Donald Trump’ın İsrail, Filistin ve Orta Doğu Karnesi

Amerika Birleşik Devletleri'nin 47. Başkanı Donald Trump oldu. Eski başkanlık döneminde Trump’ın Orta Doğu karnesi nasıldı ve yeni dönemde Trump'ın Filistin meselesi başta olmak üzere Orta Doğu konusunda pozisyonu ne?
F_IKON
Donald Trump’ın İsrail, Filistin ve Orta Doğu Karnesi
8 Kasım 2024

Donald Trump, Beyaz Saray'a dönmeye hazırlanıyor. Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elde eden Cumhuriyetçilerin 47. başkan ikinci döneminde ABD dış politikasını kökten sarsabilir. Londra merkezli olup Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yönelik haber ve analizler yayınlayan Middle East Eye sitesinde yer alan yeni bir makaleye göre, Trump, seçim kampanyası sırasında ABD dış politikasının temel değişikliklere ihtiyacı olduğuna inandığını açıkça belirtmişti. 

Trump, Eylül ayında Wisconsin'de düzenlenen bir mitingde "Çok kötü muamele gördük, çoğunlukla müttefiklerimiz tarafından. Müttefiklerimiz bize sözde düşmanlarımızdan daha kötü davranıyor." dedi. Trump açıklamasının devamına, "Askeri olarak onları koruyoruz ve sonra onlar ticarette bizi mahvediyorlar. Artık buna izin vermeyeceğiz. Gümrük vergisi uygulayan bir ülke olacağız." diye eklemişti. 

Bu itiraf şaşırtıcı gelse de ilk sayılmaz. Devlet başkanları, dış politika konusunda oldukça geniş bir inisiyatife sahiptir ve birçok uluslararası anlaşmaya tek taraflı olarak girebilir veya mevcut anlaşmalardan çıkabilir. 

Wisconsin'deki bu sözleri, bir diğer önemli kararsız eyalet olan Michigan'a gitmesinden ve çoğunluğu Arap olan Hamtramck şehrini ziyaret etmesinden sadece birkaç gün önceydi. Trump, burada şehrin Yemenli Müslüman belediye başkanı Amer Ghalib ile de görüştü. Ghalib, Trump'ı desteklediğini açıklamıştı. Bu ziyaret, Amerikan Müslümanlarının çoğunluğunun Demokrat Parti'ye oy verdiği 2020 veya 2016 seçimlerinde düşünülemezdi bile.

Müslüman Amerikan seçmenlerin “Filistin” çıkmazı 

İsrail'in Gazze'ye sürdürdüğü katliamlar ve Biden yönetiminin İsrail'in savaş çabalarına verdiği tam destek, Trump'ın kendisini katliamdan öfkelenen Müslüman ve Arap seçmenlere göre daha iyi bir alternatif olarak göstermesine olanak sağladı. Geçtiğimiz hafta, 1 Kasım'da Trump Michigan, Dearborn'daki bir Lübnan restoranını ziyaret etti ve seçilmesi halinde “Orta Doğu'da barış olacak ama şu anda ABD'yi yöneten bu soytarılarla değil.” diyerek söz verdi. 

Trump'ın Kamala Harris ile başa baş gittiği seçim öncesinde, eski başkan, Arap-Amerikalıların Demokratlara karşı hoşnutsuzluğundan yararlanmaya çalıştı ama yine de kendini İsrail'in “en iyi savunucusu” olarak göstermekten de geri durmadı. 

Amerika sokaklarında ve üniversite kampüslerinde gerçekleşen Filistin yanlısı protestoları sert bir şekilde eleştirdi ve yeniden seçilmesi durumunda İsrail'e yönelik herhangi bir eleştiriye nasıl davranacağına dair kasvetli bir tablo çizdi. Trump, bu yılın başlarında New York'ta düzenlenen bir yuvarlak masa etkinliğinde Yahudi bağışçılara "Eğer beni seçtirirseniz ve bunu gerçekten yapmalısınız... bu hareketi [Filistin yanlısı dayanışma kampanyasını] 25 veya 30 yıl geriye götüreceğiz" dedi. Daha sonra Müslüman yasağının bir versiyonunu geri getireceğine söz verdi. Başkanlık koltuğuna oturursa, Filistinli grup Hamas'a sempati duyan göçmenleri ayıklamak için "ideolojik tarama"nın olacağını söyledi.

Orta Doğu'nun karıştığı ve İsrail'in Gazze ve Lübnan'a yönelik saldırılarının sürdüğü bir dönemde, Trump'ın görevdeki önceki politikalarına bakıldığında, askeri ve diplomasiye yönelik on yıllardır süregelen iki devletli çözüm yaklaşımlarını altüst eden bir lider olduğu aşikar.  

'En İsrail yanlısı' ABD başkanı 

7 Ekim'de Hamas’ın İsrail’e yaptığı şok edici baskın, Batı tarafından, özellikle ABD'de, Filistinlilerin suçlandığı bir terör vakası olarak görüldü. Ancak Filistinli analistlerin ortaya koyduğu gibi, savaş Gazze'deki vahim ekonomik durum, İsrailli yerleşimcilerin Filistin topraklarına tekrar tekrar saldırması ve ayrıca Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirmek için olası bir anlaşmanın zorlanması gibi bir dizi faktörün bir tezahürüydü. 

Trump'ın görevdeki ilk yılına bakıldığında, eski başkanın Orta Doğu'daki uzun süredir devam eden siyasi pozisyonları bozduğu ve bu politika değişikliklerinin merkezinde İsrail olduğu görülüyor. 

Trump, ABD'deki Evanjelik Siyonist hareketinden büyük destek aldı ve almaya devam ediyor. Uzmanlar, Trump'ın başkanlığı sırasında Middle East Eye'a yaptıkları açıklamalarda, Hristiyan Siyonist hareketinin muhafazakar siyasette önemli bir güç olduğunu söyledi. Ve Trump'ın bu tabanı canlandırmak için hamleler yapmayı planladığı baştan beri açıktı. Damadı Jared Kushner, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve avukatı Jason Greenblatt'ın yardımıyla yönetim, İsrail'e daha fazla yardım etmek üzere işe koyuldu. 

Trump, 45. başkanlık dönemindeki ilk yılını Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma yönündeki çığır açıcı dış politika hamlesiyle sonlandırdı. Bu karar, ABD başkanlarının on yıllardır sürdürdüğü iki devletli çözüm anlayışından koptu ve bu hamle, Arap ve Müslüman dünyası da dahil olmak üzere uluslararası toplumun büyük bir kesimi tarafından tepkiyle karşılandı.  

İş insanı ve devlet başkanı kimliğini taşıyan Trump, aylar sonra İsrail'deki ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs'e taşıyarak Filistin’in geleceğine yönelik kritik bir adım attı. Mart 2019'da işgal altındaki Suriye Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanıyan bir yürütme emri imzaladı. 

İsrail'e yönelik politika değişiklikleri yalnızca İsrail'in işgal altındaki topraklar üzerindeki iddialarına odaklanmadı, Trump yönetimi ayrıca Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nden çekilerek uluslararası kuruluşun İsrail konusunda olumsuz önyargı gösterdiğini belirtti. 

İsrail lehine yaptığı son hamlelerden biri, işgal altındaki Batı Şeria'daki yasa dışı İsrail yerleşimlerinden gelen ürünlerin "İsrail'de Üretildi" olarak etiketlenmesi gerektiğini ilan etmekti. 

Trump ayrıca Filistin liderliğinin konumunu daha da zayıflatmak için harekete geçti. Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımadan önce, Washington'daki Filistin Kurtuluş Örgütü ofisini kapattı. Beyaz Saray ayrıca işgal altındaki Batı Şeria'nın yönetim organı olan Filistin Yönetimi'ne yapacakları 200 milyon dolarlık yardımı kesti. 

Amerikan politikasından kopuş 

Trump'ın 2021'de görevden ayrılmasının ardından gazeteciler, Beyaz Saray'da yaptığı konuşmaların kesitlerini yayınladı ve bu görüntüler, Trump'ın Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'tan çok İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya karşı küçümseyici bir tavır takındığı izlenimini verdi. Ancak Trump'ın izlediği politikalar, işgal altındaki Filistin topraklarında yasa dışı yerleşimlerin genişlemesiyle uluslararası hukuku ihlal etmeye devam eden İsrail'e yardım etmek için on yıllardır süregelen Amerikan emsallerinden koptu. 

Geçtiğimiz birkaç ayda, İsrail'in saldırılarına yönelik sınırlı eleştirilerde bulunarak İsrail'in "PR savaşını kaybettiğini" söyledi. Ancak Biden veya Harris'ten daha iyi bir İsrail dostu olduğunu iddia etmeye devam etti. 

İki siyasi rakip arasındaki ilk büyük tartışmada da görüldüğü gibi Trump, Harris'i İsrail politikası nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi ve İsrail'in Harris başkanlığıyla yok edileceğini ileri sürdü. 

Medya raporları Harris'in Filistinlilere karşı daha sempatik olduğunu söylese de İsrail'in savaş çabalarını desteklemeye devam etti ve Biden'ın İsrail'e yönelik yaklaşımından vazgeçmeyeceğini dile getirdi. 

Trump'ın görevdeyken İsrail konusunda aldığı kararların ezici çoğunluğu Biden-Harris yönetimi tarafından geri alınmadı. 

“Anlaşma sanatı” 

Trump'ı son birkaç ABD başkanından ayıran şeylerden biri de iş dünyasındaki imparatorluğuna yaklaştığı şekilde diplomasiyi nasıl sürdürdüğüydü. En çok satan kitabındaki sözleriyle, bu "anlaşma sanatı" ile mümkün oldu. 

Göreve geldi ve Paris İklim Anlaşması ve Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) gibi “korkunç” olarak tanımladığı uluslararası anlaşmalardan hemen çıktı. 

Trump, Ekim 2018'de "NAFTA'nın belki de şimdiye kadar yapılmış en kötü ticaret anlaşması olduğunu uzun zamandır savunuyorum" dedi. 

Bu yaklaşım, bölgeye piyasa odaklı bir bakış açısıyla baktığı Orta Doğu politikasında da farklı değildi. Ancak iş hayatında iflas eden birkaç girişimi gibi dış politika hamleleri de başarısız oldu. 

Trump, seçim vaadini yerine getirdi ve İran nükleer anlaşmasından çekildi. Bu anlaşma, Barack Obama'nın önceki yönetimi tarafından aracılık edilen ve Tahran'a uygulanan uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında İran'ın nükleer programını sınırlamayı amaçlayan bir dönüm noktası niteliğindeki anlaşmaydı. Bu yaptırımların yeniden uygulanması İran ekonomisini bir girdaba sürükledi ve Biden yönetiminin nükleer müzakereleri yeniden başlatma yönündeki yüzeysel çabalarına rağmen anlaşma bugün bile düzelmiş değil.  

Trump yönetimi nükleer anlaşmanın İran'ın nükleer silah elde etmesini sağladığını iddia ederken, anlaşmanın parametreleri uyarınca Tahran'ın uranyumu yalnızca yüzde 3,67 saflığa kadar zenginleştirmesine izin verildi. Anlaşmadan ayrıldığından beri İran yüzde 60'a kadar saflıkta zenginleştirdi. 

Öte yandan, Trump'ın İran'ın İslam Devrim Muhafızları Ordusu'nu (IRGC) terör örgütü ilan etme kararı, Irak veya Lübnan gibi ülkelerdeki yetkililerin IRGC ile etkileşime girdiği bölgede diplomasiyi kolaylaştırma yönündeki ABD girişimlerini daha da karmaşık hale getirdi. Ve ABD yaptırımlarının Tahran ekonomisini çökertmesine rağmen, İran ordusu silahlı insansız hava araçları için talep gören bir ülke haline dönüştü ve önemli bir müşterisi de Rusya oldu. 

Trump'ın Orta Doğu portföyünün temel anlaşması, İsrail ile dört Arap ülkesi arasındaki ilişkileri normalleştiren bir dizi anlaşmanın sonucu olarak geldi: Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas. Ancak büyük ölçüde Filistinlileri marjinal ekonomik kazanç sağlamak için uçuruma sürüklemek gibi görülen bu anlaşmalar, Arap dünyasında İsrail'e karşı protestolar patlak verdiğinden beri imzacı ülkelerin nüfusunun yalnızca azınlığı tarafından olumlu karşılandı. 

Yine de Washington'da normalleşme anlaşmaları iki partinin onayıyla karşılandı. Biden da aynı çizgiden ilerleyerek Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirecek bir anlaşmayı arabuluculuk yaparak geliştirmeye çalıştı.  

"Yüzyılın Anlaşması": Filistin'in sonunu hazırlayan plan

Trump, İsrail-Filistin ihtilafını nihayet "çözeceğini" söylediği 181 sayfalık bir plan olan "Yüzyılın Anlaşması"nı ilan etti. BBC Türkçe’de yer alan bir habere göre, ABD Başkanı’nın damadı ve aynı zamanda danışmanı olan Jared Kushner’e hazırlattığı plan, İsrail'i garanti altına alırken Filistin davasını tarihe gömecek maddeler içeriyordu. Filistinlilere, İsrail kontrolüne tabi olacak sınırlı egemenliğe sahip bir devleti kabul etmeleri halinde ekonomik teşvikler sundu. Bu arada, İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'da şu anda kontrol ettiği toprakların yüzde 87'sini ilhak etmesine izin verilecekti.  

Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” diyerek lanse ettiği Filistin’i yok etme planı, Türkiye başta olmak üzere İslam coğrafyası ve Filistin’in yanında olan ülkeler tarafından tepki çekti. 2020 yılının başlarında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye, ABD’nin önerdiği ‘Orta Doğu’daki barışı tehdit eden sözde yüzyılın anlaşmasına’ izin vermeyecek.” açıklamasında bulundu. 

Plan, yönetim tarafından yıllarca zorlanmasına ve pazarlanmasına rağmen hiçbir zaman anlaşmaya varılmadı. 

Dış politikaya yönelik iş odaklı yaklaşım, Trump'ın kendi ailesinin Orta Doğu'da mali çıkarları olduğu bir dönemde ortaya çıktı. Bu çıkarlar, Trump'ın görevden ayrılmasından bu yana önemli ölçüde arttı. Kasım 2022'de Trump Organization, Umman'da bir konut ve golf kompleksinin adını lisanslamak üzere yaklaşık 1,6 milyar dolar değerinde bir anlaşma imzaladı ve kompleks, Suudi bir gayrimenkul geliştiricisi tarafından inşa edilecekti. Trump Organization, bu yıl Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde lüks bir konut kulesi inşa etmek için başka bir büyük anlaşmaya da imza attı. 

Emlak sektörünün dışında, Trump'ın damadı ve eski kıdemli Beyaz Saray danışmanı olan Kushner, Körfez ülkelerinden yüz milyonlarca dolar güvence altına alan bir özel sermaye şirketi kurdu. Bu, Suudi Arabistan'ın egemen servet fonundan aldığı 2 milyar dolara ek olarak. 

Trump'ın ailesinin bariz ticari çıkarları, Trump 2025'te göreve dönerse tam anlamıyla gözler önüne serilecek. 

Savaş karşıtı mı savaş yanlısı mı? 

Trump, kendisinden sık sık savaş karşıtı başkan olarak bahsetti ve görev süresi boyunca ABD'nin yurtdışında herhangi bir savaşa karışmadığıyla övündü. Afganistan'daki savaşın sona ermesi çağrısında bulunurken, Orta Doğu'dan bazı askerleri çekmek için çalıştı. 

Mart 2019'da Trump, Suriye'de grubun bir bölgesini ele geçirdikten sonra IŞİD’in yenildiğini ilan etti ve birkaç ay sonra, Ekim ayında ABD, IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi'yi Amerikan güçlerinin düzenlediği bir baskında öldürdü. 

Yine de Trump barış getiren bir başkan olmakla övünmesine rağmen, bazı kararları ABD'nin bölgedeki çatışmaya daha fazla karışmasına neden olabilirdi. Trump, Beşşar Esad hükümeti tarafından kontrol edilen Suriye'deki Şayrat hava üssüne 59 Tomahawk seyir füzesi fırlatılmasını emretti. Sürpriz bir hareketle Trump, 3 Ocak 2020'de kıdemli İranlı General Kasım Süleymani ve Irak milis lideri Ebu Mahdi al-Muhandis’in ölümüyle sonuçlanan bir insansız hava aracı saldırısı emri verdi. 

Suikastı, İran ile ABD arasında bir savaş çıkabileceği yönünde endişeler takip etti. Fakat Tahran, birkaç ABD askerinin yaralanmasına neden olan ve sonradan “planlı” olduğu taraflardan Trump tarafından bizzat açıklanan roket saldırısıyla karşılık verdi. 

Trump, Orta Doğu'da herhangi bir süreli çatışma başlatmadığı için kendisiyle övünse de savaş halindeki ülkelere silah satmaya hevesliydi.  

Suudi Arabistan, Yemen'deki Husi isyancılarına karşı bir savaşta Arap müttefiklerinden oluşan bir askeri koalisyona liderlik ederken, Trump başkan olarak ilk ziyaretini Suudi krallığına gitmek için kullandı ve burada Riyad ile 110 milyar dolarlık şaşırtıcı bir silah anlaşması duyurdu. 

Anlaşma bir abartıdan ibaret iken, büyük ölçüde halihazırda yürürlükte olan sözleşmelere ve savunma anlaşmalarına ve önerilen bazı yeni anlaşmalara atıfta bulunuyordu. 

Yine de Trump, Suudi Arabistan, Ürdün ve BAE'ye 8 milyar dolarlık bir silah satışını ilerletmek için Kongre'yi atlamak da dahil olmak üzere Körfez ülkeleriyle silah anlaşmaları yapmaya devam etti. Ayrıca Suudi krallığına hassas güdümlü bombaların satışına ilişkin yasağı kaldırdı ve yıllar içinde Riyad'a yüz milyonlarca dolar değerinde mühimmat sattı. 

Cumhuriyetçiler şu anda Biden'ın Ukrayna'ya milyarlarca dolar göndermesine tepki gösterirken, Trump aslında Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden önce Kiev'e tanksavar silahları da dahil olmak üzere ölümcül silahlar satmıştı. 

Orta Doğu liderleriyle dostluk  

Hiç şüphesiz Trump, bir dünya lideri ve kamu figürü olarak Orta Doğu politikasına farklı bir soluk getirdi. ABD basını, Batılı liderlerin Trump’ın liderlik tarzıyla nasıl uyuşmadığına dair haberleri manşetlerine taşırken, o, Orta Doğu'da monarşilerden ve otokratlardan demokratik olarak seçilmiş liderlere kadar birçok kişi tarafından sıcak karşılandı. 

Başkan olarak ilk yurtdışı seyahati, Suudi Arabistan'aydı. Orta Doğu turu, Trump, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el-Sisi ve Suudi Kralı Selman'ın parlak bir dünya küresini tuttuğu fotoğrafla hafızalara kazındı.

Bu dostça ilişkiler, Trump'ın aynı liderlere yönelik zaman zaman saldırılarına rağmen devam etmiş gibi görünüyor. Bir defasında G7 zirvesindeki bir toplantıda Sisi'den "en sevdiğim diktatör" diye bahsetmişti. Daha önce Sisi'yi büyük bir lider olarak övmüştü ancak aynı şekilde Mısır başkanından "katil" olarak da söz etmişti. 

Trump ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişki, bu dinamiğin başlıca örneğidir. Ağustos 2018'de ABD yönetimi, Amerikalı papaz Andrew Brunson'ın tutuklanması nedeniyle Türkiye'ye yaptırım uyguladı. O zamanlar bu, ABD'nin NATO müttefikine karşı nadir bir tutumdu. Ertesi yıl, Temmuz 2019'da ABD, Ankara'nın Rusya'nın S-400 hava savunma sistemlerini satın alması nedeniyle Türkiye'yi ortak F-35 savaş uçağı programından çıkardı. Bu hareket, iki müttefik arasındaki büyüyen anlaşmazlığı daha da derinleştirdi. 

Birkaç ay sonra, ekim ayında Trump, Türkiye "iyi bir anlaşma" yapmazsa Türk ekonomisini mahvedeceği tehdidinde bulunarak Erdoğan'a bir mektup yazdı. Aynı ay Trump, Türkiye'nin kuzey Suriye'ye büyük bir saldırı başlatması için yeşil ışık yaktı. Kasım 2019'da Trump ve Erdoğan, Beyaz Saray'da şahsen bir araya geldi ve eski ABD başkanı Türk liderin "büyük bir hayranı" olduğunu söyledi. Trump o zamanlar "Türkiye halkı için harika bir iş çıkarıyorsunuz" demişti. 

Euronews’in 9 Ekim 2019 tarihli haberine göre, Trump'ın sürpriz bir şekilde Amerikan askerlerini çekeceğini açıklaması Kongre'de hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin sert eleştirilerine neden olmuştu. Donald Trump'a yakınlığıyla bilinen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Suriye'ye girmesi için Türkiye'ye "yeşil ışık" yakmadıklarını belirterek, "Türk hükümetine sesleniyorum. Suriye'ye girmek için bizden yeşil ışık almadınız. Kongre'de size karşı iki partili devasa bir muhalefet var ve bu geçmemeniz gereken bir kırmızı çizgi." demişti.

Öte yandan, Erdoğan ve Biden arasındaki ilişki soğuktu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu yılın başlarında Washington'a yapması planlanan ziyaret ertelendi.