Frantz Fanon’un gözüyle Cezayir Kurtuluş Mücadelesi

"Frantz Fanon; Cezayir’in Kurtuluş Savaşının bizatihi içinde bulunurken Fransa özelinde sömürgeciliğin kodlarını tespit etmeyi başarmıştı."
Mehmed Mazlum Çelik
Frantz Fanon’un gözüyle Cezayir Kurtuluş Mücadelesi- Mazlum Çelik
2 Şubat 2024

1950’li yıllar Fransa için siyasi krizlerin kapısını ardına kadar açmıştı. 

Önce Çinhindi Savaşında uluslararası imajı sarsılan Fransa; Tunus ve Fas’ın kendisine karşı bağımsızlık meşalesini yakmasıyla Fransız kamuoyu iyice sarsılmıştı. 

Fransız milliyetçiler Cezayir’i diğer Kuzey Afrika sömürgelerinden farklı olarak “vatan toprağı” olarak görüyordu. 

Öyle ki Cezayir’de hareketlenme başladığında dönemin Başbakan Pierre Mendès, Fransız Meclisinde “Cezayir vilayetleri Fransız Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır. Uzun süredir Fransa’ya aittirler ve değiştirilemez bir şekilde öyle kalacaklardır. Onlarla anavatan Fransa arasında herhangi bir ayrılık düşünülemez” ifadelerini kullanacaktı.  

Fransız Sosyalistleri de Başbakan’dan farklı düşünmüyordu. Hükümet ortağı bakanlardan Sosyalist François Mitterand daha ileri giderek savaş çağrısında bulunacak ve “Cezayir Fransa demektir ve Fransa kendi memleketinde kendisinden başka bir otorite tanıyamaz” sözlerini ulusal radyodan deklare edecekti. 

1955’in ocak ayından itibaren Cezayir direnişi silahlı mücadelesine başlamış olsa da Fransız gururu / kibri bunu ancak nisan ayında kabullenerek olağanüstü hâl ilan edecekti.  

Cezayir direnişi “Philippeville Olayı” ile Fransa’ya resmen savaş ilan etmişti. 71 Fransız’ın öldürüldüğü bu hadise sonrası Fransa ordusunun %90’lık kısmını Cezayir’e sevk edeceği ve 1 milyonun üzerinde Cezayirlinin katledileceği bir süreç böylece fiilen başladı. Cezayir Ulusal Cephesi’nin (FLN) yaptığı bu operasyon yöntem açısından Cezayirli politikacılar arasında eleştirilere neden olsa da Fransa’nın kontrolsüz saldırıları “Cezayir Direnişini” tek çatı altında toplayacak en önemli motivasyon olacaktı.  

Fransa’nın Philippeville saldırısına cevabı ilk etapta 12 bin civarında Cezayirliyi hunharca ve hedef gözetmeksizin katletmek oldu. 

Tunus ve Fas gözden çıkarılabilecek sömürgelerdi; ama 1955 yılında Sahra’da keşfedilen büyük petrol yatakları Fransızları Cezayir’de en sert tedbirleri almaya ve meselenin Fransa’nın iç meselesi şeklinde servis edilmesine neden olmuştu.  

Cezayirliler silaha sarıldıkları ilk anda Fransızlar evvela ülke çapında büyük bir eğitim hareketi başlattı. Her Fransız askeri potansiyel bir öğretmen olarak görevlendirilerek Cezayirlilerin Fransa’ya olan bağlılığını artırmayı denedi.  

Bunda başarı sağlanamayınca 1959 yılında Challe Plan’ıyla bu kez zorunlu göç politikası devreye sokularak kırsal kesimlerde yaşayan Cezayirliler şehirlere zorunlu göçe tabi tutuldu. Nüfusun %80’i kırsalda yaşayan Cezayirliler için bu politika tam bir cinnet haliydi.  

Cezayir Direnişi ve Fransa Tepkisi  

BM’de Cezayir meselesi gündeme geldiğinde Fransa bu konunun kendi iç işleri olduğunu belirterek kimseyi ilgilendirmediği tezini savunacaktı. 

Direnişin önemli isimlerinden Ben M’Hidi gibi liderlerin öldürülmesi Fransızların elini güçlendirse de attığı her adım Cezayirlilerin Kurtuluş Savaşı’na olan inancını artırmaktan başka bir sonuca ulaşmıyordu. 

Nihayet elektrikli tel örgüler sınırlara çekilerek Cezayir adeta dünyaya kapatıldı; ama sınırların ötesinde sadece FLN liderleri vardı. Oysa direniş Cezayir’in her sokağına çoktan sıçramıştı.  

Cezayir’in direnişi Fransa’da milliyetçileri harekete geçirdi. Kuzey Afrika’daki Fransız birlikleri komutanı 13 Mayıs 1958 tarihinde, General Raoul Salan, dönemin Devlet Başkanı René Coty’e bir muhtıra yollayarak askeri darbe tehdidinde bulundu. Cezayir’deki yıkımı yeterli bulmayan Fransız milliyetçiler De Gaulle’ün iktidara gelmesini istiyordu. Kısa sürede Paris sokakları “Yaşasın Fransa! Yaşasın Fransız Cezayir’i! Yaşasın de Gaulle!” sloganları ile dolacaktı.  

De Gaulle bu iltifata tarihe “Sizi anladım.” Sözleriyle cevap verecekti. Sömürgeci Fransız milliyetçilerine göre tüm sorun Paris’teydi. Başkentteki liyakatsiz ve etkili olmayan politikacılar Cezayir direnişine cesaret veriyordu. De Gaulle Başbakan olmadan hemen önce “Kuzey Afrika’da sorun diye bir şey yoktur. Bütün sorun Paris’te iktidardır. FLN diye bir şey yoktur. De Gaulle’ün olacağı gün, artık FLN olmayacak” sözlerini sarf ederek milliyetçi kanata mesaj yollayacaktı.  

1958 yılında Cezayir direnişi de kendi geçici hükümetini kurdu ve 1961 yılında direnişin sembol isimlerinden Ferhat Abbas bu hükümetin başına geçti. De Gaulle, Cezayirlilere Fransızlarla aynı hakları içeren birçok vaatte bulunsa da akıntıya karşı kürek çektiğini kısa sürede fark etti. 

De Gaulle’ün yavaş yavaş Cezayir’in bağımsızlığına alışmaya dair fikirleri aleni bir şekilde sarf etmesi onu iktidara getiren milliyetçileri, bu kez ona karşı harekete geçirecekti. Başbakan De Gaulle karşı teşebbüs edilen askeri darbenin başarısız olması Cezayir’in bağımsızlığı önündeki son engeli de ortadan kaldırdı.  

Nihayet 3 Temmuz 1962’de De Gaulle, Cezayir’in bağımsızlığını kabul etti; ama Cezayir’in petrolünü Fransa’nın işletmesi ve bölgede birçok askeri üssün Fransızlara verilmesi şartıyla. Cezayir muhalefeti bu maddelere şerh koysa da nihayet 5 Temmuz 1962 tarihinde Cezayir resmen bağımsız olmuştu. 

Frantz Fanon’un gözünde işgal ve mücadele 

Frantz Fanon’un kaleme aldığı Yeryüzünün Lanetlileri isimli kitap Cezayirlilerin direnişi ve psikolojik durumu hakkında önemli bilgilere sahip olmamızı sağlıyor. 

ABD’de tamamladığı eser, tüm yasaklamalara rağmen yayımlanınca büyük övgülere mazhar oldu. Onun ise bu serencama tepkisi “Bana iliklerimi iade etmez.” olacaktı.  

Önceleri Fransız ordusunda madalyalı bir asker olarak da görev yapan Fanon, Cezayir’de psikiyatrist olarak çalıştığı süre boyunca işgali ve ayrımcılığı yakından gözlemleyerek FLN’nin mücadelesine katılacaktı. 

Onun eleştirel tavrına hükümet ilk etapta Cezayir’den sürerek cevap vermişse de mücadeleye katılmasını engelleyemeyecekti. 

FLN’nin resmî gazetesi “El Mucahid”e yazılar yazan Fanon, Afrika’nın birçok noktasında sömürgecilik aleyhinde çalışacaktı.  

Fransız aydınları içerisinde Sartre’nin “Yeryüzünün Lanetlileri” eserine yazdığı önsöz de en az eser kadar kıymetlidir; ama Fanon’un ısrarla muhatap almamasına rağmen Sartre Batılı okura seslenir bu metinde.  

Sartre’in önsözde “Sömürgecinin tek bir çaresi var: gücü yetiyorsa şiddet. Yerlinin tek bir seçeneği var: ya kölelik ya egemenlik. Siz bu kitabı okusanız okumasanız Fanon’a ne? Bu kitap kardeşleri için; bizim köhnenmiş hilelerimizi açığa çıkarıyor, yedekte başka hilemiz kalmadığına da emin.” Sözleriyle esasen Fanon’un mücadelesini meşru gördüğünü ifade ediyordu. Nitekim Sartre’nin Cezayir’e verdiği destekler sonucu Fransız milliyetçiler, Sartre’nin evini bombalamaya kadar işi götürecekti.  

Fanon, sömürgecinin en büyük gücünün şiddet olduğunu düşünür. Ayrıca Fransızların Cezayirlileri insan olarak görmeyerek tüm soykırım suçlarını meşru görür. Fransız sömürgeci aklı kendisini “aydınlık” olarak tanımlarken Cezayir’deki direnişi “karanlık” olarak tanımlar.  

Bu tanımlama sonrası her Cezayirli ölümle burun burunadır. Fanon, bu durumu “Rasgele bir yerde rasgele bir şekilde rasgele bir nedenle ölürsünüz.” Sözleri ile betimler. Yazara göre; Fransızların tavrı aslında tüm bir sömürgeci anlayışının tarihidir. “…yazdığı tarih yalnızca yağmaladığı ülkenin tarihi değil, bütün yağmaları, tecavüzleri ve açlıktan öldürmeleriyle kendi ulusunun da tarihidir.” 

Fanon, Fransa özelinde sömürgecinin bildiği tek yöntemin şiddet olduğunu belirtir. Öte yandan ona göre; sömürgeciyi bu denli vahşileştiren de korkusudur. İşgale direniş gösterildiğinde kendisine karşı doğabilecek şiddetle sarsılacak ve sömürgeci mutlaka geri çekilecektir: 

“Sömürgecilik ne düşünen bir makine ne de muhakeme yeteneği olan bir bedendir. Sömürgecilik çıplak şiddettir ve ancak daha büyük bir şiddetle karşılaştığında boyun eğer.” 

Fanon’un burada sömürgecinin şiddetine şiddetle karşılık verilmesi çağrısında bulunduğu doğrudur. Sartre de önsözün gövdesini bunun üzerine inşa eder; ama metnin tamamı ve bağlamı incelendiğinde Fanon, bunu sadece yöntemlerden bir yöntem, hatta son yol olarak görür. Fransızlar karşısında direnişe çağırırken Fransızların en büyük önermesi isyan eden Cezayirlilerin insan olmadıklarıydı. Fanon, düşman karşısında psikolojik üstünlüğün direnişçilerin en büyük silahı olduğunu belirtir ve tüm imkânsızlıklara rağmen düşmandan daha civanmert /şövalyece savaşmak zorunda olduklarını belirtir. Oysa Sartre, sanki Fanon’un tek talep ettiği daha acımasız bir şiddet çağrısı immişçesine değerlendirmesi büyük bir hata olarak okurun karşısına çıkmaktadır.  

Fanon’un Cezayir savaşı ile fark ettiği bir diğer önemli husus taşrada yaşayan insanların şehirlerde yaşayanlara nazaran direnişe daha istekli olmalarıydı; çünkü şehirli insan Batı tarafından “cinlenmiştir.” Şehirdeki kişi Batının şarkılarını dinleyip onun ürettiklerini tüketip ve onun dilini konuşurken bir bağımsızlık fikrini ve talebini bombalar tepesinde patlamadıkça kolay kolay idrak edemezdi. Oysa bir köylünün yalnızca gururunun kırılması bile “Ne zaman başlıyoruz?” sorusunu direnişe sormalarına yeterli olmaktaydı. Nitekim İtalyanların onca çabasına rağmen Senusileri tam manasıyla sömürgelerine dönüştürememelerinin önemli bir nedeni de Fanon’un tespitine uyuyordu. Her an belinde silahı ve atını yanında tutan bir taşralıya İtalyan bayrağını sevdirmenin imkânı bulunmuyordu.  

Fanon’a göre; Fransa ikiyüzlüydü. Başbakan De Gaulle SSCB’de siyasi baskıya uğrayan bir avuç Yahudi için meydanlarda mitingler tertipleyip gözyaşı döküp feryatlar kopartıyordu; ama Fransız kurşunu ile her gün hunharca katledilen binlerce kadın, çocuk ve yaşlı gündemini dahi işgal etmiyordu. Fanon’a göre; Müslümanlar, gelişmiş medeniyetler (!) için yalnızca siyasi bir hayvandan ibaretti.  

Velhasıl, Frantz Fanon; Cezayir’in Kurtuluş Savaşının bizatihi içinde bulunurken Fransa özelinde sömürgeciliğinde kodlarını tespit etmeyi başarmıştı. Onun tespitleri bugün Filistin başta olmak üzere sömürgecinin çekinmeden soykırım araçlarına başvururken hangi araçlarla kendisini meşrulaştırdığını ortaya koyuyordu. 

Uğruna iliklerini kaybettiği Cezayir onun ölümünden, 6 Aralık 1961, sadece bir sene sonra bağımsız olacaktı. Fanon’un öğretileri ABD’den Güney Afrika’ya varıncaya dek zulme uğrayan halkları derinden etkileyecekti.