Savunma Sanayisinde Yükselen Stratejik Aktör: Türkiye

Türkiye, insansız hava araçları (İHA) alanında yaptığı yenilikçi yatırımlarla dünya çapında önemli bir aktör haline geldi. Öte yandan Bayraktar TB2 gibi sistemlerle, hem askeri hem de diplomatik alanda etkisini artıran Türkiye, gelecekteki savaş stratejilerinde de kritik bir rol oynamaya hazırlanıyor.
F_IKON
Savunma Sanayisinde Yükselen Stratejik Aktör Türkiye
26 Eylül 2024

Son yıllarda savunma sanayii ve teknoloji dünyasında yaşanan gelişmeler, Türkiye’yi özellikle insansız hava araçları (İHA) alanında ön plana çıkardı.   

Savunma sanayisindeki büyük yatırımlar ve yenilikçi teknolojilere olan ilgi, Türkiye'yi dünya çapında rekabetçi bir aktör haline getirdi.  

Öte yandan, Askeri drone teknolojilerinde Türkiye’nin oynadığı bu kritik rol, sadece teknolojik bir başarı değil, aynı zamanda stratejik ve diplomatik etkiler de yarattı.   

Türkiye’nin İHA teknolojisindeki hızlı yükselişi  

İHA'ların savaş alanlarında kullanımının artışı, küresel güvenlik ve savaş stratejilerinde önemli bir dönüşüme neden oldu.  

CNAS’in (The Center for a New American Security) drone yayılımı üzerine yaptığı çalışmalara göre, 2018'den itibaren Çin, ABD ve Türkiye 40 farklı ülkeye toplamda 69 silahlı İHA satışı gerçekleşti. Bu satışların %65’ini Türkiye yaparken, Çin %26 ve ABD ise yalnızca %8’lik bir dilimi kapsayabildi. Ayrıca bu istatistikler, Türkiye’nin dünya drone pazarındaki etkisini açıkça gözler önüne seriyor. 

Başlangıçta ABD ve İsrail gibi ülkelerin domine ettiği İHA pazarında, Türkiye özellikle Bayraktar TB2 İHA'ları ile kısa sürede zirveye çıktı.  

Türkiye’nin ürettiği Bayraktar TB2, sadece düşük maliyetli ve etkin olmasıyla değil, aynı zamanda hızlı teslimat süreleri ve savaş alanlarındaki başarısıyla da birçok ülkenin tercih ettiği bir silah sistemi haline geldi.  

Özellikle Libya, Dağlık Karabağ ve Ukrayna’daki savaşlar sırasında sergilediği performans, Türkiye'yi bu alanda dünya liderlerinden biri halinde getirdi.   

ABD ve Çin’in geri kaldığı noktalar  

ABD, kendi iç düzenlemeleri ve Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (MTCR) sınırlamaları nedeniyle drone satışlarında daha temkinli bir politika izlerken, Türkiye ve Çin gibi ülkeler, bu boşluğu doldurarak dünya drone piyasasında hızla yükseldi.  

ABD’nin drone satışlarındaki bu sınırlamaları, Türkiye’nin uluslararası alanda daha geniş bir müşteri kitlesine hitap etmesine olanak tanıdı. Örneğin, CNAS’in verilerine göre, 2022 yılında altı yeni ülke askeri İHA sahibi oldu ve bu ülkelerin tamamı Türkiye’den Bayraktar TB2 satın aldı.  

Çin ise 2014 yılında drone satışlarının zirvesine ulaştıktan sonra, pazar payını Türkiye’ye kaptırdı. Türkiye’nin hızlı büyümesi, düşük maliyet ve yüksek etkinlik sunan drone sistemleri geliştirmesiyle mümkün oldu. Bu gelişmeler ise Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarısının bir sonucu olarak değerlendirilebilir.  

Savunma sanayiinde Türkiye’nin stratejik rolü   

Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarıları, sadece ticari ve askeri etkilerle sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Türkiye, drone teknolojisini diplomatik bir güç aracı olarak da kullanmayı başardı.  

Bayraktar TB2’nin uluslararası arenada tanınması, Türkiye’nin dış politikasına da olumlu yansıyıp, birçok ülke ile savunma işbirliği anlaşmaları imzalandı. Özellikle Afrika ve Orta Doğu'da drone satışlarındaki artış, Türkiye’nin bu bölgelerdeki diplomatik ve stratejik etkisini pekiştirdi.  

CNAS’in verilerine göre, Afrika kıtasında 2020 yılından itibaren drone transferleri yıllık ortalama iki transferden 13 transfer seviyesine çıktı. Bu transferlerin önemli bir kısmı ise Türkiye’den gelen Bayraktar TB2'lerden oluşuyor.  

Türkiye’nin İHA teknolojisindeki bu başarısı, sadece askeri güç açısından değil, aynı zamanda jeopolitik etkilerini artırmak için de kritik bir rol oyuyor. Orta Doğu’daki gelişmeler de benzer bir tabloyu ortaya koyuyor.  

Öte yandan son 20 yılda, terörle mücadele ve bölgesel çatışmalar bu teknolojinin kullanımını hızlandırdı ve Türkiye’yi bölgedeki önemli bir tedarikçi haline getirdi. 

Kamikaze dronelar ve geleceğin savaş alanları  

İHA teknolojisinin gelişimi yalnızca geleneksel askeri drone sistemleriyle sınırlı kalamdı. Türkiye, özellikle kamikaze drone olarak bilinen loitering mühimmat alanında da ciddi bir ilerleme kaydetti.  

Bu tür mühimmatlar, Dağlık Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan’ın kullandığı başarılı operasyonlarla dikkat çekti ve gelecekteki savaşların dinamiklerini değiştirecek bir teknoloji olarak öne çıktı.  

Ayrıca Türkiye’nin bu alandaki yenilikçi çözümleri, savunma sanayisinde küresel ölçekte bir etki yarattı.  

ABD ve Polonya tarafından Ukrayna’ya tedarik edilen Warmate ve Switchblade kamikaze droneları da bu teknolojiye olan ilginin arttığını gösteren bir diğer undur. Ancak, Türkiye’nin geliştirdiği loitering mühimmatlar, daha geniş bir coğrafyada etkin bir şekilde kullanılıyor ve savunma sanayisindeki stratejik avantajını pekiştirmeyi sağlıyor.  

Türkiye’nin gelecekteki rolü ve hedefleri  

Savunma sanayii ve İHA teknolojilerindeki bu başarılar, Türkiye’nin küresel alanda daha etkili bir aktör olma yolunda ilerlediğini gösteriyor. CNAS’in verilerinde de görüldüğü gibi, Türkiye 40’tan fazla ülkeye drone satışları yaparak dünya pazarında önemli bir yer edindi.  

Türkiye’nin bu alandaki yükselişi, savunma sanayisinde bağımsızlık hedeflerini desteklerken, aynı zamanda ülkenin uluslararası arenada stratejik ve diplomatik gücünü de arttırdı.  

Öte yandan, Türkiye’nin savunma sanayisine yaptığı yatırımlar ve bu alandaki yenilikçi çözümler, gelecekte savaş alanlarında İHA teknolojilerinin daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayacak.  

Drone teknolojisinin gelecekteki savaşlarda kritik bir rol oynayacağı açık ve Türkiye bu teknolojinin geliştirilmesinde öncü bir rol oynamaya devam edecek gibi görünüyor.  

Ayrıca hem askeri hem de ticari başarılar, Türkiye’yi küresel ölçekte daha güçlü bir aktör haline getirirken, savunma sanayindeki inovasyonlar da ülkenin stratejik hedeflerine katkı sunacağa benziyor.  

Sonuç olarak, Türkiye’nin İHA alanındaki başarısı, sadece teknolojik bir gelişme değil, aynı zamanda stratejik bir güç projesi olarak değerlendirilmelidir. Bu başarılar, Türkiye’nin uluslararası arenadaki etkisini artıracak ve gelecekteki jeopolitik dengelerde önemli bir aktör olarak öne çıkmasını sağlayacaktır.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.