Orta Doğu ve Filistin’de Artan Çin Angajmanı
Çin, Orta Doğu’da sessiz sedasız ama etkin adımlar atmaya devam ediyor. Bu gelişmenin Netanyahu’nun Temsilciler Meclisi’nde bir konuşma yapacağı ABD ziyareti sırasında gerçekleşmiş olması ise basit bir tesadüf değil. ABD ve Çin’in meseleye dair yaklaşımlarını bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Aylardır birçok ülkenin yapmaya çalıştığı şeyi Çin yaptı ve Hamas ile El-Fetih arasında gerçekleştirdiği arabuluculuk faaliyeti ile iki taraf arasında anlaşma sağlandı. Bu gelişmenin İsrail saldırganlığını durdurma ihtimali zayıf ancak Çin’in bu angajmanını, sadece bu amaç doğrultusunda değerlendirmek doğru değil. Bunun yerine Çin’in Orta Doğu’da uzun vadeli stratejisinin içinde okumak gerekir.
Küresel konumlanmasını yenileme sürecinde Çin’in Orta Doğu’ya yönelik politikasında da belirgin bir değişim göze çarpıyor. Çin’in on yıllardır devam edegelen küresel (büyük) stratejisinin en önemli bileşenlerinden birisi, çatışmalı meselelere taraf olmamak ve hatta müdahil olmamaktı. Böylece tarafsızlık görüntüsü ile dünyadaki çatışma ve ihtilafların maliyetine girmeden ekonomik kazanç sağlama imkanı elde etmiş oldu. Sistemin sunduğu ticari imkanlardan faydalanan Çin, bu yaklaşımından ötürü Batılı çevrelerde “beleşçi (free rider)” olmakla itham edildi. Ancak Çin, Orta Doğu’daki angajman stratejisinde bu geleneksel yaklaşımı esnetti ve siyasi arabuluculuğu, büyük ekonomik/ticari angajmanının tamamlayıcı unsuru olarak kullanmayı tercih ediyor.
Çin – Orta Doğu ilişkileri
Her ne kadar yayınlandığında hak ettiği ilgiyi görmese de 2016 yılında yayınlanan “Arap Strateji Belgesi” bu sürecin bir dönüm noktası. Çin’in Orta Doğu ile ilişkilerinin yoğunlaşmaya başladığı dönem 2000’li yılların başı. Ancak 2016 sonrasında, Çin’in Orta Doğu’ya yönelik angajmanın artması bağlamında önemli. Bu tarihten itibaren enerji kaynaklarına daha fazla ulaşmak ve böylece Orta Doğu’da etkin bir aktör olma amacıyla hareket eden Çin’in bu hedefine adım adım yaklaştığını ifade etmek mümkün. Bunun karşılığında ise BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Suudi Arabistan ve İran başta olmak üzere birçok ülkenin ulaştırma, telekomünikasyon ve enerji alt yapısının dönüşümünde başrol oynuyor.
On yıllar boyunca Suudi Arabistan ve Irak’tan petrol ihtiyacını karşılayan Çin, 2021 yılında İran’la kapsamlı ve uzun vadeli bir anlaşmaya imza attı. Toplamda 400 milyar dolarlık bir hacme imkan tanıyan bu anlaşma sayesinde Çin yeni bir enerji tedarikçisi daha kazanmış oldu. Çin’in ikinci hamlesi ise benzer bir anlaşmayı Suudi Arabistan’la imzalamak oldu. Sürpriz hamle ise şüphesiz İran ile Suudi Arabistan’da oynadığı arabuluculuk rolü. İdeolojik gerginlik yaşayan iki ülkenin ilişkileri Arap isyanları ve özellikle Yemen meselesi nedeni ile jeopolitik soruna dönüştü ve nihayetinde 2016 yılında iki ülke büyükelçilerini geri çekmesi ile diplomatik ilişki seviyesi minimum noktaya geriledi. Bu gerginlik aynı zamanda ABD’nin Orta Doğu politikasının da bileşenlerinden birisiydi.
Çin ise ABD’nin aksine bölgenin normalleşmesine katkıda bulunarak çıkarlarını maksimize etme stratejisi izliyor. Tek tek bölge ülkeleri ile ilişkilerini yoğunlaştırırken aynı zamanda bölgesel düzeyde bir politika izlemeyi de ihmal etmiyor. Aralık 2022'de Suudi Arabistan'a yaptığı ziyarette ilk kez düzenlenen Çin-Arap Zirvesi ve 2013’ten beri aktif bir şekilde müdahil olmak istediği Filistin meselesi ile daha yakından ilgilenmesi bu anlamda önemli göstergeler.
Arabuluculuk ve Filistin Ulusal Birlik Hükümeti
Pekin’deki üç günlük yoğun görüşmeler sonucunda Hamas ve El Fetih’le birlikte 14 grubun katılımı ile nihayet Filistin Geçici Ulusal Birlik Hükümeti kurulmuş oldu. Filistin Ulusal İnisiyatifi’nin genel sekreterliğini yürüten Mustafa Barguti, sürecin dört temel amacına işaret etti. Ulusal Birlik Hükümeti’nin kurulması, birleştirici bir Filistin liderliğinin tesis edilmesi, serbeste ve şeffaf parlamento seçimleri ve İsrail’e karşı birlik olma. Bu amaçlar gerçekleşecek mi bilinmez ancak Çin’in Orta Doğu’da etkinliğini artırdığı bir gerçek.
İşin ilginç tarafı ise daha önce bu görüşmelere ev sahipliği ve arabuluculuk yapan Türkiye, Mısır, Katar gibi aktörlerden bir itiraz gelmemiş olması. Bu durum Çin’in arabuluculuk rolünün bölgesel kabulüne ilişkin de bir gösterge.
Sonraki aşama ne?
Çin’in Filistin siyaseti ve İsrail-Filistin çatışmasına dair bugünkü tutumu, geleneksel siyasetinden bir adım ötesine geçmiş durumda. Filistin’i 1988’de tanıyan Çin, İsrail’le diplomatik ilişkileri ise 1992’de tesis etti. Son 20 yılda hem Arap dünyası hem de İsrail ile ilişkilerini yoğunlaştıran Çin 2013 yılında İsrail ve Filistinli yetkililer nezdinde dört maddelik bir çözüm planı önerdi. İki devletli çözümü resmi olarak benimseyen Çin, mezkur plan çerçevesinde de, tarafların 1967 Savaşı öncesindeki sınırlarına döndüğü, başkenti Doğu Kudüs olan, tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin Devleti'nin kurulacağı iki devletli çözüm öngörüyordu. Ayrıca, İsrail’in işgal altındaki topraklardaki yerleşim faaliyetinin durdurulması, çözüm için uluslararası çabaların koordinasyonu ve Filistin'in kalkınmasına destek verilmesi çağrısında bulunmuştu.
Bu girişimleri sonuç vermese de arabulucu olabileceğinin sinyallerini vermiş oldu. Suud-İran arasında başarıya ulaşan arabuluculuk faaliyetinin ardından Filistin siyasetini de bir araya getirmiş olması, Çin’in bu konumunu perçinleştirmiş oldu.
Çin’in sonraki hamlesinde İsrail ile Filistin arasında resmi arabuluculuk oynaması ve bu görüşmeleri nihayete erdirmesi sürpriz olmayacaktır. Nitekim Çin’in iki tarafla yoğun ekonomik ilişkileri olmasının yanında çatışmalarda taraf olmuş değil. Bu durum Çin’e bir kredi sağladığı ve Çin’in de bunu bir avantaja çevirme konusunda bir stratejiye sahip olduğu ortada.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Gazze'de gönüllü olarak görev yapan ABD'li doktor Talal Ali Khan, İsrail'in hedef gözetmeyen saldırılarında sağlık çalışanlarının can güvenliğinin ciddi risk altında olduğunu belirtti. Khan, bombalanan hastaneler ve hedef alınan okullar…
Daily Sabah Yayın Koordinatörü Dr. Mehmet Çelik, 18-19 Kasım'da Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesini ve sonuçlarını değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi dönüşü yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını kınarken, Ukrayna-Rusya savaşında daha fazla silahlanma yerine diplomasi ve barış çabalarının öncelikli olması gerektiğini vurguladı.…
Türk firmasına ait Panama bandıralı Anadolu S adlı kuru yük gemisine Yemen açıklarında Husiler tarafından füze saldırısı düzenlendi. Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınayarak benzer olayların önlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulduğunu…