İsrail’in Gazze’ye Yönelik Saldırganlığı ve Ürdün’ün Tutumunun Arka Planı
7 Ekim 2023’te İslami Direniş Hareketi Hamas’ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları, 2007’den bu yana abluka altında tutulan Gazze Şeridi’nin sınırlarını aşarak İsrail’i ve dünyayı şoke eden Aksa Tufanı operasyonunu başlattı. İsrail buna Gazze Şeridi’ne karşı topyekûn bir savaş ilan ederek karşılık verdi. 100 gün süren savaş 22 binden fazla insanın katledilmesine, altyapı ve konutların büyük ölçüde yıkımına neden oldu. Ürdün’ün Filistin meselesinin geleceği ile bağlantısı, Gazze Şeridi’ndeki her türlü gelişmeden etkilenmesi ve İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistin halkına yönelik geniş çaplı tehcirinden duyduğu korku göz önüne alındığında, Ürdün’ün İsrail’in Gazze’ye karşı başlattığı savaşa ilişkin tutumu büyük bir ilgi uyandırdı.
Birincisi: Ürdün’ün Çatışmanın Doğrudan Taraflarıyla İlişkisi
Ürdün, Filistin meselesini karmaşık siyasi, askeri, güvenlik, ekonomik ve demografik parametreleri hesaba katan bir çerçevede ele alıyor. Ülkenin tutumunu, başta çatışmanın taraflarıyla olan ilişkisi olmak üzere bir dizi faktör belirliyor:
1. Filistin Otoritesi
Ürdün’ün Filistin meselesine yönelik politikası temelde iki devletli çözüme dayanıyor. Bu nedenle, söz konusu çözümün tezahürlerinden biri olarak Filistin Yönetimi’ni destekliyor ve her fırsatta bu pozisyonunu ifade ediyor. Ancak eski ABD Başkanı Donald Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırılan projesi, Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşme yoluna girmeleri ve işgal altındaki Batı Şeria’yı daha fazla kemirme, yerleşimleri hızlandırma ve Filistin tarafı ile hiçbir çözüm veya müzakere sürecini umursamama politikası güden aşırı sağcı bir hükümetin İsrail’de iktidara gelmesinin bir sonucu olarak, hem Ürdün’ün rolünün, hem de Filistin meselesinin artık aşıldığına ilişkin yaygın inanışın aksine 7 Ekim 2023 olayları bu meselenin marjinalleştirilebileceği yönündeki tüm yanılsamaları ortadan kaldırdı.
2. İsrail
Ürdün ve İsrail arasında 1994 yılında imzalanan barış anlaşmasından bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler, çoğunlukla İsrail’in Filistin meselesinin barış için toprak temelinde çözülmesini reddeden politikaları ve İsrail hükümetinin koruması altındaki yerleşimcilerin Kudüs’te Haşimi Vesayeti altında bulunan kutsal mekanlara yönelik sürekli saldırılarından kaynaklanan birçok krize maruz kaldı. Bununla birlikte, Vadi Arabe anlaşması ve Ürdün’ün İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi, Ürdün’ün İsrail ve ABD ile ilişkilerini de yöneten dış politikasının temel taşı olmaya devam etti.
3. Hamas Hareketi
Kral II. Abdullah döneminin başında Hamas liderlerinin Ürdün’den sınır dışı edilmesi ve ofislerinin kapatılmasından bu yana Ürdün, hareketi siyasi bir mesele olarak değil bir güvenlik meselesi olarak değerlendiriyor. Bu yüzden Hamas Ürdün’deki faaliyetlerini Amman’daki temsilcisi aracılığıyla Ürdün Genel İstihbarat Dairesi ile koordine ediyor. İki taraf arasındaki ilişkiler bölgedeki siyasi duruma göre değişiyor, bazı dönemler iyileşirken bazı dönemler kötüleşiyor. Örneğin Kral II. Abdullah 2012 yılında Katar’ın arabuluculuğuyla Hamas’ın o dönemki siyasi büro başkanı Halid Meşal’i kabul etmişti. Yine 2021 yılında Halid Meşal ve İsmail Heniye’nin Hamas liderlerinden İbrahim Guşe için taziyelerini sunmasına izin vermişti. Ancak ilişkiler genel olarak ılımlı seyretse de Ürdün’ün Hamas’ın kendi topraklarında silahlı faaliyetlerde bulunduğunu iddia etmesi nedeniyle zaman zaman gerginleşebiliyor. Örneğin, Ürdün güvenlik güçleri 2015 yılında Hamas’a bağlı kadroları medyada “direnişe destek” olarak bilinen davada tutuklayıp yargıya sevk ettiler. Yine Ürdünlü yetkililer Haziran 2023’te Batı Şeria’ya silah kaçırma suçlamasıyla Hamas ile bağlantılı bazı kişileri tutukladılar.
İkincisi: Ürdün’ün Aksa Tufanı’na Tepkisi
Ürdün Dışişleri Bakanlığı 7 Ekim 2023 olaylarına ilk tepki olarak aynı gün “gerilimin düşürülmesi” çağrısında bulunan, “İsrail’in Filistin halkına ve onların İslami ve Hristiyan kutsal mekânlarına yönelik ihlallerini” kınayan ve “itidali ve sivillerin korunması ihtiyacını” vurgulayan bir bildiri yayınladı. Bildiride doğrudan operasyonu ya da Hamas’ı kınamaktan kaçınılırken, Ürdün’ün resmi pozisyonu ilk günlerde “gerilimi durdurma ihtiyacı”, “iki devletli çözümün vurgulanması” ve “yerinden etme girişimlerine karşı uyarıda bulunulması” çerçevesinde sürmeye devam etti. Ancak o dönemde acil bir ateşkes talebinde bulunmadı. Bu, Ürdün ve Mısır’ın üzerinde çalıştığı bir pozisyon olmakla birlikte 11 Ekim 2023 tarihinde düzenlenen Arap Birliği bakanlar toplantısında, İsrail’in ABD’nin de desteğiyle Gazzelilerin “siviller için güvenli koridorlar” açılması adı altında Gazze Şeridi’nin kuzeyinden gönderilmesine yönelik çağrılarına cevaben yayınlanan bir bildiride kabul ettiği, Ürdün Kralı’nın İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısını görüşmek üzere Mısır’a yaptığı ziyaret sırasında yinelediği ve kırmızı çizgi olarak gördüğü bir pozisyon.
İsrail’in 17 Ekim 2023 tarihinde el-Ehli el-Arabi (Baptist) Hastanesi’ni bombalaması Ürdün sokaklarında yoğun bir öfkeye neden oldu. Amman’da, 7 Ekim 2023 olaylarından hemen sonra diplomatik bir açıklama yapılmadan boşaltılan ve büyükelçilikte çalışan personelin “güvenlik nedeniyle” geri çekilmesi düşünülen İsrail büyükelçiliği çevresine yönelen kitlesel gösteriler başlatıldı. Göstericilerin sayısının on binlerce olduğu tahmin edilirken, öfkeli gençler ilk kez büyükelçilik yerleşkesine saldırdı. Ürdün Kraliyet Sarayı, İsrail’in Baptist Hastanesini bombalamasını “kabul edilemez menfur bir katliam” olarak niteleyen sert bir açıklama yayınladı. Bunun üzerine Ürdün Kralı’nın yanı sıra ABD Başkanı Joe Biden, Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah Sisi ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın katılımıyla ertesi gün Amman’da yapılması planlanan dörtlü zirve iptal edildi.
Daha sonra Ürdün, İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşında ateşkes çağrısında bulunan Rusya ve Brezilya’nın sunduğu iki karar tasarısının ABD tarafından veto edilmesi sonucu Güvenlik Konseyi’nin başarısızlığa uğramasının ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan bir karar çıkartmayı başaran BM Genel Kurulu’ndaki Arap diplomatik çabalarına öncülük etti. Genel Kurul’un 27 Ekim 2023 tarihinde kabul ettiği karar, BM üyesi devletlerin çoğunluğu tarafından onaylandı ve düşmanca eylemlerin durdurulmasına sağlayarak acil, kalıcı ve sürdürülebilir bir insani ateşkes çağrısında bulundu. Ancak İsrail bunu görmezden geldi ve aynı gün ABD’nin politikalarına verdiği destekten yararlanarak Gazze Şeridi’ne yönelik kara harekâtını başlattı.
Üçüncüsü: İsrail’in Gazze’ye Yönelik Saldırısının Ürdün Üzerindeki Yansımaları
Ürdün hükümetinin İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısına büyük önem atfettiği konular üç ana başlıkta özetlenebilir: Tehcir, çatışmaların bölgesel yayılma riski ve Ürdün sokaklarının İsrail saldırısını kınama ve Gazze Şeridi’ndeki Filistin halkıyla dayanışma konusundaki fikir birliği.
1. Tehcir
Ürdün, ABD yönetiminin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron gibi Batılı liderlerin Mısır ile ele aldığı tehcir meselesi ve gerçekleşme olasılıkları konusunda erken tavır alarak bunu, müsamaha gösterilemez bir kırmızı çizgi olarak değerlendirdi. Bu tavır, Ürdün Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamalarında, Kral II. Abdullah’ın konuşmalarında ve İsrail’in Gazze’ye yönelik kara saldırısı başlamadan önce yayınladığı ortak bir bildiriyle Ürdün’ün Arap ülkelerini bunu reddetme yönünde harekete geçirme çabalarında da teyit edildi.
Ürdün, Gazze’deki tehcir meselesini bir tür “transfer” ve komşu ülkeler, özellikle de Mısır ve Ürdün aleyhine Filistin meselesinin nihai tasfiyesinin bir başlangıcı olarak görüyor. Bu durum, Gazze Şeridi örneğinde gerçekleşmesi halinde, Batı Şeria’daki Filistinlileri Ürdün’e sürerek, “Güneşin Altında Bir Yer” adlı kitabında dile getiren Benjamin Netanyahu da dahil bazı İsrailli yetkililerin çağrıda bulunduğu ve medyada “alternatif vatan” olarak tanımlanan bir yönetim altında Batı Şeria’daki Arap nüfusa güvenlik, su ve toprak dışında kendi işlerini yönetme yetkisi vererek ve onları Ürdün’deki Filistinlilerle eklemleyip Ürdün’e ilhak ederek onlardan kurtulmayı öngören bazı Siyonist önerilerin hayata geçirilmesinin başlangıcı olabilir.
Bu tür öneriler Ürdün Haşimi Krallığı’nın varlığına doğrudan bir tehdit ve Filistin meselesinin nihai olarak tasfiyesi anlamına geliyor. Ürdün Başbakanı Bişr el-Havasne, “Filistinlileri Gazze’den ya da Batı Şeria’dan çıkarmaya yönelik her türlü girişimin Ürdün tarafından savaş ilanı olarak değerlendirileceğini” ifade etti.
Bu öneriler abartılı endişeler olarak nitelendirilebilirdi, ancak Trump yönetimi tarafından desteklenen Yüzyılın Anlaşması projesi, ABD’nin birleşik Kudüs’ü İsrail Devleti’nin başkenti olarak tanıması, büyükelçiliğini oraya taşıması, Filistin meselesini ekonomik bir sorun olarak ele alması ve Batı Şeria’daki yerleşimleri ikincil bir mesele olarak görmesi bu endişeleri derinleştirdi. Tüm bu gelişmeler, özellikle söz konusu İsrail olduğunda Ürdün gibi bir müttefiki tamamen göz ardı edebilecek ABD gibi İsrail’in uluslararası bir destekçisi varken, ileride yasal statü kazanabilecek yeni oldubittilerin sahaya dayatılması konusunda Ürdün’ün endişelerini artırdı. Üstelik İsrail toplumunun giderek sağa kayması ve Filistin meselesinin klasik çözümlerini pek umursamayan aşırı sağ güçlerin iktidara gelmesi de cabası. Örneğin, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich Paris’te, Ürdün de dahil bazı Arap topraklarını da içine alan bir İsrail haritasıyla ortaya çıkmıştı.
2. Çatışmaların Bölgesel Yayılma Riski
Aksa Tufanı operasyonu ve İsrail’in Gazze’ye saldırısından bu yana, özellikle Hizbullah ve İsrail arasındaki günlük çatışmalar, Husiler ve diğer İran yanlısı milislerin sahaya çıkması, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını güçlendirmesi ve bölgedeki çıkarlarını etkileyen tehditler söz konusuyken savaşın diğer bölgesel aktörleri de içine alacak şekilde genişlemesi olasılığına ilişkin söylemler artıyor.
Ürdün, İran destekli silahlı milislerin bulunduğu Suriye ve Irak’a sınır olduğu için olası bir bölgesel çatışmanın merkezinde yer alıyor. Bölgede kapsamlı bir savaşın patlak vermesi, Ürdün açısından ciddi bir askeri ve güvenlik sorunu teşkil ediyor. Hem kuzeyde ve doğuda İran destekli silahlı gruplarla doğrudan temas halinde, hem de batıda İsrail ile en uzun sınırlara sahip ülke konumunda. Ülke içinde de söz konusu örgütler için askeri hedefler haline gelebilecek Amerikan askeri üsleri bulunuyor. Bu nedenle Ürdün, bir ordu sözcüsüne göre, sınırlarının savunmasını güçlendirmek üzere Washington’dan daha önce 2013 yılında Suriye’deki çatışmaların tırmanması nedeniyle konuşlandırılan Patriot hava savunma sisteminin yeniden konuşlandırılmasını talep etti.
3. Ürdün Sokaklarıyla Başa Çıkmak
Ürdün-İsrail Barış Anlaşması’ndan Gazze Şeridi’ne yönelik süregelen İsrail saldırısına kadar Filistin meselesi her zaman, yetkililerin İsrail’e karşı daha sert tutum almaları için baskı yapmak üzere gösterilere sahne olan Ürdün sokaklarını harekete geçiren en önemli itici güçlerden biri oldu. Ürdünlü yetkililer, Filistin meselesine ilişkin siyasi tutumları ve İsrail’e karşı duruşları konusunda sokakların duyduğu bu hassasiyetin farkındalar.
Güvenlik güçlerinin Ürdün sokaklarına karşı tutumu, göstericilerin sayısı, gerginlik düzeyi, verilen siyasi mesajlar ve gösteri yeri gibi parametrelere bağlı olarak yerine göre kontrollü izin verme, yerine göre sert bir şekilde bastırma arasında değişiyor. Örneğin, göstericilerin İsrail sınırına veya ABD büyükelçiliği çevresine yaklaşmasına asla izin verilmiyor. Ancak Ürdün’ün göstericilere yaklaşımında değişmeyen husus, iki faktörden kaynaklanan siyasi hassasiyet. Bunların ilki, güçlü bir tabana sahip İslami Hareket Cephesi Partisi gibi siyasi muhalefetin çeşitli kesimlerini içeren Direnişi Destekleme ve Vatanı Koruma Ulusal Forumu başta olmak üzere farklı eğilimlere sahip katılımcıların yer aldığı gösterileri düzenleyen güçlerin niteliği. İkincisi ise gösterilerin kontrolden çıkıp istenmeyen siyasi ve güvenlik sorunlarına neden olması.
Dördüncüsü: Ürdün’ün Tutumunun Gelişimine İlişkin Beklentiler ve Sınırlar
Ürdün, Arap müttefikleri ve aynı görüşte olduğu Batılı liderlerden destek alarak Gazze’deki savaşın durdurulması yönünde baskı yapmaya devam edecek. İsrail’in saldırganlığını sürdürmesi, Gazze Şeridi’nde ve keza Batı Şeria’da Filistinlilere karşı katliamların dozunu artırması halinde, Ürdün İsrail ile diplomatik ilişkilerinin seviyesini düşürmek gibi birtakım adımlar atmak zorunda kalacak. Ürdün, İsrail ile normalleşen devletler konusunda istişare yapmak üzere İsrail büyükelçisini geri çeken ilk ülke olmakla birlikte İsrail ile ilişkilerini kesmesi pek olası görünmüyor. Aksine Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukanın kırılması ve bir nebze de olsa Ürdün sokaklarında artan öfkeyi yatıştırmak amacıyla Gazze’deki Ürdün Sahra Hastanesine tıbbi yardım ulaştırılmasında olduğu gibi sağlık ve gıda gibi insani yardımların artırılması için İsrail’e daha fazla baskı uygulamak üzere bu ilişkilerini kullanma eğilimine girebilir. Yine Ürdün’ün, 2023 yılı Kasım ayı sonunda Dubai’de düzenlenen BM İklim Değişikliği Konferansı’nda hazırlıkları tamamlanacak ve BAE tarafından finanse edilecek İsrail ile su karşılığı elektrik takasına ilişkin anlaşmayı imzalamayı ertelemesi bekleniyor.
Sonuç
Özellikle ABD İsrail’i bu denli doğrudan ve açıkça destekliyorken, ABD’nin müttefiki oldukları halde ulusal güvenlikleri ciddi zarar görebilecek Mısır ve Ürdün’e hiç danışmaksızın tehcir projesi gibi radikal öneriler sunuyorken Ürdün, bölgesel ve uluslararası düzeyde hareketlerini zorlaştıran ve İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığı karşısında seçeneklerini kısıtlayan müttefiki Amerika’ya ciddi ölçüde bağımlı durumda. Ancak nihayetinde Amman’ın uluslararası düzeyde stratejik ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi pek olası görünmemekle birlikte, Filistin meselesinin tasfiyesini güçlü bir şekilde reddeden, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırganlığını durdurmak üzere baskı yapan ve iki devletli çözüm temelinde barış çabalarını canlandıran bir tutum benimsemek ve ABD ile güçlü müttefiklik ilişkisi arasında bir denge politikası izlemeye devam edecek.
El-Arabi Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi