, bölgesel siyaseti etkileyebilecek potansiyele de sahip.
Tıpkı 13 Nisan’dan önce olduğu gibi İsrail’e nasıl bir karşılık verilmesi gerektiği konusunda İran karar alıcıları arasında da görüş ayrılıkları olduğuna dair bilgiler kamuoyuna yansıdı.
Tartışma, İran’a doğrudan saldırı gerçekleştirmek ile bunun İran’a daha büyük maliyetler üreteceğini ve dolayısıyla “stratejik sabır” siyasetinin devam ettirilmesi gerektiğini savunanlar arasında geçti.
İsrail’e doğrudan bir saldırı gerçekleştirmeyi savunanlar, İsrail’in ABD desteği ile pervasızlaştığını ve İran’ı da vurmasının an meselesi olduğunu ve böylesi bir saldırıya maruz kalmadan harekete geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Buna karşı çıkanlar ise bunun bir tuzak olduğunu ve İsrail’in doğrudan İran’a yönelik geniş çaplı bir saldırı gerçekleştirmesi için aradığı gerekçeyi sağlayacağını savunuyor.
İran’ın dün gece İsrail’e 200’e yakın füze fırlatması, ikinci grubun tartışmada ağır bastığını gösterse de aslında sonuç pek değişmedi. İran’ın İsrail’i doğrudan hedef alması belli bir irade göstergesi olsa da İsrail’in caydırılması noktasında herhangi bir etki göstermesi pek olası değil. Dahası İsrail’i doğrudan hedef aldığı için İsrail’in karşılık vermesi de kaçınılmaz oldu.
Kısacası kontrollü gerginliğin devam ettiğini ifade etmek mümkün. Bu gerginliğin yeni bir aşamaya taşınıp taşınmayacağı, tırmanmanın bir üst seviyeye taşınıp taşınmayacağını belirleyecek olan şey ise İsrail’in cevabı olacak.
İsrail’in 20 Nisan’da olduğu gibi değil de daha ağır bir saldırı gerçekleştirmesi durumunda İran artık el yükseltmek için farklı senaryoları gündeme almak zorunda.
İran aldığı yaranın telafisine, Hizbullah’ı yeniden yapılandırmakla başlayacak. Örgütün kaybının yalnızca lider kadrosunun tasfiyesi ile sınırlı olmadığı ve İsrail’in Hizbullah’ın içine nüfuz ettiği derinlik göz önünde bulundurulduğunda önünde zorlu bir süreç var.
Dahası İran bu meselelerle uğraşırken İsrail inisiyatif üstünlüğünü kullanarak İran’ın farklı ülkelerdeki müttefiklerine karşı saldırılarına devam edecek. Irak ve Suriye’deki milisler ile Yemen’deki Ensarullah hareketi İsrail’in hedefi olabilecek akla gelen ilk örnekler. Dolayısıyla İran bir adım geriden gitmiş olacak.
Bu durumda “stratejik sabır” hatta kontrollü gerginlik bir seçenek olmaktan çıkacak. Çünkü İsrail’e her karşılık verdiğinde daha ağır bir saldırı ile karşılaşması da artık tolere edilebilir bir durum değil. Dolayısıyla bu kısır döngüyü oluşturan ve besleyen seçenekler dışında bir alternatif üretmek zorunda.
Bu anlamda akla gelen en önemli seçenek, tırmanmanın bir üst seviyeye yani kapsamlı bir savaşa evrilmesi durumu. Ancak ne İran ne ABD büyük savaşın çıkmasına taraftar değil. Bu savaşı en fazla isteyebilecek Netanyahu bile İran’da “rejim değişikliğini” dile getirerek farklı bir senaryoyu gündeme getirdi.
Buna karşın İran da önemli bir koza sahip.
ABD ve Avrupa ile ters düşme pahasına nükleer çalışmaları somut bir sonuca bağlamak. Kaldı ki İran’ın nükleer silah üretmenin kıyısında olduğu ve sonuç almasının zamanlama meselesi olduğu biliniyor. Biden yönetimi ile kapsamlı bir nükleer anlaşmaya varmamış olması da elini rahatlatıyor.
Nükleer güce kavuşmuş bir İran’ın daha güvende mi olacağı yoksa doğrudan bir İsrail-ABD saldırısını mı tetikleyeceği sorusu, İran tarafından da dikkate alınan bir tartışma konusu olmuştur. Bu önemli tehdide rağmen İran’ın, güvenlik seçeneklerinin gittikçe daralması nedeniyle radikal bir çıkışla nükleer silah edinme sürecini hızlandırması beklenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Gazze'de gönüllü olarak görev yapan ABD'li doktor Talal Ali Khan, İsrail'in hedef gözetmeyen saldırılarında sağlık çalışanlarının can güvenliğinin ciddi risk altında olduğunu belirtti. Khan, bombalanan hastaneler ve hedef alınan okullar…
Daily Sabah Yayın Koordinatörü Dr. Mehmet Çelik, 18-19 Kasım'da Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesini ve sonuçlarını değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi dönüşü yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını kınarken, Ukrayna-Rusya savaşında daha fazla silahlanma yerine diplomasi ve barış çabalarının öncelikli olması gerektiğini vurguladı.…
Türk firmasına ait Panama bandıralı Anadolu S adlı kuru yük gemisine Yemen açıklarında Husiler tarafından füze saldırısı düzenlendi. Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınayarak benzer olayların önlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulduğunu…