İsrail’in Hizbullah’a Yönelik Olağan Dışı Saldırısı

Veysel Kurt
Doç. Dr. Veysel Kurt, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla gerçekleşen İsrail'in olağan dışı saldırı tekniğinin perde arkasını Fokus+ için kaleme aldı.
İsrail’in Hizbullah’a Yönelik Olağan Dışı Saldırısı
18 Eylül 2024

İsrail’in Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazlarını patlatarak gerçekleştirdiği saldırı, günümüz savaş konsepti literatürüne geçecek türden bir mahiyete sahip. İstihbari kapasite ve organizasyonun birincil etken olduğu bu saldırı, sivilleri de hedef almış olması nedeniyle terör niteliği taşısa da sonuçları itibarıyla oldukça başarılı bir saldırı. Saldırıyı değerlendirmeden konvansiyonel savaşın günümüze dair iz düşümleri üzerinde biraz spekülasyon yapalım.

"Savaş"ların dönüşümü 

Geleneksel savaş türünün ünlü teorisyeni Claussewitz, savaşı “siyasetin başka araçlarla yürütülmesi” ifadeleri ile tanımlarken iki temel varsayımı dile getirmektedir. Birinci varsayım savaşı siyasetin dışında görmemesi, ikincisi ise bununla bağlantılı olarak iki taraf arasındaki mücadelenin her an devam ettiğidir. Claussewitz halk ve hükümeti de ordu kadar savaşın bir unsuru olarak değerlendirse de savaşın en önemli aktörlerinin ordular olması, dönemin savaş konseptine uygun bir çıkarsamadır.

Yine de bu tanım bize savaşın “kuvvet kullanma eylemi” olarak, ancak silahlı çatışma dönemlerini ifade ettiği açıktır. Savaşa dair bu yaklaşımın yüzyıllar boyunca geçerli olduğunu ifade etmek mümkündür. Claussewitz’in “kesin bir zafer kazanmak için karşılıklı daha fazla şiddet kullanılarak uç noktalara gidildiği” şeklinde kullandığı “mutlak savaş” kavramı da karşılıklı çatışmanın kontrolsüz kullanımına işaret eder.

Daha geniş bir tanım olan topyekün savaş ise kesin zafer için “ülkenin bütün kaynaklarının seferber edilmesi” anlamında kullanılmaktadır. Bu tanım, savaşın araçlarının yalnızca silahlardan ya da askeri unsurlardan ibaret olmadığına işaret etmektedir. Dahası asker ile sivil arasındaki ayrımı da muğlaklaştırmaktadır. Bu geleneksel yaklaşım orduları savaşın tek aktörü olarak değerlendirmese de en önemli unsurlar olarak değerlendirdiği açıktır.

İster terminolojik anlamları ile ister en genel ve yaygın kullanımları ile düşünelim, 21'inci yüzyılda savaş ve barış kelimelerinin içeriğinin fazlasıyla dönüştüğünü görüyoruz. 

Teknolojik değişimler ve siyasi çıkar tanımının dönüşüme uğraması, geleneksel savaş formunun da ömrünü tamamlamasına neden olmuştur. Bu anlamda değişen tek şey savaşın araçları değildir. Savaşın yalnızca geleneksel araçlarla (ateşli silah) gerçekleşmediği gerçeği de günümüz savaş kavramını anlamaya yetmemektedir. Örneğin, siber bir saldırı ile düşman devletin askeri unsurları ve istihbari yapılarında ciddi yıkımlar gerçekleştirmek mümkün. 

Bu gerçek bile tek başına savaş ve barış şartları ya da zamanlarının değiştiğine işaret etmektedir. Açmak gerekirse geleneksel kullanımı ile ‘savaş zamanı’ ile barış zamanı’ ifadelerinin işaret ettiği anlamların muğlaklaştığını söylemek abartı olmayacaktır. 

Dolayısıyla günümüzde her bir devlet hemen her an ‘bir tür savaş’ durumunu yaşamaktadır. Bir başka deyişle devletler sürekli bir saldırı ya da savunma halindedirler. Bu bağlamda birer savaş türü olarak “vekalet savaşları”, “asimetrik savaş”, “siber savaş” ya da bu çatışma türlerinin tümünü içeren “hibrid savaş” terimleri de dönüşen şartlara göre ortaya çıkan çatışma konseptlerini ifade eder. 

Teröre karşı verilen savaşlar, devlet dışı aktörlerin kullanımı, bir başka devlete müdahale amaçlarındaki çeşitlenme (örneğin rejim değişimi) günümüz siyasi/askeri mücadelelerde kullanılan başlıca yöntemler olarak dikkat çekmekte ve bu mücadele türlerinde devletler konvansiyonel güçler olarak silahlı kuvvetler ile istihbarat kurumları ile sınırlı kalmamaktadır.

Geleneksel savaş ve çatışmadaki bu değişim devletlerin güvenlik yapılanması ve kapasitelerinin de değişmesine yol açmıştır. Özellikle 11  Eylül saldırılarından sonra istihbaratın çok merkezi bir önem kazanması tesadüf değildir. 

Her ne kadar Rusya Genel Kurmay Başkanı Gerasimov’un savaş ve çatışma anlayışı ile zikredilse de “hibrid savaş” doktrinini en yoğun, en etkin ve en uzun süredir kullanan ülke İsrail’dir. Kuruluşundan günümüze kadar konvansiyonel savaş yönteminden terörize yöntemlere, siber saldırılardan iç savaş kışkırtıcılığına kadar bir çok yöntemi kullanmaya devam etmektedir.

İsrail'in çağrı cihazı saldırısındaki olası senaryolar 

Şimdi bu bilgiler ışığında İsrail’in Hizbullah üyelerine yönelik gerçekleştirdiği saldırıya bir daha bakalım. 

Saldırının nasıl gerçekleştiği ile ilgili farklı senaryolar konuşuluyor. İsrail’in bir siber saldırı ile cihazları patlatmış olma ihtimali konuşuldu, ardından üretim aşamasında iken cihazlara küçük çaplı patlayıcıların yerleştirildiği senaryo ön plana çıktı. Hangi senaryo gerçek olursa olsun sonuç değişmiyor. 

İsrail bu saldırı ile aynı anda bir çok kazanım elde etti: İsrail büyük bir savaşa girmeden, asimetrik yöntemlerle gerçekleştirdiği bir operasyonla Hizbullah’ı önemli bir kapasite kaybına uğratması, konvansiyonel gücünün yanında İsrail’in asimetrik çatışmalarda kazandığı kabiliyet ve son olarak 7 Ekim saldırıları ile ortaya çıkan istihbarat zafiyeti nedeniyle sarsılan özgüvenini yeniden kazanmış olması. 

Saldırıyı çeşitlendirmek, düşmana zarar vermek, yapay zeka algoritması ile Gazze’de barbarca katliamlar gerçekleştiren İsrail gibi bir aktör için kazanım sayılabilir. Ancak İsrail’in bu kazanımları neyi hiçe sayarak elde ettiğini de sorgulamak gerekiyor. Kendi toplumunu militarize ederek sivil/sivil olmayan ayrımını ortadan kaldıran İsrail aynı anlayışla ve çok farklı yöntemlerle saldırabileceğini göstermiş oldu. 

Öte yandan, zayıflayan ve öfkelenen Hizbullah’ın bu saldırıya karşılık vermek için hangi yöntemlere başvuracağını tahmin etmek artık daha zor. Dahası hangi yöntemi kullanırsa kullansın, nasıl bir saldırı gerçekleştirirse gerçekleştirsin, meşrulaştırmak için eline bir koz daha geçirmiş oldu. Bu ortamı sağlayan da İsrail’in kendisi.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Ukrayna ve Gazze'nin Gölgesinde G20 Liderler Zirvesi'nden Ne Çıktı

Daily Sabah Yayın Koordinatörü Dr. Mehmet Çelik, 18-19 Kasım'da Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesini ve sonuçlarını değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Biz Dünyanın Beşten Büyük Olduğunu, Daha Adil Bir Dünyanın Mümkünlüğünü Anlatmaya Devam Edeceğiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi dönüşü yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını kınarken, Ukrayna-Rusya savaşında daha fazla silahlanma yerine diplomasi ve barış çabalarının öncelikli olması gerektiğini vurguladı.…

Türk Gemisine Husiler Tarafından Yapılan Saldırıya Türkiye’den Kınama

Türk firmasına ait Panama bandıralı Anadolu S adlı kuru yük gemisine Yemen açıklarında Husiler tarafından füze saldırısı düzenlendi. Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınayarak benzer olayların önlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulduğunu…

II. Dünya Savaşı’nda Orta Doğu: Alman – İngiliz Rekabeti

Orta Doğu araştırmacısı Mehmet Akif Koç, Kıta Avrupa’sında başlayan ve hızla küresel bir çatışmaya dönüşen II. Dünya Savaşı’nın Orta Doğu’ya yansımalarını ve bölgenin savaş sonrası kaderinin şekillenmesindeki etkilerini Fokus+ için inceledi.

Mısır’da Mültecilerin Statüsünü Düzenleyen Yasa Tasarısı ile Ne Hedefleniyor

Mısır Temsilciler Meclisi, bölgesel çatışmalar ve artan mülteci akını karşısında, mültecilerin statüsünü düzenleyen yeni bir yasa tasarısını görüşmeye başladı.