İsrail İran’ı Neden Hedef Aldı?

Veysel Kurt
İsrail’in İran Şam Büyükelçiliğine düzenlediği hava saldırısı, İsrail- İran arasındaki uzun süreli gerginliğin yeni bir boyutunu işaret ediyor. Bu kritik hamle, bölgesel güç dengelerini ve karmaşık diplomatik ilişkileri yeniden gündeme taşıyor. İki ülkenin çatışmasının derinlikleri ve bu son gelişmenin yeni boyutunu Dr. Veysel Kurt Fokus+ için kaleme aldı.
İsrail-İran’ı-Neden-Hedef-Aldı.jpg
04 Nisan 2024

İsrail hava kuvvetleri 1 Nisan’da İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesi içerisindeki konsolosluk binasına bir hava saldırısı düzenledi. İkisi Tuğgeneral rütbesine sahip eski Devrim Muhafızları Komutanı dahil toplam on bir kişi hayatını kaybetti. 

Bir süredir İsrail ile İran’ın vekilleri arasında devam edegelen çatışmada İsrail el yükseltmiş oldu. Lübnan’daki Hizbullah güçleri ile Yemen’deki Husi güçlerinin aralıklı saldırılarına karşın İsrail, İran’ı (Suriye topraklarında da olsa) doğrudan hedef alarak cevap vermiş oldu.    

Bu saldırıyı ve arkasındaki motivasyonu irdelemeden önce İran’la İsrail arasındaki ‘tuhaf’ çatışmanın karakterine kısaca değinmekte yarar var.  

İran’la İsrail arasındaki tuhaf çatışma sarmalı

İran 1979 devriminin ardından ABD ve İsrail’i baş düşman olarak kodlamış durumda, hatta bu aktörlere yönelik “büyük şeytan” ve “küçük şeytan” gibi tanımlamalar kullandığı da malum. Buna rağmen İran ne İsrail ne de ABD ile büyük çaplı bir askeri çatışma yaşamadı. Dahası ABD, İran’ı yalnızlaştırmak ve çevrelemek adına yarattığı polarizasyon üzerinden bölgeyi dizayn etti. 2003 Irak işgali ve 2015’teki Nükleer anlaşması sonrasında görüldüğü üzere zaman zaman İran’ın önünü açacak adımlar da atmaktan geri durmadı.  

İsrail ile İran arasındaki ilişkiler ise daha tuhaf ve karmaşık. İlişkiler zaman zaman yoğunlaşan dolaylı bir çatışmanın esiri olmuş durumda. Fakat bu ilişki biçiminden her iki ülkenin de faydalandığı bir sır değil. İran, reel politik düzlemde güvenliğini Kudüs’ten başlatarak Tahran’dan Kudüs’e kadar bir etki alanı oluşturmaya çalışıyor. 2003 Irak işgalinden sonra da bu anlamda etki alanını genişlettiği açık. Öte yandan bu pragmatik stratejiyi “Kudüs davası” gibi söylemlerle ideolojik kazançlara çevirmekten de geri durmuyor. “Direniş ekseni” söylemi ile oluşturduğu ittifakla da hem İsrail’i sıkıştırmayı hem de çatışmayı İran’ın dışında tutmayı beceriyor. 

Dikkat edilirse İran’la İsrail arasındaki gerginlikten söz ederken çatışma büyük oranda İsrail ile Hizbullah, İsrail ile Husiler, İsrail ile Hamas arasında gerçekleşiyor ya da İsrail Suriye ya da Irak’ta konuşlu İran yanlısı diğer Şii milisleri vuruyor. Bu durum da açıkça gösteriyor ki İran vekil gruplar ve milisleri oldukça etkili kullanıyor.  

İsrail’in zaman zaman doğrudan İran’daki stratejik noktalar, tesisler ya da askeri/sivil hedeflere saldırdığı da malum. Bunların başında nükleer tesisler ile nükleer programda çalışan üst düzey mühendisler ya da askerler geliyor. Bu saldırıları kendi bağlamında, belirli sebeplere açıklamak mümkün.  

Yeni saldırı, neden şimdi?

İsrail sadece fırsat bulduğu için mi başka bir deyişle elde ettiği istihbaratı değerlendirerek anlık bir kararla mı saldırdı yoksa belirli amaçları mı var? Elbette Şam’ın ortasında İranlı komutanların, Esad rejimi ve Hizbullah’la bağlantılı olduğu tahmin edilen Lübnanlı şahıslarla yaptığı toplantıyı havadan vurması İsrail namına bir istihbarat başarısıdır. Üstelik büyükelçilik binasını hedef almış olması hem İran hem de Esad iktidarına bir meydan okumadır. Ancak saldırının gerçekleştiği konjonktürel koşullar ve diğer hedefler de göz ardı edilemez.  

Saldırının Gazze’ye yönelik barbarlığın yeniden yoğunlaştığı bir dönemde gelmesi tesadüf değil. Gazze’deki cürümlerini gölgede bırakmak ve hatta –küçük bir ihtimal de olsa- İran, Hizbullah ya da Şam rejiminden gelecek olası cevapları kullanarak kendisine yönelik tehdidin boyutlarını büyüterek meşrulaştırma çabası içine girebilir. 

Fakat esas amacının savaşı yaymak olduğu çok açık. 2006 savaşı sonrasında İran’la Hizbullah arasında bir tür angajman kuralları belirlendiğinden bu tarihten itibaren iki taraf arasındaki çatışmalar kontrollü saldırı niteliğinde kaldı. Gelinen noktada İsrail Hizbullah’a yönelik bir saldırı dalgası hatta kara operasyonunu tercih edebilir. Ancak bu senaryonun İran’a uzanması konusunda Netanyahu çok ihtiraslı olsa da ABD yönetimi ile bir konsensüs yok.  

Biden yönetimi temelde bir İsrail-İran savaşını istemeyecektir. Ancak İsrail’in yaptığı şey tam da Biden yönetimini adım atmaya zorlamak. 7 Ekim günü donanmayı Doğu Akdeniz’e sevk eden Biden yönetiminden daha büyük ve uzun süreli bir askeri desteğini garanti altına alması İsrail için büyük kazanç. Biden’den istediğini alamaması durumunda ise Trump’ı destekleme kartını oynayacağını öngörmek zor değil.  

Bu tablo, İsrail’in Biden yönetimini fazlasıyla zorladığını gösteriyor. Filistin ve Gazze ile ilgili meselelerde Amerikan yönetiminin temelde İsrail’e karşı bir politika üretmekten uzak kaldığı bir gerçek. BM Güvenlik Konseyinde ateşkes kararının alındığı toplantıda çekimser kalan ABD’nin ertesi gün İsrail’e karşı bir yaptırımın söz konusu olamayacağını ve dahası büyük miktarda silah ve mühimmat göndermesinin başka bir anlamı yok. Öte yandan Netanyahu’nun barbarca yöntemlerinin kendisini zorda bıraktığı için meselenin nasıl yönetileceği konusunda İsrail yönetimi ile farklılaştığı konular olduğu ve seçimlere giderken Müslüman oyları küstürmeyecek bir formül peşinde olduğunu biliniyor. 

İran cevap verir mi?  

Kullandığı bütün sert söylemlere rağmen İran ne ABD ne de İsrail ile doğrudan bir savaşı tercih etmiyor ve bu kendisi açısından oldukça rasyonel bir tercih. Bir savaş durumunda İran bu iki ülkenin canını yakabilir ancak kendisi çok daha büyük maliyetlerle karşılaşacaktır. 

Dolayısıyla bu saldırılara karşı tavrı da daha öncekilerden farklı olmayacaktır. Sert cevap vermeye yönelik açıklamalar var fakat yine vekiller yoluyla İsrail’e karşı tehdit oluşturma ve belki de ‘uygun’ bir zamanda cılız bir karşılık. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra bile bu yolu tercih eden İran, bu saldırılar dolayısıyla el yükseltme yoluna gitmeyecektir.  

Bu bir kısır döngü mü? Evet ve İsrail’in savaş ihtirasının bu döngüyü kıracak şartları henüz oluşturmadığını ifade etmek mümkün.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Afrika'da Seller Nedeniyle Yaklaşık 1 Milyon Kişi Evini Terk Etti

Mali, Nijerya ve Nijer'de şiddetli yağış ve seller nedeniyle yaklaşık 1 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı.

İsrail'i Boykot ve Yaptırımlarla Durdurma Fikri Gerçekçi Mi

Filistin'de devam eden işgal nedeniyle İsrail'e karşı boykot hareketlerini sürdürülebilir ve etkili hale getirmek, şu an için en umut verici çözümlerden biri olarak görünüyor.

İsrailli Keskin Nişancı Tarafından Öldürülen Eygi'yi Arkadaşları Anlattı

İsrail'in işgaline karşı gittiği Batı Şeria'da barışçıl gösteri sırasında İsrail askerlerince öldürülen Türk-Amerikan vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi'yi arkadaşları anlattı.

Türk Aktivist Eygi'nin Otopsi Raporu Çıktı İsrailli Keskin Nişancının Kurşunuyla Öldüğü Kanıtlandı

Batı Şeria'nın Nablus kentinde düzenlenen barışçıl gösteride İsrail güçlerince başından vurularak öldürülen Türk aktivist Ayşenur Ezgi Eygi'nin otopsi raporu açıklandı.

Türkiye Diyanet Vakfı, 380 Ton Kurban Etini Gazze'ye Ulaştırdı

Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) Genel Müdürü İzani Turan, Kurban Bayramı'ndan bu yana 380 ton kurban etini Gazze'ye ulaştırdıklarını söyledi.